Savcının aracı ters dönmüş askeri aracın yanında durmuş,aracın içinden bir bayan katip otuzlu yaşlarda bir doktor ve savcı bey inmişti.Savcı mesleğinin son demlerinde ihtiyar bir adamdı.Yüzü gülmeyen bu adam ,komutanın yanındaki yaralıyı görünce,
-Kurtulan bu sanık mı,komutan.
-Evet efendim,kendisi öğretmendir,benm de öğretmenim...derken ,aslında savcının soran ifadesine nedenini söylüyordu kelepçesiz olmasının Lutfi`nin. Anlamıştı savcı bey de ısrarcı olmadı,ne de olsa sanığın güvenliğinden asker sorumluydu.
-Sanığı araca bindirin ve yanına verdiğiniz iki askerle bağlı bulunduğu emniyete tutanakla teslim edin.Siz de otopsi yağılırken kimsenin olay mahalline girmesine müsade etmeyin,diye emirler vermiş,yan yana yatan cenazelerin yüzlerini açarak önce kimlik tesbiti yapılmış,üzerlerindeki kimliklerden yararlanılmış sonrasında doktor görevini yerine getirmişti.Raporlar düzenlenmiş artık olay mahallindeki inceleme sonuçlandırılmış cenazeler askeri araca yüklenerek Kadirli`ye doğru hareket etmişti.

Olayın olduğu gün gerek Kadirli`de gerekse şehitlerin memleketlerinde kıyamet kopmuştu.Bütün Türkiye bu kazayı ve ölüm olayını flaş haberlerle duymuştu.Hele ki bu operasyona karşı oluşmaya başlayan tepkiler olduğu bir dönemde operasyonun bir ayağında oluşan bu kaza ve ölümler ülkeyi yöneten iktidarı da sarsmış,muhalefet oldukça sertleşmişti.Bir yandan örgütün beyni olduğu iddia edilen genarelin beyin kanaması geçirmesi ,bir diğerinin hastalanması ve üzerine bu cinayet gibi kaza...

Aynı gün gerek Denizlide,İstanbul`da İzmir`de Lutfi`yi tanıyan dolayısıyla Ergenekon ayağının muhtemel ayağı olarak tutuklanabilecek İlyas,Mozan ve Kadir abi cephesinde kuşku hakimdi.Evet Lutfiyle direk ya da dolaylı yönden ilişkileri olmuş özellikle Biraz araştırma yapıldığında listenin başında can dostu İlyas olacaktı.İlyas bunun bilincindeydi ve çocuklarını hazırlamakla meşguldü her türlü olumsuzluğa karşı.Eşi ,İlyas`ının düşünceli halinden anlamıştı bir olumsuzluk olabileceğini,teselli etmeye çalışıyordu.Büyük oğlu henüz ergenlik çağındaydı ve isyankardı.En çokta tutuklanırsa İlyas ,küçük oğlu ,göznurunun içine düşeceği yıkımı hissetti içinde.

İlyasın evinde yaşanan hüzün ve telaş haliyle Lutfi`yi tanıyan yakın dostları da aynı sıkıntı içine sürüklemişti. Haberi televizyondan duyan Mozan`ın evinde de benzer kaygılar yaşanıyordu.Yılların sıkıntı ve çilesini omuzlarında taşıyan mozan ve ailesi, muhtemel bir tutuklama dalgasının kendilerini de etkilebileyeceğini düşünmüşler dahası Mozan hergün ,her an tutuklanabilecekmiş gibi hazırlığını yapmıştı.Lutfi`yi tanımak onun için huzursuzluk kaynağı olacak deseler inanmazdı da şimdi yaşıyordu o huzursuzluğu.Kendinden çok ailesinin içine düşebileceği sıkıntıyı düşünüyordu da ,ona da bir çözüm bulmuştu;Yıllarca görmediği memleketine gitmesini planlamıştı eşinin ve çocuklarının...Olur ya tutuklanacak olursa.

Mozan planlı yaşamayı seven ,evden çıkarken bile attığı her adımı,yapacaklarını bilen biriydi.Bu nedenle onun hayatına pek süprizlere yer yoktu.Öngörüsü güçlüydü aynı zamanda.Olabilecekler için bile önlemler alır ,hazırlıklı olurdu.Bu onun güçlü kimliğinin oluşmasında en büyük etkendi.

Olabilecekleri önce kafasında kurmuş,düşünmüş eşine dillendirmiş ,onun da fikirlerini aldıktan sonra yapılacakları planlamıştı.Dahası tutuklanırsa Lutfi`yle olan bağlantısını en ince ayrıntısına kadar anlatacaktı.``Korkacak bir şeyim yok ki,``diyordu.Gerçi anlatmasa bile gerek İlyas`ın,gerek Mozan`ın lutfiyle olan ilişkisi telefon konuşmaları bile takılmıştı dinleme ağına.Gün gün,saat saat internetteki konuşmaları dahası telefon konuşmaları ve de Ankara buluşması mercek altına alınmış suç delilleri aranmıştı da,Lutfi günler sonra savcının huzuruna çıkarken yüz küsur evrakta bilmem kaç suçtan mesul tutuldu.Bu suçlar arasında Ankara Etkinliğinin bir suç delili olarak sayılması ve oradaki etkinliklerde şair ve yazarların bir başkaldırı denemesi olduğu bunu da Lutfi ve Mozan`ın organize ettiği bizzat savcı tarafından yüzüne okunmuş tutuklanması isteğiyle nöbetçi mahkemeye gönderilmişti.Lutfi savcının odasından çıkarken güldü ve savcıya dönerek,
-Savcı bey,müsadeniz olursa bir şey söylemek istiyorum.Savcı tutuklanmasını istediği bir sanığın bu cüretine kayıtsız kalamamış,belki yeni bir suç olabilecek bilgi verebilir diye...belki de basireti bağlandığı için,
-Buyur,ne söyleyeceksen...
-Herşeyi kabul ederim de ,el insaf savcı bey!Masum bir edebiyat toplantısını bile Ergonekona bağladınız ya...suç sizin değil sizi yanlış yönlendiren siyasetin ve istihbaratın.Şimdi korkarım o toplantıya katılan yetmiş kişiyi de ben gibi tedirgin edeceksiniz,yazık insanlara yazık ilminize...

Savcı istemediği bu sözleri duydukça kızmış,öfkelenmiş de dinlemişti istemeden de olsa.Lutfi sözünü bitirdikten sonra,savcıya teşekkür etmiş elleri kelepçeli iki polis gözetiminde mahkemeye sevkedilmişti.

Olayın üçüncü günü akşam ajanslarında Ergenekon`un Osmaniye ayağının da tutuklanarak cezaevine gönderildiği flaş haber olarak duyuruluyordu.Lutfi`nin tutuklanması İlyas,Mozan ve Kadir abinin evindeki şüphe ve telaşı bir kat daha artırmıştı.Heleki yandaş medyanın Muhtemel olacakları,ya da gelecekte ,yakın gelecekte olacakları bir bir sayması.Emniyet raporlarını yayınlaması ,yönlendirmesi hep Ankara Şenliğini hedef gösteriyordu.Bu toplantının İzmir,İstanbul ve Ankara ayağındaki Edebiyat dostlarını iyice tedirgin etmişti.

Sezer abi,``eyvah !``diyordu.``Ben zaten ezelden sabıkalıyım iktidarlara karşı,bir de Ergenekoncu olduk bu saatten sonra.``Tedirgin olsa da İzmirin en genç kızı yine de neşesinden taviz vermiyor bu çarpıklığı ti`ye alıyordu.

Lutfi ,emniyetin topladığı delillerle nöbetçi mahkeme tarafından tutuklanmış,ilk günü tcrit odasına atılmıştı.Sabaha kadar gözüne uyku girmemiş neden ve niçinlerle boğuşmuştu.``Bu ülkesini milletini sevenlerin kaderi olsa gerek diyordu.``İlkini 1944 tabutluk olaylarında değer verdiği ve fikir babam dediği Nihal Atsız ve arkadaşları yaşamıştı.Devrin tek parti istibdadı Ülkesini seven bir takım gençleri ,öğretim görevlilerini ve genç subayları sudan bahanelerle içeri almış,işkencelere maruz kalmışlardı.Gerçi yaşamamıştı o günleri ama yaşayan kalemlerin anılarını okumuş ruhunda hissetmiş,milli şefe kinlenmiş düşman olmuştu.

Nasıl olur diyordu,nasıl olur da vatanını ,milletini sevmekten gayrı art niyeti olmayan bu insanlar ülkeyi yöneten zihniyet tarafından hain gibi görülür ve işkenceye tabi tutulabilirdi.Ne aldığı öğreti ne de idoloji kabullenemiyordu olanları... hem dün hem bugün kopyası bir hareket vardı,bu millete ve sevgililerine.Dün belki elindeki gücü kaybetmekten korkan milli şef karşısındaki vatansever,milliyetçi oluşumu sindirmek kastıyla bunu yapmıştı,bugün ise yine elindeki gücü kaybetmek istemeyen erk,özellikle global sermayenin tehdit gördüğü daha geniş bir çerçeveli operasyon yürütüyordu.Tüm ulusalcı kurum ve kuruluşları sindirme ,yok etme operasyonundan başka bir şey değildi bu...Mustafa Kemali düşündü bu anlam veremediği olaylar karşısında.Gençliğe hitabı dökülmeye başladı dilinden...``Ey Türk gençliği birinci vazifen Türk istiklalini ilelebet müdafaa ve muhafa etmektir...``Nasıl dedi kendi kendine de cevabını yine Mustafa Kemal veriyordu.``Bir gün,istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen,vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin.Bu imkan ve şeraitler çok na müsait mahiyette tezahür edebilir...``Aynen öyle paşam aynen öyle dedi,gülümseyerek Lutfi.de uykuya yenik düştü sabahın ilk ışıklarıyla...

Sabahın ilk ışıkları onu uyuturken ,gardiyanın yaptığı gürültü, hücrenin demir kapılarına vurması uyandırmıştı henüz uykuya dalan Lutfi`yi.
Uzun zamandır yapmadığını yaptı ve usturuplu bir küfür savurarak uyandı uykudan.Gardiyan alışkındı böylesi küfürlere güldü geçti,kahvaltıyı hücresinden içeri koyarken göz göze geldiler,sanki tanıdığı birine benziyordu bu adam...Ama aklı ,zihni karışık olduğu için boşverdi gardiyanın kimliğini de``Bir kemik yalayıcısıdır,``dedi.

Kahvaltıda sunulan menü büyükçe bir bardakta abdest suyuna benzeyen bilmem kaçıncı demlenen çay ,beş altı zeytin bir de hazır bal vardı küçük kutucukta.Dünden beri ağzına tek lokma koymayan Lutfi iki dilim ekmekle bu zorunlu kahvaltıyı yapmış şukretmişti.Şükrederken de değerli dostu,kader arkadaşı Gülyuvayı hatırlamıştı...Şükretmek üzerine yazmış olduğu yazısını hatırlayıp tebessüm etti.Gülyuva dostu ve kaderdaşıydı bir çok konuda hemfikir hem de iyi bir kalemdi.Özellikle halk hikayelerinden hareketle yazdığı siyasi hicivleri Nefî`yi aratmayacak keskinlikteydi.Devrin bir çok siyasisi onu mahkemeye vermişti.Yetmiyormuşcasına özellikle günümüzün kemik yalayıcıları ,Ali Kemalleri de onun yazılarından nasibini almış onlarla da mahkemelik olmuştu.

Üniversite yıllarında okuduğu Nefî`nin hayat hikayesiyle benzeşiyordu Gülyuva`nın yazarlık hayatı.Nefî de babasını hicveden bir şair ve hicivciydi.Gülyuva da haksızlık,zulum yapan babam da olsa affetmem arkadaş diyen biriydi.Mertti ,gürdü sesi.Allahım korur inşallah onu da bizim gibi düşürmez buralara diyordu da korkusu vardı olabileceklerden yana...





( Kayıp Yazar Devamı 5 başlıklı yazı Lütuf VELİ tarafından 7.07.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu