Öylesine bir gün fazla
sıradan fazla yeknesak yalnızlığın rehaveti çökmüşken bir o kadar yalın ve
anlamsız.
Günlerden ketum bu gün.
Günlerden korunaklı ve
bihaber pek çok şeyden ki kendimi bildim bileli.
Çok yüklüyüm bir o
kadar teferruatlarla kuşatılmış.
Tanıyıp tanımamam önem
arz etmese de tanıklığındayım imgelerin.
Bazen korkuyorum ve
tedirgin ister istemez.
Koşullandığım ne varsa
ve konuşlandığım sığınağım. Siperimde muhafazalı bir gömütün dibindeyim ve tek
cephanem cebime yığdığım kelimeler. O kadar zararsız ve masumlar ki. Alıp alıp
ekiyorum boş bir sayfaya ve büyümelerine tanık oluyorum. Usul usul boy veriyor
kelime filizleri ve suluyorum günbegün içimde yığılı sevginin nazarında ve
niyazındayım gökyüzünün melekleri okşarken ruhumu. Hoş çok hoş hem de.
Sakinim bu gün tüm o
çetrefilli düzeneğin nameleri yaksa da canımı. Aslında hantal bir sıradanlık
benim iştigal ettiğim şu sefil hayat.
Mühimmatım ıssızlığın
kıyısında nem yüklü bir sahilde bazen tükenmeye yüz tutsa da uzanan elinin müşfik
tınısı ne çok şey taşıyor gönül dergâhıma. Gönül gözümle görmenin verdiği
rahatlık belki de vicdanımı huzurlu kılan.
Neler dediklerini
bilmiyorum ama ben diyeceğimi diyorum kalemim ayak izlerimi takip ederken.
Genelde ufak bir kız
çocuğu nasibini almamış yetişkin ve olgun bir ruhun getirisinden. Belki bir
yıkım bu, çoğunun nazarında ya da tahayyül edemedikleri eşsiz bir hazine. Kim
bilebilir ki Tanrı’nın haricinde.
Pusulamın nereyi
gösterdiği malum tarafımca. An geliyor el yordamıyla tayin ediyorum yörüngemi.
Kopuk bir yıldızım
gökten.
Bazen yakalandığım
ahmakıslatan.
Bazen gürültülü gözyaşlarım
ve söz yaşlarım çağlarken şu o garip imgelerin tutarsızlığında.
Bazen güneşim bazen buz
dağı saklı ne çok hatırat o görünmez kitlesinde.
Gizem…
Nice sır…
Çocuk…
Kırık bir kalem tamir
etmeye çalışırken o bozuk mekanizmayı.
Devinirken sözler ne çok kımıltı huzursuzluğun katsayısı
belki de vakur ve sınır tanımaz. Yine de kimseler ihlal etmemeli haricimde şu
boşboğazlığımın.
Suretler yanıltabilmekte ve gizil kimliklerini bir o kadar
ifşa edebilmekteler yansıttıkları kör ışıkla. Aydınlaması gereken ruhumun
karanlığa gömülmesine ne zaman izin verdim ki…
Tutkulu bir aşk benimki.
Korunaklı dünyamın pejmürde girizgâhında o tahakkümperver
ısrarları ile pençelerini geçirmeye çalışan ne çok sırtlan.
Tek kişilik bir yolculuk tırnaklarımın arası virgül ve nokta
dolu.
Evrim geçiren bir ruh gömmüş başını sayfalara pürü pak her
biri tarafımca işgal edilmeyi bekleyen.
Belki de kerelerce işgal edilmiş bir benliğin izdüşümü
sonsuzluğa uzanan o yolda karışmak bulutlara ve her bir damla karışmış
gözyaşlarıma nedensiz bir bulut olsa da her an devinen tepemde ve bir o kadar
kararsız ve sınırsız düşünceler, soluduğum o hava eşliğinde doğarken her satır
arasında…