Bahar ayında domates ekme zamanı gelmişti. Bizim köyün arazinin ortasından Susurluk çayı geçer. Çayın karşı tarafında da araziler olduğundan millet mecburen çaydan geçerken bizim köylü Selahattin ağabeyin kayığına binerdik. Köprü olmadığından bu tehlikeli yolculuğa katlanırdık. Selahattin ağabey işinin eri olduğundan hiç tehlikeli bir ortam yaratmamıştı.
 
Bir sabah konu komşulardan oluşma işçilerle birlikte çayın kenarına geldik. Selahattin ağabey gelmemişti. Mecburen bekleyecektik. Hiç böyle yapmazdı. Bu sabah ne olduysa Selahattin ağabey gelmedi. Babam kayığın içine girdi.
 
--Hadi binin ben sizi karşıya geçiririm
--Hee hiç işim yokta senin kayığına bineceğim
--Sen binme
 
Millette bir tedirginlik. Bu zamana kadar ben de babamın kayık kullandığını görmedim. Anamın söylenmesi boşuna değildi. Kime laf söylüyorsun.
 
--Yahu baba dur
--Ula ben size ne diyurum binsenize
 
İşçilerden dört tanesi kayığa bindi. Kayığın bağlı bulunduğu ipi çözdüler. Uzun bir ağaç çubuk. Bizim burada adına gönder diyorlar. Kayığı suyun içinde yönünü tayin etmek için yapılmış ağaç. Babam gönderi suyun içine batırdı. Su çok derin olduğu belli oluyordu. Tam çayın orta kısmına geldiklerinde babam gönderi elinden düşürdü. Biz de Çayın kenarında seyrediyoruz. Kayık kendiliğinden suyun akıntısına kapıldı gidiyor. Anama baktım..
 
--Eyvah maf olduk, nereye gidiyo bunlar
 
Herkes bağırışmaya başladı. Kayığın hizasından çayın kenarından biz de aşağıya doğru koşmaya başladık. Çayın karşı tarafında bir çoban olayı görür görmez kendini suyun içine attı. Adamcağız başladı suyun içinde debelenmeye. Meğer yüzme bilmiyormuş adam boğulacak. Onun peşinden başka birisi de suya atladı. Bereket bu şahıs yüzmeyi biliyordu. Suya atlayan çobanı kıyıya çıkardı. Bir taraftan da babama sesleniyordu.
 
--Hüseyin abi korkmayın, kayığın içine oturun panik yapmayın
 
Aşağıda derenin orta yerinde ada vardı. Derenin suyunu ikiye bölüyordu. Kayık o hızla doğru adaya tosladı. Babam hemen kayıktan atlar atlamaz kayığın ipinden yakaladı ve kayığı adanın kenarına çekmeye başladı. Kayıktan diğer insanlar da indi. Herkes korkudan ne yapacağını bilmiyordu. Bir taraftan ağlaşıyorlar bir taraftan çırpınıyorlardı.
 
--Ah adam ah ne akla bu işe kalkıştın, ya kayık devrilseydi
 
Millet kurtulmuştu. Bir taraftan da seviniyorduk. Peki derenin ortasından kıyıya nasıl çıkacaklardı. Babama baktım. Bir kenara oturmuş hiç bir şey olmamış gibi tabakasından bir sarma sigara çıkarıp yaktı. Kadınlarda babama ne diyecekler.
 
--Hüseyin abii iyimisiniz
 
Babam ayağa kalkar, ellerini gözünün hizasına getirip ses gelen tarafa doğru bakar.
 
--Hüseyin abi ben uzun bir ağaç kesip geleceğim merak etmeyin
 
Baktım çobanı kurtaran kişi. Bizim köyden birisi. Kayığın gönderini su alıp gitti. Kayığı kenara çıkarmak için yeniden gönder yapmak lazımdı. Bu arkadaş işi bilen birisiydi. Aradan yarım saat geçti. Bu arkadaş buz gibi suya atladı ve suyun ortasında ki adaya geçti. Kayığa milleti bindirdi. Kayığı akıntı istikameti dikine doğru sürmeye başladı. Arada sırada sağ tarafa doğru akıntıya bırakır gibi yapıyor ancak kayığın su akıntısına düşmesini engelliyordu. Yavaş yavaş karşı kıyıya geçtiler. Daha sonra kayığı derenin kenarından bayağı yukarıya doğru sürmeye başladı. Sabah ki ilk kayığın bağlı bulunduğu yere kadar geldik. Arkadaş bizleri de karşı kıyıya geçirdi. Karşı kıyıya geçene kadar öğle vakti yaklaşmıştı. Biz daha tarlaya gideceğiz ve bu halimizle çalışacağız. 
 
Düşünebiliyormusunuz ne tehlikeler atlattık. Ne zahmetler içinde işe gidiyorduk. Bir de bu zahmetleri çektirenler vardı. Adam her şeyi yapacağını zannediyordu. Çok iş de gelirdi elinden. Ama bu iş senin yapacağın bir iş değildi. Hadi babam kafayı sıyırmış diyelim. O dört tane kadına ne demeli. Anamın bazen ansızın çıkışlarında doğruluk payı vardı. Kim dinler anamı. Onun adı bir kere Laz Hüseyin. Her önüne gelen işi yapacak. Allah'tan ucuz yırtılar paçayı.
 
--Yahu Hüseyin abi sana bir baktım içimden gülmek geldi
--Niye uşağum
--Karşıdan seni seyrediyordum
--Eee nasıl görünüyordum
--
 
Laz Hüseyin'in olmadık bir hikayesi daha anlatmaya çalıştım. Bir sonra ki hikayede buluşmak üzere...
 
01.03.2012           
( 589- Laz Hüseyin-1 başlıklı yazı Necmi Yaprak tarafından 31.03.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.