Gün bazlı bir yüklem diliyorum ve dilimliyorum yüreğin katlarını olmadı geride kalan kat izinde ip atlıyorum düşmeden düşler gözümden bir de yakamdan düşmeyen devasa bir evren ki; aşkın katsayısında izafi bir rakım ve teselli bulduğum bulutlar adını umuttan alan unutulmuşluğun da kıyısında salındığım derbeder bir hayal.

Sözcüklerin oynatışı.

Dayatması ve de ömrün.

Kibirli bir mukoza aşkın sabit katsayısı.

Yorgun yıllardan gelen bir özlem ve övünüp de dünümüzle günde saklı bir heyecanı b/ölüp da yarınlara dokunmak adına.

Belirteci var ya da yok zamanın.

Zaman dilimlerinde kocaman bir pasta ne çikolatalı ne de çilekli çünkü zehirli her bir lokma.

Peyzajı ölüm olan bir ç/ağ aşkın da çağ atladığı bir rahle ve bilinmezlik rücu ediyor bilindik bir terennüm yüklenip de mevsim ve arka ayaklarında düşlerin mırıltılar saklı haznesinde yangının hazineler firarda elbet hayallerin ihanete uğradığı bir duruş.

Göğe yakın bir durak ve içinde fink atan yolcular: her biri kibirli ve isyankâr ve dolduruşa gelen evrenden kayıtları silinmiş.

İrkildiği kadar da var hani yolcuların ve arkaya ilerleseler bile aralarındaki boşluk git gide büyümekte.

Esir alan karanlık.

Vasıfların yok sayıldığı ve manidar gülüşler ne çok da çatlak fay hattında oysaki Tanrı ertelemişti büyük depremi.

Tebessümleri de çalınmış mevsimin ve feri kaçmış bir aydınlık tümden gelen duyguların vardığı o rota.

Aşkın teyakkuzu nihayetinde kapı dışarı edilen aşk meleği ve taslaklarda iz buluyor renkler aslında renk buluyor izler aslında her şeyi yoktan var eden tek güç.

Sanrıların bitiminde gölgeler oynaşıyor ve geçmişinde takılı düşlerin o yorgun ruhlar bir ikilem ki mevkii de yok mevsimin aslında sönük bir ışık mevsime sirayet eden o iç çekiş ve işte kumpanyası yerin göğün her biri tek kişilik tıpkı özgürlüğü kısıtlanan insanlık gibi ve de alıntı her bir isim ne de olsa çalıntı mahsullerde açıyor cılız çiçekler ve doğan her bebek aslında Tanrının yeryüzüne gönderdiği bir armağan ve kimsenin de fark etmesine olanak yok.

Sözcükleri kırpan bir şair.

Şairi kırpan kader.

Kaderi kırpan keder.

Ve teselli saklı yüreklerde karaborsa sevinçler merdiven altı aşklarda boykot ediyorlar şehvetli bedenleri.

Göğün tema’sında saklı temassız yürekler ne de olsa melekler uzaktan seven insanlara bonkör davranıyor.

Kehanetin dibe vurduğu ve ihlaslı düşler artık ağlayan tek bir insanı dahi kaldırmıyor yürek ve dokunulmazlığında sevginin peyda oluyor iyilik perisi.

Sancağına asılı bir düş ve keşiş.

Aşkın hatırına suya bandığımız umut.

Kırk dereden su getiriyor melekler ve kâhinler de yolcuların duacısı yine de kem küm ediyor yanlı ağızlar belki de yarım ağız yaşayan ve sevme taklidi yapan insanların beyanı iken yalancı sevgiler artık geçiş hakkı tanınmıyor kötülüğe.

Bir rötuşsa yapılması gereken ve ünlem imlecinde şaşkın bir gülüş derken bir kalemde yok sayılıp o haris gölgeler iyiye geçiş hakkı tanıyan bir izlek: açlıktan midesi sırtına yapışmış çocukların ve henüz doğmuş bebeklerin de takkesi henüz düşmemiş lakin öylesine temiz ve masumlar ki satırlarda saklı acılar onlara temas etmiyor ve bedenlerindeki minicik dokunuşlar ve İlahi Gücün de koruması altında büyümeye nasıl da istekli umutlar.

Gökte takılı bir kamera.

Yeryüzünde binlerce termal kamera.

En çok da yüreği kayıt altına alan ve devasa zulümle iç içe geçen insanlar hani göz temasından dahi korkan yine de sevmeyi ertelemeden ölümü bile soğukkanlılıkla karşılayan.

Sözcükler pekmez tadında.

Akışkan olan bir rahmet var çoğu insanın pek de haberdar olmadığı.

Kalp gözünde iskeleye yaklaşan bir vapur belki de yolcularını alıp da diğer yakaya taşıyacak olan ve hiçbir haris düşe de geçiş yok.

Aşkın sarmalında bebeksi bir gülüş ve masum bir çağrı.

Hayatın himayesinde dokunulmazlığı hala kalkmamış masum düşlerin ve çemberin feleğinden geçen kimse fazlaca rağbet görmüyor.

Mimozalar solgun ve de salgın.

Baharın habercisi ve de yarınlara dokunmak adına tıpkı güneşin halesinde sarı benekler ve sarı benizli ruhlar ki az evvel göç ettiler bir önceki iklimden ve asla da göçmen kuşlara erişme hakkı verilmedi ne de olsa bir mevsimden diğerine vize hakkı tanınmadı henüz.

Bukalemun yürekler: bir sevdalı bir kindar bir nefsine âşık bir de nefesini tutan.

Bir çığlıksa zuhur eden, yaralı bir kuş ve bucağında yavrusu aşkın da sadık olduğu ve saltanat sürdüğü tabiat ve babadan geçen genler asla kolektif bilinç geçiş hakkı tanımıyor lakin gidişat sorgular ve de sürüklerken hayalleri geniş mezhepli yolculuklarda insan girişine izin yok.

Dökülen saçmalar artık kim tetikledi ise o tüfeği.

Dökülen saçma duygular aşkı da hüznü de yok sayan.

Dökülen yaşlar.

Yüzünden düşen bin parça insanlığın ve gölgelerin mağdur kıldığı aşkın bitap düştüğü nihayetinde üşütüp de aklını yitirenler.

Kumanyasında ne saklı ki Tanrı çoktan bahşetmişken iyi de kimseler akıl edip de açıp da bir bakmadı bile içlerinde saklı olana.

Tuzağa düşen ne insan ne felek.

Tüzüğü yok sayan bir adalet ne de olsa insanlık kulvarında bol malzemeden örülüyor hayatlar ve genleri ile oynanan insanlık asla da tevazu sahibi değil.

Gel geç aşkların rücu ettiği evrende masumiyetin titrek ses yaftalara da izin vermiyor ve nihayetinde yoksunluğun mizacında güneş doğuyor üstelik dünyanın kalan yarısı karanlık iken ve sevdalı mizansenlere sahip çıkan bir çağrının da çığ gibi büyüdüğü.

Akıl almazlığın ıskonto yaptığı.

Bol kepçeden dağıtılan özgürlük artık ölü bir kuşun leşinde saklı mikroptan da öte ve sağ çıkacak olan sadece sağduyu.

Annesiz düşler.

Annesiz bebekler.

Belki de bebeği olmayan anneler.

Güneşin doğması için ne geç ne erken ve bir bebeğin doyması için de sadece kaderin ona izin vermesi gerekli olan.

Açığa alınan bir düşte saklı gözyaşı ve gözyaşı ile beslenen bir melek ki yeni doğan ünitesinde açlıkları sadece bu şekilde gideriliyor ve düşlerin geçiş hakkı tanınması ile insanların arasındaki boşluk yavaş yavaş doluyor.

Künyesinde umut yazan.

Kulvarında birinci olan.

Bir bebeğin hatırına tüm dünyanın şerit değiştirmesinden son anda vazgeçen.

Habis ur cehaleti sarmışken ve iyi niyet iken yutkunduğumuz kolayca ve de boğazdan geçen.

Son çağrısı ile galeyana gelen yeryüzünden bir vazgeçiş belki de en çok da zulmün sonlandığı ve bebeğin hatırına tüm insanlara yeniden yaşama hakkı tanınmışken üstelik annesi olmayan bir bebeğin de sütannesi iken iyi niyet ve umut ve gözleri görmeyen bir çocuğun kalp gözüyle eşlik ettiği düzenek hele ki insanlar çoktan umudunu kaybetmişken…

Uçurumun kenarında tam düşecekken bebeğine kavuşan.

Ölü annesinin rahminden son anda çıkarılan.

Ve her ümidin de her hayalin de bir sahibi ve gerçekçiliği varken elbet içimize ve de evrene umut doğarken güneşten bile sıcak ve işte tek bir bebeğin hatırına son anda felaketten dönen insanlık hele ki iki canlının birbirine duyduğu ihtiyaç ile sahipsiz bir bebeğin de kavuştuğu o anne üstelik anne olmayı da en çok hak etmişken uçurum çiçeği elbet gülen gözlerinde umudun yeniden neşreden doğa ve aydınlığın da sonsuza kadar saklı duracağı…

 


( Künyesinde Umut Yazan... başlıklı yazı GÜLÜM-ŞİİRİN TEK H/ECESİ İKEN AŞK... tarafından 9/13/2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu