Herşey  büyük  oğlumun  ''  Baba  ''Benim  Adım  Khan''  filmin,  seyrettin  mi?''  diye  sormasıyla  başladı.  İnternetten  film  izlemeyi  hiç  sevmediğim halde  merak  edip  bu  filmi  izledim.  Harika  ötesi  bir  filmdi.  

Sonra  devamı  geldi: Talaash, Gajni,  Fanaa,  3 İdiot, Pk,  Tubelight,Taare Zameen Par,Dangal,Lagaan, Milyoner, Kahaani, Juda Akbar  ve  benim  nazarımda  bir  başyapıt  olan  Bajrangi Bhaijaan...( Bu filmi mutlaka  seyredin. ) 

Hint  filmlerinin  özelliğini  bilirsiniz.  Aşağı  yukarı  hepsinde  bolca  müzik,  bolca dans  vardır.

Yaklaşık  yüz kadar  Hint  filmi  seyrettikten  sonra  kendi  kendime  dedim  ki  ''  bunca  film  seyrettikten  sonra  artık  ben  de  bol  müzikli,  bol  danslı  Hint  filmi  türünde bir  film  senaryosu  yazabilirim''  

İşin  aslına  bakacak  olursanız  bir  senaryo  nasıl  yazılır  bilmem.  O  bakımdan  benim  yazacağım  şey senaryodan  ziyade öykü-tiyatro-fantezi türü  bir  şey olacak.  O  bakımdan  şimdiden  ''  Her  ne  kadar  sürç-ü  lisan  eylersek  affola''  deyip  başlıyorum.

Tabii  ki  bir  senaryo  tek  başına  yazılmaz.  O  bakımdan  bir  yardımcıya  ihtiyacım  var.  İşte  o  yardımcı  da  diyelim  ki  herhangi bir  benî adem olsun. Mesela  adı  da   Adem  olsun.
......................................................................................................................

ADEM: Harika  düşünmüşsün  abi.  Filmin  adı  ne  olacak.
BEN- Meera'nın  güğümleri  kalaylı.
ADEM- Allaaaaah. Şimdiden heyecan  yaptım.   Hemen  başlayalım.  Olay nereden  başlıyor?
BEN- Olayı  bir  kasap  dükkanından  başlatıyoruz.
ADEM- Kasap  dükkanı  dediğine  göre  olayın  kahramanları  Hindu  değil.  
BEN- Erkek  olan Müslüman.  Hindu  adamın  kasapta  ne  işi  var?  Kız  Hindu  olacak.
ADEM- Abi  bu  biraz  ''  Bir  baba  Hindu''  Filminden  araklama  mı?
BEN- İlham  kaynağı  o.  Ama  bizim  film  çok  farklı  bir  şey  olacak. 
ADEM- Peki esas  olanın adı  ne  olacak?
BEN- Ya  Hint  filmlerine  olan  adlardan  işte.  Raj,  Ajay,  Vijay,  Rohit  filan  gibi  bir  şey  olabilir  mesela.
ADEM- Bence  daha  Müslümanımsı  bir  isim  koyalım.  Madem ki  herif  Müslümanmış.
BEN-  Tamam  o  zaman  Jalaleddin  Diyelim.
ADEM- Adam  gibi  Celaleddin  desek  olmuyor  mu?
BEN- Biz  aramızda  yine  Celaleddin  diyeceğiz  ama   alt  yazıda  Jalaladdin  olarak  yazmak  zorundayız.  İşin  raconu  öyle
ADEM-  Tamam  abi.  Şimdi  bu  Jalaladdin,  kasapta  ne  yapıyor?
BEN-  Et  alıyor  tabii  ki.  Başka  ne  yapacak  ki
ADEM-  Hımm  anladım.  Buraya  hemen  bir  müzik  atmamız  gerekiyor.  Var  mı  repertuarında ? 
BEN-  Olmaz  mı?  Dinle  bak.

Derhal  sahneye  bir  sürü  kızlı  erkekli  dansçı  gurubu  geliyor  ve  bizim  baş  rol oyuncumuz  Jalaleddin  ile  birlikte  bir  taraftan  çığrışıp  bir  taraftan  dans  ediyorlar. Bu  Hintlilerin  işi  gücü  şarkı  söyleyip  dans  etmek  zaten.  Yolda,  sokakta,  okulda,  dergahta,  bargahta,  tapınaklarda,  evlerde,  uçarken,  kaçarken,  hatta  sı.arken  bile  dans  ediyor  şarkı  söylüyorlar. Aldığı  alt  tarafı  yarım  kilo  et ama  yaptığı  dansa  bak.  

Et  aldım  dirheminen
Beri  bah  yavrum  beri bah
Öldürdün  vereminen
Dön  bi  yol  da  bana  bah.
Nasıl  verem  olmayım,
Beri  bah  yavrum  beri  bah
Gezersin  ellerinen
Dön  bi  yol  da  bana  bah.

Türkü  bittikten  sonra  Jalaleddin,  yarım  kilo kelle  sıyırması kıymanın  parası  olan  100  Rupi'yi  kasaba  uzatıp  para  üstü  olarak  15  Rupiyi  cebine  koyarken  ''  Ulan  bu  ne  anasını  satayım.  Yarım  kilo  kıyma  85  Rupi.  Valla  ben  de  mi  Hindu  olsam  ne. ''  Diye  söylene  söylene  dükkandan  çıktığı  anda  Yokuşun  başından  aşağı  doğru  köyün  en  zengin  Takurlarından( ağa-  toprak  sahibi )olan  Baharat  Kumar'ın   kızı Meera'yı  gördü. Meera, tabii  ki  söylemeye  gerek  yok kız, üzerinde Afyon  kaymağı  olan  ekmek  tatlısı  gibi  bir  şeydi. 

Aynen  Türkiye'de  olduğu  gibi  Hindistan'da  da  ağaların  kızları  memlekette  zengin  ve yakışıklı  erkeğin  kıtlığına  kıran  girmiş  gibi  hep  fakir  ama  mağrur,  aynı  zamanda  oldukça  yakışıklı  olan  cebi  deliklere  aşık olurlardı.  Ama  ne  yazık  ki  yine  Türkiye'de  olduğu  gibi  Takur  Baharat da  kızı  Meera'yı  bir  başka  Takur  olan   yaşlı  Sivay Sing  ile  sözlemişti. 

Meera da  görmüştü  Jalaladdin'i

ADEM-  Abi  ölümü  öp  bu  kısıma  müziği  ben  yerleştiriyorum.
BEN- Tamam  lan  yalvarma.  Haydi  yerleştir  bir  müzik  bakalım.

Adem'in  işaretiyle  Takur  kızı Meera  onca  milletin  içinde,  hemi  de  göbeği  açık  bir  şekilde  döktürmeye  başladı   nedimeleri  ile  birlikte.

Su  sızıyor  sızıyor
Taşların  arasından
Eğil  bir  yol  öpeyim
Kaşların  arasından
Oğlan  mailem  oğlan,
Sözüme  gailem  oğlan
Takur  bana  şiişşt  demiş
Yalan  aslanım  yalan

Kar  yağıyor  yağıyor
Aba  mı  giyeceğim
İhtiyara  varıp  da
Baba  mı  diyeceğim
Oğlan  mailem  oğlan,
Sözüme  gailem  oğlan
Takur  bana  şiişşt  demiş
Yalan  aslanım  yalan


Aslında  yalan  değildi.  Takur  Sivay  çoktan  ''Şiiişt''  demişti  Meera'ya.  Hatta  Tanrıları  Ganeş'in  emri,  Tanrıçaları  Krişna'nın  kavliyle   kızın  dest-i  izdivacına  talip  olmuş  ve  dahası  Takur  Baharat  Kumar'ın,  kızı  için  vereceği  çeyiz  bedeli  olan altı  yüz  dönüm  tarla  ile  beşyüz  adet  Hindistan cevizi  ağacının  ve  bir  kuyumcuyu  donatacak  kadar  altının  hayalini  kurmaya  başlamıştı.

ADEM-  Yuh  be  abi.  Herif  hem  fıstık  gibi  kızı  alıyor hem  de  üstüne üstlük  bu  kadar  servete  mi  konuyor?
BEN- Aynen  öyle  Ademciğim.  Hindu  geleneklerinde  durum  bu. 
ADEM-  Abi  bunu  zamanında  söyleseydin  de  Hindistan'dan  evlenseydim  olmaz  mıydı?
BEN- Ooolum  ben  mi  dedim  sana  Mekteb-i  Harbiyeyi  bitirir  bitirmez  evlen  diye.  Hem  ben  de  bu  olayı  yeni  öğrendim.  Bilseydim  kendim  giderdim  Hindistan'a...Neyse  biz  işimize  odaklanalım  ve  senaryoya  devam  edelim.
ADEM-  Abi, şimdi  Meera  böyle  yeni  doğmuş  oğlak gibi  sıçraya  sıçraya  yukarıdan  dans  ederek  geliyor  ya..
BEN-  Eeeee?
ADEM-  Diyorum  ki  Jalaleddin  de  buna  karşı  bir  şeyler  söylemeli,  o  da  dans  edip  çığırmalı. Değil  mi? 
BEN-  Hint  Filmi  dedik  diye  iyice  mokunu  çıkarma sen  de.  Arada  biraz  konuşma,  biraz  aksiyon  olsun.  Hep  dans,  hep  şarkı  da  olmaz  ki.
ADEM-  Abi  ama  buraya  koymak  lazım.  Bak  ben  buldum  bile  bir  tane.
BEN-  Ne  buldun?
ADEM- Abi,  Jalaleddin  kasaptan  eti  niçin  aldı?  Tirit  yapacak  annesi  akşama  değil  mi?  Eee  yukarıdan  da  Meera  geldiğine  göre?
BEN-  Anaaaaa.  Anladım...Vallahi  anladım.  Harkasın  Adem.  O  zaman  ver  ''  Tiridine  bandım''  ı

Oldukça  fakir  bir  adam  olduğu için  yanında  -sürekli  olarak-  ancak  elli  kişilik  bir  dans grubu  taşıyan   Jalaleddin, ekibi  ile  kalça  sallayarak  Meera'ya  doğru ilerler:

Hey  heeeeeyyyy
Karşıdan  geliyor  Türkmen koyunu.
Selviye  benzettim  yarin  boyunu.
Amanin  yandım
Amanin,  amanin  amanini  yandım.
Tiridine  bandım
Tiridine,  tiridine,  suyuna  da  bandım
Bedava  mı  sandın  para  virdim  aldım.

ADEM-  Abi,  kızcağıza  Türkmen  koyunu  diye  hitap  etmesi  sorun  çıkarmaz  değil  mi?
BEN- En  fazla  eyaletler  arası  kan  davasına yol  açar ki  o  kadar  da  önemli  değil  Hindistan'da.  Biz  hiç  bozmadan  devam  edelim.

Koskoca  bir  Takurun  kızı  olan  Meera  elbette  ki  öyle  takur  tukur  dolaşacak  halde  değildi.  O  da    beş  yüz  kişilik  dans  grubuyla  dolaşırdı  hep.  Onun  ekibinin  de  katılmasıyla  köy  meydanında  bir  curcuna  koptu  ki  tarifi  imkansız.

ADEM-  Abi  bu  curcunada  eksik  olan  bir  şeyler  yok  mu  sence?
BEN-  Evet...Anladım.  Toz  boya  atmaları  lazım  birbirlerine.
ADEM- Evet  Abi.  Madem  Hint  filmi  yapıyoruz  toz  boya  da  atsınlar  birbirlerinin  yüzüne.  Hatta  oldu  olacak  pasta  filan  da  fırlatsınlar.
BEN-  Ohoooo   iyice  uçtun  sen.  Pastaymış.  Yok  deve...
ADEM- Valla  abi  sendeki  hayal  gücüne  hayranım.  Evet,  deve  de  atsınlar.
BEN-  Ademmmm.  Bak  döverim  seni.  Olayın  ciddiyetini  bozma.  Şurada  ciddi  ciddi  Hint  Filmi  yapıyoruz.
ADEM-  Abi, danslar  bitti.  Şimdi  ne  yapıyoruz?  Mesela  onlar  böyle  dans  ederlerken Meera'nın  babası  Takur  Baharat  Kumar'ı  yakalım  mı?
BEN- Yahu  adamı  durduk  yere  neden  yakıyoruz  ki?  
ADEM- Ya  abi.  Adam  çok  baharatlı  olan  Hint  yemeklerinden  fazlaca  yemiş olsun.  Haliyle  adamda  basür  olduğundan  çıkarmada  sorun  yaşadığı için  ölsün.  Hindu  olduğu  için  de  cesedini  yakalım.
BEN-  Yok  olmaz.  Yakmasına  yakacağız  ama  hemen  değil.  Meera'ya  biraz  eza  cefa  yapması  lazım.  
ADEM-  O  zaman  Köy  Meydanındaki  dans  olayından  devam ediyoruz.
BEN-  Evet...

Jalaleddin  eline  bir  sitar  alarak  (  Resimdeki  Hint  Müziği  Enstrümanı ) Meera'ya  şifreli  mesajlar  vermeye başladı:

Şu sazıma bir düzen ver
Teller de muradın alsın
Gel beni bir tenhada gör
Diller de muradın alsın.

Mesajı  alan  Meera  durur  mu?  O  da  bir sitar  alarak mesajı  cevapladı.

Gel gidelim bizim ele
Düşmeyelim dilden dile
Diken sarmış gonca güle
Güller de muradın alsın.

Jalaleddin'in  kalbi  gümbür  gümbür  atmaya  başlamıştı.  Hemen  dokundu  sitar'ın  tellerine: 


Elinden tutup gezelim
Harman döşe gül dizelim
Kalem ver adın yazalım
Eller de muradın alsın

Meera  buluşmanın  ille  de  kendi  köyünde  olmasını  istiyordu.


Bazı uğra bizim köye
Sana bakam doya doya
Dağ ceylanı in ovaya
Çöller de muradın alsın


Jalaeddin  niyeti  iyice  bozmaya  başladı.

Kehribar benler gerdanda
Düzen düzmüş dane dane
Bazı bazı çık seyrana
Yollar da muradın alsın.


Meera tam  anlamıyla  tava  gelmişti.

Al'İzzet'im görüşelim
Bugün bayram barışalım
Aç göğsünü sarışalım
Kollar da muradın alsın


ADEM-  Abi,  her şeyi  anladım  da  bu  Ai  İzzet  kim?  O  niye  bu  aşk  olayına  müdahil  oluyor?
BEN- Ali  İzzet'i  bilmiyor  musun  sen?  Hani  şu  meşhur  Muah  muah  Can  Hatice  türküsünün  bestecisi  aşık  Ali  İzzet'i  yan?
ADEM-  Abi bilmesine  biliyorum  da  o  niye  olaya  dahil  oldu?
BEN-  Yahu  ben  n'aapıyım  elin  Hintlisi  gidip  Ali  izzet'in  türküsünü  araklamış. Mecburen  hiç  olmazsa  adını  yâd  etmek  lazım.  Hem  Meera  Takur  kızı  olduğundan  önüne  gelenle  kırıştırmakta  bir  sakınca  görmüyor.  Ali  İzzettin  de  eski sevgilisi  olabilir.  Yanlışlıkla  Jalaladdin  diyeceğine  Ali  İzettin  demiştir. 
ADEM-  Anladım.  Neyse.  Demek  ki  Meera ile  Jalaleddin'i ,  Meera'nın  köyünde bir  tenhada  buluşturuyoruz.
BEN-  Aynen.  Öyle  aleni  bir  şekilde  herkesin  gözü önünde  buluşturacak  halimiz  yok  değil  mi?
ADEM- Ya  abi  buluşsalar  ne  yazar?  En  fazla  kızı  burnundan  öper. Hint  filmlerinde başka  bir  numara  yok  ki. 
BEN-Valla  o  işe  ben  de  şaşıyorum.  Heriflerin  nüfusu  neredeyse  milyarı  buldu.  Bu  kadar  çok  çocuğu  sadece  burunlarını  birbirlerine  değdirerek  nasıl  yapıyorlar  aklım  almıyor.
ADEM- Abi  ben  de  o  adamların  çayına  hastayım.  Zencefilli  çayı  anladım  da  sütlü çay  ne  ya? Kafelerde  bile  sütlü  çay  içiyorlar.  İstersen  oradan devam  edelim.  Mesela  Jalaleddin,  Meera'yı bir  sütlü  çay  içmek  için  kafeye  davet  etsin.
BEN- Bence  o  yarına  kalsın. Hem  Jalaleddin'in  annesi  evde  kıyma  bekliyor.  Bu  sıcakta  kıymayı  o  kadar  bekletirsen  kokar. Öte  taraftan  bakalım  filmin  giriş kısmı   tutacak  mı?  Tutarsa  devam  ederiz.

( Türk Müzikli Hint Filmi ( Meera'nın Güğümleri Kalaylı ) ---1. Bölüm ---- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 23.09.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu