Hz. MUHAMMED (sav)

Hayatı ve tebliği hakkında en fazla bilgiye sahip olduğumuz, rahmetenlil alemin olarak insanlığı şereflendiren, Kainatın yaratıcısı ve sahibi Allah-ü Teala’nın İslam dinini tebliğ etme görevini verdiği son Ulü-l Azm peygamber. Peygamber Efendimiz (sav) peygamberlerin ortak özelliklerinden İsmet sıfatına haizdi. Doğduğu ve hayatının büyük bölümünü (52) geçirdiği Mekke cahiliye toplumunun yaygın kötülüklerinin hiçbirine bulaşmadan temiz bir hayat yaşamış, iffeti, mertliği, merhameti ve hak severliğinin yanı sıra ticaret hayatında güvenilirliği sebebiyle “Muhammedü’l-emîn” (el-emîn) unvanıyla temayüz etmişti. Nitekim Mekke halkına İslam dinini tebliğ edeceğinde kavmine “Ey Kureyş cemâati! Ben size, şu dağın eteğinde veya şu vâdide düşman atlıları var; hemen size saldıracak, mallarınızı gasbedecek desem, bana inanır mısınız?” dediğinde onlar da hiç düşünmeden: “Evet inanırız! Çünkü şimdiye kadar Sen’i hep doğru olarak bulduk. Sen’in yalan söylediğini hiç işitmedik!” dedikleri halde nefislerine ve şeytana uyarak Efendimiz (asv) in tebliğini reddettiler.  https://www.osmannuritopbas.com/peygamber-efendimizin-safa-tepesinde-kureyslileri-islama-daveti-nubuvvetin-4-senesi.html

            İki cihan serveri Peygamber Efendimizin (sav) hayat hikayesini aşağı yukarı hepimiz biliyoruz. O (sav) tebliği sırasında diğer peygamberlerin çektiği sıkıntıların tamamını çekti. Emin ve doğru bir kimse olduğunu her fırsatta tasdik eden kavmi ve bazı akrabaları tarafından yalanlandı, işkenceye ve dışlanmaya maruz kaldı. 40 yaşına kadar asla yalan söylemediği, temiz ve nezih bir hayat sürdüğü bilindiği için kavminden kimse yalancılıkla itham edemedi ama şairlik, kahinlik ve cinlerle uğraşmakla suçlandı. Allah-ü Teala’nın kalblerini mühürlediği müşrikler dışındaki insanlar davetini kabul ederek Müslüman oldular ve İnsanların en hayırlıları olarak vasıflandırıldılar.

            İnsanlık tarihinde ortaya çıkmış ama yalnızca bir özelliğiyle tanınan (asker, devlet adamı vb) meşhurların aksine Peygamber Efendimiz (sav) pek çok özelliğiyle (peygamber, lider, devlet adamı, eğitimci, baba, eş, dava adamı gibi) dünya tarihine damga vurdu ve değiştirdi. Diğer peygamberler gibi Efendimiz (sav) de yaşayan bir mucizeydi. Allah-ü Teala (cc) yarattığı mucizelerle kafirlere meydan okur ve çaresiz bırakır. Peygamber Efendimiz (sav) de yaşayışı ve kendisine verilen mucizelerle kafirleri çaresiz bıraktı. Çünkü peygamberlik görevinin her anında Allah’a (cc) güvendi ve tevekkül etti.(“Ey Muhammed! De ki: "Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir." En’am 162)

            Bir lider ve dava adamı olarak ümmetine örnek olan sayısız özelliğini anlatabilmemiz mümkün değil. Hiçbir insan Allah-ü Teala’nın (cc) sevdiği ve Allah-ü Teala (cc) yı en çok seven Rasulullah’ı (sav) anlatmaya güç yetiremez. Ama O’nun (sav) bazı özelliklerini becerebildiğimiz kadarıyla anlatmamız gerekirse;

Peygamber Efendimiz(sav) tüm yaşamı boyunca ümmi idi. Okuması yazması yoktu ve kimseden ilim öğrenmemişti. Murad-ı İlahi gereği, Mekke toplumunda temiz, güvenilir ama sıradan bir insandı. Vahye muhatap olduktan sonra hitabetindeki belagat, insanları etkileme gücü arttı. Allah-ü Teâla’nın (cc) verdiği bu güçle toplumun en alt tabakasındaki insanlardan ideal bir dava toplumu ortaya çıktı. Kalbi mühürlenmiş olanlar dışında nazar ettiği, konuştuğu herkes tüm kötü huylarından arındı. Düşmanları bile konuşmalarından etkilenmemek için kaçtılar. Şairlikleriyle, hitabetleriyle övünenler karşısında çaresiz kaldılar. Küfr-ü inadi ile O’na (sav) şair diyenlerin dilleri (“Yoksa "onu (Kur'an'ı) uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Allah'tan başka gücünüzün yettiklerini de (yardıma) çağırıp, siz de onun gibi uydurma on sûre getirin." Hud 13) ayetiyle dilleri tutuldu.

            Vahye muhatab olan Ümmi peygamber bir anda ruhlar için emsalsiz bir hekim, eşine rastlanmayan bir ıslahatçı, yeni bir medeniyetin kurucusu, usta bir siyasetçi, üstün yetenekli bir hukukçu, yüksek seviyeli bir hâkim ve tecrübeli bir komutan hüviyetine bürünerek, dinde tevhîd üzerine konferanslar vermeye, milletler tarihi ve iniş-çıkışları konusunda konuşmaya, felsefenin son derece karmaşık konularından bahsetmeye, dünyanın çeşitli din ve inanç sistemlerini eleştirmeye, uluslararası ilişkilerde, savaş-barış konularında kararlar almaya, ahlak, medeniyet ve kültürün en güzel derslerini vermeye başlamıştı.

Risaletinden önce hiçbir askeri eğitimi olmayan Ümmi peygamber aynı zamanda hicretten sonraki dokuz yıl içinde Arap yarımadasını fetheden bir komutandı.

           Hz. Peygamber (asv) mükemmel bir eğitimciydi. Eğitim metodu konuşmayı değil yaşamayı esas alan bir metottu. Öyle ki 23 yılda 1,2 milyon mil karelik Arabistan çölünün dağınık, kavgacı, cahil, dik kafalı ve kültürsüz kabilelerini günümüzde mevcut modern anlamda hiçbir ulaşım, iletişim ve haberleşme vasıtaları olmaksızın bir dine, bir medeniyete, bir kanuna ve bir yönetime bağlayıverdi. Düşüncelerini değiştirdi, ahlaki eğitimden geçirdi, kültürel yönlerini düzeltti, vahşiliklerini medeniyete inkılab ettirdi, kötülük ve çirkinliklerini iyilik, takva ve dürüstlüğe dönüştürdü. Asırlarca içinden kaliteli ve yetenekli bir insanın çıkmadığı kısır bir milleti öylesine verimli ve bereketli bir hale getirdi ki, her alanda yüzlerce otorite, âlim, sanatçı ve ünlü şahsiyetlerin yetişmesini sağladı ve kısacası tümüyle dünya görüşlerini değiştirdi. Çünkü, O (sav) hayatının her anına yansıttığı yüce bir ahlak üzerine yaratılmıştı. (“Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.” Kalem 4) ve tebliğ ettiği İslam dinini konuşarak (lisan-ı kal) değil yaşayarak (lisan-ı hal) tebliğ etti. (“Andolsun, Allah'ın Resülünde sizin için; Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah'ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” Ahzab 21) Hz. Aişe (ra) validemiz kendisine Rasullahı (as) soranlara O’nun ahlakı ve yaşantısı Kur'an'dan ibarettir. ” cevabını vermişti.

Allah Resulünün (sav) tebliğinde ortaya çıkan ikinci özelliği Şecaati (yürekliliği) ve cesaretidir. Kendisine mal, mülk, kadın ve hükümdarlık teklif eden müşriklere “Güneşi sağ ay’ı sol elime verseler davamdan vazgeçmem” cevabını verdiğinde işkenceye ve suikaste uğrayacağını biliyordu. Tebliğinin Mekke döneminde pek çok işkence ve dışlanmaya maruz kalsa da davasından vaz geçmedi. Sabrı, sebatı, cesareti ve duası sayesinde Ömer (ra) ve Halid b. Velid (ra) gibi pek çok düşmanı Müslüman olarak İslam dinine hizmet etti. Medine döneminde ise düşmanlarının hiçbir saldırısında geri çekilmedi.  Huneyn savaşındaki cesaretini sahabilerden Berâ b. Âzib şöyle anlatır: Ben de dahil bir çoğumuz o gün korkup kaçmıştık. Ancak Allah Resulünün hiç korkmadan yerinde kalıp savaşa devam ettiğine ben şahitlik ederim. Allah için savaşın en kızgın anında O’nun yanına sığınmıştık.”

Hicret sırasında savunmasız şekilde sığındıkları mağarada arkadaşı Ebu Bekir (ra) i cesaretiyle teskin etmişti. (“Hani o arkadaşına, "Üzülme, çünkü Allah bizimle berâber" diyordu. Tevbe 40)

Peygamber Efendimizin (sav) hayatında göze çarpan diğer bir özelliği mütevaziliği idi. Günlük yaşantısı son derece sade olan Allah Resulü (sav) başta ashabı olmak üzere insanlara karşı son derece mütevaziydi. Mütevaziliği zorlama bir mütevazilik olmayıp samimiydi. Ashaptan Câbir b. Abdullah (ra) anlatıyor: “Allah Resulü sefer esnasında geride kalır, kalanları sevk eder, terkisine alır ve onlara dua ederdi. Onun en nefret ettiği şey, gurur ve kibirdi. Bu nedenle, “Kalbinde zerre kadar kibir olan cennete giremez buyurmuştu. Biri O’na: “Ey Allah’ın Elçisi, insan elbisesinin güzel olmasını istediği için böyle giyinmişse ne buyurursunuz?” diye sordu da buyurdu ki: “Şüphesiz Allah güzeldir; güzel olanı sever; kibir ise, hakkı kabul etmemek ve insanları küçük görmektir.”

Ebu Hureyre (ra) den de bir rivayet nakledelim. Ebû Hureyre (ra) anlatıyor: “Allah Resûlü buyurdu ki: “Şu insanlar artık babaları ve dedeleriyle övünmekten vazgeçsinler! Allah sizleri cahiliye devri kibrinden kurtardı. Artık iki çeşit insan vardır: Biri Allah'tan korkan mümin kişi, diğeri de azıp sapıtmış kâfir kimse. İnsanlar Âdem’in çocuklarıdır; Âdem ise topraktan yaratılmıştır.

            Peygamber Efendimizin (sav) herkesi kendisine hayran bırakan en önemli özelliği ise cömertliği idi. Allah-ü Teala (cc) İnsan suresinde cömert insanlardan şu şekilde bahsetmektedir:“Onlar, seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler. (Yedirdikleri kimselere şöyle derler:) "Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz." İnsan 8-9)

Ayette geçen nezir kelimesinin bir yorumuna göre ayet şu şekilde anlaşılmalıdır: Onlar, bir iyilik yapmayı adadıkları, gönüllü olarak ibadet etmeye niyetlenip karar verdikleri takdirde bunu mutlaka yerine getirirler.

Ayetlerin tefsirine göre müminlerin vasıflarından birisi de gözden çıkardıklarını değil, sevdikleri ve yararlanabilecekleri nimetleri muhtaçlara vermek, yedirip içirmeyi, doyurmayı görev bilmektir. Böylece âyet ferâgat ahlâkının, “öteki”ne karşı sorumluluk duygusunun en veciz tanımını ve bunun İslâm’daki önemini dile getirmiştir. Kısaca âyete göre en değerli iyilik, herhangi bir maddî veya mânevî karşılık, bir çıkar elde etme düşüncesi taşımadan, hatta buyurulmamış olsa bile adamak, niyet edip karar vermek suretiyle kendi kendine ödev yükleme şeklinde belirlenip yapılan iyiliktir. Meşhur kudsî hadiste bildirildiğine göre (Müsned, VI, 256; Buhârî, “Rikāk”, 38) bu şekilde gönüllü iyilik ve ibadet yapanların kalpleri, basiretleri ve yolları aydınlanır; inançları doğru, kararları isabetli, işleri hayırlı ve faydalı olur. İhtiyaç sahiplerine yardım etmekte Müslüman-gayri müslim ayrımı yapılmamalıdır.https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-tefsir-1/insan-suresi-76/ayet-8/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1

Cömertliğin asıl sahibi ve Kerim (ihsanı bol, sonsuz cömert) olan Allah-ü Teâlâ hakkında Peygamber Efendimiz (SAV), "Allahü Teâlâ Cevad'dır, yani cömert ve ihsan sahibidir. Bu sebeple cömertliği sever. Yine O güzel ahlakı sever, kötü ahlaktan da hoşlanmaz" buyurmuştur (Süyûti, 1). Bir olayda henüz Müslüman olmayan Safvan, Allah Resulü'nün (sav) ganimet malları arasında dolaştığı sırada, develer ve çobanlarla dolu vadiye hayran hayran bakıyordu. Peygamberimiz (sav) de onu göz ucuyla takip ediyordu. Ona hitaben, "Ebu Vehb! Vadi pek mi hoşuna gitti?" diye sordu. Safvan, "Evet" dedi. Peygamber'imiz (sav), "O vadi de içindekiler de senin olsun!" buyurdu. Safvan kendini tutamadı, "Bir Peygamber'den başka kimsenin kalbi böyle cömert olamaz" dedi ve şehadet getirerek Müslüman oldu (Vakıd). Sonra Kureyş'e, "Ey kavmim! Müslüman olunuz. Muhammed öyle ihsanda bulunuyor ki yokluktan ve yoksulluktan hiç korkmuyor" dedi (Müslim, Fedail)

İnsanları hiçbir şartta incitmeyen Efendi'miz (sav), kendisinden bir şey istendiğinde asla "Hayır" demezdi. İstenen kendisinde yoksa dahi, borçlanır ve ihtiyaç sahibini memnun ederdi. Bir gün biri, Peygamber'imize gelerek bir şeyler istedi. Allah Resulü (sav), "Sana vereceğim bir şey yok, git benim namıma satın al, mal geldiğinde öderim" dedi. Efendi'mizin (sav) sıkıntıya girmesine gönlü razı olmayan Hz. Ömer, "Ya Resulallah! Yanında varsa verirsin, yoksa Allah seni gücünün yetmeyeceği şeyle mükellef kılmamıştır" dedi. Allah Resulü'nün (sav) Hz. Ömer'in bu sözlerinden hoşnut olmadığı mübarek yüzlerinden belli oldu. Bunun üzerine ensardan biri, (bir rivayete göre Bilal-i Habeşi) "Anam babam sana feda olsun ya Resulallah! Ver! Arşın sahibi azaltır diye korkma!" dedi. Bu sahabinin sözleri Efendi'mizin çok hoşuna gitti, tebessüm etti ve "Ben de bununla emrolundum" buyurdu (Heysemi) https://www.sabah.com.tr/yazarlar/hatipoglu/2021/04/25/allah-comertleri sever#:

Peygamber Efendimiz(sav) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır.“Cömertlik, dalları dünyaya uzanan cennet ağaçlarından bir ağaçtır. Kim onun dallarından birine tutunursa, bu onu cennete götürür. Cimrilik ise, dalları dünyaya uzanmış cehennem ağaçlarından bir ağaçtır. Kim de, onun dallarından birine tutunursa, bu da onu cehenneme sürükler!” (Beyhakî, Şuab, VII, 435)

Cömertlik, îmandan gelen bir merhamet mahsûlüdür. Hadîs-i şerîfte buyrulur: “Gerçek bir mü’minde şu iki haslet aslâ bir araya gelmez: Cimrilik ve kötü ahlâk!” (Tirmizî, Birr, 41/1962) https:// www.islamveihsan.com/allah-cc-comert-olani-sever.html

 İnsanlara önce kendisi selam veren, büyük küçük kiminle konuşursa tümüyle ona doğru yönelen, el sıkıştığı zaman karşısındaki elini çekmeden elini çekmeyen, sadaka verdiğinde bizzat kendisi fakire teslim eden, bir meclise geldiğinde nerede boş yer varsa oraya otururan, dostları veya komşularının ihtiyacını gidermekten asla geri durmayan, çarşıdan, pazardan aldıklarını bizzat kendisi taşıyan, büyük-küçük, hür-köle, zengin-fakir ayrımı yapmadan her kesimden insanın davetine icabet eden, özür dileyenin özrünü hoş gören, elbiselerini kendisi yamayıp ayakkabısını kendi tamir eden hayvanına bakan, hizmetçisiyle birlikte yemek yiyen, acizlerin ve sıkıntıda olanların yardımına koşan Allah Resulünün yaşam prensibi İsra suresinin 40. Ayetinde emredildiği gibiydi. (“Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. İsra 40) O (sav) yaşayan Kuran’dı.

Hz. Peygamber (sav) şefkatli, merhametli ve affediciydi.  Kur-an-ı Kerim’de bizzat Yüce Rabbimiz (cc) Peygamber Efendimizin (sav) şefkat ve merhametinden bahsetmiştir. (“Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O size çok düşkün, mü'minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.” Tevbe 128) ve (“Allah'ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Ali İmran 159)

Allah Resulünün (sav) şefkatinden o günkü toplumda genel de ise tüm dünya toplumlarındaki kadınlar, çocuklar ve köleler-cariyeler-fayda gördüler. Peygamberimizin (sav) şefkat ve merhamet eksenli hayat düsturları gelenek ve örf kaynaklı olarak daha sonra dejenere edildi. Allah resulü (sav) kadın ve çocukların savaşta bile öldürülmelerine müsaade etmezdi.

Yine bir gün, akrabalarından çok sayıda kadın Hazreti Peygamber (asv)’in etrafında toplanmış yüksek sesle konuşuyorlardı. Bu sırada Hz. Ömer’in içeri girdiğini gördüler ve hemen bir kenara çekildiler. Bunun üzerine Peygamber (asv) tebessüm etti. Ömer (ra): “Ey Allah’ın Elçisi, yüzünden tebessüm hiç eksik olmasın, neden güldünüz?” diye sordu. Resulüllah (as) onu görünce kadınların korktuğunu ve saklandıklarını söyledi. Ömer (ra) kadınlara: “Benden değil, Allah Resulünden korkun!” diye seslendi. Kadınlar ise: “Allah Resulü çok kibar, sense çok hiddetlisin” diye karşılık verdiler.

Alemlere rahmet olarak gönderilen Resululah (sav) diğergam ve fedakar bir insandı. Allah Resulü (sav) insanların faydasını kendisine ve akrabalarına tercih ederdi. En sevdiği kızı Fatıma (ra) ya savaş ganimetinden hizmet için köle vermemişti. Kendisi ihtiyaç halinde iken bile başvuran herkesin ihtiyacını gidermeye çalışırdı. Vefat ettiğinde zırhı borcu karşılığı bir Yahudi de rehindi. Borç, şahsi borcu olmayıp fakir sahabeler için aldığı para karşılığı idi.

Dini uygulamalarının tamamında önceliği akrabaları olmuştur. Nitekim Veda haccında kaldırdığı ilk faiz amcası Abbas (ra) ın faizi kaldırdığı ilk kan davası da amcazadesi Rebia b.Haris’in kan davasıydı.

Rasulullah (sav) Allah-ü Tealanın (cc) emrettiği diğergamlık ve fedakarlığı hayatına yansıtmış ve ümmetine örnek olmuştu. (“Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine'ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Haşr 9)      

Peygamber Efendimiz (sav) tebliğine ilk başladığında dört kişi tebliğe cevap vermişti. (Hz.Hatice validemiz, ardından Ebû Bekir, Ali b. Ebû Tâlib ve Zeyd b. Hârise) Veda Haccında ise (632) 120.000 den fazla sahabi bulunuyordu. İslam dini tüm Arabistan yarımadasını etkisine almıştı.

Peygamber Efendimizin ( asv) 120.000 den fazla sahabeye irad ettiği Veda Hutbesi insanlık tarihindeki ilk İnsan Hakları Beyannamesidir. Hz. Peygamber, aynı anne ve babadan türeyen bütün insanların eşit olduğunu söyleyerek başladığı hutbesinde genellikle insan hakları üzerinde durdu. Vedâ hutbesinin ardından dinin kemale erip tamamlandığını ve Hakk’ın rızâsına uygun düşen dinin İslâm olduğunu bildiren âyet nâzil oldu.(“Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı seçtim. “ Mâide 3)

İnsanlık tarihini kökten değiştiren, Allah-ü Teala (cc) nın son peygamberi, İslam devletinin ilk lideri, vakıf imparatorluğunun kurucusu ve ilk başkanı Efendimiz (sav) sade bir hayat yaşamış, elindeki tüm maddi imkanları Allah yolunda harcamış,  tüm hayatı Enam suresi 162. Ayette bildirildiği gibi geçmişti. (Ey Muhammed! De ki: "Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir." En’am 162)

Resûl-i Ekrem’den geriye son derece mütevazi bir miras kalmıştır. Zira kendisi, “Biz

peygamberler zümresi miras bırakmayız; bizim geride bıraktığımız her türlü servet sadakadır” buyurmuştur. Vefatında mülkiyetinde sadece beyaz bir katır, silâhları ve bir miktar arazisi vardı. Arazilerin gelirinin ailesi için harcanmasını ve kalanının devlet hazinesine devredilmesini emretmişti. Ölümünden kısa bir süre önce elinde kalan 7 dirhemin, bununla Allah’ın huzuruna çıkmaktan hayâ edeceğini söyleyerek fakirlere dağıtılmasını istedi. Kendisine ait bir zırhı da borcu karşılığında bir yahudinin elinde rehin olarak bulunuyordu.  

Peygamber Efendimiz (asv) Vakıf insanların şüphesiz en büyüğüdür. Allah-ü Teala (cc) nın lütfettiği ilmini, sağlığını, malını Allah yolunda vakfetmişti. Peygamber Efendimizin (asv) tarihi etkileyen özelliklerinden birisi de Vakıf insan olmasıdır. Peygamberimiz (asv) hayatının tüm anlarına sınırsız cömertliği damga vurmuştur. Öyle ki kendisi ihtiyaç halinde iken bile ashabına maddi olarak yardım etmiş, elinde bulunmadığı zaman ise borç alarak cömertlik göstermiştir. Vakıf olmanın en büyük özelliği ise zaten cömertliktir.

Peygamberimiz (asv) vahiy yoluyla Allah-ü Teala’dan aldığı ilmi insanlara cömert bir şekilde sunmuştur. Sünnet-i seniyyesi ve hadis-i şerifleriyle Müslümanlara ışık ve örnek olmuştur.

Peygamberimizin mirası (ilim, sünnet) ebedidir. Kıyamete kadar başka bir din ve peygamber gelmeyecektir.

Allah-ü Teala Rasulullah Efendimizi (cc) Yüce Kitabımızın pek çok ayetinde övmüş ve Müslümanlara örnek göstermiştir. Peygamberimizin (asv) diğer peygamberlere üstünlüğü şudur: Allah-ü Teala diğer peygamberlerinden bu kadar geniş özellikleriyle bahsetmemiştir.

İlgili ayetleri şu şekilde sıralayabiliriz. (Ey Rasûlüm!) Şüphesiz ki Sen, yüce bir ahlâk üzeresin!” Kalem 4) (Ey mü’minler!) And olsun ki Rasûlullâh’ta sizin için, Allâh’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allâh’ı çok zikredenler için bir «üsve-i hasene» (iktidâya şâyan en güzel bir örnek) vardır.” (Ahzâb 21) “Şüphesiz ki Allâh ve melekleri, Peygamber’e (çokça) salât ederler. Ey mü’minler! Siz de O’na salevât getirin ve tam bir teslîmiyetle selâm verin!” (Ahzâb 56) “…Rasûl size ne verdiyse onu alın! Size neyi yasakladıysa ondan da kaçının ve Allâh’tan korkun! Çünkü Allâh’ın azâbı şiddetlidir.” (Haşr 7) “Ey îmân edenler! Allâh’a itâat edin ve Peygamber’e itâat edin ki amellerinizi boşa çıkarmayın!” (Muhammed, 33) “Kim Allâh’a ve Rasûl’e itâat ederse, işte onlar, Allâh’ın kendilerine nîmet verdiği peygamberler, sıddîklar, şehîdler ve sâlihlerle berâberdir. Onlar ne güzel dost(lar)dır.” (Nisâ 69) “Onlar bilmiyorlar mı ki, kim Allâh’a ve Rasûlü’ne karşı koymaya kalkarsa, ona, içinde sürekli kalacağı cehennem ateşi vardır! İşte büyük rezillik budur.” (Tevbe 63) (Rasûlüm!) Biz Sen’i ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ 107) “And olsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız O’na çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.” (Tevbe 128) (Rasûlüm!) De ki: Eğer Allâh’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allâh da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allâh son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Âl-i İmrân, 31) “De ki: Allâh’a ve Rasûlü’ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allâh kâfirleri sevmez.” “Îmân edip sâlih amel işleyenlerin, Rableri tarafından hak olarak Muhammed’e indirilene inananların günahlarını Allâh örtmüş ve hâllerini düzeltmiştir.” (Muhammed, 2) “…Rasûl size ne verdiyse onu alın! Size neyi yasakladıysa ondan da kaçının ve Allâh’tan korkun! Çünkü Allâh’ın azâbı şiddetlidir.” (el-Haşr, 7)

“Ey îmân edenler! Allâh’a itâat edin ve Peygamber’e itâat edin ki amellerinizi boşa çıkarmayın!” (Muhammed, 33) “De ki: Allâh’a ve Rasûlü’ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allâh kâfirleri sevmez.” (Âl-i İmrân, 32) “Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allâh’ın Rasûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allâh her şeyi hakkıyla bilendir.” (el-Ahzâb, 40) Peygamber Efendimiz (asv) kendisine bahşedilen nimetler ve meziyetlerle tüm insanlardan, peygamberlerden ve meleklerden üstün kılınmıştır. Kur’an-ı Kerim’de bildirilen bu özellikleri sıralamak gerekirse;

Allah Teâlâ’nın bütün peygamberlerden Resûl-i Ekrem’e inanmaları ve kendisine yardım etmeleri için söz almıştır. (“Hani, Allah peygamberlerden, "Andolsun, size vereceğim her kitap ve hikmetten sonra, elinizdekini doğrulayan bir peygamber geldiğinde, ona mutlaka iman edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz" diye söz almış ve "Bunu kabul ettiniz mi; verdiğim bu ağır görevi üstlendiniz mi?" demişti. Onlar, "Kabul ettik" demişlerdi. Allah da, "Öyleyse şahid olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım" demişti. “ Âl-i İmrân 81).

Allah-ü Teala O’nu (asv) onu bütün varlıklara peygamber gönderip rahmet vesilesi kılmıştır. (“Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.“ Enbiyâ 107) ve (Biz seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler.” Sebe 28),

Resulullah(asv)  son peygamberdir ve Allah Teala (cc), dinini onunla tamamlamıştır. (“Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın Resülü ve nebilerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.” Ahzâb 40)

Peygamber Efendimizin (asv) varlığı sadece inananların değil inanmayanların da dünyada ilâhî azapla yok olup gitmesini engel olmuştur. (“Oysa sen onların içinde iken Allah onlara azap edecek değildi. Bağışlanma dilerlerken de Allah onlara azap edecek değildir.” Enfâl 33)

Allah-ü Teala insanlar içinde sadece onun adına yemin etmiştir. (“Resûlüm!) Hayatın hakkı için onlar, sarhoşlukları içinde bocalıyorlardı.” (Hicr 72)

            Allah-ü Teala ve Tekaddes hazretleri diğer peygamberlere adlarıyla hitapta bulunurken Peygamberimize (asv) “nebî” ve “resûl” diye yüceltici bir üslûpla hitap etmiştir. [(“Ey Resûl! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyle «inandık» diyen kimselerden ve yahudilerden küfür içinde koşuşanlar(ın hali) seni üzmesin.” Mâide 41), (Ey Resûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Maide 67) ve (“Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et. Enfâl 64)]

Sahâbîlerin ona birbirlerine seslenir gibi seslenmelerine izin vermemiştir. (“Ey müminler!) Peygamber'i, kendi aranızda birbirinizi çağırır gibi çağırmayın.” Nûr 63)

 Efendimizin(asv) bütün günahları bağışlanmıştır. (“Böylece Allah, senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar.” Feth 2)

            Başka hiçbir peygambere lütfedilmeyen İsra ve Mirac mucizeleri Peygamberimize (asv) lütfedilmiştir. [(“Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.” İsrâ 1) ve (“Sonra (Muhammed'e) yaklaştı, derken daha da yaklaştı. O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu. Bunun üzerine Allah, kuluna vahyini bildirdi. (Gözleriyle) gördüğünü kalbi yalanlamadı. Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız? Andolsun onu, Sidretü'l-Müntehâ'nın yanında önceden bir defa daha görmüştü. Cennetü'l-Me'vâ da onun yanındadır. Sidre'yi kaplayan kaplamıştı. Gözü kaymadı ve sınırı aşmadı.  Andolsun o, Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını gördü.” Necm 8-18)  

Bu ayetler âhirette en yüksek derece olan vesîle, fazîle ve makām-ı mahmûdu, ümmetini âhiret sıkıntılarından kurtaracak olan şefaati sadece ona lutfetmesi kendisine olan üstün muhabbetini ve ona verdiği şerefi göstermektedir.}

Yüce Rabbimiz tıpkı Peygamber(asv) Efendimize benzersiz lütuflarda bulunduğu gibi Ümmet-i Muhammede’e bazı lütuflarda bulunmuştur.

Cenâb-ı Hak, Resûl-i Ekrem’in ümmetini en hayırlı ümmet kabul etmiştir. (Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız. Ehl-i kitap da inansaydı, elbet bu, kendileri için çok iyi olurdu. (Gerçi) içlerinde iman edenler var; (fakat) çoğu yoldan çıkmışlardır.” (Âl-i İmrân 110)

Ümmet-i Muhammed’e ganimetler helâl, yeryüzü temiz ve mescid kılınmıştır.[( Allah tarafından önceden verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldığınız fidyeden ötürü size mutlaka büyük bir azap dokunurdu. Artık elde ettiğiniz ganimetten helâl ve temiz olarak yeyin. Ve Allah'tan korkun. Şüphesiz ki Allah bağışlayan, merhamet edendir.  Enfâl 68- 69 ve Buhârî, “Teyemmüm”, 1; Müslim, “Mesâcid”, 3)}

Din konusunda Ümmet-i Muhammed’e zorluk ve güçlük yüklenmemiştir. (Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin. O, sizi seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim'in dininde (de böyleydi). Peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur'an'da) size «müslümanlar» adını verdi. Öyle ise namazı kılın; zekâtı verin ve Allah'a sımsıkı sarılın. O, sizin mevlânızdır. Ne güzel mevlâdır, ne güzel yardımcıdır!  Hac 78)

Günlerin en hayırlısı olan Cuma günü özellikle bu ümmete tahsis edilmiştir.[(Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah'ı anmaya koşun ve alış verişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır. Cum‘a 9) ve Buhârî, “Cumʿa”, 1; Müslim, “Cumʿa”, 17-22)}

Ümmet-i Muhammed’e yaptıkları az iş karşılığında çok sevap verilmiştir. Onun yoluna uygun olarak yapılan az bir amel, öncekilerin çok amellerinden daha hayırlıdır. Bundan dolayı onun ümmeti önceki ümmetlere göre daha az amel ile daha çok sevap kazanır. İbn Kesîr, I, 400. Suyûtî, Hasâis, III, 217; Kastallânî, II, 722.4.  (Buhârî, “İcâre”, 11; T.C. SAKARYA Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Kur’an’a göre Ümmet-i Muhammed’in Özellikleri Abdullah AYGÜN Temel İslam Bilimleri-Tefsir Haziran-2008

Gönüllerinden geçen kötü düşünceler bağışlanmıştır. (Buhârî, “Eymân”, 15; Müslim, “ Îmân ”, 201),

Yeryüzünün şahitleri sayılmış (el-Bakara 2/143; Buhârî, “Şehâdât”, 6; Müslim, “Cenâʾiz”, 60) ve namazda bağladıkları saflar meleklerin safları gibi değerli kabul edilmiştir (Müslim, “Mesâcid”, 4)

Diğer bütün peygamberler gibi Rasulullah Efendimiz (sav) de üstün bir ahlakla yaratılmıştır.

Hz. Âişe, Resûlullah’ın ahlâkının Kur’an’dan ibaret olduğunu belirtmiş (Müslim, “Müsâfirîn”, 139), Hz. Peygamber de Cenâb-ı Hak tarafından en güzel şekilde eğitildiğini ifade etmiştir (Münâvî, I, 429). Resûl-i Ekrem güzel ahlâk üzerinde özellikle durmuş, ahlâkî erdemleri tamamlamak için gönderildiğini söylemiş (el-Muvaṭṭaʾ, “Ḥüsnü’l-ḫuluḳ”, 8; Müsned, II, 381) ve yüzünü güzel yarattığı gibi huyunu da güzelleştirmesi için Allah’a dua etmiş (Müsned, I, 403; VI, 68, 155), mükemmel imanın güzel ahlâklı olmakla sağlanabileceğini bildirmiştir (Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 15; Tirmizî, “Raḍâʿ”, 11).Alemlere rahmet olarak yaratılan ve Hatem-ül Enbiya(Peygamberlerin sonuncusu) olan Efendimizin (asv) risaleti evrenseldir. 

Peygamber muhiblerinden Prof. Ahmet Yüksel Özemre’nin konuyla ilgili yazısından kısa anekdotlarla konuyu bitirmek istiyorum. 

1. Ahkaf sûresinin 29-31. âyetleri: (“Hani Kur'an'ı dinlemek üzere cinlerden bir grubu sana yöneltmiştik. Onlar, onun huzuruna gelince birbirlerine, "Susun!" dediler. Kur'an'ın okunması bitince de uyarıcı olarak kavimlerine döndüler. Dediler ki: "Ey kavmimiz! Şüphesiz biz, Mûsâ'dan sonra indirilen, kendinden önceki kitapları doğrulayan, gerçeğe ve doğru yola ileten bir kitap dinledik."  "Ey kavmimiz! Allah'ın dâvetçisine uyun, ona iman edin ki, günahlarınızı bağışlasın ve sizi elem dolu bir azaptan kurtarsın." Ahkaf 29-31) Önceki peygamberlerden sadece Hz. Süleyman cin taifesini emrine almıştı. Peygamber Efendimiz (asv) hem insanlara hem cinlere peygamber olarak gönderildi.

2.   Hz. Muhammed (sav) e kadar peygamberler bir ümmete gön­derilmiş iken Cenâb-ı Hak (cc) Peygamber (sav) Efendimizi tüm insanlığa göndermiştir. Câbir bin Abdullah'dan rivâyet edilen bir hadîsde: [("... Benden önceki her Peygam­ber, özellikle kendi kavmine gönderilmişti; Ben ise bütün insanlara gönderildim" demektedir. Bu keyfiyet: " (Ey Muhammed!) De ki: "Ey insanlar! Şüphesiz ben, yer ve göklerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah'ın hepinize gönderdiği peygamberiyim. O'ndan başka hiçbir ilah yoktur. O, diriltir ve öldürür. O halde Allah'a ve O'nun sözlerine inanan Resûlüne, o ümmî peygambere iman edin ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız." A’raf 158) ayeti ile Cenab-ı Hak(cc) tarafından teyit edilmiştir.

3. Gene Kur'ân'da: (" O, Allah'a ortak koşanlar hoşlanmasalar bile dinini, bütün dinlere üstün kılmak için, peygamberini hidayetle ve hak dinle gönderendir. Tevbe 33)

Kezâ ("Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı seçtim….” Maide 3) ve Gene Kur-an-ı Kerim’de (Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” Enbiya 107)ayeti ile Hz. Mu­hammed (asv)'in risâletinin, gelip geçmiş bütün dinlerin üstünde kemâl mertebesini haiz olan İslâm'ı yalnız insanlara ve cinlere tebliğ etmekle sınırlı olmadığını; aksine: Hz. Muhammed (sav) in yalnızca Arabistan'a değil, yalnızca tüm Dünyâ'ya değil, yalnızca in­se ve cinne değil, yalnızca (halkedilmiş ve sayılarının bir rivâyete göre 18.000 diğer bir rivâyete göre de 360.000 olduğu ifâde edilen farklı âlemlerden yalnızca biri olan) Evren'e değil fakat bütün âlemlere yâni Hakk'ın yaratmış olduğu her şeye Resûlullāh olarak ba's ve irsâl edil­miş olduğu idraklere sunulmaktadır.

 

Şüphesiz ki her şeyi hakkıyla bilen yalnız Allāh (c.c.)'dır.

 Riyazüs Salihin, Erkam Yayınları https://www.islamveihsan.com/salih-ruya-hadisi.html  M. YAŞAR KANDEMİR DİA Prof.Dr. Ahmed Yüksel Özemre HZ. PEYGAMBER (s.a)'in RİSÂLETİNİN EVRENSELLİĞİ 24 Haziran 2005 İSMAİL DURMUŞ DİA MUSTAFA FAYDA DİA Bir Dava Adamı ve Lider Olarak Hz. Muhammed (sas): Başarıya Ulaştıran Faktörler1 Prof. Dr. Osman Güner Nisan 1998 Kutlu Doğum Haftası konferansı. Kur’an’a göre Ümmet-i Muhammed’in Özellikleri Abdullah AYGÜN Temel İslam Bilimleri-Tefsir Haziran-2008 

( Hz. Muhammed Sav başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 21.08.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu