23,5 NİSAN-HASANGALALI DELİ YUSUF VE BEYKOZLU AGAVNİ MOHAKYAN-II.BÖLÜM
O kadar bizden birisiydi ki Agavni Mohakyan, onun bir türlü sokaktan eve gelmeyen oğlu Varujan’a ’ Varujaaaannnn Alah belani, hoca selani versin insallah e mi ’ diye bağırması bizi o kadar güldürürdü ki sırf bu sözü duyabilmek için oyun arkadaşımız Varujan’ı oyalar da oyalar evine gitmemesi için elimizden geleni yapardık.
1965 yılının ikinci yarısında İstanbul’un bence hâlâ en güzel İlçesi olan Beykoz’daydık. Çok kısa sürede mahallede bir çete bile oluşturmuştuk. Kayserili, Urfalı, Trabzonlu, Türkiye'nin dört bir yanından arkadaşlarım yanında bir de bize nazaran sırık gibi Ermeni bir arkadaşımız vardı: Varujan...
Bir futbol takımımız bile vardı.
Abraham Paşa Korusundan topladığımız cevizlerin kabuklarını kaynatarak elde ettiğimiz boyaya daldırdığımız atletlerimizle dünyanın belki ilk ve tek mor forması bize aitti..
Takımımızın adını '' Atar Yemez '' koymuştuk ama takımın kalecisi olarak bendeniz daha ilk maçımızda rakibimizden yirmi gol yiyince takımın adını değiştirip '' Koru Spor '' yapmıştık.
Varujan takımızın sanrtroforlarından biriydi. Yani biz onunla oynamayı, o bizimle oynamayı severdi.
Varujan'ın bir de güzeller güzeli ablası vardı: Seta. Seta da oynardı ama futbol değil tabii ki. O delikanlı abilerle fındık kırmaca oynardı.
Beykoz’da işimiz işti doğrusu Ramazan ve Kurban Bayramları da bayramımızdı, Noel ve Paskalya da
Ramazan ve Kurban Bayramlarında Varujan gelir el öper, harçlığını alır, Paskalyada ise biz doyardık ortasında renkli yumurtalar olan çöreğe filan.
Rahat rahat birbirimizin evine girip çıkardık. Biz rahat rahat kiliseye girip çıkardık, Varujan da bizimle camiye gelir teravih namazına katılırdı arasıra. ( Elin gavuru ne bilirmiş namazı demeyin..Biz sanki çok mu biliyorduk? Ya da biz ne kadar istavroz çıkarmasını biliyorsak Varujan da o kadar biliyordu teravih namazını )
Agavni Teyzeyi, Deli Yusuf’u anlattığım bir hikayeye niçin mi dahil ettim? Anlatayım:
Agavni Teyzenin gözlerinde hiç bir zaman Deli Yusuf’un gözlerindeki kederi görmedim. Onu hiç bir zaman parmaklarına bakıp ’Offf ’ çekerek ağlarken de görmedim. Agavni Teyzenin her gözlerine baktığımda Deli Yusuf aklıma geldi geldi ama bir Allah'ın günü olsun ’ Deli Yusuf’un annesini, babasını, kardeşlerini diri diri yakan bunlardı’ diye düşünmedim. Oysa biliyordum Deli Yusuf’un ailesini katledenlerin Ermeniler olduğunu ama ne ben, ne de koskoca Beykoz’da bir Allah'ın kulu Agavni Teyzeden,Deli Yusuf’un hesabını sormadı. Ermeni Agavni Teyzeden sormadığı gibi, Rum komşumuz Eleftria Teyzeden de en ırktaşlarının yaktıkları İzmir’in hesabını sormadı hiç kimse.
Hiç kimse varlıklı bir kadın olan Rum Elefria Teyzenin tek kuruşuna el uzatmadığı gibi, hiç bir geliri olmayan Agavni Teyzenin aramızda boynu bükük dolaşmasına da gözlerini kapamadı. Deli Yusuf, Kor Gala’nın viranelerinde yaşarken Agavni Teyze, Beykoz’un ahşap konaklarında yaşadı.
******
Yazacak çok şey var ama ben sözlerimi Hırant Dink'in 23 Nisan 1996'da Agos Gazetesİnde yayınladığı bir yazı ve sonrasında soracağım bir soru ile bitireyim:
Önce o yazı: ( Yazı oldukça insancıl, tabii ki ayrıntıdaki şeytanı fark edemezseniz )
23,5 NİSAN
Sancılı on yıllardan çıkmış ulusun tarihinde çok önemli bir ak gündür 23 Nisan. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” düsturunun meclis salonuna perçinlendiği gündür. Ve böyle bir günün ‘yaşam’ denilen çocuğa ve geleceğe akıtılan mirasıdır. Türk ulusunun belki de en akıllıca yaptığı öngörünün tarihidir. ‘Gelecek’ ve ‘çocuk’ ne de güzel buluşturulmuştur öyle. Ve de ne ustaca bir değerlendirmedir yıllar sonra 23 Nisan’ı sadece Türkiye ile sınırlı tutmayıp bütün dünyanın çocuklarıyla paylaşma düşüncesi. Türk çocuklarına da dünya çocuklarına da kutlu olsun.
Yeryüzünün dört bir yanına ‘savrulmuş’ Ermeni ulusunun tarihinde çok önemli bir kara gündür 24 Nisan. Üç-beş Ermeni yan yana gelmeye görsünler. Alırlar ellerine pankartları dökülürler sokaklara hemen. Nedir bütün bunların sebebi, niçin yollara düşer bu insanlar 24 Nisan’da? Tarih, 24 Nisan 1915’in şafak vakti. Özellikle İstanbul’daki Ermeni aydınlar, yazarlar, sanatçılar, öğretmenler, avukatlar, doktorlar, mebuslar teker teker alınırlar evlerinden. Götürülürler… Ve bir daha da geri dönmezler. İşte, birkaç gün sonra bütün Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde gerçekleştirilen ‘tarihsel Ermeni dramının başlangıcıdır bu tarih.
Kim nasıl anlayabilir bunu bilemiyorum ama hem Ermeni olmak, hem Türkiyeli; hem 23 Nisan’ı yaşamak bütün coşkusuyla ve ertesi günün bir parçası olmak bütün hüznüyle. Kaç insan bu ikilemi yaşıyordur şu yeryüzünde? Ne anlaması kolay ne de anlatması.
Dilerim kimse de yaşamasın bu ikilemi bir daha. 23 Nisan nasıl daha bir coşkuyla yaşanır? 24 Nisan nasıl hafızalardan sildirilir? Bütün bunlar çözümsüz sorular değil aslında. 23 Nisan bütün çocukların olacaksa eğer ben derim Ermenistanlı çocukların da olsun bir biçimiyle. Çağırın onları da bu kutlamalara. Barıştırın çocukları birbirleriyle, tanıştırın. Sadece 23 Nisan da olmasın, 24 Nisan’ı da katın içine. Daha da uzasın o günler, bütün Nisan’ı katın, bütün baharı katın. Hadi siz beceremiyorsunuz diyelim, var olan kinler engel buna. Bırakın bari dünyayı çocuklara, onlar bu işi halleder, yeter ki engel olmayın siz.
Bir başka severim 23 Nisan’ları. Hem, bizim de hanımla evlendiğimiz gündür aynı zamanda. Gerdeğe girişimiz de 23 Nisan’ı 24 Nisan’a bağlayan geceye rastlar. İlk çocuğumuza can verdiğimiz andır o. Ne 23, ne de 24 Nisan. 23,5 Nisan’dır belki de o an. (1 No'lu Resim )
ŞİMDİ DE SORULARIM:
Bugün Ermenistan topraklarında yayın yapan Türkçe bir gazete var mıdır?
Ermenistan topraklarında Türkler bir gazete çıkarsalar, Agos nasıl ki tohum atma, fidan dikme anlamına geliyorsa bizimkiler de gazetenin adını 'Tohum '' koysalar ve deseler ki: 26 Şubat 1992'nin şafak vakti kadın, çoluk-çocuk, genç yaşlı, bir sürü Türk, ne olduğunu bile anlamadan katledildiler ve böylece başladı Hocalı'daki Türk dramı.''
Evet, Ermenistan topraklarında böyle bir şeyin mümkün olmadığını biliyorsunuz.
Ama Türkiye topraklarında her şeye rağmen bir 24 Nisan günü ( 24 Nisan 2015--- Ermenilere göre Soykırımın 100. Yıl dönümü. ) resimde gördüğünüz manşetle bir gazete çıkabiliyor.( 2 No'lu resim )
Peki Ermenistan'da bir Türk gazetesi çıksa ve Hocalı Katliamını, Türk soykırımını manşet yapsa Ermenistan'daki bazı gazeteler aynen Türkiye'de olduğu gibi ''Gör, Duy, Yüzleş'' manşetleri atarak destek olurlar mı o Türk gazetesine? ( 3 No'lu resimler. )