Acılar eskidikçe kabuk bağlar üstleri
Hiçbir acıya dair kırışıklık izi yok yüzünde
Çok mu zaman geçti tanıdık acıları göreli?
Unutmak istemişsin, unutmuşsun, ya da unutulmuşsun
Hiç kimseye acımadan gene gideceksin, biliyorum
Al biletini madem ki, bu yolculuk devam etsin…
Aşka her sabah fırından gelmiş bir un kurabiyesi gibi
taze gözlerle bakmak istiyorum diyerek kolayca gidiyorsun.
Hayat insanı o tatsız noktaya bu kadar kolay taşıyamamalı!
Seni haklı çıkartabileceğim mazeretlerin olmalı…
Ne olabilir o sevimsiz bahane; kıskançlık mı, ne?...
yoksa ihanet mi, ağır sözler mi, iri kin tohumları mı?
İletişimsizliğin ve biranın şişirdiği gövdeni sırtlatarak
nehrin karşı kıyısına taşıttın, hem de tekrar tekrar
sonra da taşımaktan bıktığını söylüyorsun o birliktelikleri…
Kimin kimi taşıdığı sorusunu cevapsız bırakarak gidiyorsun…
Kimin kimi taşıdığının anlamı da yok aslında,
değil mi ki, ikiniz de omuz ağrılarından şikayetçisiniz!..
.
Oysa aynı nehre aynı insan iki kere giremez, ikisi de değişir.
Bir bakacaksın, nehir gibi sen de değişiyorsun farkında olmadan…
Hayatın dalgaları yola birlikte çıktığın seni başka biri yapacak.
Pes etmek istemiyorsun ama, çok yorgunsun, biliyorum.
Kendi sonunu simgeleyen çarmıhı omuzlarında taşıyan İsa gibi,
Hayatından geriye kalanlarla doldurduğun çuvalı sırtında taşıyorsun.
Yaşlanacaksın deforme edilmiş bir bedenle çaresiz
Yıllarca yürüdüğün yalnızlığın yorgunluğu artacak
kış ayazlarında bir sobanı bile yakamamak koyacak
Düşe kalka ulaştığın noktada iflas edecek her hücren
Direnme iradene rağmen maçı bitireceksin havlu atarak
Yırtacaksın biletini, bu mısradan sonra bu yolculuk bitecek…