Çok hasta olan Atatürk'ü ziyarete geldi manevi kızı Prof Dr. Afet İnan... Atatürk işte bu ziyaret esnasında Afet İnan'a gece gördüğü rüyayı anlattı.
Rüyasına göre Atatürk ve Salih Bozok bir kuyuya düşüyorlardı ancak Atatürk kuyudan çıkamazken Salih Bozok kuyudan çıkıyordu.
Atatürk bu kuyuyu ölüm olarak yorumlamıştı ve onun yorumuna göre her ikisi birden aynı anda ölümle karşı karşıya gelecekler, kendisi ölecek ama Salih Bozok kurtulacaktı.
Gerçekten de tam olarak öyle oldu.
Atatürk'ün hastalığının oldukça ilerlediği günlerden başlayarak '' O ölürse ben yaşayamam.'' Diyen Salih Bozok, sürekli intihar provaları yapıyordu. Hatta sık sık tam kalbinin bulunduğu göğüs bölgesini tendürdiyotla işaretliyordu.
Dahası eşine bir veda mektubu bile bırakmıştı. Bu senaryoya uymayan tek şey ise bizzat oğlu Muzaffer Bozok'un '' Babamın intihar edeceğine ve ettiğine hiç birimiz inanamadık. Zira çok canı tatlı bir insandı.'' Demesiydi.
Salih Bozok, son günlerinde Atatürk'ün yanında bulunanlardan özellikle rica etmişti: ''Atatürk öldüğü anda lütfen hiç vakit kaybetmeden bana haber verin.'' Ancak böyle bir habere gerek kalmadı zira Atatürk son nefesini verirken baş ucundaydı. Sessizce elini öptü ve odadakilerin ''Salih bir delilik etmeyesin.'' demesine aldırmadan alt kata indi, sonra tabancasını göğsünde işaretlediği yere dayadı ve tetiği çekti.
İlginçtir ki hayatı savaş meydanlarında geçmiş ve bir tabancayı en iyi şekilde kullanmasını bilen bir asker, kalbini ıskalamıştı. Kurşun karaciğerini delip sırtından çıkmıştı. Yani doktorları öyle diyordu.
Bir sürü dedikodu dolaştı ortalıkta daha sonra. ''Atatürk'ü göz göre göre ölüme gönderen Masonlar, pek çok şey bilen Salih Bozok'u da Atatürk'ün öldüğü gün ortadan kaldırmak istediler.'' Filan dendi ama kesin olarak kanıtlanabilen bir şey yoktu ortada. Kesin olan tek şey ise Atatürk'ün doktorlarının önemli bir kısmının Mason olmasıydı ( Mim Kemal Öke mesela.. Bu adam üstelik loca başkanıydı. Dr. Samuel Abrayava Marmaralı mesela... Bunlar kesin Masondu, diğerlerinin de Mason olduğu iddiaları vardı. Bu arada Atatürk'ün eczacısı ve bazı ilaçlarını yurt dışından getirten eczacı- kimyager Mustafa Hakkı Nalçacı da Mason olduğu kesin olan kişilerden biriydi ve ilginç şekilde Mustafa Kemal Atatürk'ün rahatsızlıkları 1935'de Mason Localarının faaliyetlerine son verdirdikten sonra artmıştı.
Atatürk, aynen dediği gibi 10 Kasım 1938'de düştüğü kuyudan kurtulamazken derhal hastaneye kaldırılan Salih Bozok kurtarıldı. Ancak o da çok uzun yaşamadı. Atatürk'ten üç yıl sonra 1941'de hayata gözlerini yumdu.
Geçen bölümde ''Atatürk'ü gerçek manada seven sadece Salih Bozok'muş '' Demiştim ya, işte burada bir haksızlığı da düzeltelim zira Türk Milletinin oldukça önemli bir bölümü Atatürk'ü çok seviyordu hatta onun tabutuna dokunabilmek için ölümü göze alacak kadar...
11 Kasım 1938' Cuma gününe tekrar geri dönmek üzere devam edelim.
Atatürk'ün naaşı 11 Kasım 1938'de tahnit edildikten sonra üç gün daha Dolmabahçe Sarayındaki yatağında kaldı.
Evet, zamanın Akşam Gazetesi haberine göre 13 Kasım 1938'de Atatürk'ün naaşı hâlâ son nefesini verdiği odadaki yataktaydı. Neyi bekliyorlardı, niçin bekliyorlardı bir Allah bilir.
14 Kasım 1938'de naaş Dolmabahçe Sarayı Merasim Salonunda katafalka kondu. ( Türk Milleti böylece ilk kez '' Katafalk '' diye bir kelime duymuş oldu. )
Cenazenin Ankara'ya nakli için 23 Kasım tarihi belirlenmişti ancak 23 Kasım 1938 Tarihi Ramazan Bayramına denk geldiği için tarih iki gün önceye çekilmişti yani 21 Kasım'da Ankara'da olacaktı Atatürk'ün cenazesi.
Hükümet, Atatürk’ün Cenaze Töreni için yapılacak sarfiyat hakkında kanun tasarısını Türkiye Büyük Millet Meclisine sundu. Kanun tasarısında hükümet, Atatürk'ün naaşının Ankara'ya nakli, Ankara'daki cenaze töreni, buraya gelecek olan askeri kıtaların nakli ve iskân masraflarının yanında, tören için ülkeye gelecek yabancı konukların misafir edilmeleri için yapılacak masraflar için Ziraat Bankası'ndan 500 bin liralık kredi açılmasını istiyordu. Atatürk'ün cenaze programı için yapılacak harcamalara ilişkin kanun, 14 Kasım 1938'de mecliste kabul edildi. [ Resmi Gazete-- Sayı 4063- 15 Kasım 1938 ]
14 Kasım 1938'de katafalka konan Atatürk'ün cenazesi iki gün daha burada öylece, sebepsiz bir şekilde bekletildikten sonra 16 Kasım 1938'de halkın ziyaretine açıldı. Bu ziyaret 19 Kasım'a kadar sürecekti.
17 Kasım 1938 Saat 20.00'deki ziyaret esnasında bir anda yüz bin kişiden fazla bir kalabalık Dolmabahçe Sarayı bahçesine doluşunca meydana gelen izdihamda yedisi gayrimüslim, dördü Müslüman toplam on bir vatandaşımız öldü, kırk vatandaşımız da yaralandı. Yani Müslim ya da gayrimüslim Atatürk'ü sevenler, onun tabutuna el sürmek uğruna ölümü göze alanlar da vardı elbette ki bu ülkede.
Ha unutmadan.. 17 Kasım 1938'de yaşanan bu izdihamda ölenler şunlardı: 1) “Deniz Yolları İşletmesi Müdürü Raufi Manyas'ın kızı Bilun (16 yaşında) 2) İstiklal Caddesi 236 numarada oturan Anna (58 yaşında) 3) İstiklal Caddesi'nde Yıldırım Apartmanında oturan Bayan Roya Koşnir, 4) Roya Koşnir'in kızı Bela Koşnir, 5) Bakırköy’den Aşçı Hatice (55 yaşında) 6) Kurtuluş’tan Sütçü Diyamendi (40 yaşında),7) Topkapı Arpaemini Yokuşu Sokağında oturan Abdülhamit (50 yaşında) Aksaray'da Laleli Caddesinde oturan Bayan Kevser Mehmet (35 yaşında) 9) Tarlabaşı 19 Numara'da oturan Satenik Ohannes (35 yaşında) 10) Saint Benoit Lisesi Öğrencisi Paul Kuto (15 yaşında) 11) Beyoğlu Lüksemburg Otelinde kalan Belçikalı Leon” [ 19 Kasım 1938 Tarihli Akşam Postası Gazetesi]
19 Kasım 1938'de Atatürk'ün Cenazesi Ankara'ya nakledilmek üzere katafalktan alınınca kız kardeşi Makbule Hanım telaşla sordu: Abim için bir cenaze namazı kılınmayacak mı? '' Aldığı cevap '' kılınmayacak '' olmalı ki öfkelendi. Sarayın merdivenlerinde gördüğü başbakan Celal Bayar'a seslendi. '' Bayar ! Cenaze namazı kılınmayacak mı?''
Hakikaten... 10 Kasım'da ölmüş olan Mustafa Kemal Atatürk için taa Hindistan'da bile hem de 10 Kasım 1938 Tarihinde gıyabi cenaze namazı kılınırken [ Kenize Murat- Saraydan Sürgüne ] Türkiye'de 19 Kasım'a kadar neden kimsenin aklına gelmemişti Cenaze namazının kılınması?
Evet, gerisini biliyorsunuz.
Makbule Hanım'ın ağlayıp sızlamaları, ortalığı ayağa kaldırması üzerine eli ayağı birbirine dolanan Başbakan Celal Bayar ve tören komutanı Fahrettin Altay Paşa sonunda çareyi buldular: [ Konuyla ilgili daha teferruatlı bilgi için Münir Hayri Egeli, Atatürk’ten Bilinmeyen Hatıralar kitabına göz atabilirsiniz. ]
Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi'nin '' Onun cenaze namazı tertemiz hale getirdiği vatanın her karış toprağında kılınabilir.'' fetvası üzerine Dolmabahçe Sarayı bahçesinde Prof. Şerafettin Yaltkaya'nın imamlığı, Hafız Yaşar ve Hafız İsmail'in müezzinliği ile ve sadece on yedi civarında bir cemaatle '' Allahuekber '' Yerine '' Tanrı uludur'' '' Esselamüaleyküm'' yerine '' Tanrının esenliği üzerinize olsun'' denilerek, yani tamamen Türkçe olarak kılındı.
Tabut 19 Kasım 1938 günü 08.21’de, Dolmabahçe'den çıkarılarak top arabasına konuldu.
[ Anlaşılan bu cenaze namazı, normal sabah namazı vaktinden çok kısa süre sonra kılındı zira Kasım ayı itibariyle imsak saati 7.30 Filandır. Yani belki de sade vatandaşlar sabah namazından çıkıp evlerine dönerken Atatürk'ün cenaze namazı kılındı Dolmabahçe Sarayında... Bu da bir başka gariplik ya neyse...]
Resmi nakil törenini oluşturan cenaze korteji saat 08.59'da hareket etti. Kortej, tramvay yolunu takiben Tophane, Karaköy, köprü yolu ile Eminönü Meydanı, Bahçekapı, Sirkeci ve Salkımsöğüt üzerinden Gülhane Parkı ve park içindeki yolu takiben Sarayburnu'na 12.26’da ulaştı
Yollar, balkonlar, hatta camilerin kubbeleri, şerefeleri insanlarla dolmuştu. 750.000 Nüfuslu İstanbul'da 600. 000 Kişi Atatürk'ü son yolculuğuna uğurluyordu.
Eminönü'nde eski bir bina çöktü bu sırada ama gazeteler bu sefer '' Şu kadar insan öldü.'' Diye yazmadılar. Sadece ''14 Yaralı var. '' yazdılar.
Sonra bu top arabasındaki tabut Zafer torpidosuna kondu. Ama daha bitmemişti. Zafer torpidosundan da alınıp İzmit'e taşıyacak olan Yavuz Zırhlısına kondu.
Yavuz Zırhlısı Atatürk'ün tabutunu İzmit- Mayın iskelesine getirdiğinde saatler 19.30'u gösteriyordu.
Tabut daha sonra İzmit Tren garına getirildi ve 20.30'da İzmit'ten ayrılıp Ankara'ya doğru yola çıktı. Nihayet 20 Kasım 1938 saat 10. 30'da Ankara'ya vasıl oldu.
20- 21 Kasım 1938'de de Ankara halkının sevgi ve saygılarını arzetmeleri için TBMM önündeki katafalka konan Atatürk'ün tabutu, 21 Mayıs 1938'de Ankara Etnoğrafya Müzesine götürüldü ve orada bir mermer lahit içine konularak tam on beş sene toprakla buluşturulmadı.
Hiç bir Müslümana reva görülmeyen bir eziyet, işkence ve hakaret Atatürk'e reva görülmüştü. Hem de ''Atam ! Sen kalk da ben yatam. '' Diyecek kadar sözde onu sevenler tarafından.
11 Kasım 1938'i unuttum sanmayın. Döneceğim tekrar oraya.
(
Atam ! Sen Kalk Da Ben Yatam---3. Bölüm--- başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
17.12.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.