Merhametini
Kaybedenlerin İlk Durağı
Alemlerin
Rabbi Allah C.C. Kulunu yaratırken merhametinden verir, merhameti ile ilk
karşılayan anne babasına verdiği kendisini büyüyene kadar saran ve son ana
kadar bitmeyen merhameti, kulu da büyürken büyüdükten sonra bu merhamet ile
hayatına devam etsin yolda bırakmasın ister, merhameti terk edenler içinde
kıyameti yaşarken yaşadığının kıyamet olduğunu ıstırap olduğunu bilmez, merhameti
olmayan insan taştan daha katıdır ,taş yumuşar lakin insan o halde iken zor
yumuşar, sadece Alemlerin Rabbi “ol” deyince ancak olur. Zaten Alemlerin Rabbi”
ol” demiş merhamet kalbine gönlüne yazılmış, silmekte neyin nesi anlaşılmaz bir
durum! Belki bizlere bir mesaj. Maneviyatız bir durum! İçler acısı bir hal!
Mantık dışı ve hissedişten uzak bir hal! İşte en çokta bu tip insanların iman
ederek bilmesine gerek vardır, onu bu rezil durumdan kurtaracak tek şey
imandır, imanın sağladığı gönlüne yazılı olan merhametin kapısını açarak huzura
erişmesi rahata ermesidir.
Ölmeden
hemen önce eliyle itelediği maneviyatı sarmak devirdiği gönül sandalyelerinin
üzerine yüzüstü düşmeden önce idrak ederek düzeltme anı, bunu gerçekten
anlayarak o an oturduğu odada gözyaşlarını halıya akıtarak ağlama haliyle
idrake erişi. İşte dün kanı çekilmiş elleriyle her şeyi kırarken, dudakları
bunca kin nefretle her şeyi söylemeyi kırmayı mubah sanırken, dudakları
kapanmazken hafif aralık kalmış alev alev yanarken, idrak etmenin şuuruyla fark
etmiş halini, pişmanlık içinde merhametin kapısını açmış. Yamalı kirli bohçalı ruhu
kirlenmiş kanından temizlenmiş odanın içinde olanları anlamış, Rabbine
şükrediyor, işte Rabbim “ol “ deyince olan an, imana erişen kulun huzur dolu
bakışı anlayışı Lime lime olmuş, el emeği göz nuru hayatını sonuna kadar yanmaktan
Rabbi sayesinde kurtarmıştı.
Aşkla
Sevmek Hak Aşkıyla olmak
Aşk
bir yemiş
Kimisi
yemiş
Kimisi
yememiş
Yiyenler
gülümsemiş
Yiyemeyenler
somurtu vermiş
İşte
böyledir aşk
Bu
aşık böyle söylemiş
Aşkı
bilenler gülümsemiş
Bilmeyenler
sebepsiz kalıvermiş
Allah
C.C. Aşkı bize vermiş
Alın
kullarım sizde sevi verin demiş
Sevmek
bize has Rabbim istemiş
Almamak
olmaz Rabbim emretmiş
Emri
baş üstüne bu bir hazineymiş
Gönderen
Rabbime şükürler olsun
Bize
aşkı vererek gülümsetmiş
Aşkı
yeryüzünde gören melekler kıskanmış
Bu
ne güzel şey diyerek seyre dalmış
Aşık
yâre sevdiğim nasılsın demiş
Bu
kibar sözlere melekler gülümsemiş
Aşk
böylesine güzeldir bize verilmiş
Sevelim
sevilelim zaten hayat içindeymiş
Gözlerin
aşkla bakan bir cennetmiş
Şimdi
fark ettim
Bakışların
aşk cennetinden bir bakışmış
Şimdi
fark ettim
Fark
etmek neydi hiç bilemezdim
Aşkla
sevince fark ettim
Aşkla
sevdim
Ben
aşkla sevdim huzurla gezdim
İkimizde
huzur olunca ben kendime geldim
Sözlerin bu kadar etkili olacağını bilmezdim
Boş sözlerle gece gündüz ben gezerdim
Aşkı buldum seni buldum çok sevindim
Aşk dolu sözlerle ben cennet bahçesinde
Aşkla ben seninle gezindim
Aşk,
iman etme nedenimiz, sevme, yaşama, gülümseme, gezme, bakma, varma, sarma,
koşma iman ile yaşama… Sebebimiz bunu
çoğalttıkça bitmez ,aşk Rabbimden bir derya deniz yüzmeyle aşılamaz varılamaz! Sonsuz
kerem hikmet Rahmet…Sahibi Rabbimden bize bir lütuf hazinedir.
En
Kabiliyetli dostun İmandır
Kabiliyet;
yetenek yani bir kimsenin bir şeyi anlama, yapabilme ya da bir etkiyi alabilme
yeterliliği, gücü ya da RUHBİLİM
TERİMİ; öğrenme olmaksızın kişinin zihin ve devinim
alanlarındaki iş başarma gücü. İşte bu ruhtaki imanın zihnin dünya işine
yönelirken kendisini kaybetmesine imkân vermeden yoldan çıkmasına izin vermeyen
bir algı sensoru bir işi başarması alt etmesi için yoldaşı kısacası Alemlerin
Rabbinden bir yaşama kılavuzu, kabiliyet yetenek, seni huzura götüren kapıyı
açmana olanak sağlayan bir el destek yönlendirici…
Varlığınla
alemde bir hacim kaplama telaşında iken kazandıklarınla doyumsuzluğunla doyuma
ulaşamaz iken, iman sana dur der, yeryüzünde hacim kaplama kapma derdinde
olmayı bırak, bir gönülde hacim kapla, kazandığın zaten sana yeter ihtiyacı
olana ver ki kazancın bu olsun. Nedir bu boşa çırpınışının gayesi? Bu kompleks
seni ani kayıplara götürüyor dur ve kendine bir çeki düzen ver. Geriye dön ve
bak zamanın içine bıraktıkların senden bir iz taşıyor mu? Zaman senden verdiklerinle
tatmin edici bir şeyleri yollara bırakmışsın diye sana teşekkürler ediyor mu? Seni
mutlu mesut etmiş mi defterine mutlu diye yazmış mı? Bunca mal varlığına
zenginliğine rağmen bir cevap verebiliyor mu sana bunca koşuşturmana
mutsuzluğuna rağmen? Az dur der iman, ahenkli ve ritmik adımlarla etrafına
bakarak yürü, ihtiyacı olana sende fazlası varsa yardım ederek yürü, arkanda
bir iz bırakasın bu izde seni ahirete taşısın…
Anlamsızlığı
kucak kucak sakladığımız, alev elev yakacağını bilmeden, gönlün ortasına
yığmak, gönül pilini mütemadiyen bitiren olmasına rağmen yorgun bırakan,” falan
almış ne güzel yakışmış bende almalıyım, a tam da beğendiğim renklerde odaya
çok güzel yakışmış oturma grubu, hemen almalıyım yenisi varken eskisine ne
gerek var! Mutfağı modern bir şekilde yeniden yapmalı, göz zevkime hitap
etmiyor hemen değiştirmeli” …Bize bunları inanmamızı sağlayan anlamsızlığın
pohpohlaması ihtiyacı yokken ihtiyaç ad etmesi, bu izlenimin bizi daha fazla
çalışarak yorması kazancın sadece kendi arzusuna göre harcanması israf edilmesi
ne kadar nahoş bir davranış burada ifade etmem mümkün değil! İçimizi dünya
heves arzularımız oydukça oyuyor ve bizlerde içimizde karşı koyacak bir gücün
var olmadığını sanarak her defasında kabul ederek tamam diyoruz! O bizi
pohpohlarken yani arzularımız beğenilerimiz sandığımız gereksizlikler kendimize
ikram sanırken yanıldığımız nedense aklımıza hiç gelmiyor çünkü bloke edilmiş
halde! Sanki çaresizliğin kuyusunda kalmışız gibi her evet dediğimiz bizi bu
kuyudan çıkaracakken daha da derinlere atıyor! Artık dur durmak nedir bilmeden
buna dur demenin şalterinin ne olduğunu bilmeden artık arzu ve heveslerin
kucağındayız, o kırbaçladıkça harika diyoruz, enfes diyoruz, mükemmel diyoruz
sancılar içinde! Sanki kazancımızı tek o alacaklıymış gibi çekinmeden düşünmeden
akl etmeden veriyoruz! İşte tam burada dostumuz olan Rabbimin gönderdiği nizam
olan İman devreye girer alırsak gönlümüze” hop dur bakalım” Bu gidişat nereye
gidiyor farkında mısın?”” Sen ne yaptığını sanıyorsun? ““Kazancını böylesine
boş yere harcamakla kazandığını mı sanıyorsun”? “Sana o seni aldatan aldatıcı
olan nasıl emir verebilir ki?”” Rabbin sana bunlardan kaçın demişken, seni
yıkan demişken” “Önce yetinmeyi bil” “Sonra ihtiyacı olanı bil”” Sana fazla
gelen bu paranın asıl sahibi o muhtaçlardır bu nedenle Rabbin senin elinde
verilsin diye sana bolca verildi”” Rabbin seni deniyor hepsi senin sakın sanma!
O
arzu hevesin dünya ile düşler kurarken düştüğün karanlık kuyuda olduğunu neden
fark edemiyorsun? Sana lezzet tattırdığını sandığın çürük elmadan başka bir şey
değil ki”! Çektirdiği hicranı huzur sanıyorsun bak yüreğinde değerli olarak
hiçbir şey kalmamış artık kendine gel” İşte bizim asıl mutsuzluğumuz
“bildiğimizi “sanırken hiçbir şey” bilmediğimizin” gerçek olmasını istemeden
yaşıyoruz. Ölüm uykusundayız evet ayıkmak için ölmeden önce ayıkmak gerekir,
verdiklerinle ölümden sonra huzuru hak etmen gerekir bir verip on katı
karşılığında… Bulunca sapıtmışlığın sarhoşluğu bize gerekli değil, bulunca
arayarak kaybedenin olmayanın yanına koşmalıyız.
İman
ile gezen ey güzel kullar
Melekler size gıpta eder bakar
Semada nurlar gönlünüze akar
İman ile nefis şeytan hep yanar
İman ile aç darlığın yolunu
İman ile sar sen Allah kulunu
İman ile boz zalimin oynunu
İman ile nefis şeytan hep yanar
İman nuru ile baksın gözlerin
İmanı anlatan olsun sözlerin
İman âşık kulu arar özlerim
İman ile nefis şeytan hep yanar
Geri çevirme sen sana geleni
İmanla karşıla seni göreni
Rahmandır kulun gerçek tek seveni
İman ile nefis şeytan hep yanar
Rahman her şeyi iyi bilir görür
Zalim kendi zalimliğiyle ölür
Mümin imanıyla cennette yürür
İman ile nefis şeytan hep yanar
İman
ettikten ve imanla yaşadıktan sonra hayatın dünyanın nefsin ve şeytanın nasıl
martaval sıktığını nasıl bu martaval dediğimiz yalanlara inandırdığına şahit
olurken inanın şaşırıp kalacaksınız! Aslı siz açan bir çiçek kadınlarımız bir
nilüfer iken nasıl solduğumuzu nasıl soldurtulduğumuza şahit olacaksınız! Her
gün bin bir ışıltısı ile doğan günün ve batan gün batımının içinde geçen
zamanın nasıl hoyratça harcadığımızı içine değer adına bir değerler
bırakmadığınıza şahit olurken şaşkınlıktan küçük dilinizi yutacak hale
geleceksiniz! Sanki dinden firar etmek için dünyada yaşıyoruz! İmanı
hissetmemek için gönlümüze sözcüklere duygu ve hislere attığımız binlerce
kokuşmuş yamaların ardında onun nurunu saklayarak kaybedeceğimizi sanırken ve
nedense bin bir yenilgiden sonra ağırlaşan kaldırılmayan hayat yükünden gelişen
mutsuzluk iki dudağımızın arasında gülümsetmeyen sözlerin çıkmaması, içimizde
çocukken koşan yılkı atlarının perişan hali ile bir adım atamaz iken en sadık
dostumuz olacak kapısını açmaktan korktuğumuz iman kaoslarımızı firar eden
bizim boşa firar ettiğimizi tılsımlı dokunuşu ile dokunarak bizi sarar, körü
körüne inandıklarımızın haz etmediğimiz ömrün hırpalayan sahte gülüşlerinden
kurtararak huzur ve sakin limanında ağırlar ve hoş geldin diyerek gülüşüyle
merhametiyle sarar.
Dün ruhunda kopan miskin fırtınalar dinmeye
başlar, kaplumbağa adımlarıyla yol alırken birden adımların hızlanır insanların
saadeti için çalışman için hızlanır. Bunca yıl mutluluğu erteleyen dünya
arzuların nefsin bir bir kaybolur…Düz yolların hep yokuş iken birden düzlenir,
cennete eş gönlünle dünyanla mutluluğun formülünü bulmuşsundur iman ile. Her
vakit mutluluktan insana varmaya dair ne varsa senden uzak tutan seni
uzaklaşman için kovalayan arzun hırsın bencilliğin kovulunca parçalanarak kaçar
bir anda yok olur, imanın ve gönlün içindeki imanın sıcaklığı serinliği seni
sardıkça içindeki buzul dağlarının karları erir yok olur…
Bu
kadar iyimser konuşurken bunun bir bedeli olmayacak mı? Olacak elbette ki!
Haftada bir sefer yanına uğrayan şeytan arzuların vay dostum nasıl yolumdan
yürüyor mu diye ziyaret ederken şimdi vay uyanık benden kaçmanın peşindesin diyerek
günde 10 defa 50 defa seni kandırmak için kapıdan kovsan bacadan, bacadan
kovsan pencereden, kapı pervazının aralarında her an seninle uğraşacak, işin
zor baş etmek kolay değil! Dün ise izlendiğini belki bilmez iken bugün artık
izleniyorsun, ayağına çelme yakmak için anı bekleyenler ver! İzlendiğinin artık
bilincindesin, kantara ağır basan yükleri ağır tartsın diye kantarın ayarını
boz diyen yarım kiloyu bir kilo tart diyen nefsin şeytanın arzularının ağır
baskısı vara! Bazen seni bin bir düşünce anaforu içinde kaybetmeye çalışanların
çabası ve imanın gücü ve sen, koptun kopacaksın, savruldun savrulacaksın… Adım
attığın yeni dünyanın huzurla esen rüzgârı ve bunun dışında sıcak eriten neyin
varsa almaya çalışan nefsin şeytan dünya ve arzuların, elbette kolay olmayacak
baş etmek, Alemlerin Rabbi varken bir anda çok kolay olacak şaşıracaksın!
Bir
an kendini hücrede hapis zan edeceksin sana bunu hissettirecekler, kaosu
yaşatacaklar hissettirecekler, kümelenmiş nefret dolu söylemleri söyleyenler
bir anda karşında olacak, doldurulması gereken beyaz sayfaları karalayanlara
uydum uyacağım derken iman gücü “dur” diyecek… “Yakma” dünyanı dur. Es geç git
yoluna benimle devam et, onlar seni kendi yangınına çekerken, kendileri gibi
yanmaya davet ediyor aman ha dikkat! Benimle her cümle değerli iken onlarla
değersiz boş asılsız…
İç
sesinle sana yankılanan imanın huzur dolu sesi ve yoldan çıkaranların nefreti
kini, sıkıntılar yetmezmiş gibi birde bunların cefası nazı işvesi! Karaktersizliğin
kitabını onlar yazarken, sen benimle karakterin kitabını yazmaya devam et der
iman …Külüstür bir motorun bitmeye yakın son çabası, kara bulutlar değil kara
çıkmazlar, bizi hemen terk etme böyle senin ihtiyacın olacak bize, sakla bizi
bir süre yastığının altında, sonra gizlice uğrarsın bize hişt kimse duymaz! Ey
densizler her an gören duyan bilen Rabbim var, sizi inkarcılar yezitler….Ret
etmişken kurtulamazsın kolay kolay olsun imanın güz var Rabbim içine saklamış
var kapısını çal giy zırhını her ne kadar çıkartmaya çalışsalar da…
İşte
kapıları açan tek bir şifre ” iman” her şeyle ilgili ilintili çözümü içinde
saklı, gizemine ulaşmanı istemeyen şeytan nefis arzular dünya çevren…Çözülmeyen
açılmayan düğümleri açan, görmezden gelmek sadece aptallık, etrafını kifayetsiz
sıfatlarla çeviren nefis ,şeytan, dünya, arzularım hırsım, imanın parıltısını
yok edebiliri mi? Asla! Hem sizlere ne oluyor ki beni hemen yargılıyorsunuz
sizleri yaratan Rabbim bana sizlerle mücadele etmemi emretmişken bazen düşsem de
kaldıran Mevla’m iken kim değer verir ki sizlere? Beyin gücüme hücum etseniz de
gönlümün gücü imanın gücü var siz yıkamazsınız bir anlığına şaşırtırsınız
ancak. Her laflar gaflar lüzumsuzlar sizin olsun ihtiyacım yok benim bunlara,
karalandığım kadar yanınızda karalandım yaralandım yeter artık ,düşün yakamdan!
İçimde sizler devasa boşluklar bırakıyorsunuz ben boşlukları insanı mutlu
ederek “hoşluk ”la doldurmak ve kazanmak istiyorum…Sizlerde gönül yok sevme
kabiliyeti hiç yok bu nedenle anlamanız çok ama çok zor bu acıda size
yeter…Hele hatanızı kabullenmek hiç yok yazık çok yazık sizlere…