Kemdimi bildim bileli siyaseti sevmedim. Zaten siyasetin kelime anlamı yalan dolan. Siyasetle uğraşan da ne oluyor o zaman. Artık gerisini de sizler düşünün. Siyaseti yalnızca meclise gidenler üzerinde yorumlamayalım. Eğer böyle davranırsak büyük yalnış yapmış oluruz.

Siyaset her yerde var. Siyaset yapma deriz bazen laf arasında. Yani olayı gerçeğinden saptırıp başka yönlere çekenlere bu laf söylenir. Yıllardır bu tür davranışta bulunanları hiç sevmedim. Bu tür insanların da eninde sonunda toplum içinde sevilmeyen, dışlanan bir duruma geldiği aşikardır.

Henüz liseye yeni başlamıştık. Köyde komşumuz olan benden iki yaş küçük bir kardeşimiz var. Okul yıllarında siyasi çalkantıların başladığı zamanlar. Olayları içine atılmayı çok seven bir tip idi. Defalarca yalvardım. Bir araya geldiğimizde " kardeşim sağın da solun da bize faydası yok, sen okumana bak" derdim.

Her defasında bana tutmuş olduğu yolu özene bezene anlatırdı. Bu yetmiyormuş gibi benim hakkımda yalan yere bazı yerlere bilgi verirdi. Bazen bir bakmışım sağcılar yolumu keser hesap sorar. Bir gün solcular yolumu keser hesap sorarlardı.

Sağ sol davaları başladığında sülaleyi toplayan rahmetli en büyük ağabeyim Hasbi YAPRAK toplantıda aynen şunu söylemişti. "Bizler buralara ekmek davası için geldik, yoksa güzel memleketimizi bırakıp ne işimiz var buralarda, bizden bir tek kişinin siyasetle uğraştığını duymayacağım" demişti.

Şayet bizimle uğraşan olursa sülalecek bir araya gelir gereken tepkiyi gösterirdik. Bir kaç defa denemeye kelkıştılar başarılı olamayınca bir daha bizimle kimse uğraşmadı. Burada sülale olarak tutkun olmamızdan kaynaklanıyordu.

Bu çocuk beni tuzağa düşürmek için gereken yalan dolanı yapar. Bildiğim halde yine de komşu çocuğu olduğu için hep onu korudum.

Siyasi dönem bitti. Okulunu da okuyamadı. Yolsuzun teki oldu. Köye de gelemez olmuş. Aradan yıllar geçtikten sonra köye geldiğini duydum. Çünkü hayattan hiç bir beklentisini bulamamıştı. Babası bile ondan nefret ederdi. Tam tersine babası beni ne zaman görse hep aynı lafı söylerdi. "Ah be Necmi'm oğlumda senin gibi olsaydı" der uzun uzun benimle sohbet etmek isterdi.

Bende onu kıramaz her konuda muhabbet ederdik. Köyde komşu büyüklerine komşubaba, komşuanne diye hitap ederlerdi. Bir gün dayanamadım komşubabaya bir soru sordum. "Komşubaba seni ben hiç camiye gittiğini görmedim, bana bunu açıklarmısın" dedim. Bana "Oğlum biz aslen Balıkesir'in İvrindi ilçesindeniz, bize çepni derler, çepnilerin alevi kısmı vardır, biz camiye gitmeyiz" dedi.

Baktım tarih ile de çok bilgisi var. Onunda ayırt edemediği noktalar vardı. Tabii karşılık olarak Anadolu'da hüküm süren tüm medeniyetler ile ilgili konuşmalar yaptığımda hayranlık içinde dinlerdi. Hele Türk'lerin Anadolu'ya geliş zamanlarının farklı zamanlar olduğundan kimilerinin hırıstiyan, kimilerinin müslüman olduğunu, Alevi kardeşlerimizin de kendilerine göre bir inanış tarzlarının olduğunu anlattığımda daha memnun olurdu.

O zamanlarda bile siyasi oyunların oynandığını söyler boşu boşuna kardeş kavgası yaptığımızı savunurdum. Komşubaba dayanamaz boynuma sarılır ağlardı. Ağlamasının sebebi oğlunun başına kötü işler geleceğinden korkuyordu. İleride eline bir meslek alamayacak ziyan olacak diye üzülüyordu.

Tarihten yedi yıl önce köye gittim. Kahve önüne çıkarken komşubabayı gördüm. Neşeli bir şekilde bana sarıldı. Bende mutlaka bir sebeb vardır diye hemen sordum. "Hayırdır komşubaba sende bir haller var nedir bunun sebebi" dedim. "Oğlum sonunda köye döndü, çok kötü günler geçirdi ama çok şükür bana döndü, bayağı da akıllanmış" dedi.

O babanın sevincini görmenizi isterdim. Müsaade istedim köyün kahvelerinin bulunduğu yere vardım. Beni gören hoşbeş eder hemen etrafımı sarar, otururuz bir kenara muhabbetlere başlarız. Baktım bizim komşu çocuğu bizim yanımıza geliyor. Selam verdi. Bütün milletin içinde bana hitaben "Necmi abi ben senin kıymetini, düşüncelerini anlayamamışım, ben sana hep kötülük ettim, sen bana hep iyilik ettin, beni af edebilecekmisin" diyerek ellerime sarıldı, öpmeye kalkıştı.

Ellerimi bırakmıyor. Bende öptürmek istemiyorum. Baktım olmayacak biraz çekiştirdikten sonra çektim kendime doğru sarıldım. Bana sarılmasıyla birlikte başladı ağlamaya. Bütün millet sessizce seyrediyor. Ne olduğunu da anlamadılar. Nasıl anlasınlar bir kerecik dahi olsun komşu çocuğunun bana yaptıklarını kimseye anlatmadım. Elbet bir gün akıllanır diye düşünüyordum.

O gün gelmişti. Ağlaması geçene kadar bırakmadım. Biraz kendine geldi. "Git kahvenin lavabosunda elini yüzünü yıka da gel" dedim. Tekrar hep beraber oturduk başladık muhabbetlere. Komşu çocuğu Nadir'de yanımıza geldi oturdu. Yerinde duramıyordu. İçinde ki duygularını anlatmak istiyordu. Milletin huzurunda geçmişi anlatacak, benden neden özür dilediğini açıklamak istiyordu.

Bende müsaade ettim başladı anlatmaya. Köydeki arkadaşlar hayretler içinde dinliyordu. Kendisini kaç kez kavganın içinden çekip kurtardığımı, her defasında sağ sol davasına gitme diye yalvardığımı, kendisinin de benim hakkımda her iki tarafa yalan yalnış sözler söyleyerek beni dövmeleri için planlar yaptığını, aradan yıllar geçtikten sonra her şeyin boş oluğunu anladığını, boyuna peşpeşe sıralıyordu.

Sözü aldım "gördünüz mü arkadaşlar, işte bu siyaset adamı yoldan çıkarır, gerçeği anlayasıya kadar aradan uzun yıllar geçer, sonunda biz ne yaptık diye pişman olursunuz, ne oldu şimdi, aynısı olmadı mı" diye ulu orta söylendim. Zaten bu konunun ne kadar saçma bir şey oluğunu köy kulüp başkanımız İsmet SAKİN abibimiz zamanında köyümüze gelen spor bakanı Yücel SEÇKİNER'in sorusuna cevaben aynen şunu söylemişti.

"Sayın bakanım biz bu köyün gençlerinin başına spor denen belayı öyle bir sardık ki kimse başını kaldırıp ta ne sağa bakabildi ne de sola bakabildi, bu yüzden bizim köyümüz sporda başarılı olmuştur"

Biz o zamanlar sporu siyasetten kurtulmak için yapmıştık. Son zamanlarda ise siyaset sporu da esir aldı. Bu ne anlama gelir peki. Bizim işimiz bitmiştir. Sporu bile batırdık. Kusuruma bakmayın.

Burada benim için önemli olan geç te olsa birini daha kazandık. Ne mutlu Türk'üm diyene sözüne paralel olarak "Ne mutlu siyasetten uzak durana" sözü sizce çok güzel değil mi.

13.04.2010
( 172- Ne Mutlu Siyasetten Uzak Durana başlıklı yazı Necmi Yaprak tarafından 14.04.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.