Germiyanoğulları Beyliği (1260-1429) dönemin önde gelen beylikleri arasında yer
almıştır. Başkenti Kütahya olan Beylik, Uşak, Denizli ve Afyonkarahisar ile
Manisa’nın doğusunda egemendi. Batı Anadolu’da Bizans gücünü kıran en önemli
beyliktir. Aydınoğulları da uzun süre onların egemenliği altında kalmıştır.
Selçuklular zamanında önceleri Malatya çevresinde bulunan aşiret, 1241’de Baba
İshak isyanının bastırılmasından sonra Kütahya çevresine yerleştirilmiştir.
Germiyanoğlu Beyliği’nde dört melik 23, bir
melik babası 1, bir melik oğlu 4, dört emir 4, iki subaşı 2, bir âyan mensubu
1, bir kadı 3, üç din adamı 3, bir ahi 1, beş tacir 5, konumu belirlenemeyen
onüç kişi 14 olmak üzere toplam 61 yapı inşa edilmiştir102. Yapıları arasında
10 cami, 2 mescit, 5 medrese, 2 kütüphane, 2 imaret, 2 mevlevihane, 1 tekke, 5
zaviye, 2 bedesten, 1 han, 6 hamam, 5 çeşme, 1 şadırvan, 4 saray, 7 türbe, 1
dış kale suru, 1 dış kale kapısı ile 4 kervansaray yer alır. Gemiyanoğulları en
çok cami yaptırmıştır. Ayrıca Eğirdir’de 1 pazarın varlığı bilinmektedir. 1
cami ve 1 dış kale de onarılmıştır.
Beyliğin kurucusu, Selçukluların önde gelen
emirlerinden olan, Ankara’daki günümüze gelememiş Kızılbey Camisi’nin 1299-1300
tarihli onarımını yaptıran ve ünlü ahşap minberine kitabesini koydurtan I.
Yakub Bey’dir (1264-1327). Yakub Bey öldüğünde Ulupınar/Seydi Sultan
Köyü’ndeki Türbesine defnedilmiştir. Bu köyde, I. Yakub Bey’in babası Alişir
Bey’in Zaviyesi ve Yakub Bey’in vakfı bulunduğu beratlardan
anlaşılmaktadır. Yakub Bey’in Uşak’ın Hacim köyünde 1321 tarihli Zaviye
vakfiyesi olduğu bilinmektedir. Günümüzde yalnızca giriş mekânı eyvan
kuruluşundaki sekizgen planlı Türbesi ayaktadır. Dönemin diğer eserleri
arasında en önemlisi, Emir Umur Bey tarafından 1314-15’de Kütahya’da
yaptırılan Vacidiye Medresesi’dir. Rasathane olarak kullanılmış
yapı, kapalı avlulu Selçuklu medreselerinin plan şemasını, ortası açık büyük
kubbesiyle sürdürmüştür, yerine geçen oğlu Mehmed Bey’in (1327-63) sikkesi ve
eseri bilinmemektedir. Kula’nın
ilk imar ve iskân faaliyetleri de Mehmed Bey zamanında (1340-1361) başlamış
olmalıdır. Süleyman Şah burayı beylik merkezi yaptığına göre, 1380’li yıllara
kadar Kula’da, -bir Türk- İslâm şehir geleneği gereği olarak- bir çarşı ve bazı
mahalleler, çarşı ve mahallelerde de ekonomik ve sosyo- kültürel kurumlar
oluşmuş olmalıdır. En azından çarşı, çarşıda bir Cuma Mescidi ve mahallelerde
birer mahalle escidinin olması Selçuklu ve Osmanlı şehir geleneğinin ortak
zaruri unsurlarıydı.
I. Yakub Bey’in oğlu Emir Musa Bey’in Eğirdir’de
Ocak 1364 tarihli Mevlevihane Zaviyesi, Bedesteni, Dış Kale Suru ve Kapısı bulunmaktaydı.
1348 yılında Kütahya’da yazılarak “sahibü’s-seyfi ve’l-kalem” (kılıç ve
kalem sahibi) olarak tanınan ve âlim bir kumandan olduğu bilinen Ahmed Bey’e
ithaf olunan sarf’a (gramer) dair Kâfiye şerhi (uyak yorumlaması) bu
dönemin yazılı eserleri arasındadır.
Osmanlı kaynaklarında Şah Çelebi olarak
bilinen Süleyman Şah (1361-1387) Germiyanoğlu beyliğinin bağımsızlık sürecinde
bilinen üçüncü beyidir. 1360’lı yıllarda beyliğin başına geçtiği kabul edilen
Süleyman Şah Mevlâna’nın torunu Sultan Veled’in kızı Mutahhara Hatun ile
evlenmiştir.
Karamanoğlu Alaeddin Ali Bey’le arası açık
olan Süleyman Şah onun Osmanlılarla sıhriyet kurmasından rahatsız oldu, kendisi
de Osmanlılarla akraba olmak istedi. Âşık Paşazâde, bu meseleye tarihinde dört
bâb ayırarak detaylı bir şekilde anlatmıştır. Ona göre Germiyanoğlu [Süleyman
Şah], çok yaşlandığı için oğlu Yakub’u yanına çağırdı ve ona “Ey Oğul!
Dilersen ki bu vilâyet sizin elinizde kala, Osmanlı ile birlik edin”
ve “kızımın birini de Murad Bey’in oğlu Bâyezid’e verelim” dedi. Bundan
sonra İshak Fakı’yı elçi olarak Sultan Murad’a gönderdiler. Germiyan
atları ve Denizli bezi hediyelerin takdiminden sonra İshak Fakı
“kızımızı oğlun Bâyezid’e alın. Kızımıza birkaç parça hisar verelim.
Çehizine tutsun” dedi. Bu teklifi Sultan Murad kabul etti. Çehiz olarak
Kütahya, Simav, Eğrigöz (Emet) ve Tavşanlı Osmanlılara verildi.
Ankara Savaşı’ndan sonra, Fetret Devri’nde
(1402-13) şehzâdeler arası savaşta, Devlet Şah Hatun’un kardeşi Germiyanoğlu
II. Yakub Bey Çelebi Mehmed’i destekledi, II. Yakup Bey kendisinden sonra
Germiyan tahtına çıkacak bir oğul vârisinin olmaması sebebiyle ülkesini 1428
yılında Edirne’ye gidip Sultan II. Murad’a vasiyet yoluyla bıraktı.
Germiyanoğlu Süleyman Şah’ın kızı Devlet
Şah Hatun’un Osmanlı şehzâdesi Yıldırım Bâyezid ile evlendirilmesinin sonucu
olarak, Osmanlı hâkimiyeti Kütahya, Simav, Eğrigöz ve Tavşanlı üzerinden
genişledi. Sultan Murad’ın, bu düğün sırasında, Hamidoğlu Hüseyin Bey’den
Seydişehri, Akşehri, Beyşehri, Yalvaç, Karaağaç ve Isparta’yı 80 bin altın
karşılığında satın almasıyla Osmanlı toprakları, Germiyan ve Hamid ülkesi ile
Karaman ülkesi arasına tampon bir bölge gibi uzandı. Bir başka ifade ile
Germiyan ve Hamidoğulları Karamanoğullarına karşı Osmanlıların himayesine
girmiş oldu.
Süleyman Şah, Kütahya, Simav, Eğrigöz ve
Tavşanlı hisarlarını Osmanlılara teslim ettikten sonra Kütahya’dan ayrılarak,
ülkesinin güneybatı ucunda bulunan Kula kasabasına çekildi. Bundan sonra Şah
Çelebi Kula’da yaşamış ve ülkesinin imar ve kültür işleriyle uğraşmıştır. Nihayet
Hicrî Miladi 1387 yılında vefat etmiş, daha önce yaptırmış olduğu hikâye edilen
Gürhane Medresesi haziresine defnedilmiş, yerine oğlu II. Yakub Bey geçmiştir.
Ancak ilk Türkçe anıtlar ve edebî eserler
Germiyanoğlu ülkesinde verilmiştir. 14. yüzyıl şair ve âlimlerinden Germiyanlı Ahmedî
de, ünlü İskendernâme adlı eserini Süleymanşah namına manzum olarak
yazmaya başlamış, ancak onun ölümü üzerine Osmanlı sarayına giden şair Âl-i
Osman bölümünü de ekleyerek 1389 yılında Süleyman Şah’ın damadı I.
Bayezid’in oğlu Süleyman Çelebi’ye ithaf etmiştir. Ahmedî’nin tıbba ve sağlık
korumasına dair kaleme aldığı Tervihü’l-Ervah (Ruhların rahatlatılması)
adlı manzum eseri de belirtilebilir. 14. yüzyılda tıp, matematik ve
tasavvufa ait çok sayıda eser yazıldığı kaynaklarda belirtilmektedir. Ahmedî,
Şeyhoğlu Mustafa, Ahmed Dâi gibi âlim ve şairler Germiyanoğlunun meclisinin
müdavimleriydi. Şeyhoğlu Hurşidnâme’yi, Ahmedî İskendernâme’yi
Süleyman Şah namına yazmışlardı. Ayrıca Şeyhoğlu, Süleyman Şah’ın isteğiyle
Farsça Merzbânnâme’yi ve Kabûsnâme’yi Türkçe’ye tercüme etmişti.
Şeyhoğlu Mustafa’nın Hurşidnâme’deki tasvirine göre Süleyman Şah; kerem
sahibi bir kişi olup yardım severlikte sınır tanımazdı. Öyle alçak gönüllüydü
ki, yanında kullar kulluğunu unutur, onlarla oturur kalkar ve yer içerdi.
İnsanların hataları konusunda bağışlayıcı, halka karşı âdil ve devletin
idaresinde tavizsizdi. Hâsılı, Süleyman Şah, her bir özelliği itibariyle örnek
bir devlet adamı, ulu bir şahtı.
Kula’da, Süleyman Şah ile anılan iki vakıf
kaydı bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Câmi-i Köhne hitâbeti vakfı,
İkincisi ise Şah Çelebi (Süleyman Şah) Türbesi vakfıdır.
Câmi-i
Köhne Hitabeti Vakfı
Câmi-i Köhne hitabeti vakfı, Süleyman
Şah’ın Câmi-i Köhne’nin hitabetine yaptığı vakıf tahsisleridir. Tahrir
defterlerine göre Câmi-i Köhne, Kula’nın en eski İslâm mabedidir. Fetihten
hemen sonra inşa edilmiş olmalıdır. Bu câmi, Hoca Seyfeddin Câmiinin inşasından
sonra, kayıtlarda 1520’li yıllardan itibaren Câmi-i Köhne olarak geçmeye
başlamıştır. Turan Gökçe, ilgili vakıf kayıtlarının tutulduğu defterin Câmi-i
Köhne kayıtları kısmında Sultan Şah (Germiyanoğlu Süleyman Şah) tarafından
câminin hitabetine yapılan vakıflarından hareketle, Câmi-i Köhne’nin fetihten
hemen sonra, kasabadaki ilk imar ve iskân faaliyetleri sırasında inşa edilmiş olması
gerektiğini ileri sürmüştür. Ki mantıklısı da budur.
Câmi-i Köhne’nin vakf-ı aslîsi, vakıf
defterlerinde “Vakf-ı Câmi-i Kula” başlığı altında “Vakf-ı kadîm” olarak Sultan
Şah tarafından Cami-i Köhne’nin hitabetine tahsis edilmiştir. Bunlar Gediz suyu
ile yürüyen Timurtaş Paşa Değirmeni (1520 ve 1530 yıllarının geliri: 800 akça);
9 bâb değirmen (geliri: 4500 akça), 2 bâb dükkân (geliri: 90 akça) ve (4)
başhâne gelirinden (geliri 1000 akça) oluşmaktadır. Bu vakfın 1571 yılındaki
toplam geliri 5.250 akça olduğu kaydedilmiştir.
Şah Çelebi
(Süleyman Şah) Türbesi Vakfı
Germiyanoğlu Süleyman Şah, 22 Mart-
21 Nisan 1387 vefat ettikten sonra Çarşı Camii’nin güneyine Gürhane denilen
yere defnedilmiştir. Türbe, Evkaf Defteri’nde “Şah Çelebi Türbesi” olarak
kaydedilmiştir. Türbenin dışında sonradan yazılmış olduğu anlaşılan “Germiyânî
Süleyman Şah ruhuna fâtiha” ibaresi vardır. Türbeye tahsis edilmiş
olan vakıflarla ilgili ilk kayıtlar, II. Bâyezid dönemine aittir. Vakfın ilk
mutasarrıfı, Germiyanoğlu Şah Çelebi ve Yakub Çelebi nişanıyla Mevlânâ Cemaleddin
Kadı Rükneddin’dir. II. Bâyezid devrine ait bu ilk kayıtlara göre, “Vakf-ı
Türbe-i Merhum Şah Çelebi” başlığı altında Şah Çelebi Türbe vakfına ait bir
hamam (geliri: 3600 akça), iki harab dükkân ve Keklik köyü (geliri:
1241akça) ile birlikte Burçakovası, Celal, Şerafeddin ve Burçakovası
mezraası içerisinde yer aldığı belirtilmiş olan Kapucu adlı dört
mezraadan (geliri: 4.663 akça) oluşmaktadır. Şah Çelebi türbesi vakfının
gelirlerinin bundan sonra da vakıf muhasebelerine yansımaya devam etmiş olduğu
görülmüştür.
Kula’daki anlatıla gelen bilgilere
göre Süleyman Şah sağlığında yaptırdığı Gürhane Medresesine defnedilmiştir. Bu
medrese, sonraki kayıtlarda geçmemektedir. Ancak Süleyman Şah Türbesi bir
zaviye ile birlikte anılmaya başlamıştır.
Ayrıca Kula Eski Camii, Çarşı
Camii, Hoca Seyfeddin Camii, Hacı Abdurrahman Camii, Soğukkuyu Camii, mahalle
mescidleri, Kula Çarşısı, iki hamam, bir arasta, çukur çeşmeler ve zaviyeleri
ile bunların giderlerini karşılayan vakıf akarlarının inşası fikri ve inşanın
zihnî arka planını Germiyanoğlu Süleyman Şah ile erken Osmanlı hâkimiyeti
devrinde aramak gerekmektedir. TÜRK TARİH KURUMU
YAYINLARI GERMİYANOĞLU SÜLEYMAN ŞAH VE KULA’DAKİ VAKIFLARI MUSTAFA ALKAN Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih
Bölümü Uluslararası Batı Anadolu
Beylikleri Tarih,
Kültür ve Medeniyeti Sempozyumu-III Germiyanoğulları Beyliği Kütahya
Günümüze
gelememiş Afyonkarahisar’daki İki Lüleli Çeşme kitabesine göre 1372
yılında Süleyman Şah’ın emriyle yapılmıştır. Kütahya’daki yenilenmiş
kare planlı ve kubbeli Yukarı Kale Mescidi de 1377-78 yılında
Süleyman Şah tarafından yaptırılmıştır. Dönemin önemli eserler arasında Kütahya’daki
1377-78 tarihli Kurşunlu Cami’den söz edilebilir. Ahilerden Şeyh
Muhammed tarafından yaptırılmış cami, 26 Mart 1379 tarihli Sandıklı Ulu
Camisi Emir Bahaeddin Ömer tarafından mimar Naib Aydemir’in
yönetiminde yapılmıştır. Afyonkarahisar’daki tek mekânlı ve kubbeyle
örtülü küçük boyutlu Arasta Camisi ise 1355 Ağustosu’nda Hacı İsmail
tarafından yaptırılmıştır.
14. yüzyılın son çeyreğine
yerleştirilen Kütahya’daki yapım tarihi ve kurucusu bilinmeyen, bugün
tümüyle yıkılmış olan Balabaniye Medresesi 1876 yılında tekkeye
dönüştürülerek Halvetîler tarafından kullanılmıştır.
Eğret Han 1370-80’lere,
aynı güzergâhta Çakırsaz köyündeki kapalı tipte Çakırsaz Hanı ile aynı
yol üzerinde Yeniceköy yakınında bulunan yine kapalı tipteki Yeniceköy Hanı 14.
yüzyıla, Uşak’a bağlı İnay Köyü’ndeki kapalı tipte Han ise 14.
yüzyılın 2. yarısına yerleştirilebilir.
1429 yılında vefat eden Yakub Bey, Kütahya’da
yaptırmış olduğu İmareti’nin Türbesi’ne gömüldü. İmareti için
hazırlatmış olduğu taş vakfiyesi, Beylikler döneminin en kapsamlı vakfiyesidir.
Bir Külliye olarak düşünülmüş 1411-12 tarihli yapı topluluğu imaret,
medrese, mescit, türbe, kütüphane, hamam ve şadırvandan oluşmaktaydı.
Ulu Cami’nin güneybatı köşesindeki Kütüphane dikdörtgen planlıdır. Pek
çok vakfiyede imaretlerde misafirlik üç gün kabul edildiği halde, kendisi bunu
uygulamayarak misafirin istediği kadar ücret ödemeden kalmasını, hasta olursa
hekim getirilmesini, ölürse defnedilmesini vakfiyesine koydurtmuştur. İmaretin
Türkçe vakfiyesinden, Sandıklı’daki Büyük Hamam’ın dedesi Umur
Bey’e ait olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca, Tonozludağı’nda Hoca Ömer Hamamı,
Kütahya’da Yeni Hamam ile Subaşı Hamamı’nın varlığı öğrenilmektedir.
Kitabesi ve vakfiyesi bulunmamakla
birlikte 14. yüzyıl sonu-15. yüzyıl başlarına yerleştirilen Kütahya’daki
Balıklı Tekkesi, üç bölümlü, ortası kubbeli, iki yanı beşik tonozlu çift
katlı giriş bölümünden geçilen kubbeli sofa ve tonozlu eyvan ile batısındaki
dikdörtgen planlı ve tonozlu yan mekândan oluşmaktadır.
Ulu Cami yakınındaki yapım tarihi
ve kurucusu bilinmeyen, ancak araştırmacılarca 14. yüzyıla yerleştirilen Mevlevihane
19. yüzyılda yapılan onarımlarla bugünkü biçimini almıştır.
Kitabesi ve vakfiyesi bulunmamasına
karşın 14. yüzyıl sonlarına tarihlenen Kütahya’daki tek mekânlı sıcaklık
bölümü olan Saray Hamamı büyük ölçüde yenilenmiştir.
Tümüyle değişime uğramış ve
günümüzde bitpazarı olarak kullanılan kitabesiz Küçük Bedesten 14. yüzyıl
sonlarına yerleştirilmektedir.
14. yüzyıl sonlarına yerleştirilen Kapan
Hanı’nın ise yalnızca kitabeli kapısı günümüze gelebilmiştir. Kitabeden
yapının 1506-07 yılında onarıldığı anlaşılmaktadır.
Kütahya’daki
kitabesi bulunmayan ve Yakub Çelebi İmareti ile Vacidiye Medresesi arasında yer
alan Ulu Cami’nin vakfiyesi 1410-11 tarihlidir.
Ünlü din âlimlerinden Kadı İshak
Fakih’in Kütahya’daki 1434 tarihli üç kubbeli son cemaat yeri ve tek
bölümlü ibadet mekânı bulunan Camisi ile Medresesi, Germiyanlı
geleneklerinin uzantısıdır. Son cemaat yerinin batı bölümünde kurucusunun Türbesi
yer almaktadır. Yapının 1422 tarihli vakfiyesinden çeşmesi, zaviyesi ve
kütüphanesi de bulunduğu anlaşılmaktadır.
Germiyanoğulları yapı geleneği,
Osmanlı egemenliğine geçişinden çok sonraya ait olmakla birlikte, Kütahya’daki
Yakub Bey’in subaşısı Hisarbeyoğlu Mustafa Bey’in 1487 tarihli almaşık
teknikteki tek mekânlı ve son cemaat yeri üç kubbeli Camisi için de
geçerlidir.
Bu dönemde, diğer sanat
etkinliklerine kısaca bakacak olursak; Osmanlı şairleri olarak ün kazanan Şeyh
oğlu Sadreddin Mustafa ve Ahmedî’nin yanı sıra şairlerin şeyhi kabul edilen
Şeyhî Sinan ile Ahmed Dâî de Yakub Çelebi’nin sarayının ünlü şairlerindendi.
Şeyhî Sinan Yakub Çelebi için mersiyeler ve kasideler yazmıştır. Ahmed
Dâî ise, aslı Arapça ve rüya tabirleriyle ilgili olan Tabirnâme adlı
eseri Farsça’dan Türkçe’ye çevirmiştir. Ünlü şair Şeyh oğlu Sadreddin Mustafa Kenzü’l-kübera
(Büyüklerin hazinesi) adlı siyaset ve ahlâk konusundaki eserini 1400
yılında tamamlamış ve önceleri Germiyanoğulları’nın çaşnıgiri iken sonradan
Osmanlı sarayında görev yapan Paşacık Ağa’ya ithaf etmiştir. TÜRK TARİH KURUMU YAYINLARI GERMİYANOĞLU SÜLEYMAN ŞAH VE KULA’DAKİ VAKIFLARI MUSTAFA ALKAN Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih
Bölümü Uluslararası Batı Anadolu
Beylikleri Tarih,
Kültür ve Medeniyeti Sempozyumu-III Germiyanoğulları Beyliği Kütahya
KÜTAHYA
Geniş bir ova (Kütahya ovası) kenarında yer alan Yellicedağı (Acemdağı)
eteklerinde kurulmuştur. Yerleşim tarihi antik dönemlere kadar inen şehir Küçük
Frigya denilen bölgede bulunmaktadır.
Malazgirt’ten sonra Anadolu’nun büyük bir kısmı ile beraber burası da
Kutalmışoğlu Süleyman Şah tarafından 1080 yılına doğru alındı. Dorylaion
(Eskişehir) muharebesine kadar da (1097) Selçuklu idaresi altında kaldı. 1180
yılında İmparator I. Manuel’in ölümünden sonra Selçuklular’ın idaresi altına
girdi. Bir süre Bizans hakimiyetine geçse de I. Alâeddin Keykubad zamanında
1233 yılında İznik İmparatorluğu’ndan geri alındı.
XIII. yüzyıl ortalarında IV. Rükneddin Kılıcarslan döneminde Kütahya ve
yöresi, Sâhib Ata Fahreddin Ali’nin uç beyliğine tayin edilen oğullarına iktâ
olarak verildi. Aynı yüzyılın ikinci yarısında şehir ve çevresi
Germiyanoğulları’nın etkisi altında kalırken 1277 yılından sonra Germiyanlılar
zamanla şehri merkez yaparak beyliklerinin temelini attılar.
1300 tarihli bir kitâbe bu yıllarda Germiyanlılar’ın Selçuklu hâkimiyetini
tanıdıklarını gösterir. Kütahya merkez olmak üzere Germiyan Beyliği’nin 1300’de
kurulduğu anlaşılmaktadır. Bu süreçte ham Osmanlılar hem de Karamanoğullarının
baskısı altında olan Süleyman Şah, beyliğinin muhafazası için Osmanlılar’la
akrabalık kurmak isteyip kızı Devlet Hatun’u I. Murad’ın oğlu Bayezid’e
nikâhladı. Süleyman Şah’ın kızının düğünü dolayısıyla Kütahya, Simav, Eğrigöz
ve Tavşanlı çeyiz olarak Osmanlılar’a verildi. Süleyman Şah devrine ait
Kütahya’da pek çok tarihî eser vardır.
Yıldırım Bayezid 1390’da Kütahya ve diğer bütün Germiyan topraklarını
Osmanlı idaresi altına aldı. 1399 yılında hapisten kaçıp Timur’un yanına giden
Süleyman Şah’ın oğlu Yâkub Bey Ankara Savaşı’ndan sonra yeniden Kütahya’ya
yerleşti. Yâkub Bey, erkek çocuğu olmadığı için 1428’de Edirne’ye giderek II.
Murad ile görüşüp memleketini ölümünden sonra ona bıraktığını bildirdi. 1429
vefat edince de Kütahya bir Osmanlı sancağı haline getirilip buraya Timurtaş
Paşazâde Umur Bey’in oğlu Osman Çelebi tayin edildi.
Kütahya, Anadolu beylerbeyiliğinin/eyaletinin merkezi olduğundan birçok
tanınmış devlet adamı burada vali olarak bulunmuştur.
Osmanlı devrinde de şehir ticarî faaliyet merkezi olma özelliğini sürdürdü.
Burada büyük ve küçük bedesten olarak adlandırılan iki bedesten bulunmaktaydı.
Büyük bedesten Gedik Ahmed Paşa vakıflarından, küçük bedesten Timurtaş Paşa
vakıflarındandı. Evliya Çelebi büyük bedestende 860 dükkân bulunduğunu
belirtir. Tahrir defterlerinde Kütahya’da üç kervansaray olduğu kayıtlı iken Evliya
Çelebi şehirde on yedi hanın varlığını yazar, ayrıca Kapan Hanı hakkında geniş
bilgi verir. Karagöz Ahmed Paşa’nın 1512 tarihli vakfiyesinde Kütahya’da yetmiş
odalı Kapan Hanı (menzilhâne) zikredilmektedir.
Kütahya tarihî eserler yönünden zengin bir şehirdir. Selçuklu, Germiyanlı
ve Osmanlı dönemlerine ait birçok cami, mescid, hamam vb. yer alır.
Şehirde Balıklı mahallesindeki cami üzerinde, Selçuklu emîrlerinden
İmâdüddin Dînârî’ye ait 1237 tarihli inşa ve Germiyanlı Özbek Subaşı tarafından
yapılan 1381 tarihli tamirat kitâbesi bulunmaktadır. Balıklı Camii 1799-1800’de
ise yeniden yapılırcasına ihya edilmiştir Aynı kişinin Hıdırlık tepesindeki
mescidinin kitâbesi 1243-44 tarihlidir.
Kütahya’nın erken tarihli yapılarından biri kapısı üzerindeki kitabeye
göre; Ağustos 1369 tarihinde Hacı Ahmed b. Yusuf’un yaptırdığı Pekmezpazarı
Mescidi’dir. Germiyanoğulları dönemine uzanan bir başka yapı, Çatalçeşme
Mescidi adıyla da anılan Süleyman Bey Mescidi’dir.
Germiyanoğulları dönemine ait eserlerin başında 1314 tarihli olan ve
Mübârizüddin Umur Bey’in inşa ettirdiği Umur Bey Medresesi (Vâcidiye Medresesi)
gelir. Hisar Camii, ve Yukarı Kale camii kitâbesine göre 1377 yılında
Germiyanoğlu Süleyman Şah tarafından yaptırılmıştır. Ayrıca kale içinde iki
tane çeşme, Aşağı Kale’nin sonunda ise Aşağı Hisar Mescidi (Ulupınar Mescidi)
bulunmaktadır. Bunun yanında Kurşunlu Camii (Anadolu Beylerbeyi Kasım Paşa
tamir ettirdiğinden Kasım Paşa Camii diye de anılır), Çatal Mescid (1381),
Kütahya’daki külliyeler içinde II. Yâkub Çelebi’nin 1411 tarihli imareti (Gök
Şadırvan) medrese, imaret, mescid, türbe ve hamamdan oluşuyordu. Bunlardan
sadece imaret mescidi ve türbe günümüze kadar gelebilmiştir. Yâkub Bey’in taş
vakfiyesi de bu medresede yer almaktadır.
Osmanlı eserleri arasında Cami, medrese ve imaretten oluşan Timurtaş Paşa
Külliyesi XIV. yüzyılın sonları ile XV. yüzyılın başlarına tarihlenir.
XV. yüzyıl başlarına ait olan ve mescid, medrese, kütüphane ve çeşmeden
müteşekkil İshak Fakih Külliyesi, Yıldırım Bayezid’in inşasını başlattığı,
(1410) ve Mûsâ Çelebi’nin tamamlattığı Ulucami, İshak Fakih Camii (XV. yüzyıl
başları), Hisar Bey’in oğlu Mustafa tarafından yaptırılan Saray Camii (1488),
XV. yüzyılın ikinci çeyreğinde Arslan Bey tarafından inşa edildiği kabul edilen
Arslan Bey Camii, (1488).Kapan Hanı (1506), Karagöz Ahmed Paşa Camii (1509),
Rüstem Paşa Hamamı (1549) ve Medresesi (1550), Hatuniye Camii (1651), Lala
Hüseyin Paşa Camii (1566-1568), Ali Paşa Camii (1796-97), Vahîd Paşa
Kütüphanesi (1811), Kâmil Ağa Muvakkithânesi (1832), İbrâhim Bey Camii ve
Kütüphanesi (1856) önde gelir.
XIV. yüzyılın son çeyreğine ait olan Balabâniye Medresesi, XVI. yüzyılın
başlarına ait olan ama yok olmuş Molla Halil Medresesi, harabe halindeki 1550
tarihli Rüstem Paşa Medresesi ile Câfer Paşa’nın Anadolu beylerbeyi iken
yaptırdığı 1579 tarihli dârülkurrâ tarihi vakıf eserleri arasında sayılabilir.
XIV. yüzyıl sonu XV. Yüzyıl başına tarihlenen harap durumdaki Balıklı Tekkesi,
Ergun Çelebi Zâviyesi olarak da bilinen XIV. Yüzyıla ait Kütahya Mevlevihanesi,
XIV. Yüzyılın ikinci yarısına ait Seyyid Nûreddin Tekke-Zâviyesi, Ahî Evran
Türbe-Zâviyesi XVI. yüzyılda inşa edilmiştir. XVI. yüzyılın sonlarına ait
Gümüşeşik Tekkesi harabesinin yakınında kare planlı, büyük kubbeli Şeyh
Buhârî’nin türbesi yer almaktadır. Kütahya’daki mezar yapılarından bir diğeri
olan Karagöz Ahmed Paşa Türbesi, Dört Direkli Türbe ve Sultanbağı
Mezarlığı’ndaki türbe ile Ulucami Türbesi de Kütahya’nın açık türbelerindendir.
XVII. yüzyılın ikinci yarısına ait, Musallâ Mezarlığı’ndaki Sun‘ullah Gaybî
Türbesi, XIX. yüzyılın sonlarına ait Fatma Ana Türbesi zikredilmesi gereken
vakıf eserlerdir
Kütahya’daki hamamlar içinde en eskisi olan ve XIV. yüzyıl sonuna tarihlenen
Saray Hamamı, XV. yüzyılın ortalarına
tarihlenen Eydemir Hamamı (Elvan Bey Hamamı), Balıklı Hamam (1549), Ufak bir
tek hamam olan Lala Hüseyin Paşa Hamamı, XVI. yüzyıla ait bir çifte hamam olan
Kemer Hamamı, VI. yüzyılın sonlarına ait olması gereken Şengül Hamamı, XIX.
yüzyıla ait Yeni Mahalle Hamamı sayılabilir.
Bu yapıların dışında Kütahya’da birtakım mahalle mescidleri de günümüze
ulaşmıştır. Bunlardan Hisaraltı (Dükkâncık) Mescidi, Çatalçeşme (Ahî Arslan)
Mescidi, Özbek Mescidi, Ahırardı Camii, Saâdet Camii, Kaditler Camii, Küpecik
Camii, Bülbül Mescidi, Sultanbağı Mescidi, Cedîd Mescidi, Deveyatağı Mescidi,
Ahî Evran Mescidi, Pîrler Mahallesi Mescidi önemli yapılardır.
Diyanet İşleri Başkanlığı’na ait 2001 yılı istatistiklerine göre Kütahya’da il ve ilçe merkezlerinde 273, kasaba ve köylerde 858 olmak üzere toplam 1131 cami bulunmaktadır. Şehir merkezindeki cami sayısı 114’tür. MUSTAFA ÇETİN VARLIK EBRU KARAKAYA