KUDÜS VAKIFLARI

 

Yapılan alıntılardan genel olarak Osmanlı devlet adamlarının vakıf müessesesindeki hassasiyetleri hakkında bilgi edindik. Örnek olması açısından Osmanlı Taşrasındaki vakıflar hakkında da kısaca bilgi vermek gerekir. İlk örneğimiz Müslümanların kutsal şehirlerinden Kudüs olacak.

Kudüs’ün Kur’an-ı Kerim kaynaklı olarak Müslümanlar için her zaman farklı bir yeri olmuştur. Yüce Rabbimiz İsra Suresinde Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksa’yı “etrafını mübarek kıldığımız” diye zikrederek övmüştür. Mescid-i Aksa yeryüzündeki Mescid-i Haram (Kabe)dan sonra ikinci mabet olma özelliğine sahip olup aynı zamanda Müslüman’ların ilk kıblesidir.(Hicri 16.ayda Kıble Kabe oldu)Kudüs 1517 yılında Yavuz Sultan Selim Han tarafından fethedildi ve 400 yıl süreyle Osmanlı hakimiyetinde kaldı. Kanuni döneminde büyük bir gelişme gösteren kentte yeni surlar, medreseler, imarethaneler yapıldı. Kudüs vakıflarıyla ilgili olarak İsrailli akademisyen Amy Singer Kudüs,Kadılar Kullar ve Köylüler kitabında yazdığına göre: Kudüs sancağındaki  gelirlerin  en  büyük  bölümü,çoğu  yerel  olan vakıflara (Osmanlı fethi öncesine ait Kudüs'te Kubbetü's-Sahra ve Mescid-i Aksa,  El-Halil'de "İbrahim Vakfı" ve  Memlükler ile  önceki hanedanlar tarafından  kurulmuş çeşitli medreseler ve  ribatlara ait vakıflar-Osmanlılar'ın kurduğu medrese, kervansaray  ve  aşevinden  oluşan  Haseki  Sultan  İmareti(Hürrem Sultan imareti, Şeyh  Ahmed  el-Deccani'nin tekkesi ve yerel su şebekesinin bakımını sağlayan bir vakıf) aitti. Amy Singer’ın tespitine göre,vergi  olarak alınan tahılın yüzde 50'si ve zeytinyağının yüzde 77'si vakıflara aittir. Amy Singer.)

            Şerife EROĞLU MEMİŞ  XVIII. Yüzyılda Kudüs’te Vakıf Mülklerin İşletim Usulleri başlıklı yazısında(Makale Osmanlı  Taşra   Toplumu   ve   Vakıf   Kurumu:   Kudüs,   1703-1831” başlıklı  doktora  tezinden üretilmiş) makalesinde yazdığına göre;İslam devletlerinin sembolik merkezi haline  gelen Kudüs’te Emeviler Döneminde inşa edilen Eyyûbî,Memluklü ve Osmanlı  dönemlerinde çok sayıda tamir ve bakımlarla ihya edilen camiler,zaman içerisinde şehir merkezini kuşatan  idari  sistem  kentsel  hizmetler  örgütlenmesinin  bir  parçası  olan  geniş  bir  “vakıf ağı”nın da merkezi olmuştur.

Osmanlı sultanının hayırseverliğinin bir göstergesi ve aynı zamanda da güç ve meşruiyetinin kaynağı Haseki Sultan İmareti,her ne kadar kentin merkezinde yer alsa ve yalnızca Kudüs için değil,etrafı için de imareti ile çok önemli bir fonksiyonu yerine getirse de,kentin manevi merkez noktasını oluşturan Harem-i Şerif  alanı,Osmanlı Döneminde de öncelikli bir konuma sahipti. Zira  Osmanlı klasik dönemi boyunca Kudüs’te inşa edilen ya da tamiri yapılan pek çok dini yapı,Harem-i Şerif’te ya da yakın çevresinde yer almaktaydı. Ayrıca Osmanlı yönetimi için de Müslümanların kutsal mekânlarını korumak ve bakımını sağlamak öncelikle dini bir vazife  olarak düşünülmekte idi. Öte yandan Osmanlı yönetimi, Memluklerden farklı olarak, dinî kurumlara yatırım yapmak yerine kentte yeterli sayıda olan medrese ve camilere yapılan harcamaları keserek,kent bütçesine akan tahsisatları ve bağışları,güvenlik koşullarının düzeltilmesi için fetihten yirmi yıl sonra kent  surlarının ve kalesinin yeniden inşası,kente su sağlanması,yeni bir kapalı çarşı kurulması ve Kudüs    halkının refahının artırılmasına harcamayı seçmiştir. Ayrıca kent sakinleri yararına büyük bir vakfın kurulması (Haseki Sultan veya el-Hasekiyye)   ekonomide ve kentin yaşam standardında ciddi bir iyileşme sağlamıştır. Vakıf,   Kanuni Sultan Süleyman’ın Hasekisi Hürrem Sultan tarafından yaptırılmış büyük imarethane, medrese,cami,dükkânlar ve tabhanelerden oluşan bir külliyeydi. Filistin’de o güne kadar kurulmuş  en büyük vakıf olan külliye,kente komşu onlarca köyün  gelirleriyle destekleniyordu. Osmanlı klasik dönemi boyunca şehrin önde gelen sosyal yardım kurumu olan bu külliye,aynı zamanda Hürrem Sultan'ın Mekke ve Medine'de yaptırmış  olduğu, Mimar Sinan'ın  tezkirelerinde adı geçen imâretler zincirinin bir halkası idi.

Osmanlı fethi sonrası Kudüs’te kurulan önemli hayrî vakıflar arasında Siyon Dağı’nda   bulunan  Nebî Davud Makamı ile Zeytindağı’nda bulunan Es‘adiyye Zâviyesi’ni de zikretmek gerekir. Osmanlı  Devleti döneminde Kudüs’te inşa edilen veya tadilatı yapılan diğer bazı vakıf eserlerinden bazıları ise şunlardır;Yusuf Ağa Namazgâhı,Senovbar Namazgâhı(mihrap ve mastkabat es-senovbar) Bâbü’l Meğâribe ile Mescidi Aksa arasında yer almaktadır.) Bayram Paşa Çeşmesi Sebil Şa‘lan Eyyûbi döneminde inşa ettirilmiş,Memluk ve Osmanlı döneminde onarım   görmüştür, Kasım  Paşa Şadırvanı ve havuzu Sebil-i Bâbü’l-Mahkeme Kanuni döneminde Kasım Paşa  tarafından yaptırılmıştır), Kubbetü’lYusuf,Kubbetü’l Nahviyye ve Kubbetü’l-Mirac (Eyyûbî dönemi  yapısı  olup  Osmanlı  döneminde  onarım  geçirmişlerdir),Hankâhı Özbek (Özbekler Tekkesi), Afganlar Tekkesi Hindiler Tekkesi,Şeyh Ali Erdebili Türbesi Memlukler döneminde  inşa  edilmişse  de 1730-31 yılında  Osmanlı  üslubunda yenilenmiştir) Kudüs  Mevlevîhânesi'dir. İsmi bilinen,bir  kısmı günümüze kadar ulaşmış bu eserler  dışında çok sayıda çeşme,sebil,ribat,namazgâh ve  benzeri vakıf eser de mevcuttur.

            Öte yandan 1703-1831 yılları arasında Kudüs’te 300 yeni vakıf kurulduğu tespit edilmiştir (Memiş,2016,s.117,160).Bu vakıflardan % 6’sı hayrî (18 vakıf), % 94’ü  aile (zürrî,  ehli) vakfı (282  vakıf)  kategorisindedir. Kudüs'te kurulan hayrî vakıflar gerek sayıları gerekse vakfedilen akarları bakımından oldukça mütevazıdır. Bu vakıflardan örneğin Eş Şeyh Ebû’l Vefâ el ‘Alemî Salâhiyye Hangâhı’nda bulunan ilim talebelerine çeşitli kitaplar vakfetmiş olup Dervîş Muhammed Miralay, Özbekiyye Zaviyesi dervişlerine Mushaf-ı Şerif  el-Hac  Muhammed  bin  Ömer  eş Şâmî, Kubbetü’s Sahra mihrabı için seccade vakfetmişlerdir. Şemseddin Hatun binti Abdullah er Rûmiyye ise Kubbetü's Sahra mihrabı için küçük ve büyük iki şamdan vakfetmiştir. Diğer hayrî vakıflardan  Muhammed Sun‘ullah Efendi bin Halil Efendi el Hâlidî,Hattı Davud’da Kudüs’te bulunan bütün insanların su içebileceği sebil yaptırmış ve bu sebil için yine Hattı Davud’da bulunan bir dükkân ve havuz vakfetmiştir.  

Çalışma   kapsamına   giren   dönemde   Kudüs’te   kurulan   zürrî   (ehli,   aile) vakıflar değerlendirildiğinde; bu vakıflar içinde 300 vakıftan 282’si zürrî vakıf olup yaklaşık  %94’lük  bir  orana  tekabül  etmektedir. Daha önce detaylı bir şekilde incelenmiş olan bu vakıfların büyük   çoğunluğunun Osmanlı toplum yapısı içerisinde‘askerîzümre arasında değerlendirilen ilmiye sınıfına mensup kişiler tarafından kurulduğu tespit edilmiştir.(Memiş, 2016, s. 200) Bunlar arasında şeyhülislâmlar,kadılar,kadıaskerler,müftüler ve müderrisler yer almaktaydı.Örneğin, İmam, eşşehîr bi ibni Kâdîyı es Salt elkapları ile kaydedilen Kudüs Şâfiʻi Müftüsü Muhammed Salih Efendi El Hüseyni El Halveti bin Abdülgani Efendi tarafından bir vakıf kurulmuştur. Zürri nitelikteki vakıfta Hattı Davud’da dükkân, Bâbü'l Amud Mahallesi'nde 12 bağımsız dükkân, Bâbü'l amud  Batı  kolunda  6  dükkân, Haddâdîn  Mahallesi'nde  Dâvûdî ve dükkânı,kahve yolunda bir kat ev  vakfedilmiştir. 

Çalışma  kapsamına  giren  dönemde  Kudüs  Nakîbü’l eşrâflarınca  kurulan  vakıflar da sayıca fazladır. Örneğin, Kudüs Nakîbü’l eşrâfı, kâimmakâmı ve Şeyhü’l Haremi olan Abdüllatif Efendi bin Abdullah Efendi bin Hüseynî tarafından üç vakıf kurulmuştur.1761 tarihli ilk vakfiyesinde Şeyh el Bistami Zaviyesi yakınında Babı Hutta'da bir ev vakfetmiştir.İkinci vakıf ise, 1180/ 1766 tarihinde kurulmuş olup  vakfın akarları Sitt Yokuşunda haremlik ve selamlık  bölümlerinden, meskenlerden  oluşan  katlı ev ve Muhammed Ağa Murad'ın   varisinden   aldığı  büyük katlı ev olarak sıralanmıştır. Vâkıf 1795  tarihli son vakfiyesinde ise Tûr Karyesi'nde zeytinyağı çıkaran mengene huluvv’ı ile Tûr Karyesi'nde fırın ocağı ve taş ve aletlerini vakfetmiştir. Burada  kısaca  bahsedilen vakfiyelerden her üçü de aile vakfı niteliğinde olup akarları bakımından oldukça  mütevazı olduğu görülmektedir

18. yüzyılda Kudüs’te kurulan 300 vakıftan 18’i hayrî, 282’si aile vakfı kategorisindedir. Bu vakıflardan yalnızca dört tanesinin kendine bağlı bir hayrâtı bulunmakta olup bunlardan ilki Muhammed Sunullah Efendi el Hâlidî tarafından yaptırılmıştır. İkincisi, Tenkiziyye Medresesi yakınında bulunan bir sebil olup, Kasım Tercemân tarafından 1718 tarihinde yaptırılmıştır. Sebil el Hüseynî  de  bu  yüzyılda  yaptırılmıştır. Sebil  üzerinde  yer  alan kitabede 1724-25 yılında Hasan Hüseynî tarafından yaptırıldığı belirtilmektedir. Aynı dönemde sicillerde yer alan kayıtlar incelendiğinde Kâdîi Kudüs Hüseynî adına iki kayıt tespit edilmiştir. Kayıtlardan ilkinde Ekim 1724  tarihinde vâkıfın resmen Kudüs Kadısı olarak göreve başladığı belirtilmektedir. İkinci kayıtta ise,      Zilhicce 1725 tarihli bir vakfiye kaydı yer almakta ve bu vakfiye ile Harem-i Şerif’in batısında Fahriyye Medresesi  civarında bulunan 9 kenefin yenilenmesi ve abdest alınması için bir havuz yaptırılması şart kılınmıştır. Bunların,Mescid-i Aksâ ile Câmii Mâlikiyye çalışanları ile Haremi Şerif’te bulunan öğrencilerin yararlanması için yaptırılması şart kılınmıştır. Son olarak da, Şeyh Budayr Sebili olarak da bilinen Mustafa Ağa Sebili 1740-1 tarihinde  Kudüs Sancağı valisi Mustafa Ağa tarafından inşa edilmiştir.Vakfiyede Kâimmakâmı Şerif el Hac Mustafa Ağa’nın Harem-i Şerif’te Nâzır Kapısı yanında bina eylediği sebil için 40 zangirli (altın lira) vakfettiği kaydedilmiştir.

18.yüzyılda Kudüs’te kurulan vakıflardan bazıları da kendinden önce kurulmuş bir hayrâta   gelir sağlamaktaydı. Daha önce kurulup,giderlerini karşılayamayan vakıfları desteklemek için yeni vakıflar tesis edilmiştir. Kudüs’ün mahallelerine dağılmış durumda olan hayrât kurumları vakfiyelerde geçenlerden ibaret değildir. XVIII. Yüzyılda Kudüs’te Vakıf Mülklerin İşletim Usulleri: İcâre-i Vahide, Hikr, İcâre-i Tavîle ve Huluvv-i Şer‘i Uygulamaları Şerife EROĞLU MEMİŞ Osmanlı  Taşra   Toplumu   ve   Vakıf   Kurumu:   Kudüs,   1703-1831” başlıklı  doktora  tezi.

13-15 Ekim 2017 yılında yapılan Milletlerarası 4.Şehir Tarihi Yazarları kongresinde bildiri sunan Alaattin Dolu 18.Yüzyılda Kudüs’te Kadın Vakıf kurucularından bahsediyor. Osmanlı sultanları Arabistan yarımadası fethedilmeden önce de Mekke,Medine ve Kudüs’e Surre gönderirlerdi.(Aşık Paşazade’nin yazdığına göre Sultan II.Murad Harameyn’e her sene 3500 altın hediye gönderiyordu.) Yavuz Sultan Selim’den itibaren Osmanlı Devleti tarafından Mekke,Medine ve Kudüs’e Surre alayı göndermek gelenek haline geldi.18.yüz yıl başındaki Surre alayına Başkadın Efendi evkafından 200 kuruş(tahmini 24.000 akçe) verilmişti. A. Dolu'nun verdiği listeye göre Kudüs’e gönderilen Surre’ den 18 kadın cemaatine toplam 343 hisse verilmektedir. Dolu'nun belirttiğine göre Kudüs’te Osmanlı imajını yerleştiren iki büyük vakıf bulunmaktadır. 1.Vakıf,vakfiyesinde Ayşe-i zaman ve Fatıma-i devran olarak,ek vakfiyede ise Rabia tül Adeviyye ve Harun Reşid’in cömert hanımı Zübeyde ile kıyaslanan Kanuni’nin Hasekisi Hürrem Sultan adına kurulan İmarettir. Hürrem Sultan imaretinde şehir halkından pek çok kimseye günlük bir taş çorba ve ekmek verilmektedir.(A. Dolu yazısında adı geçen dönemde aylık nafakası 0-5000 akçe arası olanların fakir sayılabileceğini yazmış.) Hürrem Sultan imaretinden fakir sayılacak durumda olanlara yemek verilmektedir.

Kudüs şehrinde Hürrem Sultan imaretinden daha eski bir vakıf daha bulunmaktadır. Şeyh Edebali’nin torunu,Çandarlı İbrahim Paşa’nın eşi İsfahan Şah Hatun’un Mahmud El Osmaniye adını verdiği Medrese’ye Anadolu’dan on köy vakfettiği vakfı 1436-1437 yılında Kudüs’ün Osmanlı tarafından fethinden önce kurulmuştur. A. Dolu'nun yazdığına göre 18.yüz yılda Kudüs’te kadınların kurduğu 51 adet vakıf bulunmaktadır. Vakıf sahibi kadınların hemen hemen hepsi 1 ev vakfederken,nesilleri tükendiğinde vakıflarının Mescid-i Aksa veya Kubbetü’s-Sahra vakfına dahil olmasını şart koşmuşlardır. Kudüs'te ki kadın vakıflarında de kız çocuklarının ayrıcalıklı olduğu vakıflar da bulunmaktadır.

( Kudüs Vakıfları başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 6.08.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu