2 Ekim 1917’de 7. Ordu Komutanlığı görevinden istifa eden Mustafa Kemal bir kaç gün içinde İstanbul’a geldi.
Mustafa Kemal, İstanbul’a geldikten bir kaç gün sonra 15 Ekim 1917’de Kaiser II. Wilhelm, üçüncü kez İstanbul’a geldi. Daha önce Sultan Abdülhamid döneminde iki kez İstanbul’a gelip padişahla görüşen ve onu Almanya’ya davet eden Kaiser Wilhelm, her seferinde II. Abdülhamit’in estek köstek bahaneleri sebebiyle bu isteğine ulaşamasa da bu sefer artık devletin ipleri Enver Paşa’nın elindeydi. V. Mehmet’in mutlaka Almanya’ya iadei- ziyarette bulunması gerekiyordu. Lakin zavallı padişah 73 yaşında bir ihtiyardı. Değil Almanya’ya gitmek, ayalta duracacak hali yoktu. Ağır hastaydı.
Kaiser Wilhelm’i atlatmak da olmazdı. Sultan Reşat çok yakında Hakkın Rahmetine kavuşurdu. O zaman da tahta veliaht şehzade Vahdettin geçecekti. O halde Vahdettin rahatlıkla abisi Reşat’ı temsilen Almanya’ya gönderilebilirdi.
Peki ona kim yaverlik yapardı? İstanbul’da boş boş oturan Mustafa Kemal.
İşin doğrusu ben olsam istifa etmiş bir paşaya hiç bir görev vermem ‘’ Madem istifa ettin, git Bayezıd Meydanında işportacılık yap.’’ Derdim ama Enver Paşa Mustafa Kemal’den vazgeçemiyordu onu ne kadar sevmezse sevmesin.
Mustafa Kemal ve Veliaht Şehzade Vahdettin Almanya’ya gitmeye hazırlanırken 31 Ekim 1917’de İngiltere Parlamentosunda çok önemli bir şey gerçekleşti: Evet...İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour’un girişimiyle daha sonra ‘’Balfour Deklarasyonu’’ adı verilen bir deklarasyon yayınlandı 31 Ekim 1917’de. Bu deklarayon, Filistin Topraklarında bir Yahudi Devleti kurmanın yolunu açıyordu.
Peki tüm okurlara bir soru: İngiltere ya da bir başka Hıristiyan ülke Yahudileri hiç sevmedikleri, hatta Yahudilerin -Hz. İsa’yı öldürmeleri sebebiyle- nefret ettikleri halde, Hz. İsa'nın da doğduğu ve öldüğü Kudüs’ü niçin kendileri almak istemez de Yahudilere verir? Bunun için çalışır? Beni takip edenler bu sorunun cevabını mutlaka bilirler.
İngilizler’in önünde artık yepyeni bir hedef vardı: Kudüs.
Kendileri için değil Yahudiler için Kudüs’ü Türklerden almaları gerekiyordu ve 9 Aralık 1917’de bunu başardılar. Yıldırım Ordularını oldukça kötü yöneten Falkenhayn’ın hataları ve Türk ordusunun, karşısındaki İngiliz ordusundan sayıca neredeyse yarısı kadar olması sebebiyle İngiliz General Allenby 9 Aralık 1917’de Kudüs’e girdi.
General Allenby’nin, Kudüs’ü Türklerden aldığı 9 Aralık’tan altı gün sonra yani 15 Aralık 1917’de Mustafa Kemal ve Veliaht Şehzade Vahdeddin, Almanya’ya gittiler ve 5 Ocak 1918’e kadar Almanya’da kaldılar.
Mustafa Kemal tekrar İstanbul’a döndükten sonra o yıllarda Türkiye de dahil pek çok ülkeyi kasıp kavuran İspanyol Gribine yakalandı ( ileride bir kez daha yakalanacaktır. ) bu arada da Osmanlı Genel Kurmayı Filistin Cephesindeki başarısızlığı sebebiyle 21 Şubat 1918’de Falkenhayn’ı Yıldırım Orduları Grup Komutanlığının başından alıp yerine Limon von Sanders’i getirdi.
Aslında bu iki Alman Paşası da al birini vur ötekineydi. Lakin Osmanlı Genel Kurmayı nedense Türk ordusunun başına Türk bir paşa getirmiyordu.
Pandemiyi zar zor atlatan Mustafa Kemal bu sefer de böbreklerinden rahatsızlandı ki bütün hayatı boyunca bu böbrek rahatsızlığı ondan hiç eksik olmamıştır. Bu arada böbrekleri rahatsız ve tedaviye ihtiyacı olmasa da Filistin cephesine dönmeyi düşünmüyordu çünkü Yıldırım Orduları Grubunun başında hiç anlaşamadığı Limon von Sanders vardı.
Mustafa Kemal, 25 Nisan 1918’de tedavi olmak amacıyla Viyana’ya gitti ve Ürolog Prof. Dr. Otto Zuckerkandl tarafından muayene ve tedavisi yapıldı. Daha sonra doktorun tavsiyesiyle 30 Haziran 1918’de Bugünkü Çekya’da bulunan Karlsbad’a giderek orada kaplıca tedavisi görmeye başladı ve bir süre de burada Dr Vermer’in tarafından tedavi edildikten sonra 28 Temmuz 1918’de İstanbul’a döndü.
Evet... Mustafa Kemal 28 Temmuz 1918’de İstanbul’a dönmüştü ama o İstanbul’a dönmeden 25 gün önce 3 Temmuz 1918’de Padişah V. Mehmet Reşat Hakkın rahmetine kavuşmuş 4 Temmuz 1918’de -birlikte Almanya gittikleri ve yaverliğini yaptığı- Vahdettin, Osmanlı tahtına oturmuştu.
7 Ağustos 1918’de yeni Padişah Vahdeddin, uzun zamandır İstanbul’da sadece maaşını alıp yan gelip yatan Mustafa Kemal’i doğrudan doğruya kendi emir ve fermanıyla tekrar 7. Ordu Komutanı olarak tayin etti ve 9 Ağustos 1918’de bir Cuma selamlığında ona ‘’ Sizden talebim o tarafların düşman eline geçmemesidir. Göreyim sizi ‘’ Diyerek Mustafa Kemal’e olan güven ve inancını dile getirdi.
Emir bu sefer büyük yerdendi. Mustafa Kemal, kısa bir süre önce yol arkadaşlığı yaptığı padişaha ‘’ O Limon, ordunun başında olduğu sürece ben 7. Odunun da herhangi bir ordunun da başına geçmem.’’ Diyemedi.
Mustafa Kemal 27 Ağustos 1918’de Nablus’a gelerek ordusunun ( yani 7. Ordunun ) Başına geçti ve her ne olduysa işte o Nablus’ta oldu.
Evet...19 Eylül 1918’de General Allenby Nablus’ta toplanmış olan Türk ordularına saldırdı ve bu saldırı sonucunda Türk ordularını mağlup etti. Yani sadece Mustafa Kemal’in komutasındaki 7. Ordu değil aynı zamanda 6. 8. Ve 4. Ordular da yenilmişti.
Evet... Ortada facia boyutlarında bir yenilgi vardı ancak bu yenilgi sadece Mustafa Kemal’in ve onun 7. Ordusunun yenilgisi değildi. Ayrıca Yıldırım Orduları Grubuna Limon von Sanders komuta ettiğine göre bu yenilginin faturasını Mustafa Kemal’e ya da diğer ordu komutanlarına kesmek ne kadar doğru olurdu o da ayrıca değerlendirilmelidir bence.
Mustafa Kemal, zaten öteden beri gıcık olduğu Limon von Sanders’in bu saldırı sırasında Nasıra’daki karargahından gecelik entarisiyle kaçarak canını zor kurtardığını öğrenince ondan daha da gıcık kapmaya başladı.
22 Eylül 1918’de yani Türk ordusu İngilizler karşısında mahv-ı perişan olurken - sanki çok gerekliymiş ve acilmiş gibi- Padişah Vahdeddin Mustafa Kemal’i ‘’Fahr-i Yâver-i Hazret-i Padişahî’’ ilan etti. ( Mustafa Kemal, Erzurum Konresi öncesinde askerlik görevinden alındığı halde oldukça uzun bir süre bu unvanı kullandı. Yazdığı mektup ya da bildirilerin altına ’’Fahr-i Yâver-i Hazret-i Padişahî’’ ifadesini mutlaka ekledi ve Padişah Vahdettin hiç bir zaman ‘’ Sen de kimsin? Ben seni o görevden aldım.’’ Demedi.
‘’Yahu Hocam! Nablus Savaşı denilen bir savaşta ordumuz yenilmiş ama Mustafa Kemal halen Yıldırım Orduları Grup Komutanı değil. İyi de bu adam ne zaman Yıldırım Ordularının başına geçti? Savaş bittikten sonra mı? ‘’ Dediğinizi duyar gibiyim.
Gelin hikayenin o kısmını da gelecek bölümde ele alalım
(
İki Günah Keçisi—kimsenin Yazamadığını Yazmak--5. Bölüm başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
19.04.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.