Devlet başkanımızın başbakan olduğu dönemlerde ''Çılgın Proje '' olarak adlandırdığı ve şu an için yapımına hızla devam edilen ''Kanal İstanbul'' Projesinin lehinde de aleyhinde pek çok şey yazıldı.
Aleyhinde yazanlar genel olarak o kanal güzergahında bir orman katliamı olacağını, yine bu projenin o güzergah üzerinde yeni rant kapılarının açılmasına bir zemin hazırladığını, bu projenin yandaşlara yapılan bir kıyak olduğu üzerinde durdular.
Lehte yazanlar ise kanal İstanbul projesiyle Türkiye'nin muazzam bir gelir elde edeceğini savundular.
Lehte yazanlara göre İspanya Cebel-i Tarık Boğazından her yıl 9 Milyar Dolar, Panama- Panama Kanalından 6 Milyar Dolar, Mısır Süveş Kanalından 21 Milyar Dolar kazanç elde ederken Türkiye, dünyanın en önemli deniz yolu olan İstanbul ve Çanakkale Boğazından yaklaşık olarak yüz senedir tek kuruş kazanç elde etmiyor. İşte bu bakımdan Kanal İstanbul Projesi oldukça önemlidir. Çünkü proje hayata geçtiğinde artık tüm yabancı gemiler bu kanaldan geçecekler ve Türkiye'ye hatırı sayılır bir geçiş ücreti ödeyecekler.
Şimdi, aleyhte yazanları bir tarafa bırakarak lehte yazanların iddialarına bakalım. Bakarken de işe biraz tarihi karıştırarak bakalım.
Boğazlardan geliş geçişlerin durumu nedir bunu anlamak için 1920 Tarihinden başlamak gerekir.
10 Ağustos 1920 de yapılan ama asla yürürlüğe giremeyen ya da ömrü çok kısa olan Sevr Antlaşmasına göre Boğazlardan geliş geçişler -içinde Türkiye'nin olmadığı- bir uluslar arası komisyona bırakılıyordu ve serbestti. Türkler Boğazların her iki yakasında asker bulunduramayacaktı.
24 Temmuz 1923 Tarihinde yapılan Lozan Antlaşmasında Boğazlardan geliş geçişler yine serbestti ama Boğazlar Komisyonun başkanlığına Türkiye getirilmişti, Türkiye Boğazların her iki kıyısında da asker bulundurabilecekti.
20 Temmuz 1936 da yapılan Motreaux ( Montrö ) Sözleşmesine göre ise Boğazlar komisyonu kaldırılıyor, Boğazların denetimi Türk Hükumetine bırakılıyordu. Ancak Boğazlardan geliş geçiler yine serbestti.
Bazılarının zannettiği gibi Boğazların son statüsü Lozan antlaşmasıyla değil Montreaux Sözleşmesiyle belirlenmişti ve bu sözleşmenin 1. maddesi şöyleydi:
MADDE 1.
Bagıtlı Yüksek Taraflar, Boğazlar'da denizden geçiş ve gidiş-geliş (ulaşım) özgürlüğü
ilkesini kabul ederler ve doğrularlar. Bu özgürlüğün kullanılışı bundan böyle işbu Sözleşme hükümleriyle düzenlenmiştir.
Sözleşmenin diğer maddelerinde de özetle ticari gemilerin Boğazlardan ellerini kollarını sallayarak geçebilecekleri, bu geçiş için bazı vergiler dışında hiç bir geçiş ücreti ödemeyecekleri, bulaşıcı hastalık şüphesi dışında hiç bir şekilde gemilerin durdurulup ne taşıdığının dahi kontrol edilemeyeceği, hiç bir gemiyi kılavuzluk hizmeti almaya zorlayamayacağımız yazıyordu. Savaş gemilerinin geçişleri de bir takım şartlara bağlanmakla birlikte aslında bir yerde onlar da ellerini kollarını sallaya sallaya Boğazlardan geçme hakkına sahiptiler ( Türkiye bir savaşın içinde olursa veya kendisi için tehdit durumu ortaya çıkarsa Boğazları kapatabiliyordu )
Nesyse...Asıl sorunumuz ticaret gemilerinden hiç bir geçiş ücreti alamamak...Kanal İstanbul Projesi hayata geçerse artık her yabancı gemiden çatır çatır geçiş ücreti alacağız (!)
İşte bu noktada soruyorum: Nasıl?
Boğazdan geçen ticaret gemilerinden geçiş ücreti alabilmemiz iki şarta bağlı:
1- Yabancı devletlere '' Artık bir kanal yaptık, siz bu kanaldan geçmek ve bize para ödemek zorundasınız'' Diyerek...
İyi de bunun için Monreaux Sözleşmesinin ya bitmiş olması gerekiyor ya da '' Biz Motreaux Sözleşmesi filan sallamıyoruz. Ya yaptığımız kanaldan geçersiniz, ya da gerisin geri dönüp defolup gidersiniz'' Dememiz lazım.
Monreaux Sözleşmesinin belirli bir süresi vardı da bitti mi peki? Hayır. Bakın sözleşmenin 28. Maddesi ne diyor:
MADDE 28.
İşbu Sözleşmenin süresi, yürürlüğe giriş tarihinden başlayarak, yirmi yıl olacaktır.Bununla birlikte, işbu Sözleşmenin 1. maddesinde doğrulanan geçiş ve gidiş-geliş (ulaşım) özgürlüğü ilkesinin sonsuz bir süresi olacaktır.
Yani kısaca sonsuza kadar Boğazlardan geliş geçişler serbesttir. Peki o ''20 yıl yürürlükte olacaktır hükmü ne? Bu husus diğer maddelerde açıklanıyor: Anlaşma yirmi yıl yürürlükte kaldıktan sonra ''Boğazlardan geçişler serbesttir.'' hükmüne dokunulmaksızın ilgili devletler her iki senede bir bir araya gelerek yeni esaslar, düzenlemeler yapılabiliyor.
Durum böyle olduğuna göre biz '' Motreaux Sözleşmesini sallamıyoruz arkadaş'' diyebilir miyiz? İşte o zor biraz. Çünkü bu antlaşmada Bulgaristan, Büyük Britanya ( kısaca İngiltere ), Fransa, Avustralya, Yunanistan, Japonya, Romanya, Türkiye, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ( bugün Rusya ) ve o zamanın Yugoslavya devletlerinin imzası var. (Sonraki düzenlemelerle başka devletler de katılmıştır mutlaka )Bu kadar çok devlet ''Montreaux Sözleşmesini tanımıyoruz '' dediğimiz takdirde ''Eyvallah abi, sen ne dersen o '' demeyeceklerdir mutlaka.
2- ''Biz Kanal İstanbul'u hayata geçirdiğimiz zaman yabancı gemiler kendiliğinden zaten bu yolu tercih ederler'' deniyor.
Neden peki? Neden bedava geçebilecekleri bir Boğaz varken dünyanın parasını ödeyecekleri Kanal İstanbul'u tercih etsinler? ( Ki pek çok lehte yazanlar bu ücretin en az 10.000 Dolar olduğunu iddia ediyorlar. )
Yani yabancı gemilerin Kanal İstanbul'u tercih etmeleri bana pek mantıklı gelmiyor.
Şimdi haritalara bakalım:
Çanakkale Boğazından geçip Marmara'yı katettikten sonra Küçükçekmece tarafından Kanala giren bir gemi 45 Km yol aldıktan sonra Karadeniz'e çıkıyor. Eğer bu gemi ( Simdi sağdaki resme bakın ) Burgaz, Varna, Köstence gibi Batı Karadenizdeki ( Lila renkli ok yönü ) limanlara gidiyorsa ancak yolunu biraz kısaltmış oluyor. Çünkü Küçükçekmece- Sarayburnu arası yolu ve daha önceki güzergahındaki Rumelikavağı- Durusu arasındaki yolu katetmemiş oluyor. Her ne kadar kanalın uzunluğu 45 Km, Boğazın uzunluğu 29.9 Km olsa da toplam yolu bir miktar kısalmış oluyor. Lakin yolunun bu kadarcık kısalmış olmasının bedeli 10.000 dolar. Bunu verir mi? Ben olsam beleş kullanacağım bir Boğaz yolu varken bu parayı vermem. Alt tarafı bir kaç saat daha yolculuk yaparım ki zaten alışığım bu yollara.
Peki Kanaldan çıkan bir gemi Beyaz ok yönündeki Limanlara gidiyorsa? ( Ki genelde Bulgaristan, Romanya Limanlarına değil de Rus Limanlarına giderler ) bu durumda yolunu uzatmış olmuyor mu? Yani hem 10.000 Dolar geçiş ücreti ödeyecek hem de yolunu haybeye uzatacak. Böyle bir tercih olabilir mi? Bence olamaz.
Bu durumda biz bu Kanal İstanbul'u niçin yapıyoruz?
Eğer bu kanalı hayata geçirdiğimiz anda tüm dünyaya '' Monreaux Sözleşmesi bitmiştir beyler bayanlar. Bundan sonra artık bizim kanalımızdan geçmek ve bize geçiş ücreti ödemek zorundasınız ''Diyebileceksek eyvallah. Başım gözüm üstüne. Lakin '' Biz bir kanal yaptık. Allah rızası için geçin şu kanaldan da bize biraz para bırakın '' diyerek işi yabancı armatörlerin tercihine bırakıyorsak bu kanal ve çevresi sadece ve sadece güzel bir sayfiye alanı olur o kadar.
Ve son olarak: Bizim eğer Montreaux Boğazlar sözleşmesini sallamamak gibi bir gücümüz varsa Kanal İstanbul'u niçin yapıyoruz? Koy Boğazlara bir kaç savaş gemisi '' Bundan sonra Boğazlardan geçişler ücrete tabidir '' de olsun bitsin. Bunca masraf yapıp kanal açmanın alemi ne?
Ama diyerek noktalayalım: Ama Kanal İstanbul projesinin yabancı gemilerden geçiş ücreti almaya yönelik bir proje değil de 15 Milyonluk İstanbul'un yükünü azaltmak, yeni yerleşim yerleri açmak ve istihdam imkanları sağlamak amacına yönelik bir proje olduğunu savunuyorsak ( Ki bu husus üzerinde neredeyse hiç duran yok ) o zaman iş değişir. Bu durum ayrıca tartışılabilir. Ancak bu durumda da şu '' Mısır Süveyş Kanalından senede 21 Milyar dolar kazanıyor, biz yüz senedir Boğazlardan tek kuruş elde edemedik '' söylemlerinden vazgeçmek gerekiyor. Çünkü Montreaux Sözleşmesi var olduğu müddetçe değil bir, on tane kanal yapsan da elin gavuru senin kanalını kullanmaz sana da beş kuruş geçiş ücreti ödemez.
NOT:
1-Bu yazı Kanal İstanbul projesi hakkında bir fikir vermekten çok ''Acaba benim bilmediğim veya anlayamadığım bir husus mu var? '' Soruma bir cevap aramak amacıyla kaleme alınmıştır.
2- Bazı vatandaşlar Monteaux Sözleşmesinin 28. Maddesinde yer alan İşbu Sözleşmenin süresi, yürürlüğe giriş tarihinden başlayarak, yirmi yıl olacaktır.'' İfadesini 1936 da yürürlüğe girmiş olan sözleşme 1956 da sona ermiştir'' olarak anlıyor ama yine aynı vatandaşlar '' 100 senedir yabancı gemiler Boğazlardan tek kuruş ödemenen geçiyor '' Diyebiliyorlar. Bu çelişkiyi anlamakta da zorlanıyorum. O sebeple maddenin tam metnini yazdım ki belki bu sözleşmenin sonsuza kadar yürürlükte olduğunu anlarlar.
3- Allah rızası için hiç kimse '' Lozan Antlaşmasının hükümleri 2023 Yılında sona eriyor'' diye bir yorum yazmasın. Yukarıda yazdım: Boğazların statüsü Lozanla değil Monteaux Sözleşmesiyle belirlenmiştir. Lozanın sona ereceği filan yok ya haydi diyelim sona erecek, Monreaux Sözleşmesi süresiz bir sözleşme olduğu müddetçe Lozan'ın 2023 de biteceğinin(!) de bir hükmü yok.