Seneler önce,
bir aynanın karşısında —
"düşmeyeceğim"
diye yeminler ettiğim o gölgenin tam kalbine çarptım.
İçimde, zihnimde hep duyduğum
o ezgiyi—
o canavarı...
her şeyimi kaybetme pahasına takip ettim.
Ben...
yenildim.
Evet.
Kendime, hayata, geçmişime.
Eski ben olsa, bu başarısızlığını da saklardı—
bahanelerin tülleriyle, dramatik maskelerle taçlandırırdı.
Çünkü...
kaybetmek, yenilmek —
ölümden daha keskin bir darbeydi.
Çünkü,
yalnızca kazanarak var olabilirdim
sevildiklerimin gölgesinde.
Artık umut dolu olduğumu söyleyemem elbette.
Renkler hâlâ kül, ruhum hâlâ kendi çamurunda çırpınıyor.
Ama sanırım...
zihnim—
en büyük armağanım—
derinlerde bir yerlerde,
bir mum yaktı.
Geçmişimin külleriyle besleniyor,
geleceğime kıvılcım düşürüyor.
Çünkü biliyorum.
Neden bu dünyaya geldiğimi,
var oluşumun neye hizmet ettiğini.
Sanki kadim bir güç,
adını koyamadığım...
o suskun sesi
yol gösteriyor bana.
Ne olduğunu bilmesem de,
hep şuna inandım:
Geçmiş yaşamlar,
atalarım,
belki de Tanrı'nın ışığı.
Evet, belki de yine fazla anlam yüklüyorumdur.
Belki de yine, fazla dramatize ediyorumdur.
Bilmiyorum.
Ama gerçekten,
gerçekten hissediyorum.
Sussunlar diye,
kulağımdan müziği hiç eksik etmedim.
Ama hayır...
bu sefer gözlerime saldırdılar.
Bir rüyanın kırık camına bıraktılar beni.
Orada titredi geleceğimin omurgası.
Kendimi gördüm —
olabileceğim hâli.
Ve içimde,
kalbimde bir cümle yeşerttiler:
"Her şey zaten senin.
Sadece al."
Ve ben...
o tablo gibi—
"Adem'in Yaratılışı" gibi—
uzanıyorum ona.
Dokunabilir miyim?
Bilmiyorum.
Ama...
artık tereddüt yok.
Beklemek yok.
Yorulmak—hayır,
o da yok.
Ya ben ulaşırım—
ya da ben olurum o ulaşılacak şey.
Hüzne yüzdüm,
derine daldım —
hiçbiri taşımadı beni.
Işık ve karanlık.
O iki uç, o sonsuz döngü.
Ne ışığın vaadi sardı beni,
ne karanlığın sessizliği teselli etti.
Ama hep karanlıkta yaşadım.
Şimdi... aydınlığı seçmiyorum.
Dengeyi seçiyorum.
Derinlerimi de kabul ediyorum—
kıyılarımı da.
Acıya sarıldığım gibi—
mutluluğu da sarılıyorum.
Biliyorum,
hayat, düşüşü saklayan bir çizgi —
ve ben, o uçurumun cambazı olmak zorundayım.
Ne sağında, ne solunda.
Tam üzerinde o çizginin—
arzularımın, umutlarımın ateşiyle,
sonsuz bir dansa kalkıyorum.
Ve belki de...
bu dansın eşlikçisini,
çoktan buldum.
(
Küllerden Bana başlıklı yazı
irem-dogan tarafından
10/30/2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.