Neredeyse bir ay oluyor seni izleyeli. Farkına
varamamıştın ilk başlarda. Ama şimdi, o
bakışlar hep gözünün önünde duruyor her dolmuşa bindiğinde. Dikiz aynasından
görebildiğin dehşetengiz bakışlar karşısında, soluğun tıkanıyor. Bakışların
takip ettiğini anladığın zamanlarda “Ya bana bir şey yaparsa?“ evhamıyla korku
dolu telaşların vardı hep. Hiç yolcu kalmamıştı bir keresinde. Sen ve o
vardınız. Bakışları ve bakışların yalnızdınız. Egzoz sesi de olmasa
çıldırabilirdin. Endişeni hiç belli etmemiş, hiçbir şey yokmuş gibi sakin
davranmıştın.
Adamı
sima olarak bilmiyorsun aslında. Ama gözleri yok mu? Nerede görsen tanırsın.
Zamanla kendine yöntemler bulur insan. Bakışların esiri olmak mı, bakışları
esir etmek mi mesela! İşte bu ikilem içinde adamın bakışlarına karşılık vermeye
başladın, inkâr edemezsin. Adam,
başlarda bu oyundan hoşlanıyordu, senin de hoşuna gitmeye başlıyordu. Ama tuhaf
olan, dolmuşta yalnız da kalsanız ikinizden de çıt çıkmaması. Oyun işte. Hoş
bir oyun hepsi!
Günler
geçiyor, sen kendini hep aynı dolmuşta buluyorsun nasıl oluyorsa. Bakışlarının
altına alıp çiğniyorsun adamı. Zamanla şekil değiştiriyor dikiz aynasındaki
bakışlar. Bir çeşit karşılıklı, gizli bir anlaşma imzalıyorsun. Yaşadıklarına,
kendine kurallar koyamadığın, söz dinletemediğin zamanlardasın. Yatağına
yattığında ertesi gün o anlar bir an önce gelsin diye iple çekiyorsun
gecelerde. Bu göz, bu bakışma oyunu o kadar hoşuna gidiyor ki artık
vazgeçilmezin oluyor. Dolmuşta, yolda, orada, burada nerede olursa olsun, hep
bakıyorsun içine içine gözlerin. Ama asıl işin ve tutkun dikiz aynasında. Oraya
daldın mı ay mı geçti, yıl mı hiç farkında değilsin.
Adam
gittikçe senin bakışların karşısında zavallılaşan bakışlarıyla senden kurtulmanın
peşinde artık. Korkmaya başladı. Sen ise; adamın evini, ailesini araştırdın hiç
vakit kaybetmeden. Ödlek bakışlarından tanıdığın adam, gecekondu bozması evine
giriyor her gece. Kendisini izleyen bakışlarının tesirinde nereye baksa.
Kapıyı
çalıyor sağını solunu kontrol ederek. Üç küçük çocuk ve kendi halinde üstü başı
dökülen bir kadın açıyor kapıyı başı önde. Acıyorsun hallerine. Ve o an, her
gün bu evi izlemeye karar veriyorsun. Durumları çok kötü belli ki. Elektrik ve
doğalgaz masrafını kısmak için tek bir odada toplaşıyorlar. Aynı odada yatıp
kalkıyorlar. Çöplerini karıştırdığında gördün, bu eve hemen hemen hiç et
girmediğini. Burkuluyor yüreğin. Yaş doluyor gözlerine. İçin cız ediyor.
Şaşkınsın. Hallerine alışamıyorsun bir türlü.
Bir
gün, evin karşısındaki elektrik direğine yaslanıyorsun. Görmesinler diye
saklanıyorsun. Oysa seni çok merak ediyorlar, en çok da evin kadını. Elin kolun
dolu, poşetleri kapıya bırakıp çalıyorsun zili ve hemen saklanıyorsun bir
köşeye sessizce. Kadın anlıyor, hissediyor onları senin bıraktığını. Açık
bırakıyor mutfak perdesini, sevinçlerini izleyesin diye. Bir bir çıkarıyor
çikolataları önce poşetten. Çocuklar çığlık çığlığa mutluluktan. Düğün yeri
adeta mutfak. Ve sonra et, süt, yumurta, un ve daha nice erzaklar bolca. O ay ki
maaşınla doyuruyorsun aileyi.
Evin
kadını minnettar. Dualar dudaklarında. Akşam eve gelen adam, senin varlığından
ürkerek hızla giriyor içeriye. Poşetleri görüyor ve tutuyor nefesini.
-Ne
iyi kadınmış bu. Bak neler neler almış bize.
-Sen
konuştun mu onunla?
-Yok.
Bırakıp gitmiş.
-Nerden
belli ki bizi zehirlemiceği?
-Ağzından
yel alsın. O nasıl laf? Bana kalırsa evliya o kadın.
-Yok,
daha neler! Boş boş konuşma. Kalk hadi bir şeyler hazırla.
Akşam
yemeğine oturuyor aile. Tablo seyreder gibiler. Hayal bile edemedikleri
yemeklere kavuşunca.
-Et
yicez et. Ah ah kokusunu bile unutmuştum. Verin tabaklarınızı çocuklar.
-Anne.
Bana bol koy.
-Bana
da.
-Hikmet!
-Hee!
-Bana
bak, ne diyom sana biliyon mu?
-Ne
diyon söyle.
-Diyom
ki biz bu kadını eve buyur edelim.
-Aman
be Hatçe aman! Ben bu kadından kurtulmanın derdindeyim. Sen ne diyon bilmezmiş
gibi. Ben biliyom ya onun kim olduğunu! Beni işten atmak istiyolar. Dolmuşçular
Derneğinin işi bu. Ajan diye taktılar bu kadını peşime.
-Deli
deli konuşma lan! Sen mühim bir adamısın da ajan neyim taksınlar peşine?
Karısının
bu sözlerine bozuluyor adam.
Yine
oradasın ertesi sabah. Hiç gitmeyeceğinden iyice eminler artık. Koşa koşa
çıkıyor adam evden. “ Nereden bulaştım
bu kadına. Daha mı? Tövbe bir daha birine yan gözle bakarsam!” Ve dolmuşla
beraber basıp gaza, uçup gidiyor.
Adamın
ardından kadın çıkıyor dışarıya. Sana doğru gelmesine şaşırıyorsun.
-Buyur
bacım, bir çayımı iç.
Tereddüt
ediyorsun önce, sonra kadının peşinden giriyorsun eve. Çocuklar dizilmişler bir
köşeye. Başını okşuyorsun en ufağının. Kadının dudaklarında bir mırıltı. Diğer
çocukları da önüne getiriyor, okşuyorsun başlarını.
-Ben
çayı demleyeyim bacım.
Deyip
mutfağa gidiyor. Biraz zaman geçince elinde tepsi, geliyor yanına. Çayın
yanındaki bisküvileri tanıyorsun hemen. Dün akşam sen bırakmıştın kapının
önüne.
-Nasılsınız?
-İyiyim.
Çay
hoşuna gidiyor, hızlı hızlı içiyorsun. Kadın gideceğini düşünüp dolduruyor
tekrar boşalmış bardağı.
-Valla
ne desek, nasıl teşekkür etsek size? Üç çocuk, biz, beş boğaz işte. Çocuklarımın
kursağından et geçti sayenizde. Allah sizden razı olsun.
-Neden?
-Pek
de alçak gönüllüsünüz.
-Ben
artık kalkayım.
Kapıdan
çıkarken evin hanımı sesleniyor;
-Bacım,
sana ne etti bizim Hikmet?
Şaşırıyorsun.
Demek adı Hikmet’miş!
-Hiççç!
-Nasıl
hiç? Aylardır bizim evi izliyon ama.
-Ben
mi?
-He
ya. Sen tabii.
-Bilmem,
farkında değilim inanın.
-İyi
ya o zaman. İzlemek hoşuna gidiyosa devam edin Evliya Hanım! Diyor peşinden.
Olup
biteni kocasına anlatıyor akşam olunca.
-Sen
ne diyon Hatçe? O deliyi eve mi aldın?
-Aldım
ya, ne var?
-Ya
çocuklara, sana bir şey etseydi?
-Bu
kadın sıradan biri değil ki. Ermiş, evliya o!
-Ya
Hatçe! Dellendirme beni akşam akşam.
-Vallaha
diyom ya!
-Hatçe
! O kadın var ya!
-Hee,
Var.
-O
kadın…
Anlatıveriyor olanı biteni bir çırpıda.
-O
kadını ben dikiz aynasından izliyordum. Gözümü eğliyom sanıyordum. Ben ne
bileyim. Kadın manyak çıktı.
-Rezil
herif seni! Durduk yerde huzursuzluk verdin ya koskoca evliyaya. Öyle ya yoksa
ne diye musallat olsun senin gibi camiinin yolunu bilmeze!
-Off Hatçe off!
Sabah
öyle bir yağmura uyanıyorlar ki. Deli değil, kedi bile durmaz dışarıda bu
havada. Yağmuru seyre dalan Hikmet, beklediğini görünce ne olacaksa olsun artık
deyip çıkıyor dışarıya ve yaklaşıyor yanına;
-Bacım
bak suçumu biliyom. Ama ne olur ya, takip etme artık beni, evimi. Özür diliyom
bacım. Git artık ne olursun.
Sinsice
bakıyorsun gözlerine. Gerisin geri kaçıyor dolmuşa. Kanına girdi izlemenin
tutkusu, vazgeçemiyorsun. İstesen de
vazgeçemiyorsun izlemekten. Bırakmıyor gözlerin gözleri.