Makale / Toplumsal Makaleler

Eklenme Tarihi : 12/5/2023
Okunma Sayısı : 453
Yorum Sayısı : 5
Biz Tarih  Olarak Ne Öğrendik?

MEVSİMLERDEN İLKBAHARKEN / GÖNÜLLERE AŞK DOLARKEN
Lise yıllarımdan başlayayım.
İstanbul- Bakırköy Lisesi öğrencisiyim.
Evet, üç senelik bir okul olduğu halde beş senede zar zor bitirebildiğim Bakırköy Lisesinde...
Bu beş sene içinde derslerimize bir sene Deli Saliha, dört sene de Deli Nimet girdi. Her ikisi de nurlar içinde yatsın.
Deli Saliha, rivayetlere göre yazılı sınav kağıtlarını okumazmış. Evinde salonun ortasına bir sehpa koyar, yazılı kağıtlarını havaya atarmış. Sehpanın üzerine düşen kağıtlara 5 ( On üzerinden notlar ) halıya düşen kağıtlara dört verirmiş. Nereden çıkmış bu rivayet derseniz, onun sınavlarında hiç bir Allah'ın kulu 4 ya da 5'ten yukarı da aşağı da not alamazdı. Ama nasıl olurdu bilemeyiz sene sonunda karnelerimizde 6-7-8-9 hatta 10'u bile görmemiz mümkün olurdu. O sebeple de hiç kimse Saliha Hanım'a '' Hocaaaam ! Yazılılarımızı okudunuz mu?'' Diye sormazdı. O canı isterse okurdu: ''Sami: 4 Duygu : 5'' Diye... Başka derslerde 10'u 98 puandan aldığı için ağlayan Duygu, Saliha Hanım '' Beş '' deyince ağlamazdı zira bilirdi karneye 10 yazacağını. Ben de itiraz etmezdim: '' Nasıl 4 ya? Üç dosya kağıdı doldurdum sınavda. '' diye. Bilirdim karneye en az 7 yazacak.
Nimet Hanım'a gelince: ''Ben 10'u ancak benim hocalarıma veririm. 9 Bana aittir'' der ve dolayısıyla sınıfın en hafız öğrencisi bile Nimet Hanım'dan 8'den yukarı not alamazdı. Ben ise 5'ten şaşma 6'yı aşma bahtiyarlarından idim.
İkmal sınavları vardı o zamanlar. Bilenler bilir. Bakırköy Lisesi öğrencilerinin yaklaşık %75'i her sene öncelikle Matematik ve Fizikten, ardından da Tarih Dersinden mutlaka ikmale kalırdı.
Evet, gerek Nimet Hanım, gerekse Saliha Hanım'ın ortak bir özelliği vardı. Ben, Nimet Hanım üzerinden anlatayım:
-Sami oğlum kalk bakalım tahtaya. Anlat bize Montrö Boğazlar Sözleşmesini.
Başlardım anlatmaya.
-Hımmm bak kitabındaki şu cümleyi atladın. İyi çalışmamışsın.
- Hocam valla çok çalıştım. Ekmek, musaf çarpsın ki çok çalıştım.
-Madem çalıştın, neden sözleşmenin tarihini söylemiyorsun?
-Hocam ! Tarihi de olmayıversin. Kıyamet mi kopar?
-Tarihsiz Tarih mi olur a benim beşten şaşma altıyı aşma evladım?
-Tamam hocam hatırladım. 1936.
-Bunun ayı günü yok mu evladım?
İçimden '' Ayını da gününü de'' deyip sin'li kaf'lı saydırıyorum ama biliyorum ki o ay ve günü söylemezsem Nimet Hanım nazarında konuyu anlatmış kabul edilmeyeceğim ve hatun, not defteri haricinde tuttuğu artı-eksi defterine artı koyup daha sonra bunu sözlü notuma olumlu olarak yansıtmayacak.
Melül ve mahzun bir şekilde sıra arkadaşım Necdet'e bakıyorum. Çok şükür anladı. Aha da eline yazdı tükenmez kalemle. Okuyorum: ''Mevsimlerden İlkbaharken / Gönüllere aşk dolarken''
-Hocam ! Mevsimlerden ilkbaharken / Gönüllere aşk dolarken imzalanmış bu sözleşme
Nimet Hanım önce kıpkırmızı, ardından mor bir renge bürünüyor ve nihayet Çin Ejderhası gibi ağzından alevler fışkırarak bağırıyor:
-Otur yerine eşek herif. Tutmuş bana Zeki Müren'in şarkısının sözlerini söylüyor. Tembel teneke.
''Ulan Necdet. Ulan ben senin... Eşşeoğlu eşek. Nimet Hanım'ın dersinde dalga geçmek olur mu lan hayvan herif? Bir de en iyi arkadaşım olacaksın.''
Evet, Tarih Derslerimiz işte böyle geçerdi ve bir Tarih öğretmeni olarak göreve başlayıncaya kadar Tarih adına ne öğrendiysem Nimet Hanım'dan öğrendim her şeye rağmen. ( Allah tekrar gani gani rahmet eylesin. Bizleri iyi yetiştirdi o günün şatlarında. )
''Öğretmen oluncaya kadar mı? Fakülte yıllarında bir şeyler öğrenmedin mi peki? '' Diyenler olacaktır.
Bu soruya cevap vermeden önce hemen belirteyim: Benimle aynı sene ( 1974) Bakırköy Lisesinden mezun olan Neşe, Dilek, Nesrin ve Suna adlı arkadaşlarım ve ben dahil bildiğim en az beş kişi İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümüne kaydolmuştu ve hepimiz, fakülteyi bitirene kadar Tarih adına ne öğrenmiş isek Nimet Hanım'dan öğrenmiştik. Öğretmenliğe başladığımızda ( İlk yıllarda ) Nimet Hanım'ın öğrettiklerinden aklımızda ne kalmışsa onu aktarıyorduk öğrencilerimize.
Fakültede ne öğrendik peki?
Sadece ve sadece Osmanlıca öğrendik yarım yamalak. Yani efendim eski Türkçe okumayı ve biraz da çat pat yazmayı.
Evet, Yüksek öğrenimimizin ilk senesinde ben o zamanlar asistan olan Prof Dr. Ali İhsan Gencer'den Osmanlıca öğrendim. ( Allah ona da gani gani rahmet eylesin )
Yine ilk senemizde Derslerimize giren hocalardan biri de Ord. Prof Dr. İbrahim Kafesoğlu idi. ( Allah rahmet eylesin. Nurlar içinde yatsın.) Girdiği dersin adı Tarih Metodu olmakla birlikte tarihin metodundan çok faydalanabileceğimiz tarihi kaynakları ve bu kaynaklarda neler olduğunu not olarak yazdırıyordu. Yazdırdığı kaynakları normal kitapçılarda bulmak tabii ki mümkün değildi. Ancak Süleymaniye gibi, Bayezıd gibi kütüphanelerde bulabilirdik.
Boykotlar, işgaller, cenaze törenleri haricinde fakülteye gidebildiğimiz günlerde ilk senede bunları öğrendik. ( Daha doğrusu Osmanlıcayı öğrendik, Tarih kaynaklarını da ezberledik. )
İkinci sene artık uzmanlık alanımızı seçecektik.
Tarih Bölümü öğrencilerinin çok büyük bir bölümü Ülkücü olduğundan ve dahi İbrahim Kafesoğlu Hocamız Ülkücülerin en sevdiği hocalardan olduğu için herkes onun '' Umumi Türk Tarihi '' Kürsüsüne yüklendi.
Prof Afif Erzen'in İlk Çağ Kürsüsü, genellikle sol görüşlü öğrenciler tarafından tercih edildi her nedense.
Ortaçağ Kürsüsü, Selametçilerin ( Yani Erbakancıların ) ve Yine Ülkücülerin çok tercih ettiği kürsüydü ve o zamanlar Doçent olan ve İslam Tarihi Dersleri veren Hakkı Dursun Yıldız ile yine o zamanlar doçent olan ve Selçuklu Tarihi dersleri veren Erdoğan Merçil yaklaşık olarak herkes tarafından çok seviliyordu. Kürsü Başkanı Prof. Fikret Işıltan, Bizans Tarihi dersleri verirdi ve hoca değil ama bu ders hiç sevilmezdi.
Yeniçağ Bölümü... İşte bana kala kala bu bölüm kalmıştı. Benim asıl sertifikam buydu. Çünkü herkesin nazarında en zor bölümdü ve o sebeple tercih eden oldukça azdı. ( Bu bölümü anlatacağım daha )
Yakınçağ Bölümünün başında ise Prof Cevat Eren vardı. O 1976'da ölünce yerine kim geçti hatırlamıyorum. Prof. Kemal Beydilli ve Prof Yusuf Halaçoğlu ise henüz asistandılar bizim zamanımızda.
Bir esas, iki de yardımcı sertifika seçiyorduk. Ben Yeniçağı esas, Ortaçağ ve Yakınçağı yardımcı sertifika olarak seçmiştim. Fakültenin diğer bölümlerinden ya da kendi bölümümüzden başka sertifikalar da seçmem mümkündü ama işi uzatmadan bir an önce fakülteyi bitirip öğretmen olmak istiyordum.
'' Hocam ! Bu kadar çok bölüm, bu kadar çok ders ve bu kadar çok hocanız varmış ama siz '' Ne öğrendiysem Nimet Hanım'dan öğrendim. '' Diyorsunuz. Bu nasıl oluyor? Dediğinizi duyar gibiyim.
Anlatacağım efendim. Anlatacağım... Gelecek bölümde inşallah.
( Biz Tarih Olarak Ne Öğrendik? başlıklı yazı Sami Biber tarafından 12/5/2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu