
Öksüz bir çift kundura belki de ehli
keyif patavatsız ayaklarım geri geri giderken yüzümden düşen parçacıklar.
Satırlara taarruz eden o melankoli esir alındığım sevdalı bir günce ve şimdi
mavi’nin tanımı ile derinlemesine bir teselli, miadı dolmuş olsa da haykırmam
an meselesi.
Girift bir hezeyan belki de her
dökülen kurşunun ağırlığı elbette büyücü kadının omuzlarında oysaki şifa
addedilen ve dokunulmazlığı olan bir kaygı benimki ve tümden gelen coşkuma bir
çelme daha takılıyor.
Uyku ile uyanıklık arasında gidip
geliyorum şahidim de yok ki serzenişimi anlamlandırsın.
Şifahen tanıdığım bilumum duygu belki
bir m/eziyet kimine göre ve cefanın esareti ile düş gücüme gaz veriyorum.
Beynamaz bir serçe gagalıyor serçe
parmağımı demek ki serçe ile akrabayım sonra da ebegümeci kelimeler ziyafet
çekiyor içimdeki mimlenen her ah ve her soytarı hüzün parçacığı sanki parça
tesirli bomba ve işte çekiyorum pimimi oldu olacak üç beş kişi daha götürseydim
cehenneme.
Sözlük kadar kalın benim CV’m bir o kadar
d/okunaklı belki de kâğıt kalem bulup şöyle şaşalı bir intihar mektubu yazmak
için umarım ki geç kalmamışımdır.
Telaffuz etmeye ne hacet ve işte
heceliyorum kuşdilinde bir yalnızlık konduruyorum göğsüme bir de kocaman bir
elmas broş kala kala bizim antikacı dükkânından elbette atalarımdan yadigâr.
Elbette son çalıştığım yerin yasını tutuyorum kül olup da uçuşan emeğim ve zar
zor edindiğim bir mülk yoksa kabuğum mu demeliydim?
Sudan sebeplerle ertelediğim
hayallerim ne de olsa teyzekızı Müzeyyen idi beşik kertmem.
Ha bu gün ha yarın, deyip de kızı
oyaladın mı… Elbet ah’ını aldım sonra da hiçbir işim rast gitmemeye başladı.
Gönülsüzdüm de evlenmeye üstelik
Müzeyyen’i kardeşim gibi severim eh ne de olsa beraber büyüdük hem az mı çektim
o cadının saçlarını ta ki kafasındaki son saç teli…
‘’Çıkar yeniden saçların. Merak
etme.’’dedim demez olaydım.
Bu kadar üzüntüyü kaldıramamış
garibim. Diyenlerin yalancısıyım hem dünü yeniden nasıl inşa ederim ki yeniden?
Ayırdına varmalı insan: hem kendi iç
dünyasını keşfetmeli hem de karşısındakini iyice ölçüp tartmalı.
Ve işte burada kocaman bir parantez
açıyorum ne de olsa öz alt kümesiyim tüm insanlığın bir de babadan miras
genlerimin.
Detaya girmem gerekirse… girdim de
sonra da aldım boyumun ölçüsünü.
Ne olmuş yani sıkıntısı varsa insanın
hem dert mi millete derdim?
Sırtlan gibi adeta kimi insan
nihayetinde kesildi hesabım.
Tasniflediğim hiçbir şey yok üstelik
zaten günü kurtarmak yetiyor insana bir de dünü kurcaladın mı…
Her mavide bir yitik ritim saklı
doğuşun da müjdecisi iken yazmaya durduğun şiir…
İşte o paranteze koyacağım soytarı
bir yalnızlığın ta kendisi yazmaya kalkışıp da parmaklarımı yoksa ayaklarım mı
demeliydim elbette sonunda hissetmediğim oysaki bunu bir ithaf cümlesi ile
kendime ikram etmeliydim sabah ezanında bir solukta içime çektiğim ezan sesiyle
de bütünleşirken.
Hala bekliyorum.
Hala yanıt alamıyorum da.
Bir susku cumhuriyeti içimdeki
devrinim ve muadilim sadece sessizlik yoksa kök hücremden yeni bir ben mi inşa
etmeliyim?
Ve işte körüklenen göğsüm adeta ortasından
yırtılmasını bekliyorum körüklü otobüsün ve hangi yarım’da kalacağımı da asla
tahayyül etmiyorum belki de o otobüsün şoförü olmalıyım ya da bir cenaze
arabasında nereye oturacağımı bilmezken tabutun içindeki o leş üstelik sayısız
insanın ölmesine izin verdiğim iyi de onca insan bir kez bile izin vermedi
mutlu olmama.
Devasa bir tanrı mı arzuluyorum
yoksa?
Hani işinde gücünde fazla da
ilgilenmezken yarattıklarıyla tıpkı yarattığım hezeyanlar beni mecbur kılmışken
atlamaya.
Defolu bir ürünüm işte tamamen imalat
hatası.
Densiz de mizacım işte hem ben mi
tanımadım öz çocuğumu üstelik reşit olmamış bir kimlikle kapısını çaldığım…
Ölçümü olmayan bir bardak acı
neresinden dokunsam dökülüyorum. Önce saçlarım döküldü sonra tırnaklarım sonra
da etlerim.
Etobur da değilken ve kendimi yedim
ömür boyu.
En azından ölü eti yemedim tam
bilinçlenecekken…
Devasa hikmetini bekledim kaderin
gele gele boş vermişliğimle doluya tutulduğum.
Bir temenni dillendirmem istenirse
peki…
Bir rivayet ise içimdeki kilitli kasa.
İkram edeceğim bir şey de kalmadı
artık sadece bir başvuru ve ret cevabı aldığım hem üstünkörü bir üslupla topa
tutulduğum.
Hem anlamaya çalıştım kıyıma
uğramakla kıyama durmak arasındaki farkın neden bende defnedildiğini.
Biraz sıradan olabilirdim hani
böylece ötenazi yapmayacaktım ömürlük duygularıma.
Şimdi yola düşebilirim.
Yoldan çıktım madem bir kez.
Yola gelmek içinse çok geç.
Mağduriyetime gözüm gibi bakıyorum ve
biliyorum ki tarih de tanıklık edecek içimdeki ölü beyitlere.
Bir tebessüm için bu kadar geç
olabilir mi peki ya da uyduruk bir hayat sırtımdan geçindikleri yetmezmiş gibi
sırtımdan bıçakladıkları…
Göğe inşa edilmiş bir şehir gibi
yalnızlığımın da efendisi olduğum belki de beyhude olduğunu bile bile mezarımdan
firar etmek istediğim.
Gönül koymadığımı da iddia edecek
değilim hani yoksa tutulduğum bu hezeyan mı çalacak hayatımın kalanını?
Ve şimdi yeniden dalıyorum akvaryuma
üstelik oksijen tüpüm olmadan başaracağım bu yolculuğu ve bir su küresinde
saklandığımı bilmeyecek kimse.
Yılbaşı süslerine de atıfta
bulunduğum.
Ne zaman doğduğum değil önemli olan
ne zamana kadar bu su küresinde tutuklu kalacağım tek önem arz eden.
Hem annemi de babamı da bu son
katliamda kaybettim ben ve bir çocuğun eline düştüm son olarak sonra da adını
Müzeyyen koyduğu bir diğer su kaplumbağasını attı fanusa.
Önce inandım da ruh ikizim olduğuna
sonra yaptığı işkencelerle Müzeyyen’i de gönderdi cennete belki de cehennemimdi:
tevazu gösteremeyeceğim ta ki fanus kırılıp da firar edene kadar.
Bir yarınım olmayacaktı madem tüm
gücümle kaçtım ve pencereden düşüp kendimi zemindeki oyuncakçıda buldum ve
evet, ben bir firariyim.
Bir Caretta olmam madem yasaktı
şehrin betonarme hüznünde ben de bir oyuncak olma gafletinde bulundum sonra da
paketlenip şehrin öbür ucuna gönderildim ve şimdi kuvözdeki bebeklerin
bulunduğu kocaman bir hastane odasında çocuklara şaklabanlık yapıyorum.
Mademki evren beni reddetti.
Ben ise kabullendim nankör insan
ırkını üstelik ırkım tehlike altındayken sonsuza kadar yaşayacağım.
Kim bilir bir gün ben de çıkıp
kuvözümden mutlu ve özgür olacağım.
Vazgeçtim de pimimi çekmekten.
Ve sizler de vazgeçin lütfen geç
olmadan ve artık katletmeyin de doğayı eğer ki içinizde biraz insanlık ve
merhamet kaldıysa.