Makale / Araştırma

Eklenme Tarihi : 8.12.2021
Okunma Sayısı : 1175
Yorum Sayısı : 8
Günün Yazısı

Bu Yazı 9.12.2021 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.

OSMANLI TOPLUMUNDA  BAYRAMLAR  VE  ÖZEL GÜNLER—7. BÖLÜM: NUSAYRİLERİN BAYRAMLARI VE ÖZEL GÜNLERİ

Nusayrilerin  Bayramlarını ele  almadan  önce  onları  da  tanıyalım  biraz.

Her  şeyden  önce bugün  artık  ülkemizdeki  Nusayriler  kendilerine  Nusayri  diye  hitap  edilmesinden  hoşlanmıyorlar ve  kendilerini Alevi  olarak  tanımlıyorlar.( Ya da  Arap  Aleviliği diyorlar. )  Ancak  Nusayriliğin  daha  yaygın  olduğu  Suriye’de pek de  itiraz  edilen  bir  şey  değil bu.

Bir  diğer  husus  Nusayriler  kendilerini  her  ne  kadar  Alevi  olarak  tanıtıyorlarsa  da kendi  Alevilikleri  ile  klasik  Anadolu  Aleviliğinin  çok  farklı  olduğunu  savunuyorlar. Nitekim Klasik  Anadolu Aleviliğinin en  önemli  unsurlarından  olan  Cem- Cemevi  ve  Semah gibi şeyler Nusayrilikte  yok.

Bir  başka  husus: Nusayriler  dinleri  ile  ilgili  sırları  başka  inançtan  olanlarla paylaşmıyorlar. O  bakımdan  Nusayrilerin  bizlere  anlattıkları ( Anlatabildikleri )  Nusayrilik  ile araştırmacıların  bularak  yazdıkları Nusayrilik  arasında oldukça  büyük  farklılıklar  olabiliyor. Araştırmacılar  bu  durumu  ‘’ Takiyye ‘’ olarak  yorumluyorlar ( Yani  asıl  gerçeği  gizlemek ) Hal  böyle olunca  da bazen Nusayriler ‘’ Biz  bu  değiliz ‘’  Diye  kendilerini  parçalasalar da inandıramıyorlar  maalesef.

Yazıyı işte  bu hususları nazar-ı dikkate  alarak  okumanızı  özellikle  istirham  ediyorum.

Şimdi  bu  konuda yapılmış  olan  en  ciddi  araştırmalardan birine dayanarak  Nusayriler  ve  Nusayrilik  kapısını açıyorum ( Kaynaklar  yazının  sonunda  zikredilecektir.)

*********

Kimdir  bu  Nusayriler?  Neden  bu  insanlara  Nusayri  denmiş?

Bu  konuda  çeşitli  görüşler  olsa da  en  mantıklı  ve  akla yakın  olanı iki  görüştür.

1- Gadr-ı  Hum biatında hazır  bulunan Irak ve  Mısırlı  küçük  bir grup ( Nusayra= Küçük  yardım/ yardımcık )  Hz.  Ömer  zamanında  yapılan savaşlara  katılırlar  ve  zafer  elde  edilince kendilerine  Lübnan dağı ile Antakya hattı arasında kalan dağlar ve araziler  verilir. Zamanla bu dağlar “Nusayra Dağları” adı ile anılır ve bu topraklar üzerinde yaşayanlara da Nusayrî denilir.

2- Nusayri  ismi  Nusayriliğin  kurucusu Muhammed b. Nusayr en-Nemîrî’den gelmektedir. Nitekim Nusayrilerin  kutsal  saydıkları  kitaplarından  Kitab’ül  Mecmu’da daha ilk bölümde bu kişinin görüşleri nakledildiği gibi çeşitli bölümlerinde de Nusayrî ve Nemîrî isimlendirmesine yer verildiği görülür.

Ancak  Nusayri inanç  önderleri  Nusayri  isminin  ‘’Zafer  kazanmak  ve  Hz. Ali’nin  yanında düşmana  karşı  savaşmak ‘’ anlamına  geldiğini  savunmuşlardır.

Bu arada  Nusayri isminin  Hrıstiyanlara  atfedilen ‘’  Nasiri- Nasrani’’  kelimesinden  geldiğini  iddia  edenler  de  olmuştur  ama  bu  iddialar  asılsızdır.

Osmanlı  tapu  kayıtlarında  bu  gruba ‘’  Garibler  Cemaati’’ dendiği  gibi Adana  şer’i sicillerinde ‘’ Bahçeciler ‘’  Dendiğini  ve  tarımla  ziraatla  uğraştıkları  için halk  arasında ‘’ Fellah’’ dendiğini  görmekteyiz.

Nusayriliğin kurucusu İbn Nusayr bir rivayete göre, kendisinin  10. imam Ali en-Nakî tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğu iddiasındaydı. Bu çerçevede Ali en-Nakî’nin ilahlığını kabul ettiği, tenasühe ( ruhun öldükten sonra başka  bedende  yeniden  dünyaya  gelmesi ) inandığı, haramları helal saydığı ve meşru olmayan ilişkileri teşvik ettiği söylenmiştir. Bir başka rivayete göre ise İbn Nusayr, 11. İmam Hasan el-Askerî’ye  açılan kapı (bâb) olduğunu savunmuştur. Onun ölümünün ardından da oğlu XII. İmam Muhammed b. el-Hasan’ın mehdi olduğunu kabul etmiş; gaybete girmesiyle de bâblık görevinin kendisine geçtiğini, hatta onun sefiri olduğunu öne sürmüştür. Ancak  bu  iddialar muhaliflerinin  eserlerinde  yer  aldığı  için pek  itibar  edilemez.

İbn Nusayr’ın ölümünden sonra fırkanın başına Muhammed b. Cündeb  onun ardından Ebû Muhammed Abdullah b. Muhammed el-Cenân el-Cünbülânî  geçmiştir. Bu şahıs, Cünbülâniyye adıyla anılan bir tarikat kurarak fırkaya tasavvufî bir boyut kazandırmak istemiştir. Hareketin yayılması için seyahatler yapan Cünbülânî, Mısır’da bulunduğu sırada Ebû Abdullah Hüseyin b. Hamdân el-Hasîbî’yi etkileyerek tarikatına girmesini sağlamıştır.

 Mezhebin ikinci kurucusu sayılan Hüseyin b. Hamdan el-Hasibî’nin (Bu şahıs “Şeyh Yaprak” olarak da bilinir.)  Nusayriliğin sistemleşmesi ve yayılmasında önemli bir rolü vardır. Nusayrilerce “şeyhu’d-din” olarak anılan Hamdan el-Hasibî döneminde hareket Irak ve Suriye başta olmak üzere yakın bölgelere yayılmıştır. Nusayriliğin  kutsal kitabı  olarak  kabul  edilen Kitabu’l-Mecmû da Hüseyin b. Hamdan el-Hasibî tarafından  yazılmıştır.

Nusayriler, şeyhleri  Muhammed b. Yûnus el-Kilâzî zamanında (ö.1011/1602) Kitâbü’l-Mecmû’da yer alan Hz. Muhammed ile Hz. Ali’den bahseden bazı ibarelerin yorumu konusunda ayrılmışlardır  ve  ortaya Haydariyye ( Veya  Gaybiyye- Şemsiyye )  ve Kilaziyye ( Kameriye ) diye  iki  grup çıkmıştır.

Bunlardan Haydarîlere göre Hz. Ali, göktedir. Gök bir semboldür ve Mânâ (Ali)’nın bulunduğu yerdir. Güneş Hz. Muhammed’i, ay da Selmân’ı( Selman-ı Fârisî)  temsil eder. Hz. Ali aynı zamanda, Hz.Muhammed’i temsil eden güneşte oturmaktadır. Haydari Nusayrilerne  göre  insanoğlunun  aya  gittiğini söylemek  ve  buna  inanmak kafirliktir.

Kilazilere ( Kameriye )  göre ay, Hz. Ali’nin yeridir. Güneş Hz. Muhammed’dir, gök ise Selmân-ı Fârisî’dir.

Nusayrîlik dokuzuncu asırda Irak’ta ortaya çıkmasına rağmen on birinci yüzyılın ortalarından itibaren daha çok Suriye ile Adana-Mersin yöresinde yaygınlık kazanmıştır.

 Söz konusu bölgeler on birinci yüzyılın sonları ile on ikinci yüzyılın başlarında Haçlı seferlerine maruz kaldığında halk göçler, ekonomik sıkıntılar ve sefaletlerle dolu bir süreç geçirmiştir.

Nusayriler Haçlı  seferleri  sırasında Dürziler  ve İsmaililerden  farklı  olarak  Haçlılara karşı  savaşmışlardır. Nitekim Nusayrî tarihçisi Muhammed et-Tavîl toplumun Haçlılara karşı büyük mücadeleler verdiğini, Haçlı seferlerinin Nusayrîlerin yaşadığı en büyük felâketlerden biri olduğunu açıklamıştır.

Tarihte pek çok devletin hakimiyeti altında yaşamak durumunda kalan Nusayrîler, Abbasiler, Büveyhîler ve Hamdanîlerden sonra Lazkiye ve çevresinin Selâhaddîn-i Eyyûbî tarafından Haçlılardan kurtarılmasının ardından Eyyûbîlerin hâkimiyetine girmiştir.

Memluklar döneminde Sultan Baybars, Nusayrîlerin yaygın İslâmî anlayışa mensup zümrelere katılması için teşebbüslerde bulunmuş, Bâtınîlere karşı sert tutumuyla tanınan Sultan Kalavun döneminde  Nusayriliğe girmek yasaklanmış, mensuplarının bulunduğu yerlere cami yapma mecburiyeti getirilmiş, ancak fazla bir zaman geçmeden camiler tamamen âtıl kalmıştır.

Mercidâbık Savaşı (1516) sonrasında Nusayrîler Osmanlı idaresine girmiş, uzun süre Halep’te mahallî şeyhlerin denetiminde serbest bir hayat yaşamışlardır.

Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu  İbrâhim Paşa’nın Osmanlı yönetimine karşı giriştiği harekâtta (1839) büyük kayıplar vermelerine rağmen Nusayrîler Osmanlı’ya sadık kalmıştır.

II. Abdülhamid zamanında Müslüman kitle arasında kabul edilerek mecburi askerliğe tâbi tutulan Nusayrîler’e bölgedeki Hıristiyan misyonerlerinin propagandalarına karşı tedbir talepleri dikkate alınarak destek vaadinde bulunulmuş, belli yerleşim merkezlerine camiler inşa edilip imamlar tayin edilmiştir. Ancak burada bir yanlış anlaşılmaya da dikkat çekmek gerekir. Bazı kaynaklarda II. Abdülhamit döneminde Nusayrîlerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelere cami ve medreseler inşa edilmesi onlara yönelik bir baskı olarak gösterilmektedir. Halbuki tarihi vesikalar talebin doğrudan Nusayrîler tarafından dile getirildiğini göstermektedir. Söz konusu dönemde Nusayrî muhtarları tarafından Bâb-ı aliye gönderilen dilekçelerde Ehl-i Sünnet ve Cemaat mezhebi üzere dinin getirdiği farzları cemaatle yapma taleplerini devlete bildirdikleri, Bâb-ı âli bu durumu memnuniyetle karşılayarak “Devlet-i âliyye her türlü tekâlif ve muâmelat-ı dîniyyesinde taife-i merkumeyi şimdiye kadar İslâm’dan ayrı tutmayarak haklarında Ehl-i İslâm muamelesi icra etmekte” olduğunu belirterek bölge ileri gelenlerine bu durumun kabullenilmesi gerektiği ve Nusayrîlerin de camilerde rahatça ibadet etmelerinin sağlanması için halka telkinde bulunulması istenmiştir. Kısaca: II. Abdülhamit döneminde  Nusayrilerin Ehl-i Sünnetten  sayıldığını  görüyoruz.

I. Dünya Savaşı’nın ardından bölge önce İngilizler, daha sonra Fransızlar tarafından işgal edilmiştir. Savaşın akabinde Fransızlarla Suriyeli yetkililer arasında gerçekleşen görüşmelerin ardından 1920’de ‘‘Alevî toprağı’’ adı altında idarî bir birim kurulmuş, bu isim 1922’de “Alevîler Devleti” olarak değiştirilmiştir.

1936’da burası Suriye Devleti’nin bir vilâyeti kabul edilmiş, 1939’da Fransa Lazkiye bölgesine müstakil bir statü vermiş, 1942 yılında Lazkiye idaresi Suriye’ye katılmıştır.

1940’lardan itibaren pek çok Nusayri genci orduya ya da Humus Askeri Akademisine girmiştir. 1960’ların başına gelindiğinde Suriye ordusundaki astsubay ve küçük rütbeli askerlerin çoğunluğu Nusayrilerden oluşmakta idi. 1963 yılında Nusayri bir subay olan Salah Cedid askeri atamalar ve rütbe yükseltilmeleriyle yönetimi tamamen ele geçirmiş, muhalif subayları (yedi yüz kadar) ordudan uzaklaştırmış ve sonra da darbe yapmıştır.

Nusayri olan   Hafız Esed de  1970’de bir darbe yapmış, daha fazla Alevi- Nusayri’yi  Baas partisine ve orduya yerleştirmiştir. Baas partisi, askeri okullar ile mülkiyeye Alevi/ Nusayri kökenli Suriyelileri almaya özen göstermiş, belli yönetim kademelerini Sünnilere yasaklamıştır. ( Hafız  Esed’in  babası  Süleyman ( Vahşi lakabıyla  bilinir ) Adana  doğumludur. Hafız  Esed  ise  Hatay/ Samandağ  doğumludur. )

Bugün Suriye Devletinin  başında  olan oğul Beşer  Esed de doğal olarak Nusayri’dir.

Günümüzde Nusayrîlik çoğunlukla Suriye’nin Lazkiye ve Cebel-i Ensariyye yöresinde, Lübnan’ın kuzey bölgesinde, Türkiye’de başta Antakya olmak üzere Adana, Mersin, İskenderun ve Tarsus civarında varlığını sürdürmektedir. Türkiye’de  yaşayan  Nusayri  sayısının  350.000 civarında  olduğu  sanılmaktadır.

*************

Bu  Bölüm  çok  uzadığından  inançları ve  ibadetleri ve bayramları ile  ilgili  kısmı gelecek  bölümde  ele  alacağız.

Kaynaklar: 
1- https://ormer.sakarya.edu.tr/uploads/files/oy2012_579_614.pdf
2- https://tr.wikipedia.org/wiki/Nusayrilik


( Osmanlı Toplumunda Bayramlar Ve Özel Günler—7. Bölüm: Nusayrilerin Bayramları başlıklı yazı Sami Biber tarafından 8.12.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu