Hikaye yazmak kolay mı sanırsınız. İnsan kafasına göre hikaye yazabilir mi ? Yazılır tabi. Yazılan hikaye mi yoksa düz bir yazı mı anlayamazsın. Sen de bu hikayeleri okursun. Sonra hikaye yazan biri olarak ya da çok hikaye okuyan biri olarak “yahu bu da hikaye mi” dersin.

Aslında hikayenin güzeli gerçek yaşantıdan alınan kesitler olsa, bir de buna satırları peş peşe eklemesini bilen bir kalem olsa daha hoş olurdu. Oturduğun yerden hikaye yazmaya oldum olası karşıyım. İnsan hikayeleri yaşamalı diyorum içimden. Okuyan insanlarda o hikayenin içinde bulsun kendini.

Çok zamandır hikaye yazmadığım için arkadaşlarım bana biraz sitem ettiler. Hikaye yazmak için önce boş zamanın olacak. Dışarılarda gezip tozmakla geçti son günlerim. Çok güzel hikayeler var aslında. Bu düşünce ile akşam oturdum bir hikaye yazayım bari dedim.

Kafam insan oğlunun düştüğü gel git olayına takıldı. Yani ha varsın ha yoksun. Ya da ya evet diyeceksin ya da hayır diyeceksin. İkisini de diyemiyorsun. Çoğu zaman arada kalıyorsun. Bazı hallerde ise arada kalmayı istiyorsun ama bir türlü başaramıyorsun. Böyle tuhaf bir duygu içinde ömrünü harcarsın.

Buna sayfalarca örnek verebilirsin. Başladım yazmaya. Bir iki derken beş sayfa yazı çıkarmışım. Yazdıklarımı tekrar baştan aşağıya okudum. Kendi kendime eğer bu yazılanları millet okusa vallahi insana deli derler. Kendi kendime “yahu sen neyden bahsediyorsun, senin başka işin yok mu” diyerek yazdıklarımı masanın üzerine bıraktım.

Tabii bu arada sabahı ettik. Güneşin doğuşunu bile kaçırdık. Hanım uyanmış sabah kahvaltısı hazırlayacak ufaklığa. Beni görünce

--Sen hala uyumadın mı

--Ne yapayım taktım kafaya

--Neyi

--Bir hikaye yazacağım

--Sen kendi hikayeni yazsana millet gülsün sana

--Aslında iyi fikir

--Yahu senin başka işin yok mu

--Ne yapayım canım sıkılıyor

--O zaman emekli olmayacaktın

--Doğru söylersin ama biliyorsun

--Tamam, sen şimdi boş ver bunları gel otur sofraya

Ufaklıkta bu arada kurmuş olduğu telefon saatinin sesiyle uyandı. Hep aynı hareketler. Uyuşuk hali mutfağa girer girmez beni sofrada görünce

--Hayırdır baba sen niye uyandın

--Hiç uyumadım ki kızım

--A  aaa

--Baban böyle kızım

Annesi masaya çanak çömleği yerleştirirken, bir taraftan da kaşarlı ekmek arasını ısıtıyor, yavrusu da yılışık bir vaziyette yanına yaklaşır, sımsıkı sarılır ve yanaklarından öperken

--Anneeem benim

--Kızım dur elimi yakacaktım

Ana kız muhabbetini seyrederken kızımın gözü bana doğru döndü ve bakışlarımda ki o masumiyet mi yoksa kıskançlık mı ne olduğu belli olmayan duygumu örtbas etmek için

--Bir kerecik beni böyle öpmedin

--Aman baba kıskanma seni de öperim

--Beni öpmem başka anneni öpmen başka

--Annemin kokusu bambaşka

--Ben nasıl kokuyorum peki

Yaptığım işe bak. Hesapta duygularımı bastıracağım. Tam tersine açıktan açığa belli ettim kıskançlığımı. Aslında kıskançlık yok bende. İnsan ister istemez rastgele davranabiliyor. Sonra da işi tatlıya bağlamak için bir sürü numaralar çevirmeye başlıyorsun. Tabi bu davranışlar karşılıklı oluyor. Ya da bahaneler üretiliyor.

--Sakallarını kes seni de annem gibi öpeyim

--Ne yani annen gibi mi kokacağım

--Amaaan baba

Fazla ısrarcı olunca yanıma gelir, annesini öptüğü gibi olmasa da yanaklarımdan öper ve masaya oturur. Ben de inadına gözlerinin içine bakarım. Gözlerinin içi güler. Bakışlarım ona bu defa masumiyeti andırıyordu.

--Tamam baba okula geç kalacağım

Kahvaltımızı yaparken ufaktan ufağa şakalaşmalar ve takılmalarla atlatır ve ufaklığı okula gönderirken kapı eşiğinde tekrar öpüşmelerle

--Kızım Allah sana zihin açıklığı versin

--Amin baba

Kızım okuluna gitmişti. Biz döndük yine sofranın başına. Gözüm yarım kalan hikayede. Hikayeden ziyade alt alta yazılmış şiire benzer bir durum vardı. Tekrar sesli okumaya başladım. Bu arada bir de sigara yaktım. Nasıl olsa ufaklık evde yoktu. Hanım da çayımı tazeledi. Ben hikayeyi okurken hanım karışmadan duramazdı.

--Böyle hikaye mi olur

--Valla ben de anlayamadım

--Hadi sen fazla kafanı yorma git yat uyu

Çayımı ve sigaramı bitirir bitirmez yattım. Ufaklık öyle yemeğine gelmeden hanım beni uyardı.

--Hadi kalk bugün Cuma

Gözlerimden uyku akıyordu. Acele hemen abdest alıp doğru Cuma namazına. Eve gelir gelmez telefon çaldı. Arayan İzmir ilinde okuyan kızım

--Baba nasılsın

--İyiyim kızım sen nasılsın

--Ben de iyiyim

--Hayırdır kızım

--Ya baba senden bir ricam var

--Buyur kızım

--Kızlar elektrik parasını yatırmamışlar bana yüz lira göndersene, yoksa elektrikler kesilecek

--Hoppala kızım daha önce söylesene

--Bugün haberim oldu

--Neyse yüz lira yetecek mi

--Yeter baba

--Peki harçlığın var mı

--Var baba idare ederim

--Tamam kızım hemen evden çıkıyorum

Hastane önünde ki bankamatikten parayı göndermek için yola koyuldum. Bir de ne göreyim bankamatik arızalı. Bugün de yılın son günleri. Merkezde ki bankanın önünde ki bankamatiklerde para yatırma gözü de yok. İçimden “eyvah yine mi sıraya gireceğiz, haydi hayırlısı” diyerek durağa indim. Halk otobüsüne binerek çarşıya geldim. Hızlı adımlarla bankanın içine girdim ve 14.28 saat itibarıyla sıra fişi aldım. Bankanın koruma görevlisine elimdeki fişi göstererek

--Bize ne zaman sıra gelir

--Abi daha sıra 251 de 400 den sonra tekrardan sıfırdan başlayacak

Elimde ki sıra bilet numarası 77

--Bir şey daha sorabilirmiyim

--Buyur abi

--Hastanenin önünde ki bankamatik arızalı

--Sorma abi iki gündür yaptıramadık

--Ee şimdi biz ne yapacağız

--Yapılacak bir şey yok abi bekleyeceksin

Bankanın içinden çıktım. Böyle durumlara insanın canı sıkılmaz mı. Parayı hemen göndermem lazım. Arada sırada dışarıdan bankanın içinde bulunan sıra levhasına bakıyordum. Sıra numaraları bir türlü ilerlemiyordu. Dayanamadım içeriye bir göz atayım bari. İşlem yapan 6 tane gişe var. Bu gişelerden bir tek 3 numara çalışıyor. İki tanesi de çalışıyor gibi gözüküyor ama numaraları bayağı geride kalmış. 3 numara da ki gişe 3 dakikada bir numara değiştiriyor. Kafama göre bir hesap yaptım mesai bitimine yakın ancak sıra gelir.

Vakiti öldürmek için birkaç yere uğradım. Her uğradığım yerde çay, sigara içiyoruz. Konuş bakalım konuş. Cebimden cep telefonunu çıkarıp saate bakıyorum. Ulan belli olur mu belki sıra gelir diye müsaade isteyip tekrar bankanın önüne geliyorum. Aradan yarım saat geçmiş 50 numara ilerlemiş. Parayı göndermeyi bırak bir de havale parası 30 lira istiyorlar. Bankamatikten olsaydı 4 lira ile kurtulacaktık.

Düşünebiliyormusunuz düştüğümüz halleri. 100 lira para gönderceğim 30 lira para istiyorlar. Bankanın önünde de bankamatiklerde para gönderme gözü de yok. Bir de bunun yanına yavrumun arkadaşlarının umursamazlıkları. Neler oluyor bizlere böyle. İşi daha da büyütüp “ne olacak devlet bankasının yapacağı iş bu kadar, işleri güçleri vatandaşa eziyet çektirmek”

Bir de kalkıyor siyasetçiler atıp tutuyorlar. Senin devletin batmış haberiniz yok. Lafa geldi mi şöyle ilerliyoruz, şöyle paramız var diyorsunuz. Yaşadıklarımızdan belli oluyor çok ilerlediğiniz. Bankanın 6 gişesinden iki tanesi çalışır vaziyette. Bir de yılın son günleri. Vatandaş buraya mutlaka gelecek. Daha önceden önlemini alsanız da bu son günlerde bu eziyeti çektirmeseniz olmaz mı ? Bu şekilde yakınsan hemen cevap da bulurlar. Bir sürü banka var ne işin var devlet bankasında. Öyle değil işte. Vatandaş öyle düşünmüyor. İşim yavaşta yürüse devlet bankasına giderim düşüncesi var. Neden diye sorsanız ya

Vatandaş bıktı usandı özellerden. Elinde ki olup biteni de kaybederim diye korkuyor. Ne olursa olsun devlet diyor. Siz önce devlet kapısını hizaya sokun ey kendini bilmez siyasetçiler. Ben bu haksızlıkları görünce hikayeyi unuturum. Bana yakışmaz ama yakında resmen küfür edeceğim.

Sıra bana geldi. İşlem yaptıracağım gişe memuruna

--Elimde ki sıra numarasını size vermeyeceğim

--Hayırdır abi

--Hatıra olarak saklayacağım

Cebimden çıkardığım hesap numarasını ve 110 lira parayı memura uzattım.

--Abi kimliğini de verirmisiniz

--Özür dilerim tabi

--Abi hesap Sinem Yaprak’a mı ait

--Doğrudur

--110 lira mı yatıracağım

--Evet

--Yalnız bunun 30 lirası kesilecek

--Tabii ya kusura bakmayın sen şu 50 lirayı da alın

--Abi ne kadar yatırayım

--150 olsun

Makbuzu elime aldım ve makbuzun işlem tarihi ve saatine baktım. 28.12.2012—17.14. Artık siz hesabını yapın 3 saate yakın banka işlemini hallettik. Öbür taraftan yavrumun işi 31.12.2012 tarihine kaldı. Hafta sonunda elektrikler açılır mı? Baba olarak gel de düşünme. Ben şimdi ne diyeyim bu hikayeye. Hikayenin adını bile koyamazsın. Bu yalnızca bir günlük hikaye.

İşte böyle arkadaşlar. Dışarı çıkarsanız yazacak bir sürü hikaye bulursunuz. Nasıl olsa bedava. Satılık satır aramaya gerek yok. Ya da oradan buradan satır çalıp yazmaya da gerek yok. Yaşayın ve yazın.

Sonuç olarak hikayenin bir yanı çok güzel ise bir yanı mutlaka çirkin oluyor. Bunun adı da gel git mi oluyor, yoksa var yok mu oluyor ne oluyorsa oluyor işte. En iyisi rastgele bir başlık atayım. Bu hikayenin adı yok diyeyim gitsin.

Allah’a emanet olun...

 

28.12.2012       

  

( 622- Bu Hikayenin Adı Yok başlıklı yazı Necmi Yaprak tarafından 28.12.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.