Çürük bir renk olduğunu bilmiyordum
henüz ve çekilmiş tüm çürük dişlerimi saklıyordum küçük bir kutunun içinde.
Demem o ki: ben ve ömrüm o kutuda
saklıydık.
Derken bir gün kayboldu o küçük kutu
ve kalan tüm sağlam dişlerim çürümeye ve dökülmeye başladı.
Firari idi her biri bense hayatın
fedaisi idim ve suçunu üstlendim tüm insanların ve isyan etmediğim kadar
tembihli ve müşfiktim.
Gönlümdeki hazineyi kıskanıyordu
insanlar belki de bu yüzden sevmiyorlardı beni yine de ihtimal dahi vermedim
sevilmediğime ve önüme gelen gelmeyen herkesi sevdim.
Hüznüm çok büyüdü günbegün bense
büyümedim gitti.
Sonra küçüldü insan bedenleri: misal…
Babaannem asil bir İstanbul kadını
idi ve de çok güzel/miş hele ki gençliğinde ve de heybetli bir kadındı.
Ben doğduğumda epey yaşlıydı derken
ben büyümeye başladım babaannemse git gide küçülmeye ve ağzında son kalan iki
dişi de büyümeye doğru yol aldı.
İki azman diş ve çürük ve kodaman.
Adeta devasa bir mağaraydı her ikisi
de.
Babaannem öylesine küçüldü ki ve bir
gece onun gittiğini söylediler bana bense nereye gittiğini öğrenmek dahi
istemedim ne de olsa tescilli ilk arkadaşım ve de ilk aşkımdı babaannem derken
odasına girmeye yeltendim annemse beni engelledi ama sonunda girmeyi
başarmıştım ve işte o gece son defa gördüm babaannemi ve dişleri dökülmüştü
sanki ya da ben öyle sandım ve tam da onu öpecekken…
Annem engel oldu bana ama ben onun
soğuk yanağını öpmeyi başarmıştım ve canım öylesine yanmıştı ki.
Her çocuğun bir hikâyesi vardır
benimse birden çok.
Çocuklar büyürken yetişkinlerin
küçülmesi ender rastlanan bir olay mıydı yoksa bana mı öyle geliyordu?
Bir süre bunu kafamdan atmayı
başardım hatta unuttum da ilk kaybımı ne de olsa okulda sınıfta sayısız
arkadaşım vardı ve bir gün, öğretmenimin git gide küçüldüğüne tanık oldum
oysaki o da öylesine heybetli bir kadındı ki.
Derken ilkokuldan mezun oldum ve
kazandığım Anadolu Lisesi İmtihanı ile yeni okuluma kaydımı yaptırdım.
Sanki her şey yolunda gidiyordu ya da
ben öyle sanıyordum.
İlkokul öğretmenim evimizin arka
sokağında bir bodrum katında yaşıyordu ve de öylesine çok çiçeği vardı ki
penceresinde.
Gel zaman git zaman.
Büyüyordum hem enine hem boyuna sonra
insanlar ikaz etti beni bense ölesiye küçüldüm ve bedenim yarı ağırlığını
kaybettim. Yoksa ben de mi ölüyordum?
Ve işte aklıma takıldı o sözcük
aslında bir sözcükten de fazlası üstünde durmamaya gayret ettim ve de.
Arka sokağımızdan epeydir geçmiyordum
ve uzun süre sonra yolum o arka sokağımıza düştü. Öğretmenimin penceresindeki
tüm çiçekler solmuştu ve hayal meyal öğretmenimi gördüm ya da sandım ve o kadar
cüssesi küçülmüştü ki ve de kafasında tek tel dahi saçı kalmamıştı.
Ben de inanılmaz zayıfladığım için
midir neden, saçlarım bayağı dökülmüştü. Besin eksikliği demişti doktor yine de
sağlıklıydım enime zayıflamış olsam da bayağı.
Bir gün gördüm ki: bir kalabalık
toplanmış ilkokul öğretmenimin evinde ve sırtında tabut taşıyan adamlardan
duyduğum söz ile irkildim:
‘’Mübarek kadın, kuş kadar hafif.’’
Demek ki yaşayan tüm kuşlar ölü ve
hafifti.
Ve de ölen insanlar kuş gibi
kanatlanıyordu.
Çürük dişlerimi koyduğum kutuyu hala
saklıyor muydum sahi?
Ve de çürük düşlerimi ihlal eden
gerçekleri çok mu abartıyordum?
Ergendim.
Erkenden uğurladığım insanların
ardından göz yaşı dökmem de büyük erdem.
Derken liseyi de bitirdim alnımın
akıyla ve bu sefer üniversiteye kaydımı yaptırdım.
Hayatım durağan idi üstelik çok da
sevdiğim bir bölümü kazanmamış olsam da sınıf birincisi bendim elbet bu da
babamın mutluluk kaynağı idi ve o, mutlu oldukça ben de mutlu oluyordum.
Bir gün babamı hayli üzgün ve acılı
gördüm ama bana bir şey demedi. Annemse doktora gideceklerini söyledi.
Babamın hiç çürük dişi yoktu ne de
olsa protezdi ağzındaki dişler bense unutmuştum bile çürük dişlerimin saklı
olduğunu kutuyu.
Günbegün değişen bir şeyler vardı
bizim evde.
Babamın dinmeyen ağrıları ve küçülen
bedeni.
Korkmaya başladım ama belli etmedim.
Babamsa ağrılarını unutmaya çalıştı
ve de belli etmedi canının yandığını.,
Hızlı bir şekilde büyüyordum ve
alımlı ve de çok zayıf bir genç kızdım ve ben ne kadar enden kilo kaybetsem de
hali hazırda sağlıklı ve de ayaktaydım.
Aklımı kurcalayan ne varsa örümcek
ağı gibi unutmuştum bir köşede.
Babam…
O heybetli adama neler oluyordu?
Uzun bir süre hastanede yattı derken
annem bir trafik kazası geçirip aynı anda babamın yattığı hastanenin ortopedi
bölümünde tedavi oldu.
Şükürler olsun ki, annem küçülmüyordu
ama babam hızla kilo kaybetmeye devam ediyordu.
Üniversiteyi de bitirdim bu arada.
Annem ve babam eve dönmüşlerdi ama
babamın nerede ise hiç sesi çıkmıyordu ve hem enden hem boydan küçülüyordu.
Ben ve çürük düşlerim.
Bir minvaldi ki yaşamak ben ailemi
hep hayallerimde de saklı tutmuştum.
Ben nereye onlar oraya.
Ben…
Vardığım nokta mı?
Ya, babamın vardığı nokta neresi
olacaktı?
Bir gün ambulans geldi dayandı kapıya
ve babamı karga tulumba taşıdılar hastaneye götürdüler.
O aralar ben de iyi değildim ve uzun
bir süre babama hasret kaldım ve ansızın bir gece olanlar oldu bana:
Annem hastanede babamın yanında
kalıyordu bense kardeşimle bir başımıza evde ve o gece ani bir refleksle kardeşimi
de elinden sürükleyip babamın yanına gittik.
Babam nerede ise yatakta kaybolmuştu
ve gözlerinin feri de nasıl sönmüştü ve dudaklarından dökülen son kelime:
‘’Evlatlarım’’ oldu ve küçücük bedeni
ile o gece biz eve döndüğümüzde babamın ebediyete intikal ettiğini öğrendim.
Hep kaybettim ben.
Önce dişlerimi son düşlerimi.
Hep sevdim ben ve sevdiğim her kimse
önce küçüldü sonra dünyayı ve beni terk etti.
Anlayacağınız…
Bir ömür düş biriktirdim ve dişlerim
hep çekildi içim de çekildi.
Küçülen bedenler ise beni hep
korkuttu.
Bense hala büyümeyi başaramadım ta ki
annem rahatsızlanana dek bu yüzden onun gözünün içine bakıyorum:
Yeter ki küçülmesin ve beni terk
etmesin, diye.
Hala da düş biriktirmeye devam
ediyorum ve her düşümde sevdiklerim saklı bir o kadar çok da sevmemeye gayret
ediyorum çünkü sevdiğim herkes ve her düş çabucak çürüyüp küçülüvermekte.
Acının küçülttüğü benliğim ve
bedenim.
Hep mi çürür düşler ve dişler?
Kırık bir kalbin nazarında kimse en
büyük yeri hak eden bense küçülen dünyaya bakıyorum da ve inanılmaz da
korkuyorum.
En çok da çürüyen kalplerden
korkuyorum beni tek lokmada ham yaparlar, diye.