“Mısırı kuruttun mu
Ambarda durulttun mu
Nenen çarık giyerdi
Bunları unuttun mu
Mısırın türküsü olur da fasulyenin türküsü olmaz mı? Vardır elbette, lakin
ben bilmiyorum. Zaten amacım türkülerden öte son yıllarda yaptığımız fasulye
yetiştirme ve hasadı üzerine olacak. Fasulye fakirin et yemeğidir; köylünün
sofrasının vaz geçilmezidir. Bazı insanların sevmediği yemek vardır. Çocuk
yaşlarımda kuru fasulye yemeğini hiç sevmezdim ben de. Taze fasulye ise
dağların hemen yakınlarına kurulan köyümüzde kendi tarlamızda yetiştirilen ilk
yeşil sebzemizdi. Haliyle severdim. Daha sonraki yıllarda kuru fasulye yemeği
de en sevdiğim yemekler arasında girmiştir.
Çeşitli yazılarımda büyük şehirlere yapılan göçler sonucu
köylerimizde ekim işinin tamamen bittiğimi yazmıştım. Evet, buğday, arpa, mısır
benzeri ürünler ilaçlık bile olsa ekilmiyor artık. Su değirmenlerimiz otantik
deyişle battal oldu.
Hatırı kalmasın diye yaz aylarında köye dönen emekliler ve de köylerde
sürekli oturanlar evlerinin yakınlarında bir dönümümden çok daha küçük
bahçelerinde fasulye, domates, salatalık, birazcık patates benzeri ürünler
yetiştiriyor. Ben de emekli gurundan olaraktan hemen evimizin yakınında
özellikle fasulye tarımı yapıyorum eşimle. Toprakla uğraşmak, toprak kokusunu
teneffüs etmek tanımsız bir güzelliktir. Hele işin dozunu artırıp terlemek, iş
sonu duş alıp evimizin balkonundan evimizin karşısındaki iğne yapraklı orman
denizi denizini seyredip kıtlama çay içmek en güzel sevi şiirlerini okumak
kadar hümanist duygular uyandırır benliğimde.
Kendi ürünlerimizi, sebze ve meyvelerimizi kendi toprağımızdan alma
uygulaması Âdem Babadan bu yana köylü olarak vaz geçilmez uğraşımız olmuştur.
Hele mevsim uygun giderse, kuraklık, dolu gibi hoş olmayan durumlar yaşanmazsa
köylünün bıyıklarını balta kesmez. Ambarlar tahıllarla dolar. Samanlıklarda ot
ve samanları doldurmaya yer kalmaz. Çarşıdan pazardan yiyecek maddeleri almanın
gereği olmaz.
Ne de olsa genlerize işlemiştir köy çocukları olarak bizlerin kendi
ürününü kendin yetiştirme anlayışı. Bu düşüncelerle 2024’ün mayıs ortalarında
gidebildik baba vatanı doğduğum topraklara. Bir gece dinlenmekle anneden yeni
doğmuşçasına dinç uyandım sabahleyin erkenden. Rakım 1500 m. Evimizin
karşısındaki iğne yapraklı ağaçlar yemyeşil orman denizi. Hava tertemiz.
Beş-altı saat uyku yetiyor da artıyor bile. Köy demek bitmeyen iş demektir.
Hemen iş başı yaptım.
Komşumun sürdürdüğü bahçemizin traktörün yanaşmadığı kenarların bellemeye
başladım. Abartısız tam gün çalışarak belleme işini bitirdim. Mayısın yirmili günleri bahçeyi ekime
hazırladık. Fasulyeler için çukurlar hazırladık ve 5’er, 6’şar fasulye ektik
hazırladığımız çukurlara. Ayrıca her çukura yetesiye doğal gübre koymayı da
eksik etmedik.
Ekim yapınca havaların güneşli geçmesi ekilen ürünlerin filizlenmesi
için işin olmazsa olmazıdır. Son yıllarda iklim değişikliği elle tutulur hale
geldi. Çocukluk yıllarımı ansıyorum. Mayıs ayına kalmaz ekim işleri biterdi.
Biz mayısın sonlarına doğru ekim yapıyoruz. Yapıyoruz da yağmurlar müsaade
ederse. Ekim yaptığımız gün hava güzeldi. Akşam oldu. Bir işi bitirmenin
mutluluğuyla günün yorgunluğunu unuttuk eşimle.
Yatsı vakti galvanizli sacla kaplı çatılar ötmeye başladı. Bir hışımla
yağıyordu yağmur. Durup beklemekten öte yapacak bir şey yoktu. Yağmur
aralıklarla üç gün devam etti. Allah’tan ümit kesilmez, inşallah fasulyelere
filiz verir diye her gün bahçeye bakıyorduk merakla; denizde kaybolanları arama
çalışmalarına katılanları sahilde bekleyenler gibi.
Haziran geldi. Fasulyeler birer ikişer boy gösterdi tıpkı mideleri
sırtlarına yapışmış açlık çeken Afrikalı çocuklar gibi cılız ve boyunları
bükük. Üzüldük. Doğan ayın doğuşundan bellidir, bu filizlerden hayır
gelmeyeceği ayan beyan ortadaydı. Yeniden çukurlar açtık, yeniden gübre ektik
açılan çukurlara. Ve haziran başlarında ikinci kez ekim yaptık.
Emeğimiz boşa gitmedi. On gün geçmeden bu kez her çukurdan beşer,
altışar fasulye filizleri boy gösterdi. Deli deli yağmurlar yağmadı. Haziranın
sonunda çapalama işleri bitti. Her çukura sağlam sırıklar taktım. Önceki
yıllarda çevresini korumaya aldığımız ceviz fidanlığımızın uygun yerlerine de soğan
ve patates ekimini cevizliği ortak kullandığımız kuzenim bizim için de soğan ve
patates ekmişti. Fasulye bahçemizin bir bölümüne de eşim salatalık, biber…
benzeri sebzeler fideledi.
Ağustosun sonlarında yemek masamızı taze fasulye, salatalık ve biberler
süslüyordu. Eylülün ortalarında ise fasulyeler olgunlaştı. Gün gün olgunlaşan
fasulyeleri toplayıp bir bir elle ayıkladık. Soğan ve patateslerin hasadını da
yaptık elbette. Köyümüz domates yetiştirmeye yetesiye uygun olmazsa bile yine
de bize yetecek kadar domateslerimiz de olgunlaştı bahçemizde.
Alın teri dökerek yetiştirilen sebzelere dokunmanın insan ruhunda
oluşturduğu tanımsız güzel duyguları betimlemeye kelimeler yetmez. Ayrıyeten
olgunlaşan elmalar, armutlar, cevizler köyün yaşanabilirliğini daha da cazip
hale getiriyor. Köyde, doğayla, toprakla baş başa olmanın güzelliği böylesi
duyguların yaşanmasını sağlar. Bu yıl da çocukları vereceğimiz ürünlerle
sevindirmenin zevkini tadabileceğiz. Söz aramızda eşim bir miktar fasulyeyi de
tanıdıklara pazarlıyor…