Hikaye / Hayvanlara Ait Hikayeler
Eklenme Tarihi : 7/18/2025
Sözcüklerin iniltisinde nefsimle
şakalaşıyorum ve muazzam bir baş ağrısı.
G/öğün kanatlarında kaç öğün sıyrık
ve yara varsa adam başına yetinmekle yedirmek arasında gidip geldiğim.
Tutarsız kılındığım pek mevzu bahis
olmasa da sıradan bir günün sıra dışı taşkınlığına esir düşüyorum.
Yüreğime pervane olan boyutsuz bir
ışık yoksa küheylan bir serzeniş mi hani içimdeki t/aşkın ırmak bana savrulma
yetkisi verirken…yok, yok, olsa olsa bir emir kipi bu; savrulmamı öğütleyen ve
s/avunduğum hiçbir duygum yok ki; apartman boşluğuna kendimi atıp da kafamın
parçalandığına şahit olsun bodrum fareleri.
Gölgeme kızgınım.
Gölgesiz daha huzurlu.
Şifresini unuttuğum kredi kartım ise
harbi delikanlıymış ne de olsa hesap özetim katbekat amblemler salmış nümerik
coşkuma kaç kazık yediğimi de unuttuğum…
Veryansın eden bir göçmen kuşum belki
de…ne de olsa ait olduğum tek bir toprak parçası yok yeryüzümde yavrularımı
şeytan çalıp da yuvamdan ben kuş olmanın değil bir kurt olmanın verdiği yeis
ile nasıl da oydum gözlerini.
Yalandan kim ölmüş ki?
Elbette emsalsiz bir hüzün benimki
sonuçta anne olduğumu hatırlatıyor o parçalanmış bedenler ve ben anne olmanın
verdiği dirayet ile hala saklı tutuyorum yorgun ruhumu ta içimde ve saklı
tutuyorum dualarımı ölü ceninlerime ulaşsın diye niyazım.
Somurttuğum kadar da semiriyor göz
yaşım yoksa çağlıyor mu demeliydim?
Kuşlara özgü bir ön sezi demek ki
yakında insan olmanın erdemine erişeceğim.
Sözcükler kadar da efsunlu kursağımda
doğmadan ölen yavrularıma biriktirdiğim düş ve yem kırıntıları.
Öykündüğüm ne ki?
S/avunduğum ya da?
Sözcükler benim kantarım.
Ötüşlerim şaibeli.
Yelloz kalorifer böceklerini bile
öldürür de yavrularımı aç bırakmazdım hani ve işte maçın rövanşı.
İklimde unutulmuş bir göz yaşıyım
adına sağanak denen.
Yoldan çıkmış bir fırtınayım aslında
kendini dağıtmaya dünden razı.
Ölü iklimlerin de göz bebeğiyim
sanırım haklı nedenlerim var.
Çünkü ben bir anneyim elimde kalan
canlı yavrularım olmasa da.
Kadınlığın mertebesi elbette insan
oğlu iseniz ben ise sadece göklerin yetim bıraktığı sıradan bir hüsran
damlasıyım nihayetinde kendini darmadağın eden en azından yavrularımı kimi
insan evladı gibi terk etmedim ve hala ötüşlerini duymayı diliyorum ölü
yavrularımın belki de yuvasından firar eden baba kuşa layık bir dişi olmayı pek
de dillendiremedim ya da o, baba olmayı beceremedi ve ne zamanki yavrular
yumurtadan çıkmadan öldü ben sadece terk edilmişliğe gark oldum ve şimdi
bünyemdeki mevsim değişikliği ile iç geçiriyorum her duyduğum kuş cıvıltısında
da yavrularımı canlandırıyorum gözümün önündeymişçesine.
Günler çok uzun.
Nidalar da çok gürültülü.
Ve Tanrı bana yeni bir şans tanıdı
ki…
Nasıl mı?
Uğursuz addedilen bir kuş olduğuma
dair rivayetler dolaşıyor etrafta ne de olsa hemen hemen aynı zamanda kuluçkaya
yatan kuşdaşlarım bir avazda yavrularına kavuştu ve ne zamanki onların öldüğüne
haiz oldular adım çıktı benim uğursuz kuş diye.
Yoksa insanların bahşettiği bir zan
mıdır da kuş cennetine gitmeden cehenneme döndü hayatım?
Gün özürlü benim açlığım. Gün bitiyor
ve yas’ım başlıyor ta ki güneş doğana dek. Sonrası ayrı terane.
Bu sefer sabahın ilk ışıklarında
kulaklarımdan gitmiyor uyanan tabiata eşlik eden kuş sesleri ve günü gece
ediyorum geceyi de gün. Aslında hayatı zehrediyorum ne de olsa kuş olma vasfıma
uzak yakın hiçbir alışkanlığım kalmadı geride.
Eşime aşıktım ne de olsa elinde
doğduğum karşı apartmanın en üst katındaki mutfak penceresine gidip gelirken
tanıştım eşimle hem bana bakan ve sürekli besleyen kız da kocaya kaçtığı için
artık kimse bana yemek vermezken eşim olacak kuştan öğrendim yemek bulmayı. Ne
zamanki gün içinde kursağımdan tek lokma geçmesin karanlık basmadan gelip
bulduğu ne varsa paylaşıyordu benimle müstakbel eşim.
Kuş ömrü.
Derler ya: kuş kadar canı var.
Ah, canım çıksaydı da eşimin peşinden
gitmeseydim. Kader deyip geçiyoruz da…kuşların kaderi de olur muymuş demeyin
hani.
Suskular saklı artık böğrümde.
Bu saatten sonra mutlu olmak da ne
haddime?
Ve şimdi göğün ulaşabileceğim en
yüksek noktasına ulaşıp kendimi boşluğa bırakacağım kanatlarımı kullanmadan ve
İnşallah kuş cennetine giriş biletimi kabul edecek kuşların tanrısı.
Yoksa insanlarınki ile aynı Tanrı mı?
Cehenneme gideceğimi bildiğim için
artık dilemiyorum da yeniden kanatlanıp mutlu olmayı oysaki insanlar kanatları
olmadan da mutlular üstelik bir kuşa bile zarar verebilirken vicdan nerelerinde
merak ederim de kendimi bildim bileli.
Dalım kırıldı kırılacak ne de olsa
mevsim yüzünü hazana döndü ve rüzgar kuvvetlendi. Kendime nereden yeni bir yuva
edinebileceğim ki ya da bu kışı bir başıma nerede geçireceğim aç biilaç.
Sorularımdansa acılarım bana
afakanlar basmasına vesile olan bu yüzden zamana bıraktım kalan ömrümü hem
yaşamakla uçabilmek çok ayrı duygular.
İnsanlar mesela. Uçmadan
yaşayabiliyorlar ve mutlular da. Gerçi bir diğerinin mutsuzluğunda beslenen
insanlarla dolu evren iyi de şimdi benim mutsuzluğum bir diğer kuşu mutlu mu
edecek?
İçim çok çok ezik ve gün yüzü görecek
bir insan evladı diliyorum yanı başımda: alsın beni avuçlarına ve soluksuz kalana
kadar da sıksın ki sonsuzlukla dans edeyim bir başıma.
Yüreğim asi son zamanlarda belki de
doğum sonrası depresyonudur girdiğim ki bunu en iyi Elif bilir gerçi o,
çocuklarını kucağına aldı ama yine de yazar olarak ve de bir insan olarak, beni
en iyi o anlar.
Gözlerim kamaşıyor yoksa açlıktan kör
mü oldum?
Elbette halüsinasyon görüyorum yoksa
gece çökmüşken bu ışık nereden musallat olsun bana? O sesler de ne? Elbette
insan yavrularından yükselen bir ses gerçi bu karanlıkta çocukların dışarıda ne
işi varsa…ah, ben anne olacaktım da…Tamam, tamam, sustum yeter ki kafamı gömüp
uyuyayım da yavrularımla rüyalarımda buluşayım.
O da ne?
‘’Hey, sen de kimsin?’’
‘’Hazine var burada, Muhittin.
Görüyor musun bak? Tek başına bir kuş.’’
‘’Bırak garibi. Daha dün yakaladıklarımızı
satamadık. Varsın kalsın yuvasında.’’
‘’Bırakayım da yem olsun kurda kuşa.
Vay, vay, vay…Nasıl da cılız. Hem bak gagalamıyor elimi.’’
‘’Yavaş ol, Bedri. Hayvan düşecek
şimdi yuvasından. Bak dal, nasıl da sallanıyor. Hadi, gidelim.’’
‘’Belli ki terk edilmiş bu kuş. Tıpkı
benim ve annem gibi. Babamın intikamını ondan alacağım. Varsın biraz daha acı
çeksin.’’
‘’Sen manyaksın, oğlum. Bir daha
seninle oynamayacağım. Unuttuğumu da sanma o yavru kedilere yaptığını. Vallahi
seni şikayet ederim alırsın boyunun ölçüsünü.’’
‘’Ne yapacaklar ki? Altı üstü iki
saat karakolda sorguya çekilirim sonra da salıverirler. Sahi, hatırlıyor musun
o sarman kedinin sonunu? Yoksa unuttun mu beraber yaptıklarımızı? Ha kuyruklu
ha kuyruksuz. Ha, ha, nasıl da inledi ama kuyruğunu kör bıçakla keserken hem
sen de zevkten dört köşe olmuştun.’’
‘’Hoca efendi zalimlerin Allah
katında yeri olmadığını söylüyor. Hem, ben, tövbe ettim. Sana uymayacağım bir
daha.’’
‘’O zaman unut sen de Nazlı’yı.
Biliyorsun ki; hem mahallenin en güzel kızı hem de benim kuzenim. Fena mı
olurdu okul çıkışı takılsanız beraber?’’
‘’Bu, son, anlaşıldı mı? Sonra
dilediğini yap. Karışmam bir daha. Önce sen mi ben mi?’’
‘’Dala nişan al. Sonrası kolay. Tıpkı
o bilgisayar oyunundaki gibi. Hedefe odaklan sonrasını bana bırak.’’
‘’Ya, yavruları varsa kuşun?’’
‘’Bu daha da zevkli o zaman. Bir
taşla kaç kuş…’’