
Atatürk,
Ankara Orman Çiftliği’nde bir yıllık hasat edilen ürün paraya çevrilince elde
edilen kazancın yapılan masrafları karşılamadığı görür. İç sesiyle “ ey Mustafa
senin baban mı çiftçiydi? Sen ne anlarsın tarımdan, ürün yetiştirmekten.” Diye
konuştuğunu bir yerlerde okumuştum. Evet, Atamız dayısının çiftliğinde kısa
süre kalıp dayısının ürünlerine dadanan kargaları kovmaktan öte köy hayatı yaşamamıştır.
Açık kalplilikle çiftçilikten anlamaması norma olsa gerek.
Ya
benim gibi köy çocuklarının durumu öyle mi? Gözümü köyde açtım. Her köy çocuğu
gibi yürümeye başladığımdan itibaren ailenin geçimine katkıda bulunmak
zorundaydım. Kaz çobanlığından başlayarak, tırpanla çayır biçmek, kağnı
arabasıyla başakları taşımak, kış için odun hazırlamak, kurutulmuş otları
devşirmek, samanlığa yerleştirmeğe
kadar ne kadar iş varsa hepsinde emek harcadım dersem abartı değil sözlerim. O
bağlamda çiftçilik ve hayvancılık birinci mesleğim olmuştur. Köyde ekip-biçme,
hasat işlerinden yetesiye anlarım köy çocuğu olarak. Neyse ki, köydeki kol
kuvvetine dayanan ağır çalışma koşullarından azat olmak adına okullar imdadıma
yetişti. Okuduk köy yaşamından meslek gereği uzak kaldık…
Köydeki
zorlu çalışmalara ait altmışlı yıllarda yaşanmış harmanda dövme ilgili bir hikâyecik
anlatırsam köyde ne zorlu çalıştığımıza örnek olur. Harman zamanı. Buğday
saplarını(taneleri ayrılmamış buğday-arpa) düz bir çayırda harman yaptık. Sapları iyice havalı bir biçimde serdik. Ağustos
ortaları. Gökten ateş yağıyor. Bir çift
anaç öküzlerimiz bir çift de boyunduruğa yeni koşulan genç tosun, on arkadaş
olarak erkek manda var. Tosunla aynı yaşta…
Saplar
yetesiye kurudu. İş başı yaptık. Birkaç tur döndük. Öküzler harman dövmeye
alışkın. Dönüşlerini ahenkle sürdürüyor. Babam, boyunduruğa yeni koşulan
hayvanların önünde beni takip ediyor. Birlikte dönüyoruz. Babamın bir anda,
oha! Oha! Diyerek bağırmaya başladı.
Geriye döndüm hızla. Ne göreyim! Tosunla erkek manda harmanı terk etmen üzereler.
Dövenin altında, sapların arasında bir an kayboldu babam. Genç hayvanlar
boyunduruk, dövenle birlikte evimizin ilerisinde dereye doğru koşuyorlardı.
Manda, derede oluşan küçücük su birikintisinde yatıverdi. Tosun boyunduruğa
koşulu mandanın yanında duruyordu. Gerisi malum. Hayvanları yeniden harman
yerine getirdik. Çalışmaya devam…
Yetmişli
yıllarda köyümüze traktör ve Patos girince harman işleri kolaya bindi. Patosun,
en az bir ay süren dövenle harman işini kısa sürede bitirişi bir devrimdi. Çağlardan
beri süregelen pullukla tarla sürme, dövenle harmanda haftalar süren çalışmak
tarih oldu. Ne acıdır ki, altmışların sonunda başlayan batıya göçle birlikte
köyümüzde ve diğer köylerde ekip biçme işleri seksenlerin hemen başında sona
erdi. Yatağını yorganını alan köyün gençleri batı illerinin yolunu tuttu.
Böylesine
kısa sürede değişimi hiç kimse tahmin edemezdi! Arazilerimizin yarısı çayır
diğer yarısı da tarlaydı. Köyümüzde tarla sürme işi ilkbahar aylarında
yapılırdı. Karlar eriyip tarlalar kuruyunca pulluklarla iş başı yapılırdı.
Tarlaların sürülmesi, ekim işleri bir aya yakın sürerdi. Köylü yıllık
ürünlerinin bilcümle kendi tarlasından, bağından-bahçesinden alırdı. Buğday,
arpa, mısır, patates, soğan mı hepsi… Ayrıca meyveler toplanır,
değerlendirilir… Köy değirmenlerinde tahıllar öğütülürdü. Düğünler, bayram ve
seyranıyla cam canlı bir hayat vardı köylerimizde. Göçlerle birlikte köyün
kimyası değişti. Ekim-biçim işleriyle birlikte köylerimiz arıları ölmüş arı
kovanı gibi oldu.
Günümüzde
tarım adına, çiftçilik adına baba ve dedelerimizin çalışmaları birer tatlı
masal oldu. Köylerde çok az nüfus yaşıyor. Hemen hemen hepsinin traktörü var.
Sadece koyun ve büyük baş hayvan besliyorlar. Çayırlar ve sürülmeyince çayırlara dönen
tarlalar traktörlerle biçiliyor. Traktörlerin çalışmadığı yamaç araziler
biçilmeden öylece kalıyor. Köy de yaşayan gençler babalarından kalma tırpanlara
ellerini sürmüyor. Oysa eski yıllarda Ardahan yaylalarından ot biçilir,
derlenen otlar kağnı arabalarıyla kilometrelerce uzun yolları aşarak köye
taşınırdı.
Köyde
kalan birkaç aile ve yazın köye dönen emekliler evlerinin kenarlarında 200-300
metre karelik yerlerde birazcık, fasulye, birazcık soğan, domates, salatalık…
yetiştiriyorlar. Bu kervanın içinde ben de varım. Her yaz mevsiminde köye gidip
küçücük bir bahçemizde çiftçilik günlerimizi anımsamak adına nostalji yapıyoruz
eşimle…
Devam edecek.