Geç Kalan Ziyaret

Kapı çaldığında adam salonda dalgın gözlerle uyukluyordu. Duvar saatinin tik takları, yarısı içilmiş çayın buharı ve odanın loş sessizliği arasında ağır adımlarla kapıya yöneldi. Kapıyı araladığında karşısında uzun zamandır görmediği bir yüz duruyordu.

“Merhaba amca… Annemi ziyarete geldim,” dedi genç adam, mahcup bir gülümsemeyle.

Adam gözlerini kısmış, karşısındakine uzun uzun bakıyordu. Dudakları titredi, gözleri nemlendi. Sonunda boğuk bir sesle,
“Ne dedin?” diye sordu.

“Annemi ziyarete geldim.”

Derin bir iç çekti adam.
“Geç kaldın evlat… Hem de çok geç.”

Genç adam şaşkınlıkla,
“Nasıl yani?” diye mırıldandı.

“Çok ama çok geç kaldın,” dedi adam, sesi sanki kendi içine gömülmüş gibiydi. Ardından kısa bir sessizlik oldu. “Bekle biraz, seni annene götüreceğim.”

Birlikte arabaya bindiler. Yol boyunca tek kelime konuşulmadı. Motorun uğultusu ve camdan içeri süzülen rüzgâr, ikisi arasındaki derin suskunluğun içinde kayboluyordu. Genç adam annesini görmenin heyecanıyla birkaç kez söze yeltendi ama üvey babasının taş kesilmiş yüzü karşısında sustu.

Nihayet araba durdu. Genç adam başını kaldırıp etrafa baktı. Önlerinde geniş kapısıyla bir mezarlık vardı.

“Burası… mezarlık?” dedi. “Kimi ziyarete geldik?”

Adamın sesi tok ve acı doluydu:
“Anneni… Sen kimseyi ziyarete gelmedin. Annene geldin, ama mezarına.”

Genç adamın yüzünden kan çekildi. Dizleri boşaldı, tutunduğu arabanın kapısından yere yığıldı.

Yıllar önce, annesi ağır hastalandığında kadın defalarca oğlunu aramıştı.
“Gel evladım, halim pek yok…” derken sesi titriyordu.
Ama o hep aynı cevabı vermişti:
“Anne, işlerim çok yoğun. Fırsat bulursam uğrarım.”

Fırsat hiç bulunmadı. Zaman geçti, günler birbirini kovaladı. Kadın hastaneye yattığında bile oğlunun ayak seslerini bekledi. Her gün gözleri kapıya çevrili, “Şimdi girip ‘ben geldim anne’ diyecek” diye umut etti. Ama o kapı hiç açılmadı.

Bir gece, yanındaki kocasına fısıldamıştı:
“Bana bir şey olursa… sakın oğluma haber verme. Beni buraya gömün. O zaten işlerinden vakit bulamaz.”

Ve birkaç gün sonra, kocasının dizleri dibinde, kulağına okunan ezan eşliğinde hayata gözlerini yumdu.

Mezarlıkta üvey baba oğlunu gölgeye aldı, ayılmasını bekledi. Genç adam kendine gelir gelmez öfkeyle haykırdı:
“Neden haber vermedin bana?!”

Adam gözlerini kapattı, acıyla konuştu:
“Annen sana defalarca haber verdi. Sen bahanelerle onu oyaladın. Onun son nefesindeki tek isteği, sana haber vermememdi. Çünkü beklemekten, ummaktan yorulmuştu.”

Sessizce mezarların arasında yürüdüler. Nihayet bir mezarın başında durdular. Adam ağır bir sesle, toprağa doğru konuşur gibi fısıldadı:
“Bak hayatım… İşleri çok diye sağlığında gelmeyen oğlun, sen öldükten sonra nihayet geldi.”

Adam bir Fatiha okuyup ayrıldı. Kadının oğlu ise mezarın başında öylece kalakaldı. Gözleri tahtadaki yazıya takıldı:
“Öleli dokuz gün olmuş…” diye mırıldandı.

Ne ağlayabildi ne dua edebildi. Ellerini cebine sokup öylece dikildi. Uzaktan onu seyreden üvey baba, içinden derin bir sızıyla geçirdi:

“Evlat yetiştir… Sonunda mezarının başında bir Fatiha bile okuyamadan dikilip dursun.”.
Gözleri karardı,ellerini cebinden çıkardı, dizlerinin üzerine çöktü. Ellerini yavaşça kaldırdı.
Sonra, belki de ilk defa, kısık bir sesle,
— Affet anne, dedi.
O kelimeler, gökyüzüne ulaşır mı bilinmez... Ama o gün, mezar taşına düşen yağmur ilk kez gökten değil, bir evlâdın gözünden süzüldü.

Kamil Erbil

( Geç Kalan Ziyaret başlıklı yazı kamil-erbil tarafından 29.08.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu