Komşumuz
Onu
ilk gördüğümde, başörtüsünün kenarından sarkan beyaz telli saçları, yüzüne
yayılan huzurlu gülümsemesi dikkatimi çekmişti. Ne çok konuşurdu, ne de çok
sorardı; ama bahçesinin içinde dolaşırken, sanki her çiçeğe, her dala, her kuşa
selam verirdi.
Kuşlar,
kediler, tavuklar… Bahçesi, hayvanların güvenle gelip konakladığı bir
sığınaktı. Ağaçlara taktığı suluklar yaz kış dolu olurdu. Kışın buz tutanları
kırar, içine ılık su koyardı. Kuşlar onu görünce dallara konar, bülbüller
şakıyarak seslenirdi. Tavuğunun yumurtasını, dalındaki kirazı, dutu, çileği;
sebzesini, meyvesini komşularla, yoldan geçen çocuklarla paylaşırdı.
Hasta
komşu oldu mu eli boş gitmezdi. Ramazan’da iftar sofralarının bereketinde
mutlaka onun eli vardı. Kim neye ihtiyaç duysa, o koşar yetişirdi. Yüzünde hep
aynı güleç ifade… Kimse nereden geldiğini, ne iş yaptığını bilmezdi. Merak
edenlere tek söylediği,
— “Şimdi buradayım, önemli olan o,”
olurdu.
Bir
gün annemi evine çağırdı. Ben de gittim. Oturup biraz sohbet ettikten sonra,
— “Sakıncası yoksa konuya gireyim,”
dedi. Annem,
— “Hayırdır komşu?”
diye sorunca, başını hafifçe eğip,
— “Beni sonuna kadar dinleyin,”
dedi.
Altı
aylıkken bu eve evlatlık verilmiş. Babası ölünce mirasın çoğu ona kalmış.
Annesi vasi tayin edilmiş. Sonra anne yeniden evlenmiş. Üvey baba ve annesi,
kızın servetinden gizlice harcamalar yapmış. Durum ortaya çıkınca paralar geri
alınmış ama o ev, o sıcaklık bir daha aynı olmamış. Tahsil için evden ayrılmış,
geri dönmemiş.
Yurt
dışında okurken evlenmiş. Çocukları olmamış. Bir kayak kazasında eşini
kaybetmiş. Ardından annesinin ölüm haberini almış. Tüm varlığını satıp
Türkiye’ye dönmüş.
Fakat
döndüğünde, akciğer kanserinin son evresindeymiş. Peruk, kemoterapinin izlerini
gizliyormuş. Elindekini yine paylaşmış: öğrencilere burs, huzurevine bağış…
Kendi kendine yetemez hale gelince, huzurevinde kalmaya karar vermiş.
O
gün anneme dönüp, yavaşça şunları söyledi:
— “Hiç kimsem yok. Bu evi size bırakmak istiyorum. Bunu benim son arzum olarak
kabul edin.”
…
Bugün,
onun aramızdan ayrılışının altıncı yılı. Bahçesinde artık başka çiçekler var,
ama ben hâlâ her bülbül sesi duyduğumda, onun kuşlarla konuşan o gülümsemesini
hatırlıyorum.
Kamil
ERBİL
.