İki ağabi kardeş olan Ali ile Kemal sabahtan akşama kadar yaylalarda koyun, keçi, inek otlatır. Akşam oldu mu türkü söyleye söyleye eve gelirler. Ağabi Ali nasıl alıştırmış bilmem ama işi gücü ıslık çalar kardeşi Kemal de gaydeye uygun türkü söyler.
 
Grandan aşıp gelirken anneleri Fadime de evin eşiğine oturur oğullarının yolunu bekler. Neşe içinde seslerini dinler. Mutluluktan iki de bir "ey gidi günler ey" diyerek gençlik yıllarını hatırlar. Kimbilir kocası Temel ile ne sevdalıklar etmiştir. Türküler söyleyip, düğünlerde horon oynamışlardır. Tabi baba Temel oğullarının bu hallerinden çok hoşlanır. Ama hiç belli etmez. Çocuklar eve yaklaştı mı seslerini keserler.
 
Aradan yıllar geçer ikisi de büyür. Evlenecek çağa gelirler. Kemal biraz evden arada sırada kaçar. Tutturmuş bir kemençe çalma sevdasına düğünlerde kemençe çalar. Akşam oldu mu mutlaka eve gelir. Son zamanlarda eve gelmemeye başlar. Sevdalanmıştır.
  
İki abi kardeş bir kıza aşık olur. İkisinin de birbirinden haberi yok. Adettendir önce ağabi evlenecek. Anası Fadime sorar oğluna "oğlum bir istediğin var mı" Oğul Ali de istediği Cemal Emicenin kızı Emine'yi anasına söyler. Uzaktan da akraba olurlar. Temel ile Cemal da iyi arkadaş. Sorgusuz sualsiz "Ula Temel sen benim kızımı oğluna isteyeceksun ben vermeyeceğum olur mu böyle şey"
 
Bizim Kemal duyar duymaz kimseye bir şey söylemeden kemençesi ile birlikte evi terk eder. Emicesinin oğlu Mustafa'dan yol parası alır. Mustafa da köyden şehire minibüscülük yapar. Minibüsüyle Trabzon'a kadar götürür. Ver elini İstanbul.
 
Kemal değişik işlerde çalışır. Kemençesini de yanından hiç ayırmaz. Öyle meşhur olmak gibi de niyeti yok. Kimse nerede olduğunu bilmesin ister. Aslında sesi de güzel kemençe çalması da. Neden böyle yaptığını da bir türlü anlamıyordum. Aslında şu an piyasda bulunan çok sanatçıdan daha iyi türkü söyler ve kemençe çalardı.
 
Hemşerim olduğundan arada sırada zorlardım. "Ula uşağum bi daha sorma vallahi bozuşuruz" derdi. Söylerken de kızarak söylerdi. Ben de fazla üstelemezdim. Trabzon'un neresinden olduğunu bana da söylemedi.
 
O zamanları 17 yaşında bir delikanlı idik. Aradan 33 sene geçer. Hiç memleketine gitmez. Ancak memleketten devamlı bir şekilde haber aldığını söylerdi. Annesi, babası vefat etmiş. Yine memlekete gitmemiş. Ağabeyinin eşi yani sevdiği kız Emine de vefat etmiş.
 
Ağabeyi ve çocukları kimbilir şimdi ne yapıyor. Bir yandan da memleket hasreti kasıp kavurmuş yüreğini. Ansızın karar verir. Ver elini Trabzon'a.
 
İyi giyimli ama saç sakal karışmış. Saçları da ağarmış. Köye varmadan araçtan iner yaya olarak etrafı doya doya seyrederek çıkar yaylaya doğru. Uzaktan bir ıslık sesi duyar. Oturur bir kayanın başına dinler. Islık sesi yabancı değil. Biraz daha yaklaşır. 
 
İki kardeş birbirlerini karşıdan beri görürler. Bizim dertli aşık ağabeyi anlamasın diye başka bir gayda ile kemençesi ile başlar türkü söylemeye. Memlekette karşılıklı atışmalar meşhurdur. Bakalım bizimkiler ne demiş.
 
Dertli Aşık---

Sabahtan akşama kadar

Islık çalar söylenirsin

Peşin sıra ağlar dağlar

Söyle kime seslenirsin

 

Dertli Çoban---

Ben bir garip dertli çoban

Karnım açtır uykusuzum

Var git kendi derdine yan

Peşim sıra koyun kuzum

 

Dertli Aşık---

Madem derdin vardır senin

Şu dertliye söyler misin

Çok da uzak yerden geldim

Bir yudum su verir misin

 

Dertli Çoban---

Derdim desem anlar mısın

Benim gibi çağlar mısın

Boşuna uğraşma sakın

Buralara yabancısın

 
Bizim dertli aşık Kemal dayanamaz yavaş yavaş saymaya başlar.
 

Dertli Aşık---

Baban Temel rahmetlidur
Yengem adı Emine'dur
Çocukların sayısı da
Altı tane değilmudur
 
Ağabi Ali huylanır yukarıdan aşağıya Kemal'in yanına iner. Kollarını açar. Gözlerinden yaşlar boşanır. Boşanır da dertli dertli uzun hava şeklinde asılır türküyü.
 
Dertli Çoban---
Uy kesilayudum sana
Sen Kemal'im değilmisun
Bunca derdi verdin bana
Şimdi nasıl geleyisun
 
Dertli Aşık---
Hasretine dayanamam
Çıkıp geldim buralara
Öksüzlere de kıyamam
Kurban olsun Kemal sana
 
İki kardeş birbirlerine sarılırlar saatlerce ağlaşırlar. Onca yıldır ayrı kalmanın hıncını çıkartıtcasına öylece kalırlar. Onların bu hasretliğini henüz 6 yaşında olan Zeynep bozar. Evden çıkıp inmiş babasının yanına. Pantalonun paçasından yakalamış "Baba karnım aç ağabilerim beni doyurmuyor"
 
Kemal'in kolu kanadı kırılır. Dizlerinin üzerine çöker. Zeynep aynen annesine benzer.
 
Dertli Aşık---
"Şuna bir bakayım hele"
"Nasıl benzer Emineye"
"Doyasıya sarılayım"
"Gel bakayım ellerime"
 
Zeynep çekingen, yabancı birine sarılır mı, bir de aksi mi aksi. Biraz geriye çekilir. Daha sonra yaklaşır amcası Kemal'in suratına o küçücük elleriyle şamarı yapıştırır. Baba Ali "Zeynep sen ne yaptın o senin emicen, babanın kardeşi" Zeynep te hazır cevap bir de omuzlarını oynatarak "olsun beni de abilerim dövüyor"
 
Burada bir iki dakika içinde yaşanan olaydan her iki tarafta yürekleri burkulur. Ağabey Ali durumu anlar. Kemal de neden döndün geriye dercesine suratına tokatı yer ama sanki o tokat sevdiği kız Emine'nin tokadıydı. Hala dizlerinin üzerinde çökmüş vaziyette duruyor. Artık dilinden ne bir söz çıkar olmuş ne de bir daha kemençeyi eline almamış. Orada elinde ki kemençeyi Zeynep'e uzatıyor. Zeynep'te çocuk ya kemençeyi alıyor.
 
Kemal ayağa kalkıyor ve ağabeyi Ali'ye hiç seslenmeden dönüp geldiği yöne doğru yürümeye başlıyor. Kemal'in gittiğini gören Ali arkasından "Kemal nereye, dön geriye" diye sesleniyor. Kemal duraksıyor, cebinden çıkardığı para cüzdanını da yola bırakıyor. Hiç geriye dönmeden yoldan aşağıya yürümeye başlıyor.
 
Yıllar sonra tam kavuşmuşken bir tokat Kemal'in aklını başını alıyor. Bir daha da gitmem memlekete. Buralarda ser sefil olurum daha iyi derdi. Geçen yıl nerden buldun beni de yanıma geldin. Bir iki saat muhabbet ettik. Balıkesir yeni garajından Pamukkale'ye yolcu ettim. Aklıma geliyor da kendi kendime de kızıyorum bazen.   
 
İşte böyle bir hikaye. Yazmak istemiyordum aslında. Kemal'e sözüm vardı. Bende görmedim bir daha. Ama dayanamadım. Belki duyar sesimi bir yerlerde. Tekrar görüşürüz.  
 
İki dertli aşığın hikayesini canı gönülden paylaşmak istedim dostlarımla. Bazı dostlar vardır. Aranır da bulunmaz. Böyle dostlar kimbilir kaçımızda var da arayıp sormuyoruz.
 
 
10.07.2010 
 
 
 
 
 
 

 

( 270 Ali İle Kemal başlıklı yazı Necmi Yaprak tarafından 11.07.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.