Bir kaç parça kabak böreğinden yedikten sonra evden çıktım Karacabey'e giden köy otobüsü ile yola çıktım. Yolağzı köyü ile bizim köyün yocuları birlikte Karacabey'e veya Mustafakemalpaşa'ya giderler. Otobüste bir şoför bir de ben varım.
 
--Muzaffer hayırdır yolcu yok mu
--Artık eskisi gibi değil işler
--Belli oluyor
--Belki bilirsin iki otobüs yolcuları taşımaya yetiştiremiyorduk.
--Bilmez olurmuyum zaten bu yüzden tuhafıma gitti
 
İki kişi muhabbet ede ede yolda ilerliyoruz. Karacabey Harasının arazisinin içinden köye giden yolumuz var. Yol kenarında bulunan tüm araziler ekili alan olmuş sanki. Eskiden mera olarak daha çoktu. Birde atların bakıldığı yerlerin etrafları yeni çitlerle çavrilmiş. Beyaz boya ile de boyanmış. Daha güzel bir görünüm almış. Akşamın dört bucuğunda Karacabey'e vardık. Oto garajından Emine yengemlere kadar yaya olarak yürüyerek gitmek istedim. Biraz da Karacabey sokaklarını gözleyeyim. Sağa sola baktığında çok şeylerin değiştiğini görürsün. Tam apartman kapısına vardım. Bir otoya Naciye ablam ile oğlu komutan olan Yusuf rast geldi. Beni görünce araca binmediler.
 
--Allah iyiliğini vermesin senin nerden böyle
--Ablam benim yengemlere geliyordum
--Hoş geldin dayı
--Hoş bulduk
--Biz köye gidiyorduk
--İyi o zaman gece daha iyi görüşürüz, ben sizi eylemeyeyim
 
Kapını zilini çaldım. Kapı açıldı ve içeriye koridora girdim. Yukarıya ses vermeyince yengem yine o gür sesinle
 
--Kimdir o gelen
 
Ben de aynı şekilde yüksek sesle
 
--Kimdir bakalım o gelen
--Gelen Necmi herhalde
 
Yavaş yavaş basamakları çıktım. Yine öyle eskisi gibi çıkacağımı zannetti herhalde. Evin dış kapısında bekliyen yengem
 
--Nerde kaldın iki saatte çıkamadın
--Eee yenge bizde artık ihtiyarladık
--Geç çabuk içeri beni ayakta bekletme
 
Ayakkaplarımı çıkarttım ve içeriye geçtim.
 
--Çıkar bakalım paltonu
--Hele dur yenge elini öpeyim
--Önce bir rahatla sonra öper durursun
 
Biraz da şakacı tavırları vardır. Yengenim farkı şakası hep dilindedir. Hoşuna giden bir laf söyledinmi deyme keyfine. Salon da ayakta duran birine gözlerim takıldı. Ben ona baktım o da bana. Gözlerinin içi dolar gibiydi. Kaç sene oldu kimbilir. Sarıldık birbirimize. Bir iki dakika bırakamadık. Gözlerinde ki yaşlar dayanamadı. Sarıldığımızda yanaklarıma aktı. Yüzüne baktım. Ellerimle gözyaşlarını sildim 
 
--Ağlama ne olursun
--Geçti geçti seni gördüm ya
--Eee yenge sen nasılsın
 
Bana cevap verirken sesinin tonu değişmişti. Mutfağa doğru yöneldi.
 
--İyiyim Necmi, sizler nasılsınız, hani çocuklar
--Gel bakayım bana doğru
 
Anlamıştım ağladığını. Bildim bileli gözyaşlarını saklardı.Görmeyeyim diye mutfağa yönelmişti. Kızı Melahatla sarmaş dolaş olduğumuzda dayanamadı herhalde. Kimbilir neler geldi geçti gözlerinin önünden.
 
--Senin karnın da açtır
--Yahu yenge gel bir iki dakika soluklan, otur şöyle karşıma
--Anne ben sofrayı hazırlarım
--Eee Melahat nasılsınız
 
Yengem oturabilir mi. Rahat rahat ağlamasını engelledim. Duramadı yerinde. Kaltı yine daldı mutfağa. Bir taraftan gözyaşlarını siliyor, bir taraftan da güya anlamasınlar diye lafı değiştirmeye çalışıyor. Mutfak boşluğundan yukarı üst katta oturan oğlu Erol'un evine doğru sesleniyor.
 
--Ogüüün çabuk buraya gelin Necmi amcan geldi.
 
Eve kim gelirse gelsin. Yengemin huyudur. İlk önce gelenin karnını doyuracak. Hem konuşur hem de sofrayı hazırlar. Bu defa yardımcısı da var. Beş on dakika sürmedi çocuklar aşağıya indiler. Çocuklar delikanlı olmuşlar.
 
--Amcası bu da benim oğlum
--Nasılsın yeğenim
--İyiyim amca
--Sen nasılsın Başiktaşlı
--Süperim amca, bu sene çok iyiyiz
--Belli oluyor
--Dayım sen nasılsın
--Ben de iyiyim dayıcığım
 
Üç yeğen buluşmuşlar. Filiz kardeşimin büyük oğlu Sefa'da buradaydı.
 
--Hayırdır çocuklar buluşmuşsunuz
--Biraz sonra halı sahaya top oynamaya gideceğiz
--Anne bu akşam Bursa'ya gitmeyelim
--Dur bakalım oğlum
--Tamam Melahat zaten sen bu akşam Bursa'ya gidemezsin
 
Bir taraftan da büyük uzun masanın etrafına dizildik. Hem karnımızı doyuruyor hem de muhabbetlere devam ediyoruz. Sofra da iken durmadan kapının zili çalmaya başladı. Millet sırayla işi biten geliyor. Apartmanda oturanlar hepsi kardeşlerimiz. Ali ağabeyimin çocukları, Osman kardeşimin çocukları, rahmetli Hasbi ağabeyimin oğlu Erol ve çocukları hepsi geldiler. Her geleni yengem sofraya davet ediyor. Kimi oturoyor, kimisi karnım tok deyip bir kenara geçip oturuyor. Karnımızı doyurduktan sonra, sırayla başladık hoşbeşe. Karşımızda da televizyon açık. Mutfak işleri de bitince herkes bir araya toparlandı. Çocuklar da bu arada çıktılar.
 
Şöyle salonun içine baktım. Birbirine hiç benzemeyen insan topluluğu. Akraba da olsak. Her birinin huyu suyu değişik. Kimi ağır başlı. Kimi konuşkan. Kimi soru sorarsan cevap veren. Kimi başını önüne eğmiş dantel ören. Kimisi de işi gücü muzurluk. Her türlü konular var muhabbetin içinde. Televizyonu kapayın da diyemiyorum. Biraz sonra sevdikleri diziler başlayacakmış. Bazıları da dizikolik olmuş. Muhabbetten haberi olmayanlar da vardı aramızda. Olsun dedim kendi kendime. Osman bir kılıfını bulur odanın havasını dağıtmayı başarır.
 
Bana yakın oturanlarla biz muhabbeti koyulaştırmışız. Yine eskisi gibi hem gülüyor, hemi de ağlaşıyoruz.
 
--Şu mahabbetlere bakın hele
--Osman yine ne oldu
--Valla hüngür hüngür ağlayacağım
--Siz bir köşede iyi hoş, ben de karşıdan doğru sizi seyredeyim
--İyi sende gel şöyle biraz da sen ağla
--Yahu yenge sen biraz çıksana üst kata
--Niye ne oldu
--Şimdi sen bizim yanımızda sigara içmeye utanırsın
--Seni gavurun eniği, ağzına cang ettiririm tokadı
--Allahını seversen bir tokat atsana yenge
--Atamaz mı zannediyorsun
 
Yengem ansızın tokadını Osman kardeşimin suratına yapıştırır. Vururken de bir taraftan da içi cız ediyor. Osman'ın derdi başka.
 
--Ohh be yenge eline sağlık, kendime geldim
--Ben senin ne yapmak istediğini anladım
--Essah mı diyon nasıl anladın
--Ule Osman bir de imam olacaksın
 
Kanımızdan olanlar şakalaşmadan, birbirmize takılmadan duramayız. Ben genelde milleti seyretmekten, onların yüzlerinde ki gülücüklerden, gözlerinin yaşından veya parlayışından hoşlanıyorum. O anda ne kadar mutlu olduklarını yazı yazmakla anlatamazsın. Bir araya gelip hasret gidermek çok önemli. 
 
Baktım bizim Osman herkesin muhabbete katılmasını istiyor. Ama ne yaparsın. Bazı insanların huyunu değiştiremezsin. Zamanında alamadıkları görgüsüzlükten, eğitimsizlikten kaynaklanan bir durum. Bunu da hoş görmemiz lazım. Bu tür şeylere birden önlem alamazsın. Baktım olacak gibi değil.
 
--Yenge bize beş dakika sigara molası verirmisin
--Çıkın yukarıya da zıkkım için
 
Zaten millet yengemden utancına sigara içenler tek tek sıvışmışlardı.
 
--Sanki ben bilmiyom, benden kaçıyorlar
--Eee yenge sende rahat durmuyorsun ki, tokadı yapıştırıyorsun
--Ben kimi dövmüşüm
--Beni dövüp duruyorsun ya
--Osman kaşınıp durma
 
Cebinden sigara paketini çıkarır. Bir tek de yengeme uzatır. Çakmağını da çakar.
 
--Yenge Allahını seversen yak bi tane
--Uleen Allahı ne karıştırıyorsun bu işe
--Allah sigara içmeyenleri sevmez
--Senin gibi imamın da....
 
Yine ortalık kaynadı. Aslında Osman'ın işi veya niyeti başka türlü. İçeride bizim muhabetimize ortak olmayanlara inadına gürültüyü çoğaltmaya çalışıyordu. Baktı olacak gibi değil. Yengemin kucağına yattı. Yüksek sesle.
 
--Hüngür hüngür
--Osman rahat dur
--Yenge çok ağlayasım geldi
 
Şakayla karışık saat onbiri yaptık. Bu arada da dizi filim bitmişti. Osman'a döndüm 
 
--Köyde bekleyenler var, biraz da orada devam ederiz.
 
Benim huyumdur. Bir yere gidilecekse hemen kalkarım. Herkesle hoşbeş yaptıktan sonra yola çıkarım. Osman ile birlikte yine köyün yolunu tuttuk. Tam Karacabey'in çıkışında Canbolu köprüsü var.
 
--Yahu ağabi bu gün saat.10.00 sıraları bu köprüden aşağı bir araç uçmuş, bak gördün mü tam şurdan
--Gördüm de, akşam haberlerde söylüyordu, benim anlamadığım bu parmaklıkları nasıl parçalamış
--Valla ben de anlamadım, herhalde çok süratlıydı
--Süratli de olsa böyle bir mesafede bu hız yapılmaz
--Neyse Allah günahlarını affetsin
--Biri çocuk, hepside kadınmış birde
--Aracı kullanan da kadınmış
--Sende gece vakti biraz yavaş git
--Ben senin kardeşinim, hatırlamıyormusun
--Hatırlıyorum anamız bir
--Ah babam sağ olsaydı
--Osman yine karıştırma ortalığı
--Yahu abi bazılarına çok sinir oluyorum
--Sabret, sinir olmak sana yakışmıyor
--Dilimde tüy kalmadı, her gün anlatıyorum
--Sen yine de anlatmaya devam et.
--Sanki sen eskiden böyle değildin
--Değildim tabii
--Doğru doğru kusura bakma, şimdi hatırladım, sen hep susardın
--Biliyorsun bizim zamanımız daha kötüydü
--Sen öyle zannet, şimdi daha kötü
--Kardeşim bizim zamanımızda biz zorunan okumaya çalışıyorduk
--Onda haklısın, şimdi ise zorunan okutmaya çalışıyoruz
--Arada ki fark bu
 
Köyün yoluna geldik. Köyün yolunun başladığı yere çatırık derler. Buradan köye 7 km. Aklıma yine gençlik yılları geldi.
 
--Hey gidi Osman işte buraya kadar her akşam köyden koşa koşa gelir tekrar köye dönerdik.
--Bilmez olurmuyum köyde herkes anlatıyor
--Bizim zamanımızda Karacabey'in, Mustafakemalpaşa'nın köyleri futbol turnuvasında
--Zaten sizin devreler köyden çıktığından sonra bir daha kupa alamadılar
--Ah be Osman köy kulübünün halini gördün mü
--Bırak be ağabi, hatırlatma, bu köyden asla adam olmaz
--Yahu hiç mi bunların hatırası yok
--İnsan geçmişini böyle ayaklar altına alır mı
 
İki kardeş konuştukça konuşmalarımızın ayarı da değişiyordu. Başbaşa kaldık mı konular da değişiyordu. Ne de olsa ikimiz de okumuş insanlardık. Biraz daha temkinli ve dürüst olmamız gerekiyordu. Bütün sülale bizi örnek gösteriyordu. Onlara laik olmamız lazımdı. Yine de öğle zamanlar oluyor ki ister sitemez tatsız dakikalar geçiriyorsun. Bu akşam ki muhabbette olduğu gibi. Ben yine duramadım
 
--Osman sen bu akşam ne yaptın öyle
--Ne yapayım ağabi
--Fazla kendini üzme, yıpratma
--Ama olmaz ki, her şeyin bir adabı var
--Biliyorum yine de fazla üsteleme
--Konuşana bak, sen bana zamanında demiyormuydun 
--Haklısın da bazı hallerde olmuyormuş bunu da öğrendik
--Nasıl haller
--Bazı sorunları halletmeye kalkışıyorsun, sonunda kötü sen oluyorsun
--Anladım abi
--Mutlaka bana haber ver
--Tamam abi
 
Köye gelmişiz ve kapının önüne yanaşıyorduk.
 
--Osman sen evdeki kardeşleri topla gel.
--Hayırdır abi
--Yarım saat falan Naciye ablamda takılırız, sonra Karacabey'e dönersin
 
 
Devamı gelecek
17.02.2011
  
 
 
 
  
 
 
 
( 401- Kardeşlerin Buluşması-3 başlıklı yazı Necmi Yaprak tarafından 17.02.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.