3 gün sonra
988 Yılı’nın ılık bir bahar günüydü.


Sabah erkenden toplanmıştı Oğuz Ordusu.
Selçuk beğ 7 bin bahadırı ile yola çıkmıştı işte.
Bahadırlarının çoğunluğu Kınık Boyu’na mensup olmakla birlikte, Oğuz’un birçok boyundan bahadırlar vardı.
Oğuz Budun’un Kınık Boyu’nun Başbuğ’u bu akında ilk defa yeni bir sancak kullanıyordu.
Çiftbaşlı Kartal’ın resmedildiği bu Sancağın üstünde çiftbaşlı kartal iki ayrı yöne sağa ve sola bakıyorlardı. Bunlar Doğu ile Batı’yı temsil ediyordu.
Selçuk beğ Batı’da haçlı topraklarına göz koymuştu zaten çoktan.
İşte şimdi bu akın bunun altyapısını hazırlayan ve kendisinin katıldığı ilk akındı.
Az insanın yaşadığı bu bereketli topraklar pekala Oğuz Budun’a yurt olurdu, bunları çok düşünmüş ve sadece Korkut Ata ve Dukak beğ ile konuşmuştu. İşte Yabgu’dan ayrı ilk defa özbaşına kendi bahadırlarıyla akına gidiyordu. Sancağın iki yanında birer Tuğ vardı.
Bu Tuğlardan birisi Oğuz Budun’un Kınık Boyu’nu temsil ediyor, diğer Tuğ ise Kınık’tan başka Oğuz Boyları’nı ve bütün Türk Budunu temsil ediyordu.
Bu Tuğ ancak yad devletlerle yapılan savaşlarda taşınırdı. Türkler arası olan cenklerde böyle bir Tuğ görülmezdi.
Başbuğ Selçuk beğ Tümenbaşı Doğu Han’ı yanına almamıştı.
Oğlu Mikail Alp’i almış, daha doğrusu Onbaşı Günbudun ve genç bahadırlarının hepsini almıştı.
Bu genç bahadırlar at üstünde çevikliklerini ve ok atmada kabiliyetlerini ıspatlamışlardı. Bu akın hususiyetle süvarilerin okçuluğundaki hünerleriyle kazanılacaktı.
Zafere olan inanç herkeste tamdı.
Atların herbirinde yedek sadaklar vardı.
Bahadır başına 30 ile 50 arasında değişen sayılarda ok düşüyordu.
Bu okların hepsi çiftbaşlı sağa ve sola bakan kartal ile mühürlenmişti. Bunun haricinde Selçuk beğ 50’ye yakın yedek at ile fazladan çeşitli pusatlar yükletmişti.
Nihayetinde yola çıkanın işini yalnız Köktanrı bilirdi, Selçuk beğ çeşitli tedbirler almıştı.
Haçlı Gürcüler kendilerine saldıran bu yeni düşmanı bir süre tanımlamakta dahi zorlanacaklardı.
Zaman içinde belli olacaktı çiftbaşlı kartal’ın hikmeti.
Köktanrı bilir, herşeyi bilir.

Yolda zaman zaman av yapıyorlardı, iki defa da Sasani artığı Pers’lerden büyükbaş ve toklu almışlardı.
Başsız kalmış olan Persler haçlıları sevmiyor, ya bu yüzden ya da başka sebeplerden Oğuz’larla çok iyi anlaşıyorlardı.
Oğuzlar onlar için de ileriye dönük bir umut kaynağıydılar demek gayet yerinde olurdu.
Aslında belkide islam olan Pers alimlerden ve ilim adamlarından Türkler hakkında öğütler almışlardı belki de buradaki yerli ahali.

Korkut beğ Selçuk beğ’e bu konulardan bahsediyordu zaman zaman.
Bundan tam bin yıl kadar önce ilk defa bazı Türk Boyları buralara akınlar düzenlemiş, miladi ilk yıllarda bu topraklar Türklerle tanışmıştı.
200 sene kadar süren bu durumdan sonra, Türkler daha batıya gitmiş fakat bu gidiş Anadolu’dan olmamış Karadeniz’in kuzeyinden gidilmişti.
İşte 5. yüzyıl başlarında Attila Han büyük devlet kurmuştu, sonradan bu devlet bugün kısmen Hazar’lar olarak devam ediyor, Hazarlar’da Oğuz Yabguluğu’nun komşusuydu zaten.

Yola çıktıklarının 6. Günü Urmiye Gölü’ne ulaşmışlardı. Gölün etrafından dolanacakları için, önce Urmiye Gölü’nün batısına geçtiler.
Buradan da kuzeye doğru dörtnal gidiyorlardı kıyı boyunca.
Daha önce gelen keşif kolları buradan çok uzak mesafeye gelmemişlerdi, işte nihayet onların geldikleri yerler bu bulundukları yerin 1 günlük mesafesinde daha kuzey batıda idi.
Selçuk beğ yağıyla her an karşılaşacaklarını bildiği için artık daha dikkatli olunması gerektiğini bahadırlara da bildiriyor, her bahadır yanındakine veya ardındaki bir bahadıra aktarıyordu.

Vakit öğleye yaklaşıyordu.

988 Yılı’nın Nisan ayının ılık bir bahar günüydü.
İşte çiftbaşlı kartal sancağı ile iki yanında Tuğ’lar ile 7 bin bahadır bir kahramanlık destanına adlarını yazdırmak için, Oğuz Budun için, Türk Budun için bu ellere gelmişlerdi.
Merend denilen bir bölgeye gelmişlerdi.
Burası Selçuk beğ’in aldığı istihbaratlara ve hesaplara göre, Tümen gibi kalabalık orduları konuşlandırmak için en uygun bölge idi.
Burada düzlük alanların çok olması, yer yer yüksek tepelerin bulunması, yüksek ağaçlı ormanların varlığı ve özellikle de yeşilin çok olması burayı uygun yapan özelliklerdi.
Uzun süre konuşlanan ordular mutlaka atlarını da düşünmeliydi.
Yeşil vadiler bunun için biçilmiş birer kaftandı.
Az sonra artçılık yapanlar da öncülük yapan küçük keşif kolları da gelmişlerdi.
Peşlerinden hiçbir takip yoktu, olması da neredeyse mümkün değildi, çünkü Selçuk beğ bunu önlemek için yolu da epey uzatarak gelmişti.
Fakat öncü keşif birlikleri kalabalık at sürüleri ve onun da ilerisinde ordu birlikleri olması muhtemel kalabalıklar görmüşlerdi.

İşte az ilerde yağı olduğu halde Oğuz Ordusu savaşa girmek üzereydi.

Selçuk beğ 2 bin kişilik süvari savunma birliklerinin 1500’ünü ve 1000 kişilik bir okçu birliğini Yalguzağaç denilen biraz daha kuzeydeki mevkiden dolanarak haçlı Gürcü Birliklerini iki kuvvet arasında sıkıştırıp yok etmeyi tasarlamıştı.
Eğer bu 2500 kişilik kuvvet bir tehlike olursa gönderecekleri ulaklarla haber edilecek ve yağının kendilerini gördüğü o ilk yerden toplu saldırıya geçilecekti.
Yarım saat kadar zaman alacak bir kavis çizecek olan 2500 kişilik kuvvet atları yorgaya kaldırıp harekete geçmişlerdi.
Bu kuvvetlerin başında 2 binbaşıdan başka Başbuğ olarak Selçuk beğ’in güvendiği komutanlarından Tümenbaşı Aydoğmuş olacaktı.
Selçuk beğ mızraklı savunma kuvvetlerinin yanyana üçlü sıra halinde kalkan ve mızraklı dizilmesini, 1000 okçunun ise kendilerine yağı 200 at boyu yaklaşmadıkça okçuların birşey yapmamasını buyurmuştu.
1500 kişilik 3’lü sıralar halinde dizilecek olan kalkanlı mızraklı bahadırlar 300-400 at boyu eninde bir hat kurmuş olacaktı ki, Gürcüler böyle geniş bir hat görünce bocalamada kalacak, geriye mi kaçalım öne mi saldıralım ikilemi esnasında yaşanan panik ile cengin yarısı tamamlanmış bile olacaktı.

Vakit gelmişti kavis çizip kuzeyden artlarından dolanacak olan kuvvetler yola çıkalı epey olmuştu.
Şimdi kendilerinde idi sıra.
Selçuk beğ atını olduğu yerde bir çevirdi ve bahadırlarına baktı.
Herkes hazır görünüyordu.
4500 bahadır Başbuğ Selçuk beğ’in son sözlerini içinden yineliyordu.
Ta ki Taluy ta ki Muran, kün Tuğ bolgıl kök Kurıkan, Kökbörü bolsun uran.
(İşte Irmak, işte deniz, Yeryüzü Tuğumuz, Gökyüzü Otağımız olsun... Yol gösteren Bozkurt olsun)

Atını son sürat yorgaya kaldıran Başbuğ Selçuk beğ ve ardındaki 4500 Oğuz bahadırı dörtnala bu yeşil vadinin az engebeli ovasında dörtnala ilerliyorlardı.
Çok sürmedi ki ufukta haçlı Gürcü’ler gözle görünür mesafede idiler artık.
Haçlı Gürcüler Oğuz Ordusunu yeni görüyor olacaktılar ki, hepsinin atlanması dahi birkaç dakika sürerdi.
Şimdi yağı ile aralarında 400 at boyundan daha az mesafe kalmıştı.
500 kalkanlı mızraklı bahadırlar ön safa geçmiş kalkanlar açılmıştı.
Onların ardından 4500 bahadır yaylarına okları yerleştirmiş, Selçuk beğ ve bazı bahadırlar 3 ok birden yerleştirmişti.

250 at boyu mesafe kalmıştı aralarında.

Oğuz bahadırlarının öldürücü ok menzili 150 at boyu kadardı, yağının ok menzili daha az olmalıydı.
Yeryüzünde Oğuzlardan daha iyi okçu mu vardı.
Köktanrı Oğuz Budunu yiğitlik için yaratmıştı.
İşte erlik gösterilen meydanda dizilmişti Oğuz’lar.

Haçlı Gürcüler tahminen tam 1 tümen yani 10 bin kişi olmalıydılar, çünkü 2 Tugay bayrağı seçiliyordu.
Haçlılar vaziyet almış hepsi pusatlarını çekmiş hazır gibiydiler.

Arkalarından gelen 2500 kişilik Oğuz bahadırlarını görmüş olmalıydılar,
ki hiçbir kaçma gibi yüzüngeriye dönen kimse görünmüyordu, artlarında bir toz bulutu da seçilmiyordu.
Haçlı Gürcü’ler kendilerini kıstıran yağının daha az sayıda olduğunu anlamış, yahutta başka bir sebepten midir bilinmez savaş vaziyetini almış ve istifini hiç bozmamıştı.

Yağı ile aralarında artık 150 at boyu kadar mesafe vardı.

Ya haçlı Gürcü’lerin okçuları yoktu, yahutta 150 at boyu onlar için uzun olmalıydı ki, hiçbir ok gelmemişti onlardan.

Selçuk beğ buyruk verdi.
Olanca gücüyle gür sesiyle; "Oğuz aşkına" "Yabgu Aşkına" diye bağırdı ve gezlediği 3 oku fırlattı, ardından 5 binden fazla ok aynı anda gezlenmiş, aynı anda yeni oklar sadaklardan çekiliyor yaylara geriliyordu.
İkinci oklar da fırlamış bu arada bir kısım Gürcüler düşerken bir kısım Gürcüler üstlerine doğru geliyor hatta 1000-2000 arası bir kuvvet ilerde tepelerin olduğu batıya yöneliyor, iki ateş arasından kurtulmaya çalışıyordu.

4 defa okları gezlemişler ve yağı neredeyse yarıya inmiş, haçlı Gürcüler böyle bir savaşı ömürlerinde ilk defa yapıyorlardı.

Binbaşı Börükan diye çağırdı Selçuk beğ, 1000 bahadırınla batıya kaçan kuvvetleri takip et, elinizi çabuk tutun, esir de alın canlı diyordu.
Buyruk senindir diyen Binbaşı Börükan 1000 bahadırı ile atlar batı yönüne çevrilip yorgaya kalktılar. Türk atlıların yorgaya kalkarken son sürate ulaşmaları uzun sürmüyordu.

Eşkin yaban taylarına sahip olan Oğuzlar, atları ehilleştirmedeki hünerleri ve atlarla kurdukları dostluk ve yarenlik ile iki aynı ata da sahip olsalar bir haçlı Gürcü ve bir Oğuz, yine de Oğuz’un atı daha hızlı koşardı.
Oğuz atıyla ömür sürüyor, bir bütünlük arzediyorken, Gürcüler bazen atları aylarca görmüyorlardı bile.
Bu kaleler kapalı duvarlarla çevrili kentler hiç Oğuz’a göre değildi. Köktanrı yarlıgasın bu duvarla çevrili kentlerde yaşamak esaretten hiç farklı olmasa gerekti.
Az sonra işte burun buruna gelmişler, üstlerine gelen 2 bin kadar haçlı Gürcü’yü yenmeleri sadece az bir zaman alacaktı.
İşte uzun sürmeden haçlı Gürcülerin ardına dolanıp mevzilenen Tümenbaşı Aydoğmuş ve beraberindeki 2500 kişilik Oğuz Bahadırlarından da görünenler olmuştu.

Bu savaş Oğuz’u hiç kesmemişti.

Bunca yol gelip kendilerinden 3 bin fazla olan tam bir tümeni gafil avlayınca 1 saatte işte 8 bini ölü yerde yatıyordu. Haçlı Gürcü’lerin pis canları Od Tamu’ya yollanmıştı.
Kendi kayıplarını sayacak zaman yoktu, zaten fazla kayıp da yoktu.
Bir an önce batıya giden 2 bin kadar haçlı Gürcü'ye ve onların peşinden giden Binbaşı Börükan’a yetişmeliydi.

2 bin kadar haçlı Gürcü ufukta görünen tepelere doğru dörtnala at sürüyor, Binbaşı Börükan ve beraberindeki bin bahadır onların ardından koşuyordu.
Haçlı atları cenkten önce hiç kullanılmadıkları için olacaktı ki daha dinç koşuyorlardı veyahutta kaçanın anası ağlamazmış misali kovalayan ile kaçan arasındaki farkı atlarda mı hissediyordu nedir, fark hiç kapanmıyor gibiydi.

İşte nihayet onca uzun kovalamacadan sonra tepeye yaklaşıyorlardı.

Fakat bu tepe dik bir bayıra sahipti, o kadar zorlanan atlar çatlayacakmış derecede zorlandığı için bu sarp yokuşu çıkmaları mümkün değildi.
Haçlı Gürcüler hata yapmışlardı, çaresizce sırtını duvara vermişçesine pusatlarını çekmiş Oğuzların gelmesini bekliyorlardı.
Bu vakitten sonra yön değiştirseler bile çizilen o kavisle Oğuzlar zaten yetişeceklerdi.

Binbaşı Börükan ve bahadırlar bunu görmüşler ve omuzlarından çekilen yaylara sadaklarından çektikleri oklar yerleştirilmişti.
Hiçbir buyruk almadan özbaşına yapılan bu hareket gösteriyordu, ki Oğuzlar iyi talimli düzenli bir ordunun mensuplarıydılar.
Rüzgar vuruyorken son sürat koşan atlar üstündeki Oğuz bahadırları adeta atlarıyla bir bütünlük arzeder gibi görünüyor, uzaktan bakan haçlı Gürcüler üzerlerine atlı süvarilerin değil, sanki bir Tulpar Ordusu saldırıyor sanırdı.

Menzile girilince ilk oklar gezlendi ve sonra fırlatıldı, derken ikinci defa oklar fırlatıldı, üçüncü sefer oklar fırlatıldıktan sonra Binbaşı Börükan’ın önce buyruğu işitildi, "kılıç çek".
İlk buyruğun ardından narasını atıyordu, "Başbuğ Selçuk aşkına", "Oğuz Budun aşkına"...
Bin atlı sanki karşılarında çok küçük zayıf bir kuvvet varmış gibi hışım gibi akın akın saldırıyorlardı.
Halbu ki karşılarında oklandıktan sonra hala ayakta kalan en az kendileri gibi bin kadar haçlı Gürcü kuvvetleri vardı.

Binbaşı Börükan’ın sesi duyuldu tekrar;"Yüzbaşı Yağmur" diye seslendi, "sağ tarafı kapatın".
"Buyruk senindir", dedi Yüzbaşı Yağmur.

Ardından ikinci bir buyruk daha veriliyordu. "Yüzbaşı Ay Tigin sol taraftan", dedi. "Buyruk senindir" diye ses işitildi.
Yüzbaşı Ay Tigin, Onbaşı Günbudun’un Yüzbaşı’sıydı.

Mikail Alp sol taraftan bin kadar haçlı Gürcü’ye saldıracak olan yüz bahadır arasındaydı.
İşte karşılıklı biner kişi birbirine girmiş, Oğuzlar az önce meydanda yere serdikleri 8 bin haçlı Gürcü ile tutuşamadıkları savaşa burada tutuşuyorlardı.
Burası tam bir hengâme, küçük alanda yer yer kör döğüşü yapılıyor gibiydi.
Selçuk beğ ve bahadırları imkan olsa bu kızılca kıyameti kaçırmazlardı zira burda can alınıp can veriliyor, er meydanında tam manasıyla bir cenk ediliyordu.

Onbaşı Günbudun Mikail Alp’i gözünden ayırmamaya çalışıyordu.
Hem vuruşuyor, biryandan onu korumalıyım diye didiniyordu.

Onbaşı Günbudun bahadırlarından Kül Erkin, yaman güreşçi olduğunu cenk meydanında da gösteriyordu.
Yandan savrulan bir kılıç vuruşunu savuruyorken, hemen ardından başka bir haçlı Gürcü’nün vuruşu gelince, boş bulunmuş ve kılıcı bir an elinden düşmüştü işte.
Cenk meydanında katı kılıç kullanma vakti kılıcını elden düşürmek demek ölmek demekti, fakat Kül Erkin yaman bir nara atıp, önündeki haçlı Gürcü’yü ağaç kütüğü gibi yerden sökmüş, sonra havaya diktiği bu haçlıyı az ötedeki üç haçlının üstüne fırlatmıştı.

Bu hamle öyle hızlı yapılmış ve öyle iyi olmuştu ki, işte tıkandıkları bir an hem biraz rahatlamışlar hem Kül Erkin kılıcını yerden kapmaya bir lahza zaman kazanmıştı.

Sol tarafta vaziyet iyi idi, Yüzbaşı Ay Tigin’in bahadırları gerilemiyor hatta adım adım ilerliyorlardı.

Sağ tarafta işler daha yamandı, Yüzbaşı Yağmur ve bahadırları anlamadık şekilde sert kayaya çatmışlardı.
Bunda bir iş vardı.
Ortada Binbaşı Börükan rahat ilerliyor durum Oğuzların lehine işliyordu. Sağ tarafa yardım edilmezse işte hat yarılıyordu.
Yüzbaşı Yağmur deli gibi vuruşuyordu, az önce 3 tane daha yılların yoldaşı gardaşı onbaşısı daha Uçmağ’a varmıştı.
Yüzbaşı delirmiş gibi vuruşsa da olmuyordu, burada ne oluyordu böyle! İşte orta taraflardan yardım gelmek üzereydi, onlar rahat ilerliyordu fakat Yüzbaşı Yağmur’un yüz bahadırından ayakta sadece 20 kişi kadar kalmışlardı.
Yüzbaşı Yağmur ve bahadırları canlarını pahalıya satmak istiyor, ağır kuvvetlerle kendileri karşılaştıklarına göre diğer kollardan Oğuz’ların ilerleyeceğini biliyorlardı.
Dayanacak gibi değildi, işte Yüzbaşı Yağmur’un bahadırları birer birer düşüyordu.

Türk Türe’si yürüyordu, öyle ki Oğuz kanı bu yeni toprakları oluk oluk kızıla boyuyor, yeni yurt ülküsü bedel istiyordu.
Köktanrı Oğuz Budun’u işte bunun için yaratmıştı.
Oğuz’un nasibi bazen can almak, bazen can vermekti fakat her daim uğraş vermekti.

Yüzbaşı Yağmur ölümcül olmasa da epey yaralanmıştı, yüzünden akan kan sol tarafını kaplıyor gibiydi, bir anlık zaman bulsa sol tarafını silecekti fakat Yüzbaşı Yağmur işte karşısında 4 haçlı Gürcü ile aynı anda vuruşuyor, savunma yapmaktan başka elinden birşey gelmiyordu.
Şakağının sol tarafındaki sızan kanlar artık sol gözünü iyice kaplamıştı.
Yüzbaşı Yağmur ve bahadırları yeterince zamanı kazandırmış, ortadaki Binbaşı Börükan bahadırları hem sol tarafa hem sağ kanada yardıma gelmişlerdi.
Sağ tarafta ayakta kalan Yüzbaşı Yağmur’un yüz bahadırından 3 kişi ve kendisi kalmıştı.
Tam yardım gelirken işte Yüzbaşı Yağmur önündeki bir irikıyım haçlı Gürcü’yü boynundan yaralayarak devirirken, işte kendisi de ölümcül bir darbe alıyordu.
Kırmızı sakallı Albız suratlı bir haçlı Gürcü, Yüzbaşı Yağmur’a yan taraftan vurduktan sonra ikinci vuruşu da yaptı.
Yüzbaşı Yağmur olduğu yere kapaklanırken dilinden belli belirsiz sözler çıkıyordu. İnna lillahi ve inne ileyhi raciun.... bu sözler onun son sözleri oldu. Yüzbaşı Yağmur ve yüz bahadırının hepsi Uçmağ’a varmıştı.

Gelen seslere bakılırsa Başbuğ Selçuk beğ ve bahadırları gelmişlerdi. Burada çetin bir mücadele olduğunu anlamakta gecikmedi.
Binbaşı Börükan ve bahadırları sağ tarafta işte son 50 kadar haçlı Gürcü’yü esir almışlardı.
Sol tarafta Yüzbaşı Ay Tigin ve bahadırları sonradan ortadan yetişen bahadırlarla 70 kadar esir almışlar.
Onbaşı Günbudun bahadırlarından 2 genç bahadır Uçmağ’a varmış, Onbaşı Günbudun ve Mikail Alp hafif yaralı, Kül Erkin ise belirsiz bir şekilde yere yığılmıştı.

Şimdi Oğuz’ların elinde 120 esir vardı.

10 bin kişilik tam tekmil haçlı Gürcü Tümeni imha edilmiş, 7000 bin bahadırla gelen Oğuzlar kaç kayıp vermişlerdi, sayım yapılınca belli olacaktı.

Mikail Alp pusat arkadaşı ve akranı İl Tutmuş ile iyi bir sınav vermişlerdi.
Mikail Alp bir yol yerde yatan Kül Erkin’e bakmak için yaklaşmış.
Kül Erkin kıpırdıyor, nefes de alıyordu.
Zaten az sonra başını ovmaya başlayan Kül Erkin yavaş yavaş kalkıyordu, galiba başına bir darbe almış ve işte şimdi kendine geliyordu.

Selçuk beğ 120 esirin ellerini bağlatmış, bu tepe önünde yapılan cenkte 374 bahadır Uçmağ’a varmış, 17 tane de ağır yaralı vardı.
Selçuk beğ ateş yaktırmış, şimdi yaralar dağlanıyordu.
Selçuk beğ büyükçe bir çukur kazdırıyor, Uçmağ’a varan Oğuz’lara toplu bir mezar hazırlanıyordu.
17 ağır yaralıdan da 13 tanesi kan kaybından Uçmağ’a varmıştı, bazı yaraların kanamasını durdurmak mümkün değildi.
İşte burada toplam 387 Oğuz can vermişti.
Toplu mezar tamamlanmış üstü kapatılmış, yaralıların yaraları sarılmıştı. 120 esir haçlı Gürcü ve Oğuzlar ilk savaşın yapıldığı meydana doğru ilerliyorlardı.
Bir müddet sonra vardıklarında, burada binlerce cansız bedenler arasından Oğuzlar seçilmiş, onlarada bir toplu mezar yapılmıştı.
Uçmağ’a varan Oğuz sayısı da belli olmuştu. 2168 Oğuz eksilmişti.
7 bin Oğuz bahadırından 4832 kişi kalmışlardı. 120 esir alınmış, geri kalan 10 bin kişilik haçlı Gürcü tümen imha edilmişti.
Demekki arkadan dolanma girişimi başarılı olmasa en az bir bu kadar kayıp daha verilebilirdi.
Selçuk beğ kendi kendine söyleniyordu, 3 haçlı Gürcü, 1 Oğuz bahadırına denk oluyor demekki dedi.

Selçuk beğ haçlı Gürcü topraklarından çıkmaya niyetli değildi.
Daha sadaklarındaki oklar bitmemiş, yedek atlardaki oklara pusatlara hiç sıra gelmemişti.
Şimdi fazladan ellerine binlerce at geçmişti, bunlar hem Uçmağ’a varan Oğuz’ların atları hem de haçlı Gürcü’lerin toparlanabilen atlarıydı.
Aslında şimdiden iyi ganimet alınmıştı bile.
Selçuk beğ haçlıların iyi pusatları da dahil binlerce pusatları da toplattırmış, ve ele geçen esirleri, atları ve pusatları Tümenbaşı Aydoğmuş ile geri göndermeye karar vermişti yurda.

3 bin iyi halde olan okçu süvarileri kendine ayırmış, 1832 bahadırı tüm ele geçenlerle birlikte Oba’larına geri dönmek üzere yolladı.
Onbaşı Günbudun ve hayatta kalan 7 bahadırı Selçuk beğ’le kalan 3 bin içindeydiler.
Selçuk beğ kuzeye doğru meçhule ilerliyordu, önce uygun bir yerde konaklayıp geceyi dinlenerek geçireceklerdi.

Köktanrı Budun’dan hoşnuttu, işte cenk kazanılmış binlerce ganimet alınmış, hatta 120 tane de esir alınmıştı.
Ki bunlar arasında galiba Tümenbaşlar bile olmalıydı, yoksa Yüzbaşı Yağmur’un yüz bahadırına o kadar yaman saldırırlar mıydı!
( Selçukluların Doğuşu - 7. Bölüm başlıklı yazı Alp.Aldatmaz tarafından 5.10.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu