Deneme / Hayata Dair Denemeler
Eklenme Tarihi : 9/13/2025Gün bazlı bir yüklem diliyorum ve
dilimliyorum yüreğin katlarını olmadı geride kalan kat izinde ip atlıyorum
düşmeden düşler gözümden bir de yakamdan düşmeyen devasa bir evren ki; aşkın
katsayısında izafi bir rakım ve teselli bulduğum bulutlar adını umuttan alan unutulmuşluğun
da kıyısında salındığım derbeder bir hayal.
Sözcüklerin oynatışı.
Dayatması ve de ömrün.
Kibirli bir mukoza aşkın sabit
katsayısı.
Yorgun yıllardan gelen bir özlem ve
övünüp de dünümüzle günde saklı bir heyecanı b/ölüp da yarınlara dokunmak adına.
Belirteci var ya da yok zamanın.
Zaman dilimlerinde kocaman bir pasta
ne çikolatalı ne de çilekli çünkü zehirli her bir lokma.
Peyzajı ölüm olan bir ç/ağ aşkın da
çağ atladığı bir rahle ve bilinmezlik rücu ediyor bilindik bir terennüm
yüklenip de mevsim ve arka ayaklarında düşlerin mırıltılar saklı haznesinde
yangının hazineler firarda elbet hayallerin ihanete uğradığı bir duruş.
Göğe yakın bir durak ve içinde fink
atan yolcular: her biri kibirli ve isyankâr ve dolduruşa gelen evrenden
kayıtları silinmiş.
İrkildiği kadar da var hani
yolcuların ve arkaya ilerleseler bile aralarındaki boşluk git gide büyümekte.
Esir alan karanlık.
Vasıfların yok sayıldığı ve manidar
gülüşler ne çok da çatlak fay hattında oysaki Tanrı ertelemişti büyük depremi.
Tebessümleri de çalınmış mevsimin ve
feri kaçmış bir aydınlık tümden gelen duyguların vardığı o rota.
Aşkın teyakkuzu nihayetinde kapı
dışarı edilen aşk meleği ve taslaklarda iz buluyor renkler aslında renk buluyor
izler aslında her şeyi yoktan var eden tek güç.
Sanrıların bitiminde gölgeler
oynaşıyor ve geçmişinde takılı düşlerin o yorgun ruhlar bir ikilem ki mevkii de
yok mevsimin aslında sönük bir ışık mevsime sirayet eden o iç çekiş ve işte
kumpanyası yerin göğün her biri tek kişilik tıpkı özgürlüğü kısıtlanan insanlık
gibi ve de alıntı her bir isim ne de olsa çalıntı mahsullerde açıyor cılız
çiçekler ve doğan her bebek aslında Tanrının yeryüzüne gönderdiği bir armağan
ve kimsenin de fark etmesine olanak yok.
Sözcükleri kırpan bir şair.
Şairi kırpan kader.
Kaderi kırpan keder.
Ve teselli saklı yüreklerde karaborsa
sevinçler merdiven altı aşklarda boykot ediyorlar şehvetli bedenleri.
Göğün tema’sında saklı temassız
yürekler ne de olsa melekler uzaktan seven insanlara bonkör davranıyor.
Kehanetin dibe vurduğu ve ihlaslı
düşler artık ağlayan tek bir insanı dahi kaldırmıyor yürek ve dokunulmazlığında
sevginin peyda oluyor iyilik perisi.
Sancağına asılı bir düş ve keşiş.
Aşkın hatırına suya bandığımız umut.
Kırk dereden su getiriyor melekler ve
kâhinler de yolcuların duacısı yine de kem küm ediyor yanlı ağızlar belki de
yarım ağız yaşayan ve sevme taklidi yapan insanların beyanı iken yalancı
sevgiler artık geçiş hakkı tanınmıyor kötülüğe.
Bir rötuşsa yapılması gereken ve
ünlem imlecinde şaşkın bir gülüş derken bir kalemde yok sayılıp o haris
gölgeler iyiye geçiş hakkı tanıyan bir izlek: açlıktan midesi sırtına yapışmış
çocukların ve henüz doğmuş bebeklerin de takkesi henüz düşmemiş lakin öylesine
temiz ve masumlar ki satırlarda saklı acılar onlara temas etmiyor ve bedenlerindeki
minicik dokunuşlar ve İlahi Gücün de koruması altında büyümeye nasıl da istekli
umutlar.
Gökte takılı bir kamera.
Yeryüzünde binlerce termal kamera.
En çok da yüreği kayıt altına alan ve
devasa zulümle iç içe geçen insanlar hani göz temasından dahi korkan yine de
sevmeyi ertelemeden ölümü bile soğukkanlılıkla karşılayan.
Sözcükler pekmez tadında.
Akışkan olan bir rahmet var çoğu
insanın pek de haberdar olmadığı.
Kalp gözünde iskeleye yaklaşan bir
vapur belki de yolcularını alıp da diğer yakaya taşıyacak olan ve hiçbir haris
düşe de geçiş yok.
Aşkın sarmalında bebeksi bir gülüş ve
masum bir çağrı.
Hayatın himayesinde dokunulmazlığı
hala kalkmamış masum düşlerin ve çemberin feleğinden geçen kimse fazlaca rağbet
görmüyor.
Mimozalar solgun ve de salgın.
Baharın habercisi ve de yarınlara
dokunmak adına tıpkı güneşin halesinde sarı benekler ve sarı benizli ruhlar ki
az evvel göç ettiler bir önceki iklimden ve asla da göçmen kuşlara erişme hakkı
verilmedi ne de olsa bir mevsimden diğerine vize hakkı tanınmadı henüz.
Bukalemun yürekler: bir sevdalı bir
kindar bir nefsine âşık bir de nefesini tutan.
Bir çığlıksa zuhur eden, yaralı bir
kuş ve bucağında yavrusu aşkın da sadık olduğu ve saltanat sürdüğü tabiat ve
babadan geçen genler asla kolektif bilinç geçiş hakkı tanımıyor lakin gidişat
sorgular ve de sürüklerken hayalleri geniş mezhepli yolculuklarda insan
girişine izin yok.
Dökülen saçmalar artık kim tetikledi
ise o tüfeği.
Dökülen saçma duygular aşkı da hüznü
de yok sayan.
Dökülen yaşlar.
Yüzünden düşen bin parça insanlığın
ve gölgelerin mağdur kıldığı aşkın bitap düştüğü nihayetinde üşütüp de aklını
yitirenler.
Kumanyasında ne saklı ki Tanrı çoktan
bahşetmişken iyi de kimseler akıl edip de açıp da bir bakmadı bile içlerinde
saklı olana.
Tuzağa düşen ne insan ne felek.
Tüzüğü yok sayan bir adalet ne de
olsa insanlık kulvarında bol malzemeden örülüyor hayatlar ve genleri ile
oynanan insanlık asla da tevazu sahibi değil.
Gel geç aşkların rücu ettiği evrende
masumiyetin titrek ses yaftalara da izin vermiyor ve nihayetinde yoksunluğun
mizacında güneş doğuyor üstelik dünyanın kalan yarısı karanlık iken ve sevdalı
mizansenlere sahip çıkan bir çağrının da çığ gibi büyüdüğü.
Akıl almazlığın ıskonto yaptığı.
Bol kepçeden dağıtılan özgürlük artık
ölü bir kuşun leşinde saklı mikroptan da öte ve sağ çıkacak olan sadece sağduyu.
Annesiz düşler.
Annesiz bebekler.
Belki de bebeği olmayan anneler.
Güneşin doğması için ne geç ne erken
ve bir bebeğin doyması için de sadece kaderin ona izin vermesi gerekli olan.
Açığa alınan bir düşte saklı gözyaşı
ve gözyaşı ile beslenen bir melek ki yeni doğan ünitesinde açlıkları sadece bu
şekilde gideriliyor ve düşlerin geçiş hakkı tanınması ile insanların arasındaki
boşluk yavaş yavaş doluyor.
Künyesinde umut yazan.
Kulvarında birinci olan.
Bir bebeğin hatırına tüm dünyanın
şerit değiştirmesinden son anda vazgeçen.
Habis ur cehaleti sarmışken ve iyi
niyet iken yutkunduğumuz kolayca ve de boğazdan geçen.
Son çağrısı ile galeyana gelen
yeryüzünden bir vazgeçiş belki de en çok da zulmün sonlandığı ve bebeğin
hatırına tüm insanlara yeniden yaşama hakkı tanınmışken üstelik annesi olmayan
bir bebeğin de sütannesi iken iyi niyet ve umut ve gözleri görmeyen bir çocuğun
kalp gözüyle eşlik ettiği düzenek hele ki insanlar çoktan umudunu kaybetmişken…
Uçurumun kenarında tam düşecekken
bebeğine kavuşan.
Ölü annesinin rahminden son anda
çıkarılan.
Ve her ümidin de her hayalin de bir
sahibi ve gerçekçiliği varken elbet içimize ve de evrene umut doğarken güneşten
bile sıcak ve işte tek bir bebeğin hatırına son anda felaketten dönen insanlık
hele ki iki canlının birbirine duyduğu ihtiyaç ile sahipsiz bir bebeğin de
kavuştuğu o anne üstelik anne olmayı da en çok hak etmişken uçurum çiçeği elbet
gülen gözlerinde umudun yeniden neşreden doğa ve aydınlığın da sonsuza kadar
saklı duracağı…