Bir tv kanalında, yarışma programında sunucu soruyor: ( Bu arada yarışmacı da okuyor soruyu )
‘’Beşi beş kuruştan beş yumurta kaç kuruş eder? ‘’
Bu sorunun para değeri 5.000 Tl.
Yani muhtemelen lise mezunu bir vatandaşa, ilkokul 2.-3. Sınıf düzeyinde bir soru sorulmuş ve bu soruyu bilip sonrasında da diyelim ki ‘’ Yarışmadan çekiliyorum.’’ Dese 5000 Tl kazanmış olacak yarışmacı.
Dahası yarışmacıya şıklar da veriliyor:
İnşallah okuyucular arasında ‘’ Ne kolay soruymuş, cevap tabii ki 25 ’’ Diyen çıkmaz.))))))
Yarışmacı düşünüyor taşınıyor ve cevabı veriyor: 25.( 1. Resim )
Sunucu cevabın yanlış olduğunu, doğru cevabın 5 olduğunu açıklamalı bir şekilde anlatıyor ama yarışmacı anladı mı dersiniz? Hiç sanmıyorum.
Evet gerçekten de zordur Matematik öğretmenlerinin işi. Lakin Tarih öğretmenlerinin işi daha zordur. Neden mi?
Matematik öğretmenlerine öğrenci tamamen boş olarak gelir. Onu öğretmen dolduracaktır. Oysa Tarih öğretmenine öğrenci dolu olarak gelir. Öğretmen onu boşaltıp tekrar doldurmak zorundadır.
Sanırım anlaşılmadı. Açıklayayım.
Matematik öğretmenine gelen bir öğrenci bir üçgenin alanının S= a.ha/2 olduğunu önceden bilmez, bunu ona öğretmen öğretecektir.
Tarih öğretmenine gelen çocuk ise daha önceden dedesinden, babasından, Türk askerinin 1917 Yılında Çanakkale’de sadece üzüm hoşafı yiyerek ( ya da içerek ) düşmanla savaştığını bilir(!) ( 2.Resimde görüldüğü gibi. ) Size düşen görev nedir peki? ‘’ Çanakkale Savaşları 9 Ocak 1916’da tamamen bitti. Sen Hangi 1917’den, hangi üzüm hoşafından bahsediyorsun?’’ Dedikten sonra doğruyu öğretmek için kendinizi paralamaktır ama öğrenciniz babadan, dededen, sosyal medyadan, arkadaş çevresinden öyle bir aşı almıştır ki, sizin kıçınızı yırtmanız hiç bir işe yaramaz çoğu kez. Yani Çanakkale Savaşlarının 1916 Yılı başında bittiğini öğretmek, beşi beş kuruştan beş yumurtanın beş kuruş olduğunu öğretmekten bin kat daha zordur.
Matematik öğretmeninin öğrettiğine hiç bir Allah’ın kulu itiraz etmez. Mesela matematik öğretmeni ‘’ İki kere iki dörttür ‘’ der, herkes Alparslan’ın ya da Ertuğrul Gazi’nin alpleri gibi ellerini göğüslerine götürür, ‘’ Eyvallah Beyim. Doğrudur. İnandık, iman ettik.’’ Derler. Bir Allah’ın kulu çıkıp da ‘’ Yeme bizi hoca. Ne malum dört ettiği?’’ demez.
Aynı şeyi Tarih öğretmeni dese?
Mesela Tarih Öğretmeni ‘’ İki kere iki dört eder ‘’ dese? Anında itirazlar gelir: ‘’ Olur mu hiç hocam? Bizim partinin ilke ve doktrinlerine göre beş eder.’’ Yahut ‘’ Hocam! Siz o sapıkların ilke ve doktrinlerine bakmayın, bizim atalarımızdan, dedelerimizden öğrendiğimize göre üç eder.’’
Hiç unutmam: Yaklaşık 17-18 Sene önce Fethiye’nin bir beldesinde, bir kahvehanede arkadaşlarla batak oynuyoruz. Kesinlikle oyun oynamayan, yancılık sanatında ise üstad bir abimiz var. Masada beni görünce yanaştı yanıma. Ben Karslıyım o Ağrılı diyar-ı gurbette hemşeriyiz.
Bu abimiz ceketinin sol yakasında devamlı bir kabartma, madeni Atatürk rozeti taşırdı. Öyle olunca da pek çok Ehl-i Kahvehane, onu Atatürk konusunda otorite sanırdı.
Neyse efendim, laf nereden döndü dolaştı bilmiyorum, bu abimiz ‘’ Atatürk, Kurtuluş Savaşından sonra Yunanlıların işgal ettikleri topraklarda dünyaya gelmiş olan ne kadar sarı saçlı mavi gözlü çocuk varsa hepsini öldürün diye emir verdi.’’ Demez mi?
Herkes oyunu filan bıraktı benim hemşeriyi dinliyor.
Bakalım bu palavranın ucu nereye kadar gidecek diye sordum.
Cevap verdi: ‘’ Çünkü o sarı saçlı mavi gözlü çocuklar Yunan dölü olabilirdi. Yani savaş sırasında Yunanlılar tarafından ırzına geçilen kadınların doğurduğu piçler...’’
‘’Eeee bu karar uygulandı mı peki?’’
‘’Hayır. Çünkü Atatürk’e Paşam! Sen de sarı saçlı mavi gözlüsün. ‘’ Dediler. O da ‘’Haklısınız bu işten vazgeçelim’’ Dedi’’
Nasıl hikaye? Harika değil mi?
Siz Tarih öğretmeni olarak istediğiniz kadar bunun bir palavra olduğunu anlatın. Ehl-i Kahvehane dersini aldı(!) Gırtlağına kadar tarihi bir bilgiyle doldu(!) sizin ‘’ Yahu hemşerim sallama. Hiç olmazsa ‘’Sarı saçlı mavi gözlü demeseydin. Yunanlılar sarı saçlı mavi gözlü mü ?’’ Diye yırtınmanız boşunadır.
Boşunadır zira lise yıllarınızda benzer bir hikaye de size anlatılmıştır sizin ehl-i kahvehaneniz tarafından ve siz ta ki Tarih Öğretmeni oluncaya kadar inanmışsınızdır o hikayeye. Hatta komünizm düşmanı olmanızın en büyük sebebi o hikayedir.
O hikayeye göre Lenin, Rusya’da iktidarı ele geçirdikten sonra ‘’60 Yaş üstünün tamamını öldürün. Üretime hiç bir katkıları yok’’ demiş. Yakın adamları ‘’ Aman efendim siz de 60 yaş üstüsünüz.’’ Deyince ‘’ Ulan valla haklısınız. Az daha kendimi imha ediyordum.’’ Deyip bu düşüncesinden vazgeçmiş.
‘’Vay hıyar Lenin vay. Demek sen 60 yaş üstü insanları öldürmeyi düşündün ha. Bundan gayrı ebedi düşmanınım.’’
Velhasılıkelam bende Lenin düşmanlığı böyle başladı. Yıllar sonra zavallının günahını almış olduğumu öğrensem de düşmanlık bâki kaldı.
Evet... Bir Matematik öğretmeninin ‘’ Siz ona aldırmayın. O bilmiyor. Aslında bir üçgenin iç açıları toplamı üçgenine göre değişir. Akıl var mantık var her üçgenin iç açıları toplamı neden 180 derece olsun ki?’’ Diye ahkam kesenleri yoktur. Ama diyelim ki siz bir Tarih öğretmeni olarak ‘’ İki nokta arasındaki en kısa yol bir doğrudur.’’ Deseniz bin tane alleme size iki nokta arasındaki en kısa yolun bir doğru olmadığına dair bin tane anlatım yapacak, bin tane belge(!) sunacaktır.
Matematik öğretmeninin anlattıkları üzerinde yorum da yapılmaz.
Mesela Matematik öğretmeni ‘’Asal sayılar kendinden ve 1 den başka hiç bir sayıya bölünmez dediğinde hiç bir Allah’ın kulu bu hüküm üzerinde yorum yapmaz. ‘’ Lan hele bir dur bakayım. Ben bi deneyeyim, bakarsın bölünür.’’ Diye bir duygu ve düşünce aklının ucundan bile geçmez. Ya da ‘’ Neden hocam? Neden bölünmez. Pek çok sayı bölünebilirken asal sayının ayrıcalığı nedir? Ona bu ayrıcalığı kim veriyor da bölünmüyor? ‘’ Diye sormaz lakin Tarih biliminde işler değişir.
Vatandaş çıkar ‘’ Çanakkale Savaşında Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum diyen, 57. Alayın tamamı ve 300.000 askerin şehit olmasına sebep olan Mustafa Kemal’in kendisi niçin ölmedi?’’ Diye sorar.
Vatandaşa 57. Alayın tamamen şehit olduğunun sadece bir efsane olduğunu, bu alayın hem I. Dünya Savaşının diğer cephelerinde hem de Kurtuluş Savaşında üstün hizmetler yaptığını anlat anlatabilirsen...
Çanakkale Savaşlarında resmi kayıtlara göre şehit ve kayıp sayımızın 58.000 olduğunu, en abartılı kaynaklarda bile bu rakamın 250.000 iken 300.000 şehit diye bir bilginin tamamen palavra olduğunu, gerçek olsa bile 300.000 Kişinin tamamının Mustafa Kemal’in emrinde olmasının mümkün olmadığını anlat anlatabilirsen...
Bir savaşta ordu komutanı olan kişinin mutlak surette ölmesinin gerekmediğini , ordu komutanlarının %99.9’unun yapılan savaşlarda bırakın ölmeyi, yara bile almadıklarını bu tip beyinlere anlatın anlatabilirseniz.
Onlara istediğiniz kadar ‘’ Bak kardeşim. 57. Alayın tamamı şehit olduğu için ( tamamının şehit olduğunu varsayalım) Mustafa Kemal’in de ölmesi gerekiyor idiyse o zaman İstanbul feth edilirken Bizans surlarına doğru lağım( tünel ) kazan ama bu lağımlar fark edildiği için karşı lağımla tamamı şehit edilen lağımcılar sebebiyle Fatih Sultan Mehmet’in de ölmesi gerekiyordu senin mantığına göre.’’
‘’Senin mantığınla hareket edecek olursak Fatih Sultan Mehmet de Akşemseddin’in, Zağanos Paşa’nın, Saruca Paşa’nın, Macar Urban’ın, surlara bayrağı diken Ulubatlı Hasan’ın ve daha nicesinin kazandığı zaferin üstüne kondu öyle mi?’’ Desen? Bu nasıl sakat bir mantıktır?’’ desen.
Yüzde yüz eminim ki beşi beş kuruş olan beş yumurtanın neden 25 kuruş değil de 5 kuruş olduğunu düşüne düşüne beyni yanmış vatandaş gibi bön bön suratınıza bakacaktır.
(
Ülkemizde Tarih Öğretmek Matematik Öğretmekten Daha Zordur? başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
13.04.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.