Henüz yaşımız ondokuz. Bir ara yine köye döndüm. Karacabey'in yakınında Bursa yolu üzerinde Vatan Konserve fabrikasında çalışıyoruz. Fabrikaya girip çalışmamın tek sebebi Yolağzı köyünden bir kızın yüzünden.

 

Fabrikada binlerce kız var. Sabahtan akşama kadar çalışırdık.Tek amacımız fırsat bulabilirsek sevgili zannettiğimiz kızlarla konuşabilmek. Genellikle öğle yemeklerinde bir araya gelir konuşurduk. Arkadaşlık teklif eden edene. Ama biz dürüst davranıyoruz ya biri varken diğerine bakmıyoruz.

 

Halbuki millet birbirine bakan bakana. Bizim bu hallerimiz bazılarının dillerine sakız olurdu. Bazen de biri gelir. "Yahu nasıl yapıyorsun anlamıyorum, senin kaç tane sevgilin var böyle, arkadaş değilmisin bana da ayarla bir tane" diye dertlenirdi. Benim kızları ayarttığım falan yoktu. Sanki pazar yerine çıkartılmış kavun misali gelen kokumuza bakıyor. Biraz kafa bulduktan sonra dalga geçiyorlardı.

 

Köyden Veli isminde bir arkadaşım vardı. Kızlarla arası hiç iyi değil. Üstelik çok utangaç birisiydi. Bir gün bana derdini açtı. Şartları ise bizim köyden bir kız ayarlayacağım. Kendisi utangaç olduğundan kimseye açılamayacağını, bakacağı kız ciddi olacak. Başkaları gibi kendinden dalga geçirtmeyeceğini. Eninde sonunda o kızla evleneceği, oh be ne güzel.     

 

Sanki pazardan mal alacağız. Bu sevdalık işlerinde kızın gönlü olmazsa olmaz. Bana çok zor bir görev veriyorsun. Hem dediğin gibi sonradan cayarsan külahları değişiriz gibi biraz işi yokuşa sürmeye çalıştım. Arkadaş olacak ta olacak diyor. Aldık başımıza belayı. Biz kendi sevdalığımız ile baş edemiyoruz. Bir de tut başkasıyla uğraş.

 

Bir kaç gün salladım. Peşimi bırakmıyor. Gece kahveden eve giderken birden aklıma köyden İbrahim Aganın kızı Gülşen geldi. O da tam bizim Veli gibi sessiz sedasız. Sevgili nedir bilmezler. Olsa olsa bu kız buna uyar diye düşündüm. Sabahı işe giderken servis otobüsünde Veli ile yanyana oturuyoruz. Gülşen'i göstererek "arkadaşım düşündüm taşındım sana uygun köyden bir tek bunu buldum" dememle arabanın içinde bir çığlık koptu.

 

--Yahu nerden biliyon sen bunu, benim gönlüm zaten onda

--Yapma ya

 

Millet ne oluyor diye bize bakıyor. Neyse işi dallandırmayalım dedim ve Veli'yi sakinleştirdim. Şansımıza öyle yemeğinde Gülşen'e durumu açıklayacağım. Yemeklerimizi yedikten sonra her zaman ki gibi köyün kızlarıyla ağaçların altına oturduk. Gülşen'i yanıma çağırdım. Sana bir şey söyleyeceğim ama bana sakın kızma. Arkadaşım Veli ısrar etti. bende söylemek zorunda kalıyorum dedim. Baktım Gülşen'in gözleri gülüyor. Yüzünde ki tebessümlerinden anladım.
 
--Sakın bana gönlümde Veli var deme
--Veli var ama biliyorsun
--Anladım sen merak etme
--Ben bakarsam ciddi bakarım
--Daha iyi işte Veli de bunu istiyor
 
Gelgelim bizim Veli ile Gülşen yanyana gelip bir türlü konuşamıyorlar. İkisi de birbirine evet dedi. Karşıdan karşıya bakışarak bir sevgi bu.
 
Aradan bir sene geçti ya da geçmedi. Köyde birisinin düğünü vardı. Bizim Veli düğünde yok. Mutlaka yine evde uyumuş kalmıştır diye düşündüm. Düğün dağılmadan önce Gülşen beni yanına çağırdı.
 
--Bu akşam bizi eve bırakırmısın
--Hayırdır
--Menduh var ya ulu orta benim hakkımda ileri geri konuşuyor
--Nasıl yani
--Ona bakacakmışım, yoksa beni zorla da olsa kaçıracakmış
--Tamam sen merak etme
 
Düğün dağılımı kızları Hasan arkadaşım ile birlikte evlerine bırakacağız. Yolumuza Menduh çıktı. Yanında da bir kaç kişi. Beni görür görmez ne yapacağını şaşırdı. Güya niyeti bozukmuş.
 
--Bak Menduh çek yoluna gidin
--Sen olmasaydın ben yapacağımı bilirdim
--Sen hiç bir şey yapamazsın, bundan böyle karşında beni bulursun
 
İşi fazla uzatmadılar. Yoksa başlarına ne geleceğini çok iyi biliyorlardı. Daha önceleri bir kaç defa elimden geçti. Köyde herkes beni biliyordu. Kızları evlerine bıraktık doğru kahveye. Baktık bizim Veli yok. Bir gün sonra işte durumu izah ettim. Aslında Gülşen daha çok korkuyordu. İstemediği bir kişi tarafından kaçırılırsa hayatı kararırdı. Veli durumu ailesine açtı. Ailesi ise askerliğini ve elde avuçta beş para olmadığını bahane ederek karşı çıktılar.
 
İş yine bizim başımıza düştü. Başka da çaremiz kalmadı. Planı yaptım. Gülşen de razı oldu. Arkalarında olduğumu, kimsenin size bir şey yapamayacağını, daha sonra her şayin tatlıya bağlanacağını söyleyerek ikna ettim. Bunlar kararlarını verdiler. Bir sabah dört arkadaş bir skoda ile Gülşen'i kaçırdık. İbrahim arkadaşımın Akhisar köyünde teyzesinin evine gittik. Onları ve İbrahim arkadaşımı orada bırakarak ben köye döndüm.
 
Her iki aile de yapılan işe kızgınlar. İşin aslını bilseler belki bize hak verecekler. Baktım işi yokuşa sürüyorlar. Köyün eski muhtarı olan Ali abiyi buldum. Ali abi bunların arasını yapar diye umdum. Baktım o da çekiniyor. En sonunda kafamın tası attı. Ali abiye her iki aileyi de sizin eve çağaracaksın, akşama kaçakları getireceğimi , eğer bir araya gelmezlerse çocuklarını bir daha göremezler şeklinde resmen tehtit ettim. Ortada hayırlı bir iş var. Daha ne istiyor bunlar diye de bayağı haşladım.
 
Akşam üzeri köye geldik. Gülşen'in annesi hariç diğerleri toplanmışlar. Daha evin içine girer girmez ortalık karışacak. Geçtim önlerine "içinizden biriniz sesini çıkarırsa olacakları siz düşünün, herkes otursun bir yere" diye bağırdım. Herkesin derdi başka. Olan olmuş artık. Bundan sonra ne yapabiliriz diye düşünen yok. Herkes başka türlü çözümler üretiyor. Veli'nin babası eve kabul etmiyor. Neymiş düğün yapamazmış.
 
Gülşen'in babası mülayim bir insandı. Ne dersem "sen bilirsin oğlum" diyordu. Ancak annesi Gülşen'i defterden silmişti. Baktım bir türlü anlaşamıyorlar. Yine kızdım ve herkesi evden kovdum. Millet gittikten sonra Ali abiye bunlar bu akşam sende misafir kalacak, ben onları yola getirmesini bilirim sen hiç merak etme. Yatsı namazından sonra köyün imamını aldım doğru Ali abilere. Aramızda imam nikahını kıydık.
 
Bu arada iki gün işten de olduk. Sabahı işe gittik. Arkadaşım İbrahim ile birlikte iş yerinde Gülşen'in babası ile karşılaştık. O da aynı iş yerinde çalışıyordu. İbrahim abi şakayla karışık elinde ki uzun saplı süpürgeyi havaya kaldırdı. Bize vuracakmış gibi yaparak.
 
--Sizin alacağınız olsun ne yaptınız böyle
--İbram aga kandine gel, o süpürgeyi ya vur ya da çekil önümden
 
İbram aga süpürgeyi inirdi ve ardından arkadaşım İbrahim
 
--İbram aga ne olacak yani ikisi de birbirini seviyor, alt tarafı düğünde sadıç gömleği giyeceğiz
--Çocuklar şaka iyi oldu, kulağıma kötü şeyler geliyordu
 
Akşam oldu köye geldik. İbrahim, Hasan ve ben önce Ali abilere bizim aşıkları ziyaret ettik. Baktık halen moralleri bozuk. Akşama kadar kimse gelmemiş. Üç arkadaş oradan çıktık doğru Veli'nin babasının evine. Seslendik dışarı çıktılar. Aldım sazı elime başladım söylenmeye
 
--Bak Ali abi şimdi çocukları almaya gidiyorum. Zaten akşam imam nikahlarını kıydık. Düğün hazırlıklarına başla, ne zaman hazırlığını bitirirsen o zaman düğün yaparsın, eğer bu çocuklara bir şey yaptığını duymayayım
 
Ses seda yok. Neyse en sonunda razı ettik. Aradan bir kaç gün sonra ben yine köyü terk ettim. Yine yolum düştü İstanbul'a. Üç ay sonra geri geldim. Bizim Veli halen düğün yapacak. Yine işe el attık. Bir hafta içinde bu düğün olacak. Arkadaşlarla birlikte çalgıcıları tuttuk. Bir kaç parça eşya. Güzel bir düğün yaptık. Bu düğünde Gülşen'in amcasının kızı olan daha sonra benim hatun olacak kız da gelmişti.
 
Düğün alayının orta yerinde sadıçlar oyun oynuyor. Gelin hanımın kız akrabaları da orta yerde. Fırsat bu fırsat diyerek bir ara millet daire biçimi aldılar. Orta yerde bizim hatunla karşı karşıya kaldık. Yanına yaklaştım ve kulağına eğilerek "Beni bekle seni alacağım" dedim. Anlayacağınız sadıçım Veli'nin düğününü yaptık. Yıllar sonra da bacanak olduk.
 
İşin tuhaf yanı ikisi de birbirlerinden hoşlanıyorlar kimsenin haberi yok. Ben nasıl tahmin ettim. Yoksa alınyazı mı idi diye düşünüyorum. Şimdi adam bizden önce torun sahibi oldu. Buna benzer köyde altı arkadaşa da aynı şekilde yardım ettim. Bir ara köyde düğünlere gittiğimizde kızlar bana takılmaya bile başlamıştı
 
--Bu hafta sıra kimde
--Kimin başı dertteyse gelir beni bulur
--Peki sen ne zaman evleneceksin
--Benim kendime göre düşüncelerim var
 
Herkesi evlendirdikten sonra, düğünümü Hasan sadıcımın evleneceği güne denk getirdim. Bunun hikayesini şiir denemelerinde anlattım. Kalın sağlıcakla....    
 
 
26.10.2010
  
   
 
 
    

 

( 342- Hayırlı İşler Yapmak başlıklı yazı Necmi Yaprak tarafından 26.10.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.