2 bin kadar haçlı Gürcü ufukta görünen tepelere doğru dörtnala at sürüyor, Binbaşı Börükan ve beraberindeki bin bahadır onların ardından koşuyordu.
Haçlı atları cenkten önce hiç kullanılmadıkları için olacaktı ki daha dinç koşuyorlardı veyahutta kaçanın anası ağlamazmış misali kovalayan ile kaçan arasındaki farkı atlarda mı hissediyordu nedir, fark hiç kapanmıyor gibiydi.
İşte nihayet onca uzun kovalamacadan sonra tepeye yaklaşıyorlardı.
Fakat bu tepe dik bir bayıra sahipti, o kadar zorlanan atlar çatlayacakmış derecede zorlandığı için bu sarp yokuşu çıkmaları mümkün değildi. Haçlı Gürcüler hata yapmışlardı, çaresizce sırtını duvara vermişçesine pusatlarını çekmiş Oğuzların gelmesini bekliyorlardı.
Bu vakitten sonra yön değiştirseler bile çizilen o kavisle Oğuzlar zaten yetişeceklerdi.
Binbaşı Börükan ve bahadırlar bunu görmüşler ve omuzlarından çekilen yaylara sadaklarından çektikleri oklar yerleştirilmişti.
Hiçbir buyruk almadan özbaşına yapılan bu hareket gösteriyordu, ki Oğuzlar iyi talimli düzenli bir ordunun mensuplarıydılar.
Rüzgar vuruyorken son sürat koşan atlar üstündeki Oğuz bahadırları adeta atlarıyla bir bütünlük arzeder gibi görünüyor, uzaktan bakan haçlı Gürcüler üzerlerine atlı süvarilerin değil, sanki bir Tulpar Ordusu saldırıyor sanırdı.
Menzile girilince ilk oklar gezlendi ve sonra fırlatıldı, derken ikinci defa oklar fırlatıldı, üçüncü sefer oklar fırlatıldıktan sonra Binbaşı Börükan’ın önce buyruğu işitildi, "kılıç çek".
İlk buyruğun ardından narasını atıyordu, "Başbuğ Selçuk aşkına", "Oğuz Budun aşkına"...
Bin atlı sanki karşılarında çok küçük zayıf bir kuvvet varmış gibi hışım gibi akın akın saldırıyorlardı.
Halbu ki karşılarında oklandıktan sonra hala ayakta kalan en az kendileri gibi bin kadar haçlı Gürcü kuvvetleri vardı.
Binbaşı Börükan’ın sesi duyuldu tekrar;"Yüzbaşı Yağmur" diye seslendi, "sağ tarafı kapatın".
"Buyruk senindir", dedi Yüzbaşı Yağmur.
Ardından ikinci bir buyruk daha veriliyordu. "Yüzbaşı Ay Tigin sol taraftan", dedi. "Buyruk senindir" diye ses işitildi.
Yüzbaşı Ay Tigin, Onbaşı Günbudun’un Yüzbaşı’sıydı.
Mikail Alp sol taraftan bin kadar haçlı Gürcü’ye saldıracak olan yüz bahadır arasındaydı.
İşte karşılıklı biner kişi birbirine girmiş, Oğuzlar az önce meydanda yere serdikleri 8 bin haçlı Gürcü ile tutuşamadıkları savaşa burada tutuşuyorlardı.
Burası tam bir hengâme, küçük alanda yer yer kör döğüşü yapılıyor gibiydi.
Selçuk beğ ve bahadırları imkan olsa bu kızılca kıyameti kaçırmazlardı zira burda can alınıp can veriliyor, er meydanında tam manasıyla bir cenk ediliyordu.
Onbaşı Günbudun Mikail Alp’i gözünden ayırmamaya çalışıyordu.
Hem vuruşuyor, biryandan onu korumalıyım diye didiniyordu.
Onbaşı Günbudun bahadırlarından Kül Erkin, yaman güreşçi olduğunu cenk meydanında da gösteriyordu.
Yandan savrulan bir kılıç vuruşunu savuruyorken, hemen ardından başka bir haçlı Gürcü’nün vuruşu gelince, boş bulunmuş ve kılıcı bir an elinden düşmüştü işte.
Cenk meydanında katı kılıç kullanma vakti kılıcını elden düşürmek demek ölmek demekti, fakat Kül Erkin yaman bir nara atıp, önündeki haçlı Gürcü’yü ağaç kütüğü gibi yerden sökmüş, sonra havaya diktiği bu haçlıyı az ötedeki üç haçlının üstüne fırlatmıştı.
Bu hamle öyle hızlı yapılmış ve öyle iyi olmuştu ki, işte tıkandıkları bir an hem biraz rahatlamışlar hem Kül Erkin kılıcını yerden kapmaya bir lahza zaman kazanmıştı.
Sol tarafta vaziyet iyi idi, Yüzbaşı Ay Tigin’in bahadırları gerilemiyor hatta adım adım ilerliyorlardı.
Sağ tarafta işler daha yamandı, Yüzbaşı Yağmur ve bahadırları anlamadık şekilde sert kayaya çatmışlardı.
Bunda bir iş vardı.
Ortada Binbaşı Börükan rahat ilerliyor durum Oğuzların lehine işliyordu. Sağ tarafa yardım edilmezse işte hat yarılıyordu.
Yüzbaşı Yağmur deli gibi vuruşuyordu, az önce 3 tane daha yılların yoldaşı gardaşı onbaşısı daha Uçmağ’a varmıştı.
Yüzbaşı delirmiş gibi vuruşsa da olmuyordu, burada ne oluyordu böyle! İşte orta taraflardan yardım gelmek üzereydi, onlar rahat ilerliyordu fakat Yüzbaşı Yağmur’un yüz bahadırından ayakta sadece 20 kişi kadar kalmışlardı.
Yüzbaşı Yağmur ve bahadırları canlarını pahalıya satmak istiyor, ağır kuvvetlerle kendileri karşılaştıklarına göre diğer kollardan Oğuz’ların ilerleyeceğini biliyorlardı.
Dayanacak gibi değildi, işte Yüzbaşı Yağmur’un bahadırları birer birer düşüyordu.
Türk Türe’si yürüyordu, öyle ki Oğuz kanı bu yeni toprakları oluk oluk kızıla boyuyor, yeni yurt ülküsü bedel istiyordu.
Köktanrı Oğuz Budun’u işte bunun için yaratmıştı.
Oğuz’un nasibi bazen can almak, bazen can vermekti fakat her daim uğraş vermekti.
Yüzbaşı Yağmur ölümcül olmasa da epey yaralanmıştı, yüzünden akan kan sol tarafını kaplıyor gibiydi, bir anlık zaman bulsa sol tarafını silecekti fakat Yüzbaşı Yağmur işte karşısında 4 haçlı Gürcü ile aynı anda vuruşuyor, savunma yapmaktan başka elinden birşey gelmiyordu.
Şakağının sol tarafındaki sızan kanlar artık sol gözünü iyice kaplamıştı.
Yüzbaşı Yağmur ve bahadırları yeterince zamanı kazandırmış, ortadaki Binbaşı Börükan bahadırları hem sol tarafa hem sağ kanada yardıma gelmişlerdi.
Sağ tarafta ayakta kalan Yüzbaşı Yağmur’un yüz bahadırından 3 kişi ve kendisi kalmıştı.
Tam yardım gelirken işte Yüzbaşı Yağmur önündeki bir irikıyım haçlı Gürcü’yü boynundan yaralayarak devirirken, işte kendisi de ölümcül bir darbe alıyordu.
Kırmızı sakallı Albız suratlı bir haçlı Gürcü, Yüzbaşı Yağmur’a yan taraftan vurduktan sonra ikinci vuruşu da yaptı.
Yüzbaşı Yağmur olduğu yere kapaklanırken dilinden belli belirsiz sözler çıkıyordu. İnna lillahi ve inne ileyhi raciun.... bu sözler onun son sözleri oldu. Yüzbaşı Yağmur ve yüz bahadırının hepsi Uçmağ’a varmıştı.
Gelen seslere bakılırsa Başbuğ Selçuk beğ ve bahadırları gelmişlerdi. Burada çetin bir mücadele olduğunu anlamakta gecikmedi.
Binbaşı Börükan ve bahadırları sağ tarafta işte son 50 kadar haçlı Gürcü’yü esir almışlardı.
Sol tarafta Yüzbaşı Ay Tigin ve bahadırları sonradan ortadan yetişen bahadırlarla 70 kadar esir almışlar.
Onbaşı Günbudun bahadırlarından 2 genç bahadır Uçmağ’a varmış, Onbaşı Günbudun ve Mikail Alp hafif yaralı, Kül Erkin ise belirsiz bir şekilde yere yığılmıştı.
Şimdi Oğuz’ların elinde 120 esir vardı.
10 bin kişilik tam tekmil haçlı Gürcü Tümeni imha edilmiş, 7000 bin bahadırla gelen Oğuzlar kaç kayıp vermişlerdi, sayım yapılınca belli olacaktı.
Mikail Alp pusat arkadaşı ve akranı İl Tutmuş ile iyi bir sınav vermişlerdi.
Mikail Alp bir yol yerde yatan Kül Erkin’e bakmak için yaklaşmış.
Kül Erkin kıpırdıyor, nefes de alıyordu.
Zaten az sonra başını ovmaya başlayan Kül Erkin yavaş yavaş kalkıyordu, galiba başına bir darbe almış ve işte şimdi kendine geliyordu.
Selçuk beğ 120 esirin ellerini bağlatmış, bu tepe önünde yapılan cenkte 374 bahadır Uçmağ’a varmış, 17 tane de ağır yaralı vardı.
Selçuk beğ ateş yaktırmış, şimdi yaralar dağlanıyordu.
Selçuk beğ büyükçe bir çukur kazdırıyor, Uçmağ’a varan Oğuz’lara toplu bir mezar hazırlanıyordu.
17 ağır yaralıdan da 13 tanesi kan kaybından Uçmağ’a varmıştı, bazı yaraların kanamasını durdurmak mümkün değildi.
İşte burada toplam 387 Oğuz can vermişti.
Toplu mezar tamamlanmış üstü kapatılmış, yaralıların yaraları sarılmıştı. 120 esir haçlı Gürcü ve Oğuzlar ilk savaşın yapıldığı meydana doğru ilerliyorlardı.
Bir müddet sonra vardıklarında, burada binlerce cansız bedenler arasından Oğuzlar seçilmiş, onlarada bir toplu mezar yapılmıştı.
Uçmağ’a varan Oğuz sayısı da belli olmuştu. 2168 Oğuz eksilmişti.
7 bin Oğuz bahadırından 4832 kişi kalmışlardı. 120 esir alınmış, geri kalan 10 bin kişilik haçlı Gürcü tümen imha edilmişti.
Demekki arkadan dolanma girişimi başarılı olmasa en az bir bu kadar kayıp daha verilebilirdi.
Selçuk beğ kendi kendine söyleniyordu, 3 haçlı Gürcü, 1 Oğuz bahadırına denk oluyor demekki dedi.
Selçuk beğ haçlı Gürcü topraklarından çıkmaya niyetli değildi.
Daha sadaklarındaki oklar bitmemiş, yedek atlardaki oklara pusatlara hiç sıra gelmemişti.
Şimdi fazladan ellerine binlerce at geçmişti, bunlar hem Uçmağ’a varan Oğuz’ların atları hem de haçlı Gürcü’lerin toparlanabilen atlarıydı.
Aslında şimdiden iyi ganimet alınmıştı bile.
Selçuk beğ haçlıların iyi pusatları da dahil binlerce pusatları da toplattırmış, ve ele geçen esirleri, atları ve pusatları Tümenbaşı Aydoğmuş ile geri göndermeye karar vermişti yurda.
3 bin iyi halde olan okçu süvarileri kendine ayırmış, 1832 bahadırı tüm ele geçenlerle birlikte Oba’larına geri dönmek üzere yolladı.
Onbaşı Günbudun ve hayatta kalan 7 bahadırı Selçuk beğ’le kalan 3 bin içindeydiler.
Selçuk beğ kuzeye doğru meçhule ilerliyordu, önce uygun bir yerde konaklayıp geceyi dinlenerek geçireceklerdi.
Köktanrı Budun’dan hoşnuttu, işte cenk kazanılmış binlerce ganimet alınmış, hatta 120 tane de esir alınmıştı.
Ki bunlar arasında galiba Tümenbaşlar bile olmalıydı, yoksa Yüzbaşı Yağmur’un yüz bahadırına o kadar yaman saldırırlar mıydı!