Birkaç kulaç ötedeki bir tahta parçasına tutunmaya çabalarken, batan gemide kalan karıya el sallanır mı, allasen!…
Sallamalıymışım! Neden sallamamışım! Çok kızmış bana, hanımefendi de, ondan dolayı batmış, batan gemiyle beraber…
Bu kadar çok kızacağı aklıma gelmedi vallahi! Gelseydi, sallayıverirdim, ne olacak!
Aman be, battıysa battı; bana ne? 
Bana karı mı yok! 
Yarın gidip, Esra Erol’dan bana bir karı buluvermesini isteyeceğim. Evvelalla, elektrik trafosu gibiyim; hangi karıya ellesem, elektrik alır benden. 
Yok… Kazın ayağı öğle değilmiş!
- Evin var mı?
- Yok; ama emekli memurum. Emekli maaşım var.
- Bankada paran var mı?
- Yok; ama, emekli memurum. Ölünce maaşım sana kalacak.
- Araban var mı?
- Yok, ama…
- Aması maması yok… Kusura bakma ama, senden elektrik alamadım.
- Canın sağolsun! Bir alan buluruz elbet…
Nah bulurum! Üç aydır her gün ekrandayım. Çirkinine, kamburuna, topalına bile elektriğim işlemedi, gitti. Nolacak bu halim, bilmem ki…
Fonda bir müzik: “Yalnızım a dostlar, yalnızım artık.” 
Yalnızlık, bekarlıktır; yani, bekarlık yalnızlıktır. Allah, bir dişi ile bir erkekten ibaret insanlığı, evlenip yalnızlıktan kurtulsunlar diye yaratmış.
Hey dostlar! Benimle evlendirebileceğiniz, bildiğiniz bir karı var mı? Varsa, hayır için yapıverin aramızı, nolur…

Yalnızlık, uykusuz gecelerde küsmektir kendine ve de hayata; kendi kendine duyulan kızgınlıktır. Yalnızlık, yaşama sevincini yitirmektir. Yalnızlık, zindandır, kendini tanıyamazsın. Kapatıp gözlerini geleceğe dair hayaller kurarsın bugünü yaşamadığını bile bile… Bazen küçük bir masumiyet belirir tebessümünde, bazen gözünde hırçın bakışlar. Bazen cesaret edemezsin konuşmaya ve bazen de hiç susmamacasına konuşursun saçma sapan.
Yalnızlık paylaşılmaz. Yıldızlarla paylaşmak istersin. Farkında olmadan uzatırsın elini bir yıldız boyunca, belki tutarım diye; oysa varlığın, tutmak istediğin şeyin büyüklüğü yanında mikroskopik bir varlık kadar bile yoktur. 
Yalnızlık, yıldızlar altında,küflü, paslı bir pusulanın peşine takılmış giden gemideki gemicidir ve o gemicinin ölümünde kayan yıldızdır…
Yıldızlarınki, yalnızlıkların en beteridir! En beter yalnızlık, kalabalığın ortasında, yalnız olduğunu bilmeden yaşanandır! Yalnız olduğunu bilmeden yaşamanın, yalnızlığın en kötüsü olduğunu kimse bilmiyor. Bir ben biliyorum, bunun için bütün okulları bitirdim…
Hangi yöne gitsem sır. Ve yine aynı sorular yüreğimde atmakta:
‘Bump!’ ‘Bump!’ ‘Bump!’
‘Ben kimim?’
‘Neredeyim?’
‘Neredenim?’
‘Bump!’ ‘Bump!’ ‘Bump!’
‘Yüreğim kimin?’
‘Kiminleyim?’
*

Bu yazımda geçen isimlerin gerçek hayatla alakaları olmayıp, sadece hayalidirler. Kimse üstüne alınmasın, lütfen....
*
"Halk sohbetlerinin nüktedanı
Ruhu, satın alınamaz cevher
Ömrü, iyilik melekleri kadar uzun 
Anadolu ovaları kadar eli bol
Bereket Tanrısı kadar gönlü zengin
TBMM Mebusları kadar tok gözlü
Tüyü bitmedik yetimlerin vasisi
Fukara evlerinin yardımsever ziyaretçisi
Pek çok sayın Cumhurbaşkanım 
Tanrının elçisi Tayyip ERDOĞAN,
Senden bu sadık kölenin iki dileği var:
1-Lürfen, sövüp sayma ayıp ve suç sayılmasın da bu ülkenin insanlarının yüzde elli iki nokta sekizine doya doya bi küfredeyim.
2-Ve bir de,BEN KARI İSTİREM...Lütfen ferman buyurunuz da memleketin tüm çöpçatan akilleri bana bir karı bulsunlar!...
Teşekkür ederim!

*
Sütlü tatlılar çok tatlıdır, yemeğe doyamazsınız. Şişmanlatırlar diye sakın korkmayın, bir simit kadar bile şişmanlatmazlar. Aman ha, aç karnına hamur tatlılarından yemeyin, iştahınızı keser, yemek yiyemezsiniz sonra; çağırın beni, tatlıları sizin yerinize ben yiyeyim, siz de efendi efendi yemeğinizi yiyin. Sofrada artık ekmek bırakmayın sakın, arkanızdan kovalar.


*

Ben tren bekleyeceğim. Gelince, öküzün trene baktığı gibi bakacağım da…

*

 pikniğe gideceğim… 
Neden mi?...
Neden olacak, ağaçların beti benzi pek solgun görünüyor da ondan. Yeterli üre alamadıklarını sanıyorum; gidip diplerine işeyeceğim. Böylece hem üre alacaklar, hem de sulanmış olacaklar. Suyun oksijenini ve iki hidrojeninden birini alsalar yeter. Öteki hidrojen bana lazım, onunla hidrojenle giden otomobil yapacağım.



Bu rakı şişesi de boşaldı. “Hanım!... Buz dolabındaki rakı şişesini de getir!... Bu bitti.”
Kendi kendine ne konuşuyor bu karı be! 
“Neden ırın kırın ediyorsun yahu? Ne dediğin anlaşılmıyor.”
“Yeter zıkkımlandığın, diyorum; kalk da yat yatağına!”
“Sana ne be! Canım daha içmek istiyor, karışma sen!”
“Sıçırtma canına! Yeter dediysem, yeterdir. Kapat o teypi, dangır dungur, kafam şişti! Kalk!...”
“Peki… madem öyle diyon, kalkayım bari…”
Müzik ruhun gıdasıysa eğer, Müslüm Gürses ölürken neden çok mutsuzdu? Bu karı yüzünden ben de çok mutsuz öleceğim.



Ah karıcığım,ah!
Bir kerecik sormazsın,neyin var diye;dilimin döndüğünce kendim anlatırım:
Bazen ümüğümü sıkıyor birileri. Bazen de kalbimin,bir anda çalışmayı bırakıvereceği takılıyor aklıma; durduk yerde kederlenmeye başlıyorum.
Kat’iyyen anlamazsın.
Daha nasıl anlatılır vaziyetim, bilmem ki!Belki, bilmek de istemiyorsun halimi.Belki haklısın, Bilirsen neler çektiğimi,o kadar çok yoğunlaştırmak zorunda kalacaksın ilgini…
Bıktım artık yaşamaktan, bir an önce gebersem de kurtulsam!” dediğimde; beni hemen azarlıyorsun:
“Ne varmış bıkıp geberecek, gebermeyesice? Ekmek isteyen yok, aş isteyen yok, yaşa işte!”Yüz vermediğini düşünmem için, bir de hakaret ediyorsun…
Bu düşüncem doğruysa, kasten ilgisiz gibi davranıyorsun;
ya da, derdimi ben anlatamıyorum. Aynı şeyleri anlatıp durmaktan yoruluyorum.Beni konuşturmasan da, görünce anlasan halimi,
Sen anlatsan bana gördüklerini. Sen bu halinle geberirsin yakında, desen…
Tamam karıcığım, bugün kavga etmeyeceğim seninle…
Sinirlendirmeyeceğim .Bana katlanma kapasiten kısıtlı. O sinirle çekip gidersen, yitiririm ben de yaşama kapasitemi…
- İnanılacak gibi değil – 
Diyorum ki bazen al başını sen git!
Bir kahkaha, ardından soruyorlar, Nereye gideceksin? 
Sinemaya, deyip geçiyorum.
En iyisi, ben mızmızlığı bırakayım, sen ilgisizliği.
Hep sonbahar olacak değiliz ya, haydi el ele tutuşup,
İlkbahar olalım bir de…Sinemaya gidelim el ele;Sezai oğlumuzun oynadığı “İncir Reçeli” gelmiş sinemalara,Gidip seyredelim…


*

Snıf, snıf… oh… Bardak nasıl da anason kokuyor, yatmağa onu da götüreyim de, koklaya koklaya uyuyayım..

( Sarhoşun Mektubu... başlıklı yazı AliKemal tarafından 17.03.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu