Hikaye / Anı Hikayeler

Eklenme Tarihi : 4/24/2025
Güncelleme Tarihi : 4/24/2025
Okunma Sayısı : 445
Yorum Sayısı : 9
23,5 Nisan-hasangalalı  Deli  Yusuf  Ve Beykozlu  Agavni Mohakyan-ıı.bölüm
23,5 NİSAN-HASANGALALI  DELİ  YUSUF  VE BEYKOZLU  AGAVNİ MOHAKYAN-II.BÖLÜM

O kadar bizden birisiydi ki Agavni Mohakyan, onun bir türlü sokaktan eve gelmeyen oğlu Varujan’a ’ Varujaaaannnn Alah belani, hoca selani versin insallah e mi ’ diye bağırması bizi o kadar güldürürdü ki sırf bu sözü duyabilmek için oyun arkadaşımız Varujan’ı oyalar da oyalar evine gitmemesi için elimizden geleni yapardık.

1965 yılının ikinci  yarısında İstanbul’un bence hâlâ en güzel İlçesi olan Beykoz’daydık. Çok kısa sürede mahallede bir çete bile oluşturmuştuk. Kayserili,  Urfalı, Trabzonlu, Türkiye'nin  dört  bir  yanından arkadaşlarım  yanında bir  de  bize  nazaran  sırık gibi Ermeni bir  arkadaşımız vardı:  Varujan...

Bir  futbol  takımımız  bile  vardı. 

Abraham  Paşa  Korusundan  topladığımız  cevizlerin  kabuklarını  kaynatarak elde  ettiğimiz  boyaya  daldırdığımız  atletlerimizle  dünyanın  belki  ilk  ve  tek  mor  forması  bize  aitti..  

Takımımızın  adını  '' Atar  Yemez  ''  koymuştuk  ama  takımın  kalecisi  olarak bendeniz daha  ilk  maçımızda rakibimizden yirmi  gol  yiyince  takımın  adını  değiştirip  ''  Koru Spor ''  yapmıştık. 

Varujan takımızın sanrtroforlarından  biriydi. Yani  biz  onunla  oynamayı,  o  bizimle  oynamayı  severdi. 

Varujan'ın bir  de güzeller  güzeli  ablası  vardı: Seta. Seta da  oynardı  ama  futbol  değil  tabii  ki.  O  delikanlı  abilerle  fındık  kırmaca oynardı.


Beykoz’da işimiz işti doğrusu Ramazan ve Kurban Bayramları da bayramımızdı, Noel ve Paskalya da

Ramazan ve Kurban Bayramlarında Varujan gelir el öper, harçlığını alır, Paskalyada ise biz doyardık ortasında renkli yumurtalar olan çöreğe filan.

Rahat rahat birbirimizin evine girip çıkardık. Biz rahat rahat kiliseye girip çıkardık, Varujan da bizimle camiye gelir teravih namazına katılırdı arasıra. ( Elin gavuru ne bilirmiş namazı demeyin..Biz sanki çok mu biliyorduk?  Ya da biz ne kadar istavroz çıkarmasını biliyorsak Varujan da o kadar biliyordu teravih namazını )

Agavni Teyzeyi,  Deli Yusuf’u  anlattığım  bir  hikayeye  niçin mi dahil ettim? Anlatayım: 

Agavni Teyzenin gözlerinde hiç bir zaman Deli Yusuf’un gözlerindeki kederi görmedim. Onu hiç bir zaman parmaklarına bakıp ’Offf ’ çekerek ağlarken de görmedim. Agavni Teyzenin her gözlerine baktığımda Deli Yusuf aklıma geldi geldi ama bir Allah'ın günü olsun ’ Deli Yusuf’un annesini, babasını, kardeşlerini diri diri yakan bunlardı’ diye düşünmedim. Oysa biliyordum Deli Yusuf’un ailesini katledenlerin Ermeniler olduğunu ama ne ben, ne de koskoca Beykoz’da bir Allah'ın kulu Agavni Teyzeden,Deli Yusuf’un hesabını sormadı. Ermeni Agavni Teyzeden sormadığı gibi, Rum komşumuz Eleftria Teyzeden de en ırktaşlarının  yaktıkları İzmir’in hesabını sormadı hiç kimse. 

Hiç kimse varlıklı bir kadın olan Rum Elefria Teyzenin tek kuruşuna el uzatmadığı gibi, hiç bir geliri olmayan Agavni Teyzenin aramızda boynu bükük dolaşmasına da gözlerini kapamadı. Deli Yusuf, Kor Gala’nın viranelerinde yaşarken Agavni Teyze, Beykoz’un ahşap konaklarında yaşadı.
******
Yazacak  çok  şey  var ama  ben  sözlerimi  Hırant  Dink'in 23 Nisan 1996'da  Agos  Gazetesİnde  yayınladığı  bir  yazı ve  sonrasında  soracağım  bir  soru  ile  bitireyim:

Önce  o  yazı: ( Yazı  oldukça  insancıl,  tabii  ki  ayrıntıdaki  şeytanı  fark  edemezseniz ) 

23,5 NİSAN

Sancılı on yıllardan çıkmış ulusun tarihinde çok önemli bir ak gündür 23 Nisan. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” düsturunun meclis salonuna perçinlendiği gündür. Ve böyle bir günün ‘yaşam’ denilen çocuğa ve geleceğe akıtılan mirasıdır. Türk ulusunun belki de en akıllıca yaptığı öngörünün tarihidir. ‘Gelecek’ ve ‘çocuk’ ne de güzel buluşturulmuştur öyle. Ve de ne ustaca bir değerlendirmedir yıllar sonra 23 Nisan’ı sadece Türkiye ile sınırlı tutmayıp bütün dünyanın çocuklarıyla paylaşma düşüncesi. Türk çocuklarına da dünya çocuklarına da kutlu olsun.

Yeryüzünün dört bir yanına ‘savrulmuş’ Ermeni ulusunun tarihinde çok önemli bir kara gündür 24 Nisan. Üç-beş Ermeni yan yana gelmeye görsünler. Alırlar ellerine pankartları dökülürler sokaklara hemen. Nedir bütün bunların sebebi, niçin yollara düşer bu insanlar 24 Nisan’da? Tarih, 24 Nisan 1915’in şafak vakti. Özellikle İstanbul’daki Ermeni aydınlar, yazarlar, sanatçılar, öğretmenler, avukatlar, doktorlar, mebuslar teker teker alınırlar evlerinden. Götürülürler… Ve bir daha da geri dönmezler. İşte, birkaç gün sonra bütün Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde gerçekleştirilen ‘tarihsel Ermeni dramının başlangıcıdır bu tarih.

Kim nasıl anlayabilir bunu bilemiyorum ama hem Ermeni olmak, hem Türkiyeli; hem 23 Nisan’ı yaşamak bütün coşkusuyla ve ertesi günün bir parçası olmak bütün hüznüyle. Kaç insan bu ikilemi yaşıyordur şu yeryüzünde? Ne anlaması kolay ne de anlatması.

Dilerim kimse de yaşamasın bu ikilemi bir daha. 23 Nisan nasıl daha bir coşkuyla yaşanır? 24 Nisan nasıl hafızalardan sildirilir? Bütün bunlar çözümsüz sorular değil aslında. 23 Nisan bütün çocukların olacaksa eğer ben derim Ermenistanlı çocukların da olsun bir biçimiyle. Çağırın onları da bu kutlamalara. Barıştırın çocukları birbirleriyle, tanıştırın. Sadece 23 Nisan da olmasın, 24 Nisan’ı da katın içine. Daha da uzasın o günler, bütün Nisan’ı katın, bütün baharı katın. Hadi siz beceremiyorsunuz diyelim, var olan kinler engel buna. Bırakın bari dünyayı çocuklara, onlar bu işi halleder, yeter ki engel olmayın siz.

Bir başka severim 23 Nisan’ları. Hem, bizim de hanımla evlendiğimiz gündür aynı zamanda. Gerdeğe girişimiz de 23 Nisan’ı 24 Nisan’a bağlayan geceye rastlar. İlk çocuğumuza can verdiğimiz andır o. Ne 23, ne de 24 Nisan. 23,5 Nisan’dır belki de o an. (1  No'lu  Resim ) 

ŞİMDİ  DE  SORULARIM:

Bugün  Ermenistan  topraklarında  yayın  yapan  Türkçe  bir  gazete var  mıdır?

Ermenistan  topraklarında  Türkler  bir  gazete çıkarsalar,  Agos  nasıl  ki  tohum  atma,  fidan dikme  anlamına  geliyorsa  bizimkiler  de gazetenin  adını  'Tohum ''  koysalar ve  deseler  ki: 26  Şubat 1992'nin  şafak  vakti  kadın,  çoluk-çocuk, genç  yaşlı,  bir  sürü  Türk, ne  olduğunu  bile  anlamadan  katledildiler ve böylece  başladı  Hocalı'daki  Türk  dramı.'' 

Evet,  Ermenistan  topraklarında  böyle bir  şeyin  mümkün  olmadığını  biliyorsunuz.

Ama  Türkiye  topraklarında  her şeye  rağmen bir  24  Nisan  günü  ( 24  Nisan  2015--- Ermenilere  göre  Soykırımın  100.  Yıl dönümü. ) resimde  gördüğünüz  manşetle  bir  gazete  çıkabiliyor.( 2  No'lu  resim ) 

Peki  Ermenistan'da bir  Türk  gazetesi  çıksa  ve  Hocalı  Katliamını,  Türk soykırımını  manşet  yapsa  Ermenistan'daki  bazı  gazeteler  aynen  Türkiye'de  olduğu  gibi  ''Gör,  Duy,  Yüzleş''  manşetleri  atarak  destek  olurlar  mı  o  Türk  gazetesine? ( 3  No'lu  resimler. ) 

( 23,5 Nisan-hasangalalı Deli Yusuf Ve Beykozlu Agavni Mohakyan-ıı.bölüm başlıklı yazı Sami Biber tarafından 4/24/2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu