Öncelikle belirteyim ki Türkiye’nin Ermeni meselesi söz konusu edildiğinde Akmeşe’nin adı neredeyse hiç zikredilmez.( Biz zikretmeyiz tabii ki yoksa Ermeniler çok zikrederler.) Zaten ülkemizde Akmeşe’yi bilen de bir avuç insandır. Hatta bu güzel köyümüz Kocaeli ilimize bağlı olduğu halde Kocaeli’de ikamet eden pek çok insanın bu köyden haberi olmadığını görmenin şaşkınlığını yaşadım.

İşin doğrusu ben de 1989-1996 Yılları arasında yedi sene bu köydeki Yatılı İlköğretim Bölge okulunda görev yapmamış olsaydım sanırım Akmeşe hakkında hiç bir bilgim olmayacaktı.

Evet, ilk kez 1989 da İzmit’in 20 Km kuzey doğusunda bir orman köyü olan Akmeşe’ye ayak bastığımda dikkatimi çeken şey yatılı bölge okulunun yatakhanesi oldu. Bu yatakhanenin eski bir bina olduğu besbelliydi. Öte taraftan binanın mimari yapısı hiç de Türk eseri özelliğine sahip değildi. Kısa süre içinde öğrendim ki  evet bu bina bir Türk yapısı değil, Ermeni yapısıymış.

Fakat sadece bu değil. Sağda solda, hatta okulun bahçesinde bile bazı mermer parçaları vardı gelişigüzel sağa sola atılmış. Yahu resmen tarihi eser ama yerlerde sürünüyorlar. Hatta bazı evlerin duvarlarında üzerinde Ermenice yazıların olduğu mermer bloklar var. Bizim vatandaşlarımız, kerpiç yerine kullanmışlar...

Velhasılıkelam Akmeşe’nin eski bir Ermeni köyü olduğunu öğrendim. Haliyle sordum ‘’ Peki nerede bu köyün Ermenileri?’’

Sordum zira köyde bir tane bile Ermeni yoktu. Köyün tamamı Mübadele ile Yunanistan’dan gelmiş ve bu köye yerleştirilmiş olan muhacirlerden oluşuyordu.

Bu köylülerin yaşlılarının bana anlattığı şey şuydu:

‘’ Hocam ! Bu köy taa 1610 yılında bir Ermeni papaz tarafından kurulmuş. Sizin yatakhane olarak kullandığınız bina Türkiye’deki hatta dünyadaki ilk ve tek Ermeni Ruhban okuluymuş.  Bizim çöplük olarak kullandığımız o yapılar Ermenilerin matbaası, Namaz kıldığımız caminin yerinde de vaktiyle Ermeni Manastırı varmış.’’

Sordum: ‘’ Peki Ermeniler nereye gitmişler?’’  Dediler ki ‘’ Çerkez Ethem, Kurtuluş Savaşında Adapazarı ve çevresinde Kuvay-i Milliye ve TBMM ne karşı başlatılan isyanları bastırınca  Ermeniler Çerkez Ethem’in buralara da geleceğinden, kendilerini öldüreceğinden korkmuş, köyü tamamen boşaltıp çekip gitmişler.’’

Köylülerin dedikleri mantıklıydı. 1878 Berlin Antlaşmasının 61. Maddesinde ne diyordu: ‘’Osmanlı Devleti, Ermenileri, Kürtlere ve Çerkezlere karşı korumayı taahhüt eder.’’

Demek ki Çerkezler Ermenileri hiç sevmiyorlar. Eh bir nevi çete olan Çerkez Ethem, o öfkeyle Akmeşe’ye gelir miydi? Gelirdi. Ermenilerin canına okur muydu? Okurdu. O korkuyla köylerini terk etmiş olabilirlerdi.

Ancak zamanla araştırdıkça Çerkez Ethem korkusundan öncesinin de olduğunu öğrendim.

O zaman gelin en baştan başlayalım Akmeşe’nin hikayesine.

******

Efendim, bizim Akmeşe diye bildiğimiz köyün adı Ermeniler nezdinde Armaş imiş. Ancak Ermeniler buraya Armaş demeden önce de köy, sırtını dayadığı Tosbit Dağı sebebiyle Tosbit diye anılırmış.

Peki Tosbit niçin Armaş olmuş?

İşte burada hikaye 3 e ayrılıyor.

1. Hikayeye göre bir kaç Ermeni ailesi 1400 lü yıllarda Moğol baskıları nedeniyle Kahramanmaraş ilimiz ve çevresinden kalkmış  bin kilometreden fazla yol teptikten sonra bugün bile insanlarımızın çoğunun varlığından haberdar olmadığı Akmeşe’ye gelmiş, adı Tosbit olan bu bölgede bir köy kurup yerleşmiş. Maraş’tan geldikleri için de buraya Armaş demişler.

2. Hikayeye göre ( genelde kabul gören hikaye budur ) 1600 lü yılların başında İran Şahı Abbas ve İran şahı Nadir’in İran’daki Ermeniler üzerinde baskı kurması sebebiyle 300 kadar Ermeni İran’dan kalkıp Akmeşe’ye gelmişler. Buraya neden Armaş demişler peki? İşin doğrusu kesin bir şey bulamadım ancak bazı sitelerde Armaş’ın sevimli anlamına geldiğini gördüm ki Akmeşe o muhteşem doğasıyla gerçekten de oldukça sevimli bir yerdir, dolayısıyla da yakışır.

3.Hikayeyi  bizzat bir Ermeni’den dinledim:

Akmeşe’de görev yaptığım yıllarda hani hatırlarsınız şu habitat olayı vardı. İşte o olay sebebiyle yerli, yabancı bir sürü tip Akmeşe’ye doluştu adeta. İşte o dönemde bir gün iki kişi okul bahçesinde bahsettiğim mermerlerin fotoğraflarını çekmeye başlayınca okulun müdür baş yardımcısı olarak nöbetçi öğretmenle birlikte adamlara amaçlarının ne olduğunu sorduk. Onlar da bize Türk Ermenisi olduklarını söylediler. Bunun üzerine takıldım adamların peşlerine. Onlardan bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum.

Adamlar bir mermer parçasındaki Ermenice yazıyı çatır çatır okudular. Kitabede ‘’ Bu çeşmeyi Stefan Reis yaptırdı, suyundan içen ona dua etsin’’ mealinde bir şeyler yazıyormuş ( Hafızamda öyle kaldı.)

Neyse efendim bu Ermeni vatandaşlara sordum ‘’Akmeşe nasıl kurulmuş?’’ Diye. O da yıl olarak 2. Hikaye gibi olmakla beraber farklı bir hikaye anlattı.

1610 yılında Van’da yaşayan bir Ermeni rahibi, bir gece rüya görür. Rüyasında Hz. İsa, bu rahibe ‘’ Kalk ve batıya yürü. Ben sana dur diyene kadar yürü. Dur dediğim yerde yerleş ve orada bir manastır kur.’’ Der. Rahip hemen kalkar yola çıkar ama Hz. İsa bir türlü rüyasına girip de ‘’ Tamam dur.’’ Dememektedir. Yürüye yürüye en sonunda Akmeşe’ye gelir. Akmeşe’ye gelince Hz. İsa ‘’ Tamam Dur. İşte burası’’ Der ve rahip, ailesi, onunla birlikte yola çıkan bir kaç kişi gelip burada bir köy kurarlar.

Sonra?

Bizdeki Tarihi kaynaklara göre Akmeşe’de 1611 yılında Manastır kurulur. Adı: Surp Çarğapan Meryem Ana Manastırıdır. ( Surp Çarğapan, ‘’Kötülükleri Kovan’’anlamına geliyormuş. Ayrıca bu manastıra Surp Asvadzadzin Manastırı da diyorlar ki Surp Asvadzadzin artık her ne demekse Kumkapı'daki manastırlarından Bakırköy’deki kiliseye, oradan Gaziantep’teki şimdiki Kurtuluş Camii’ne hatta Van- Aktamar adasındaki kiliseye kadar hepsinin adı Surp Asvadzadzin )   

Türklerde nasıl ki bir yere yerleşilecekse önce oraya bir cami yapılır, yerleşim o caminin çevresinde olursa Ermenilerde de durum böyledir. Surp Çarğapan Manastırı etrafında Ermeni yerleşimi kurulur.

Şimdi böyle yazınca bazı vatandaşlar ‘’Ermeniler geldi, kafalarına göre Akmeşe’ye yerleşti, hatta kiliselerini kurdular’’ Zannediyor. Değil elbette. Tüm bunlar Doğrudan doğruya Osmanlı Padişahı’nın izni ile oluyor.

O yıllarda padişah kim peki?

Osmanlı Devleti’nin en dindar padişahı I. Ahmet... I.Ahmet o kadar dindar ki koskoca Ayasofya ile yetinmiyor, karşısına Sultanahmet Camiini yaptırıyor.  İşte bu kadar dindar olan bir padişah ‘’ Ne Ermenisi, ne kilisesi, sürün gitsin hepsini.’’ Demiyor burada bir manastır kurulmasına izin veriyor.

Bu arada zamanla Akmeşe civarındaki bugünkü adlarıyla Haskal   (Pirahmed),Mecidiye, Dağköy ve Arslanbey köyleri de Ermenilerle doluyor. Daha doğrusu Akmeşe çevresinde yeni Ermeni köyleri oluşturuluyor.

Manastır 1611 yılında Gregoryen(Ermenilerin mezhebi Gregoryen’dir.) Piskopos Thadeos tarafından kurulduğuna göre bana Akmeşe’nin hikayesini anlatan Ermeni vatandaşların bahsettikleri rahip o olsa gerek...

1608-1619 yılları arasında İstanbul ve İzmit çevresini gezmiş dolaşmışolan Polonyalı Simeon adlı seyyah Akmeşe ile ilgili şunları anlatır:

‘’İznik’ten hareket ettikten sonra 30 hane Ermeni ve bir papazları bulunan Sakarya adlı bir köye; oradan da bir yanında orman, diğer tarafında kayalık bir dağ bulunan bir düzlüğe geldik. Dağın üzerinde küçük kârgir bir manastır ve içinde Erzincan Kabos Manastırı’ndan gelmiş bir piskopos, iki keşiş vardı. Manastırın yanında sadece Ermenilerle meskûn 3 yeni köy mevcuttu.’’

Efendim, Ermeniler buralara geldiler ve manastırlarını, köylerini kurdular, iyi tamam da çevrede Türk yok muydu? Türkler itiraz etmediler mi?

Türkler vardı, itiraz eden de oldu ama devlet, buralarda adeta derebeylik kurmuş olan Türklere  1611, 1717, 1758, 1787 ve 1820 yıllarında ‘’ Ermenilere dokunursanız ben de sizlere öyle bir dokunurum ki feleğiniz şaşar’’ mealinde fermanlar gönderdi ve verdiği imtiyazlarla Ermenileri korudu. Mesela Hariciye Nezareti 8 Ağustos 1880 tarihinde İzmit Mutasarrıflığına gönderdiği tezkerede, Akmeşe’deki Ermeni Manastır’ının öteden beri olduğu gibi hükümet tarafından korunmasına yardımcı olunmasını istedi.

Dikkatinizi çekerim !

Ermeniler 1878 Berlin Antlaşmasına Ermenilerle ilgili 61. Maddeyi koydurup ufaktan ufaktan Osmanlı Devletine karşı isyan hazırlıkları içine girdiği yıllarda Osmanlı Devleti’nin derdi Akmeşe’deki Ermeni Manastırı...

Neyse, tekrar geriye dönelim.

Ermeniler, etrafı meşe ormanları ile çevrili bu beldede ‘’Ağaçları kesip kesip satalım, odun ticareti yaparak köşeyi dönelim.’’ Demiyorlar. Tam tersine Akmeşe’de koyun kuzu besliyorlar, ipek böceği yetiştiriciliğine yöneliyorlar ve kısa süre içinde Akmeşe; Bursa’dan sonra Osmanlı Devletinin ikinci önemli ipek üretim merkezi haline geliyor.

Taş işçiliğinde oldukça usta olan Ermeniler kısa sürede Akmeşe’de kız ve erkeklerin gittiği bir okul ( Naregyan Mektebi ) ve yine kız ve erkek Ermeni yetimleri için bir yetimhane yaptılar.

Akmeşe’de yaşayan veya oraları bilen herkes tarafından ‘’Adamların taaa 1600 lü yıllarda bir matbaası varmış’’  olarak bilinse de Ermeniler Akmeşe’de Matbaayı 1864 gibi kurarlar ve Huys ( Umut ) adlı bir dergi bastırırlar. Düşünün 1915 de bile nüfusu ancak 1500 olan bir köyde matbaa...

Şimdi sizlere cevabı  utanç verici olan bir soru sorayım: 1864 yılında kaç tane Türk köyünde matbaa vardı?

Köyü geçtim kaç kasabada matbaa vardı?

Köylülerimizin okuduğu dergi ve gazeteler hangileriydi?

Acı acı gülüyorsunuz eminim.    

Bu matbaa tabii ki  nüfusu sadece 1500 olan bir köy ahalisi bir şeyler okusun da bilgisi, kültürü artsın diye kurulmamıştı. Akmeşe aynı zamanda Ermeniler için bir hac mekanıydı. O yüzden geleni gideni eksik olmuyordu.

Tabii merak ettiniz neden?

Efendim, hani bahsetmiştik ya Akmeşe’ye ilk gelen Ermeni rahibinden; işte o rahip Akmeşe'ye ahşap bir haç ile gelmişti ve o haç senelerce elden ele devredilerek kutsal bir haç haline geldi. Zamanla işte bu kutsal haçı görmek için Akmeşe’ye gelmeye başladı Gregoryen Ermeniler.

Söz konusu haç hele de kutsal haç olunca ve dahası bu haçtan ‘’Kutsal Çarmıh’’ diye bahsedilince Gregoryen olmayan Ermeniler, Katolik Hıristiyanlar ve hatta meraklı Müslümanlar dahi haçı görmek istediler. ( Kutsal Çarmıh dendiğine göre sanırım Hz. İsa’nın gerildiği çarmıh olduğuna inanılıyordu.)

Akmeşe Ruhbanları bu işi bir düzene sokalım dediler ve her yılın Eylül ayının ilk haftasını ‘’ Kutsal Çarmıh Bayramı’’ ilan ettiler.  Dolayısıyla her yılın Eylül ayının ilk haftasında Akmeşe’de panayır kuruldu ve başta İzmit ve Adapazarı olmak üzere çevre il ve ilçelerin Ermenileri, Rumları hatta bilinçsiz Müslüman Türkleri dahi Kutsal Haça el sürmek, Akmeşe’nin aziz psikoposları tarafından kutsanmak için Akmeşe’ye akın ettiler.

Sonra ne oldu da bu tatlı rüya bir anda kabusa döndü, bir karabasan oldu?

Gelecek bölümde inşallah.

NOT:

1-Efendim, Hıristiyanlar için Hac ille de Kudüs’e gitmek değildir. Mesela İzmir- Selçuk Meryem Ana manastırını gören bir Hıristiyan Hacı olur. Burdur Sagalasos antik kenti bir hac mekanıdır. Ürgüp yeraltı şehirleri ( Derinkuyu-Kaymaklı ) hac mekanlarıdır. Mutlaka başka da vardır. Yanlış hatırlamıyorsam Ayasofya da böyleydi.  

2- Akmeşe ile ilgili başka resimler de paylaşacağım gelecek bölümde
( Akmeşe Ermenileri başlıklı yazı Sami Biber tarafından 31.05.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu