EZBERLETİLEN
DEĞİL GERÇEK MENEMEN
OLAYI—2. BÖLÜM--
Menemen belediye meydanında baş gösteren gürültü, patırtılar Jandarma bölük
komutanı Yüzbaşı Fahri’in kulağına kadar gidiyor.
Yani ilçede bir Jandarma bölüğü var ve
bu jandarma bölüğü
olay yerine yakın olmalı
ki Yüzbaşı olayı hemen öğreniyor ve olay
yerine gidiyor.
Tabii ki biz yine
sormuyoruz Bu altı
esrarkeşin..Pardon altı tarikat
ehlinin bula bula
içinde bir jandarma
bölüğünün olduğu ilçeyi
mi bulduklarını. Bu kadar
cesur muydu bu itler?
Yüzbaşı Fahri, belediye meydanına geliyor ve ‘’ Ne oluyor burada? ‘’ Diye
soruyor.
Derviş Mehmet ona da kendisinin Mehdi olduğunu, İzmir- Bergama yolunun
kesildiğini, kendisinin şeriat ilan ettiğini söylüyor.
Yüzbaşı Fahri hiç bir şey söylemeden kışlasına geri dönüyor. Belli ki bu altı
serseriden( pardon tarikat ehli insandan) gözü korkmuş.
Biz yine
sorgulamıyoruz tabii ki bir jandarma
yüzbaşımızın bu korkaklığını.
Bu arada Menemen halkı çılgınca alkışlıyor Derviş Mehmet’i. Bir yüzbaşıyı
madara etmesi son derece sevindiriyor Menemen halkını (!)
Yüzbaşı kışlasına döndükten sonra asıl mesleği askerlik olmayan ama askerlik görevini yedek subay olarak yapan asteğmen
Kubilay’a ‘’ Yanına bir manga er al ve git şu kalabalığı dağıt’’ Diyor ve ilave
ediyor: ‘’Askerlerin silahlarında gerçek mermi filan olmasın. Eğitim mermisi
alın yanınıza’’
‘’Evet... Neden eğitim mermisi?
Ortada devlete ve
rejime karşı bir
isyan varken neden sadece bir
manga asker ve silahlarda eğitim
mermisi? Hem neden
kendisi yanına Kubilay’ı da alıp olay
yerine gitmiyor da
asıl mesleği askerlik olmayan
zavallı bir öğretmeni
gönderiyor?’’ Bu soru
da maalesef hiç
sorulmayan sorulardan biri.
Askerin tüfeğinde gerçek
kurşun olmaması acaba Derviş
Mehmet denen kanı
ve sütü bozuk
esrarkeş’e şayet kurşun
sıkılırsa tesir etmesin o
da ‘’ Bakın
gördünüz mü bana
kurşun işlemiyor. Ben mehdiyim’’ Diyerek
kendisine inanmayanları da
inandırsın diye olabilir mi? ( Bu
soru da sık
sık Şeytanın aklıma
getirdiği bir sorudur.)
Evet.. İlgiçtir ve acayiptir. Eğer bu isyanda halkın da galeyana
gelmesi söz konusu ise devlete karşı
isyanın üzerine silahlarında gerçek mermi
olmayan bir manga
asker ile mi gidilir?
İsyan öyle ciddiye
alınacak boyutlarda bir
şey değil idiyse o
zaman bölük yüzbaşısı
neden alaydan acil
yardım istiyor?
Neden bir bölük
askerin( Bir bölük asker
demek en az
100 asker demektir) başına bizzat
kendisi geçip gerçek mermilerle isyancıların
üzerine yürümüyor? Hangi
kitapta yazar velev
ki silahlı düşman
bir tane bile
olsa onun üzerine içinde
gerçek mermi olmayan
silahlarla yürümek?
Menemen olayı ile
ilgili olarak bu
sorular da sorulmuyor
maalesef.
Evet.. Bu yazıyı okuyan
çok değerli Türk
Silahlı Kuvvetleri mensubu
arkadaşlarım var. Hepsine soruyorum: Görev mıntıkanızda
velev ki bir
tek silahlı kişi
devlete karşı resmen
isyan etse üzerine
-silahlarında mermi olmayan-
bir manga asker ile
mi gidersiniz?
Devam ediyoruz yine:
Kubilay olay yerine varıyor. Bu arada Yüzbaşı Fahri de 43. Alay’dan yardım
istiyor. ( Yani ortada büyük bir tehlike var, bu tehlikeye karşı Kubilay’ı bir
manga askerle ama silahlarında eğitim mermisi olduğu halde tehlikenin göbeğine
yollarken kendisi – Bölüğünü bu altı kişiye karşı harekete geçireceğine –
Alaydan yardım istiyor. )
Çok ama
çok çok acayip
değil mi?
Değildir. Bu soruyu sorarsanız
hap gibi yuttuğunuz ve
bugüne kadar ezberlemiş olduklarınız
alt üst olur.
O bakımdan sormazsınız/ soramazsınız. Sorarsanız Atatürkçülüğünüze halel
gelir diye korkarsınız.
Devam edelim...
Sonra Kubilay, Derviş Mehmet’e ‘’ Siz kimsiniz? Hükumete isyan mı ediyorsunuz?
Derhal dağılın.’’ Diyor.( Hatta bazı hikaye
anlatıcılara göre ona
bir de tokat
atıyor.) Bunun üzerine Derviş
Mehmet, Kubilay’ı ayağından vuruyor tabancasıyla.
Bir Türk asteğmeninin vurulması Menemen halkını ziyadesiyle mutlu ediyor(!)
Sevinç naraları göklere yükseliyor (!) Alkışlıyorlar olayı.(!)
Kubilay’ın vurulduğunu gören bir manga
asker öylece mal
mal kumandanlarının vurulmasını
seyrederken ilçenin iki güvenlik
görevlisi Bekçi Hasan ve Şevki, tabancalarını çekip ateş ediyor ama her
ikisi de isyancılardan herhangi birine tek kurşun isabet ettiremezken
isyancılar onları da vuruyorlar ve ikisini birden öldürüyorlar.
Bekçilerin silahlarında da mı
eğitim mermisi vardı
acaba? Altı esrarkeşten hiç
birini vuramadıklarına göre
öyle olmalı.
Neyse... Bu son soruyu
sormadım farzedin.
Yüzbaşı Fahri kışlasından olayları öylece mal mal seyrederken, yaralı Kubilay
bacağını sürüye sürüye belediye binasına girmek istiyor ama belediyenin
kapıları kendisine kapatılıyor. Bunun üzerine camiye doğru yürüyor.
‘’Belediye binasının kapıları
yaralı bir asteğmenin
yüzüne nasıl kapanıyor? /
Niçin kapanıyor? Bunu
sadece korkaklıkla izah
etmek mümkün mü?’’ Diye
de sormuyoruz.
‘’Hani Türk Milletinin
kendisine sığınan düşmanı
bile olsa onu canı
pahasına koruma özelliği?’’ Diye de
sormuyoruz. Kaldı ki kendilerine
sığınan bir düşman
değil şerefli bir
Türk askeridir.
Sonra?
23 Aralık 1930 tarihinde saat sabah 8.30 sıralarında Derviş Mehmet, Müftü Camiin bahçesinde testere ağızlı bir bir
bıçakla Kubilay’ın kafasını kesip ucuna yeşil bayrak takılı olan sırığa takıyor
bu kesik başı.
Menemen halkı ‘’ Çok yaşa Mehdi hazretleri ‘’ Diye sevinç çığlıkları atıyor o
kesik başı sırığın ucunda görünce (!)
Ha unutmadan:
Mustafa Kemal’in Çanakkale Savaşında ‘’Düşmandan kaçılmaz. Merminiz yoksa süngü
takıp düşmana öylece saldırın.’’ Emri üzerine düşmana süngüyle saldıran Türk
askerlerinin evlatları olan o bir
manga er, komutanlarının kafası kesilirken süngü takıp sadece dört
tabancaları olan bu altı kişiye saldırmayı akıllarının ucundan bile
geçirmiyorlar. Ya ne yapıyorlar? Kaçıyorlar olay yerinden ve kışlalarına
sığınıyorlar.
Bu arada
sayıları en az yüz
askerden oluşan Jandarma
bölüğü korkudan tir tir
titrer vaziyette alayın
gelmesini ve olayı bastırmasını
bekliyor.
Evet evet.. En
az yüz askerden
oluşan bölük 6 esrarkeşten
ve onların ellerindeki
dört tabancadan korkuyor (!)
Bu olayda sorulacak binlerce soru var ama sorulmuyor. Şu yazının oldukça büyük
bir bölümünü alıntıladığım Sinan Meydan adlı tarihçi bile Menemen halkının Kubilay’ı Yobaz bir
öfkeye teslim ettiğini, onun kafasını kesen Derviş Mehmet’i çılgın gibi
alkışladığını yazmış iyi mi?
Mesela ‘’Menemen olayından
beş sene önceki
Şeyh Sait İsyanı ile
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası
kurucularının
ilişkilendirildiği gibi Menemen
olayı ile de Serbest Cumhuriyet
Fırkasının ilişkilendirilmesi
/ Menemen olayından
sonra 1946 yılına
kadar bu ülkede
ikinci bir partinin
kurulamaması tamamen bir
tesadüf müydü?’’ sorusu da hep
atladığımız sorulardan biriydi.
Evet hep
atladık bu soruları.
Çünkü bizlere ezberletilenler çok farklıydı.
Biz aşağı yukarı
her milli bayramda
ve özellikle 10 Kasımlarda çoğunlukla ezbere okuduğumuz Mustafa Kemal adlı
şiirden çok çok
iyi öğrenmiştik(!) ve
ezberlemiştik Menemen Olayını.
O şiirde
şöyle diyordu şair:
Sen elbette bilirsin bilirsin Mustafa Kemal
Elsiz ayaksız bir yeşil yılan
Yaptıklarını yıkıyorlar Mustafa Kemal
Hani bir vakitler Kubilay'ı kestiler
Çün buyurdun kesenleri astılar
Sen uyudun asılanlar dirildi.
Mustafa'm Mustafa Kemal'im
( Attila İlhan- Mustafa Kemal
Şiiri )
Aklımızda ve beynimizde hep Kubilay’ın kafasını
kesen yeşil renkli
yılanlar kaldı. Yeşil renge
bile düşman olduk.
Kubilay’ın kafasını kesen
yılanın aslında mavi-beyaz
bir yılan olduğunu
hiç görmedik. O
kadar görmedik ki
o mavi beyaz
yılanlara ‘’ Suyun öteki
tarafındaki dostlarımız ‘’ Dedik.
Hem de Menemen olayından
sadece bir sene sonra... Hem de İzmir ve
tabii ki Menemen başta olmak
üzere tüm Batı Anadolu’da yaptıkları
mezalimin izleri henüz
taptaze iken...
Peki bitti mi?
Biter mi
hiç?
Derviş Mehmet denen
alçak- Kubilay’ın başını
kesmişti değil mi?
Peki biz
dört sene sonra
ne yaptık? Yani 1934
Yılında?
Şehit Kubilay’ı bakın
ne yaptık?
*Öncelikle Atatürk ilke
ve devrimlerine ne kadar bağlı
olduğumuzun bir nişanesi
olmak üzere üzerindeki Türk askeri üniformasını ve tüm
iç çamaşırlarını çıkartarak
çırılçıplak soyduk.
* Sonra ‘’ Böyle çırılçıplak çok
ayıp oldu.’’ Diye
düşünmüş olacağız ki tenasül organının üzerini bir
bezle kapattık.
* Daha sonra eline modern Türkiye’nin
en gelişmiş silahlarından
biri olan(!) bir
mızrak verdik. Çağdaş
medeniyette kat ettiğimiz mesafenin nişanesi
olarak.
* Son olarak güzel
İzmir'imizin güzeller güzeli
Menemen ilçemiz başta
olmak üzere tüm
vatanımızı her türlü
dahili ve harici
düşmanlardan korusun diye
tunçtan bir heykel
olarak Menemen İlçemizdeki Yıldıztepe’ye diktik. Aynen
antik Yunan tanrılarından Savaş Tanrısı Ares’e benzeterek...
O gün bu
gündür her 23
Aralıkta Şehit Kubilay’ı
tüm yurtta işte böylesine
bir sevgi ve
saygı ile anarken
sair günlerde yeşil yılanlara
lanetler edip mavi-beyaz yılanlarla
sirtaki oynamaya devam ediyoruz.
Nasıl iyi mi?
******