Sessizliğin Nabzı


göğüs ağrısı başlar zeminin
sabit bilinenler uçuşur
dayanaklar yıkılır 
tebessümü donar sığ hazların
ya sonra diyenlerin ömürlük kaygıları 
anın eşiğinde tuz buz olur

öncelikler sona kalır 
ertelenenler öne gelir
altı üstüne gelir kalbin
kalbin zelzelesini haber verir 
ve kalbin zelzeleye tutulurken…

servetlerine yaslanıp 
Allah'ın ve elçisi'nin hatırını yok sayanların 
yüzündeki eriyişi görüp de içi acımış olabilir 
itibarlarını kalıcı sanıp 
Allah'ın sözüne başkaldıranların 
günden güne tükenişine baka kalıp da 
kederlense de yeridir 

kalbinin deprem haberi diye 
göğsüne koyulduğunu bilir elçi
duyar kalbin sessiz deprenişlerini 
herkesten çok duyar
geceyi ayağa kaldırır bu yüzden 
sessizliğin nabzını tutar

tebessüm etmiştir elçi
Allah'ın haberini duyururken
o an fırtınaya tutulur hayaller
nefesler yarım kalır, kesilir
yüzü çizilir huzurun 
eteği tutuşur ümitlerin 
sevdanın avuçları kanar

yine de tebessüm etmesi daha yakışık alır
başkalarını ölesiye korkutan ölümlerin sonuna 
müjde ekleyene tebessüm yakışır
başkalarını titreten, yerle bir eden
her an yakıp yıkan, kavuran tükenişlerin arasından 
yok oluşların yırtığından 
sonsuzluğun ışığını keşfedenin gözlerine gülücük yakışır 

belli ki Allah'ın elçisi insana gurbetini hatırlatıyor 
zaman fırtınalarının başlattığı tükenişten söz açıyor 
Allah, kalbimizi bu dünyadan almadan 
dünyayı kalbimizden alsın diye duaya duruyor
her birimizi, kıyametin bile yıkamayacağı 
bir kıyam sütunu etmek için çabalıyor

sesini duyurmak için 
hiç usanmadan dudağına taşırır kalbini
o mahcup tebessüm, 
belli ki sadece onun dudağında kalır
onun dudağından yayılır
susmayı öğreten söz gibi 
yalnızlığı sevdiren kardelen gibi
o titrek gönüllerin elçisi


*
peygamber efendimiz (sav), 
hz. ebu bekir (ra)'in evine 
her gün sabah veya akşam vakitlerinde uğrardı
hicret emrini aldığı gün, öğle vakti sıcağında
adeti olmadığı bir saatte 
hz. ebu bekir (ra)'in evine vardı

efendimizin (sav) geldiği haber verilince 
hz. ebu bekir (ra) şaşırdı 
vallahi, resulullah bu saatte hiç gelmezdi 
bu gelişinde mutlaka bir iş var…diye konuştu

efendimizi (sav) içeri alıp 
minderinin üzerine oturttu 
anam, babam sana feda olsun, ya resulallah
ne haber var.. diye sordu
peygamber efendimiz (sav),
Yüce Allah, bana mekke'den çıkmaya 
medine'ye hicret etmeye izin verdi… buyurdu

hz.ebu bekir (ra) merakla
senin refakatınla şereflenecek miyim, ya resulallah 
peygamber efendimiz (sav), cevaben
evet... deyince 
gönlüne sürur, gözlerine sevinç göz yaşları doldu
hz. aişe (ra) bu anı şöyle anlatır
o güne kadar, bir insanın sevincinden 
böylesine ağladığını görmemiştim

resul-i ekrem (sav) ve hz. ebu bekir (ra), 
medine'ye kadar kendilerine kılavuzluk etmek üzere 
henüz müşrik, fakat güvenilir, sözünde durmasıyla 
tanınmış biri olan abdullah bin ureykit'le anlaştılar
iki binit devesini kendisine teslim ettiler

üç gün sonra 
sevr dağı eteğinde buluşmak üzere sözleştiler
peygamber efendimiz (sav), 
hz. ebu bekir (ra)'in yanından ayrılarak
hane-i saadetine döndü

bu sırada vahiy meleği cebrail (a.s.) gelip 
peygamber efendimize (sav) müşriklerin kararını bildirdi 
başvuracağı tedbiri de şöyle açıkladı
şimdiye kadar yattığın yatağında, bu gece yatma
resul-i kibriya efendimiz (sav), 
hz. ali (ra)'yi çağırdı 

yatağımda bu gece yat uyu,
şu yeşil, geniş aba hırkamı da üzerine ört 
korkma… 
sana hiç bir zarar erişmeyecektir
ayrıca hz. ali (ra)'ye, 
kendisine teslim edilen emanetleri 
sahiplerine verinceye kadar da
mekke'de kalmasını emretti

mekkeliler, muhammedü'l-emin lakabını verdikleri 
peygamber efendimize (sav) son derece güvenirler 
en kıymetli eşyalarını,
saklayamamaktan korktukları için 
ona teslim ederlerdi

kureyş ileri gelenlerinin, hakkında 
ölüm kararı aldıkları sırada 
kendilerinde emanet olarak bir çok kıymetli eşya vardı 
ancak o, bu karara rağmen, 
emanetlerin sahiplerine verilmesini 
hz. ali (ra)'ye emretmekle 
bir kere daha büyüklüğünü 
ortaya koyuyordu emanete sadakatini

plan gereği her kabileden seçilmiş eli kılıçlı 
iki yüze yakın müşrik, 
gecenin üçte biri geçince, 
resul-i kibriya efendimizin (sav) evinin önündeydiler
içlerinde ebu cehil, ebu leheb,ümeyye bin halef gibi 
azılıları ve elebaşları da vardı

katiller sürüsü, gecenin geçmesini,
aydınlığın etrafı sarmasını 
fahr-i alem'in evinden çıkmasını bekliyorlardı
zira, adetlerine göre, 
bir adamı evinin içinde katletmek 
korkaklığın en adisi sayılırdı

resul-i kibriya efendimiz (sav), eli kılıçlı katillerin 
hane-i saadetinin etrafını sardıkları sırada 
evinden çıktı.
yerden aldığı bir avuç toprağı başlarına attı 
yasin sresinin ilk sekiz ayetini okudu
içlerinden hiç biri onu görmedi 
çıkıp gitti.

bir müddet sonra 
yanlarına bir hemşerileri uğradı
burada ne bekleyip duruyorsunuz…diye sordu
muhammed'i bekliyoruz… dediklerinde
muhammed, sizin başınıza toprak saçıp 
içinizden çıkıp gideli hayli vakit oldu 
hele bir kere üstünüze başınıza bakın.
gözü dönmüş katillerle adeta alay etti

birbirlerine baktılar
üzerlerinin toz toprak içinde kalmış olduğunu gördüler
şaşırıp kaldılar
derhal hane-i saadetin içerisine baktılar
içerde birinin abaya sarınıp bürünerek yattığını görünce, 
işte, muhammed yatıyor…diyerek 
beklemeye devam ettiler 
ta ortalık ağarıncaya kadar

sabahleyin resul-i kibriya efendimiz (sav) yerine 
hz. ali (ra)'nin yataktan doğrulup kalktığını görünce
bütün bütün şaşırdılar 
vallahi, bize söylenen doğru imiş…dediler
sonra da hz. ali (ra)'ye
muhammed nerede… diye sordular

hz. ali (ra), bilmem..." deyince 
hayrette kalıp ne yapacaklarını şaşırdılar
Cenab-ı Hak, bu münasebetle 
indirdiği ayet-i celilede şöyle buyurdu,

‘hani kafirler, 
bir zaman seni yakalamak, 
öldürmek ,
ve yurdundan çıkarmak için 
bir tuzak kurmaya kalkmışlardı.
onlar tuzak kurar,
Allah da tuzaklarını başlarına geçirir. 
Allah, hileyi hile ile cezalandıranların en hayırlısıdır.’

hane-i saadetinden çıkan resul-i ekrem efendimiz,
doğruca hz. ebu bekir'in evine vardı
kendileri için acele sefer malzemesi hazırlandı 
bir dağarcığa bir miktar azık kondu
resul-i ekrem efendimizle  hzz. ebu bekir 
evin arkasındaki küçük kapıdan çıktılar 

mekke'nin aşağısındaki güneybatısına düşen, 
şehre üç mil takriben bir saat uzaklıkta bulunan 
sevr dağına doğru yol aldılar
hz. ebu bekir, resul-i kibriya efendimizin 
kah önüne geçerek yürüyor, 
kah arkasında kalarak yol alıyordu.

efendimiz, 
ya eba Bekir .
miçin böyle yapıyorsun
hz. ebu bekir, 
önünüzü arkanızı gözetlemek, 
sizi korumak için ya resulallah diye cevap verdi.

cum'a gecesi sevr mağarasına vardılar
mağara oldukça ıssızdı
önce hz. ebu bekir içeri girdi
yeri temizleyip düzeltti 
mağaradaki delikleri elbisesini yırtarak tıkadı
yetmeyince, geriye kalan bir deliğe de ayağını dayadı 
sonra fahr-i alem efendimizi içeri davet etti

resul-i ekrem içeri girdi ve mübarek başını 
sıddık-ı ekber'in dizini dayayarak uyudu
biraz sonra, hz. ebu bekir 
deliğe dayadığı ayağında
müthiş bir acı hissetti
yılan ısırması olduğunu anladı
fakat, delikten ayağını çekmedi 
hatta, kinatın efendisi uykudan uyanabilir diye 
yerinden bile kımıldanmadı.

canı öylesine acıdı ki, 
gözlerinden ister istemez yaş aktı
akan gözyaşlarının bir kaç damlası 
mübarek yüzlerine damlayınca 
resul-i Kibriya efendimiz uyandı 
ne var, ya eba bekir diye sordu

sadakat timsali hz. ebu bekir
ya  resulallah
ayağımı bir şey soktu
ama mühim değil
anam babam sana feda olsun…
diye cevap verdi

resul-i kibriya, yılanın soktuğu yeri
mübarek tükürüğü ile meshetti
Allah'ın lütfü ile
acı derhal kayboldu 
sıddık-ı ekber şifa buldu
 
o anda Allah'ın emriyle bir örümcek gelip 
mağaranın ağzına ağını gerdi 
bir çift güvercin ise gelip yuva kurdu
hayvanlar, resul-i Kibriya, hz. ebu bekir'i 
bütün kureyş'e karşı korumak için 
nöbettarlık etmeye başlıyorlardı

resul-i kibriya efendimizi 
hane-i saadetinde bulamayan müşrikler 
fazlasıyla sıkılıp üzüldüler 
derhal mekke'nin her tarafını 
didik didik aramaya koyuldular
hz. ebu bekir'in evine vardılar
onu da bulamayınca büsbütün öfkelendiler

mekke'de resul-i kibriya efendimizi (a.s.m.) bulamayınca 
bu sefer tellal çağırttılar
muhammed'i ve ebu bekir'i bulup getirene 
veya öldürene yüz deve vereceğiz duyurusu yaptılar

içlerinde ne kadar 
hırsız, cani ve gözü dönmüş var ise,
bu ilanı duyunca, 
kimi eline kılıç, 
kimi de sopalar alarak 
mekke'nin dışına çıktılar 
etrafta koşuşturmaya başladılar.

arayıcılar, yanlarına 
müdlicoğullarından iki iz takip edici de almışlardı 
resul-i ekrem efendimizle, 
hz. ebu bekir'in izlerini buldular 
takip ede ede gelip 
sevr dağının eteklerine dayandılar

redfer

Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen 
Hayat hikayesinin 48.bölümü

( Sessizliğin Nabzı başlıklı yazı redfer tarafından 11/23/2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu