Evde bulunan millet hemen toparlandı. Dışarıda hava güzeldi. Sundurmanın altında ateşi yakmışlar. Üzerinde patetes, biber, patlıcan kızartıyorlar. Sacayağa dediğimiz demirin üstünde ise büyük çaydanlığı koymuşlar. Sabah kahvaltısı için hazırlık vardı. Üzerime paltomu aldım dışarıya çıktım. Bu hazırlıklar devam ederken bir taraftan köyümün karşı mahallesini seyredeyim bari.
 
Sabahın köründe komşu gelin peşinde üç tane kuzu ile bizim bahçeye geldi. Kuzuları öyle alıştırmış ki bacaklarına dolanıyor. Yanımıza geldi kuzular da etrafında dönüyor.
 
--Fatma laz kızı olduğun nasıl da belli
--Ee ne yapayım, hayvanları çok seviyorum
--Bakıyorum köyde işleriniz de çok iyi
--Allaha şükürler olsun, çocuklar çalışıyor
 
Yine herkes dışarıya çıkmış muhabbetlere başlamışız. Anam da bir yandan kızlarına sesleniyor.
 
--Oğluma kabak böreği yapın bu gün
 
Nadiye ablam hemen fırladı orta yere
 
--Başlarım senin oğluna, şimdi kahvaltıyı yapar yapmaz avluyu temizleyeceğiz
--Abla hiç kusuru bakma, ben köye çalşmaya gelmedim
--Zaten sen ne zaman çalıştın ki, seni dırıldik seni
--O kadar da değil abla günahımı alıyorsun
--Uuy yerim senin ağzını, otur otur, sakalları da beyazlamış bunun
--Sorma be abla bayağı yaşlandık bizde
--Ey gidi Necmi ey az mı yıkadım sizin kıçınızı
--O yönden senin hakkını ödeyemeyiz
 
İçeride sofra hazırlanmış, Filiz kardeşim bağırıyor.
 
--Haydi herkes içeriye
 
Nasıl kahvaltı yaptık anlayamadım. Cumbulcemaat öyle tatlı oluyor ki. Sormayın gitsin. Karnını doyuran dışarıya çıkıyor. Kafam davul gibi olsa ne yazar. Bu cumbuş bırakılır da tekrardan yatılır mı. Çıktım dışarıya. Üşümemek için yine paltom üzerimde. Nadiye ablam evin yan tarafında bulunan geçen yıldan kalma bahçeliği temizlemeye başladı. Bunun yanı sıra yeğenlerim de yardım ediyor.
 
Komşu gelin nerden anladı bilmem elinde kocaman bir beyaz kabakla tekrar geldi.
 
--Komşu anne alın size kabak
--Allah senden razı olsun kızım
 
Kızkardeşim Neriman da köyümüze beşyüz metre uzaklıkta ki komşu köyde oturuyor. Damadın hayvanları var. O da bir tencere yoğurt hazırlamış. Anlayacağınız evde yiyecek her şey var. Zaten ekmekçi de yoldan geçiyor. Al bakalım oradan on tane köy ekmeğini. Bir de sıcak oldu mu. Zeytinyağına ban ban ye. Nadiye ablam yerinde durur mu.
 
--Şu işi bitirelim ot toplamaya da gideriz.
--Oooh bir de ot böreği yaparız
--Kız Neriman bizim kara damat ne yapıyor
--Hayvanlarına bakıyor
--İyi valla damatları sepetlemişsiniz
--Ne yapalım abla böyle kardeş kardeş bir araya geldiğimiz mi var
 
Nadiye ablamın ne yapacağı belli olmuyor. Daldan dala atlar. Bir konunun üzerinde durmayı sevmiyor. Gözü neyi görüyorsa onunla ilgili mutlaka bir söz bulur. Birden kendini işe verdiği için belini ağrıttı herhalde. Şöyle bir doğruldu. Başında ki eşarptta düşmek üzere.Karşıki mahalleden geçen birini gördü. Uzaktan kimin olduğu seçilmiyor.
 
--Ulaauu Sülüman aga
--Abla sen ne yapıyorsun
--Rahmetli dedem geldi aklıma, memlekette fındık bahçesinden aşağa böyle bağırırdı
--Sülüman ne oluyor
--Ne bilim ben
--Allah senin cezanı vermesin ya o adam sesini duyarda bakarsa
--Bakarsa baksın
 
Dünya umrunda değil. Hep kendi yaptığına bakıyor. Yalnız ablam değil tabii. Herkes kendi yaptıklarını doğru zanneder. İş cumbuş olsun. Bahçenin pislikleri toplanmış, bir kibrit ile tutuşturdular. Büyük bir ateş yanmaya başladı. Hayda bakın şimdi ablamın yaptığına. Koşarak gitti ateşin üstünen atlamaya çalış. Beceremeyip ayağı takıldı mı. Peşin sıra ateş almış dallar sağa sola dağıldı. Aklına bahar bayramı geldi galiba. Hemen oturuğum yerden fırladım yanına vardım.
 
--Bir şeyin yok değil mi
--Yok yok, bana bişi olmaz
 
Gülermisin, ağlarmısın
 
--Abla Allahını seversen gel şöyle biraz otur. Bir sürü yeğenlerin var onlar çalışsınlar
--Hee onlar çalışacak, onlar ancak ekmek yemesini bilirler
--Görmüyormusun, çalışıyorlar ya
--Onların yapacağı iş, iş mi
 
Ne yaparsan yap kimsenin yaptığı işi beğenmez. Tuttum kolundan zorunan yanıma oturttum.
 
--Burdan bir kalk sana küserim
--Tamam, tamam
 
Öylen geçmiş, ikindi vaktine daha vardı. Bahçede ki temizlik işi bitti. Üstümü giyindim. Köye gelmişim. Köyün meydanına çıkayım da bir kaç köylümü göreyim bari diyerek evdekilerden izin aldım. Köyün meydanına yaya olarak gidiyorum. Eskiden meydana varana kadar en az otuz kişiye selam verirdim. Yolda bir bakkal Sebahattin abiyi gördüm, bir de tanımadığım yeni yetmelerden genç bir kız. Köyün meydanına geldim. Durdum ve etrafıma bakındım. Karşılıklı üç tane kahve vardı. İkisi kapalıydı. Açık olan kahvenin ön kısmına sundurma gibi bir kapalı alan yapmışlar. Sigara yasağı oraya da varmış. Kahvenin içinde kimse yok.
 
--Selamünaleyküm arkadaşlar
--Ooo polis hoşgeldin
 
Bir masa etrafında beş altı kişi. Hoş beş ettikten sonra
 
--Yahu Nail kala kala bu kadar mı kaldınız
--Yeter da artar bile
--Köyde kimse kalmamış, nereye gitti bu insanlar
--Köyde olanların çoğu artık kahveye çıkmaz oldu
--Zaten çoğunluğu ihtiyar
--Kala kala üç tane çiftçi kaldı
--Bir kaç tane de emekli var o kadar
--Peki siz ne yapıyorsunuz
--Sıramızı bekliyoruz
--Neyin sırası
--Ya cezaevine gieceğiz, ya da öteki dünyaya
--Tövbe de Nail ne demek istiyorsun
--Köyün hali çok bozuk
 
Baktım milletin derdi bayağı derin. Köylünün çoğu çiftçilik yüzünden borçlanmışlar. Aslında işini iyi yapan para kazanır. Adam gibi her türlü malzemen olacak ki çiftçiliği yapacaksın. Bir de piyasayı iyi takip edeceksin. Yani bilinçli çiftçilik yapılmadı gitti. Herhalde bu bizim köyün kaderi. Köyün konumu ve yeri çok iyi olmasına rağmen çoğu köyü terketmiş. Canım sıkıldı.
 
--Nail haydi kalk şöyle okul bahçesine doğru gidelim
 
Köyden arkadaş olan Nail bir taraftan durmadan anlatıyor, bir taraftan yürüyorduk. Köy spor klubü binasının önüne geldik. Pencereleri örümcek ağı bağlamış. Dış kapısı açık. Pencereler kırılmış.
 
--Yahu Nail ne olmuş böyle
--Zannedersem fes edildi galiba
--Yapma yahu
 
Binanın içine girmeye korktum. Pencereden içeriye baktım. Yıllar önce ne zahmetlerle kazandığımız kupalar toz içinde. Sandalyeler kırılmış, formalar yerlerde. Kendi kendime "vay be yazık olmuş, köy bitmiş" diye içim cız etti.
 
--Desene Nail bir daha buralara gelinmez
--Gel gel de başına belayı al
--Benim köyüme neler etmişler
 
Moralim çok bozulmuştu. Akşamı da getirmiştik. Beraber evlerimizin yolunu tuttuk. Sağıma soluma bakına bakına yolda yürüyorum. Eve gelene kadar kimse rast gelmedi. Bizim eve yaklaştıkça sesler duymaya başladım. Koskoca köyde bir tek bizim evde gürültü var. O da ben köye gittiğim için. Tatil bitince yine sessizliğe bürünecek. Kapıdan içeriye girer girmez, Filiz kardeşim seslendi
 
--Ağabi çabuk sana neler yaptık
 
Tam o sırada cep teledonum çaldı. Baktım kardeşim imam Osman. Rahmetli Hasbi ağabeyimin büyük kızı olan Melahat Karacabey'e annesinin yanına gelmiş. Geldiğimi duyunca görüşmek için beni çağırmış. Yeğenim olan Melahat'ı kaç yıldır görmüyorum hatırlayamadım. Kendisi Bursa merkezde ikamet eder.
 
--Filiz hemen bir şeyler atıştırayım ben bu akşam Karacabey'e gideceğim
--Hayırdır ne oldu
--Melahat burdaymış, gece saat onbire doğru gelirim
--Aaa ağabi oldu mu şimdi
--Olur olur daha üç dört gün burdayım
 
 
Devamı gelecek
 
16.02.2011
    
 
  
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  
( 400- Kardeşlerin Buluşması-2 başlıklı yazı Necmi Yaprak tarafından 16.02.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.