İSTANBUL

 

Tarihin en eski şehirlerinden İstanbul’un biz Müslümanların gözünde ve gönlündeki yeri Peygamber Efendimizin “İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur. Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 335; Buharî, et-Tarihu’l-Kebir, I, 81; et-Tarihu’s-Sağîr, I, 306; el-Bezzâr, el-Müsned, el-Müsned, c. II, s. 308; Taberani, el-Mu’cemu’l-Kebir, II, 38; Hakim, Müstedrek, IV, 422; Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, VI, 219. mealindeki hadis-i şerifleri sebebiyle her zaman farklı olmuştur. Sahabe devrinden sonraki 8 asır boyunca bütün İslam devletleri bu müjdeye nail olmak için İstanbul’u fethetmeyi her zaman düşünmüş ve planlamıştır. Bu kutlu fetih 1453 yılında Fatih Sultan Mehmed Han ve Osmanlı ordusuna nasib oldu. Osmanlı Devletinin 450 yıldan fazla Başkentliğini yapan İstanbul şüphesiz ki- hem zamanının en büyük şehri hem de Osmanlı’nın başkenti olması sebebiyle- vakıf hizmetlerinin en çok olduğu yerdir. Hem Başkent olması, hem döneminde nüfus olarak dünyanın en büyük şehri olması böyle bir zorunluluk ortaya çıkarmıştır.

Mehmet Canatar’ın hazırladığı 1600 tarihli İstanbul vakıfları tahrir defterinde verdiği bilgilere göre: Tahrir defterinde toplam 13 nahiyede yer alan ve 226 mahallede teşkil edilen 3265 vakıf faaliyettedir. Defterde iki kişi tarafından ortaklaşa tesis edilmiş vakıfların sayısının 56’yı bulmakta, İkili vakıfların çoğunluğunu, erkeğin ismi önde gelmek üzere eşlerin oluşturduğu, iki erkek veya iki kız kardeş, biri erkek diğeri kız iki kardeş, iki erkek veya iki kadın veyahut baba oğul tarafından ortaklaşa kurulmuş vakıflar görülebilmektedir. Üç kişi tarafından tesis edilmiş iki vakıf bulunmakta, bir vakıf ise biri kadın üçü erkek dört kişi tarafından teşkil edilmiştir. Bunların yanında, eserde toplu avarız vakıfları da görülmekte; bunlardan bazısı vakıfların ismi belirtilmeden “Vakf-ı” başlığı atılarak kimlerin hangi mahalle avarızı için ne kadar verdiklerini ve toplamının ne olduğunu da gösterir biçimdedir. Kadınlar tarafından kurulan vakıflara bakıldığında, defterde yer alan 3265 vakıftan, 1330’unun kadınlar tarafından tesis edildiği, bunun oran olarak % 40,73’e tekabül ettiği görülmektedir. Bunlara erkeklerin birinci isim olduğu 35 müştereken kurulan vakıf da ilave edilirse oran % 41,80’e yükselmektedir. Bu, gerçekten üzerinde durulması ve içtimaî, iktisadi ve dini açıdan tahlil edilmesi gereken bir durumdur. Nitekim Gabriel Baer, Barkan-Ayverdi neşrini kadınların kurduğu vakıflar açısından değerlendirmekte ve Osmanlı Devleti’nde kadının ekonomik açıdan ne derece etkili olduğu ve topluma katkıda bulunduğuna dikkat çekmektedir. Ayrıca kadınların adını taşıyan mahallelerin de mevcudiyetini sürdürdüğü görülmektedir…(İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri1009-1600 Tarihli,Haz. Doç. Dr. Mehmet Canatar. Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi C.3 Sayı 5 2005)

1766 Tarihli Bir Hamam Defterine Göre İstanbul Vakıf Hamamları

Hamam (hammâm) kelimesi Arapçada “ısıtmak, sıcak olmak” anlamındaki hamm kökünden türemiş olup “yıkanma yeri” anlamına gelmektedir. Kökeni ilk medeniyetlere dayanmakla birlikte, hamamın bir şehir mekânı olması ve sivil mimarinin tipik özelliğini kazanması Romalılar dönemine tekabül etmektedir. İslam dininin temizliğe verdiği önem herkesin malumudur.  Bu durum Bakara suresinde açıkça belirtilmektedir. (“ Şüphesiz Allah çok tövbe edenleri sever, çok temizlenenleri sever." Bakara 222) Peygamber Efendimiz (sav) de bir hadisi şerifinde “Temizlik, imanın yarısıdır.” Müslim, Tahâret, 1.

İslam tarihinin başlangıcından itibaren İslam devletleri fetihlerle büyüdüler. Doğal olarak fethedilen topraklar gayrimüslimlere aitti. İlam devletlerinin iskan politikası şöyle işliyordu. Fethedilen bölgelerde cami-imaret ve hamam merkezli Müslüman mahalleleri kuruluyordu. Ardından vakıflar devreye girerek şehir imar edilmeye başlıyordu.

İslam beldelerinin şehir, kaza statüsündeki bütün yerleşim yerlerinde imar faaliyetlerinin merkezinde muhtemelen ikinci sırada hamamlar gelmektedir. Vakıf insanlar hamam inşa etmeye özel bir önem vermiştir. Bunun elbette ki en temel sebebi temizlik ikinci sebebi ise hayrat olarak vakıflara gelir getirici olmasıdır.

Yüzyıllar süren başkentliği sırasında temizlik ve kültür şehri olan İstanbul hamamlarının istatistiki bilgilerini paylaşmadan önce Derin Tarih dergisinin 2015 Ağustos sayısında The Dirt On Clean kitabının yazarı Katherine Ashenburg’la yapılan bir röportajdan bazı kısa alıntılarla Orta Çağ’da Avrupa’da ki temizlik anlayışından bahsetmek yerinde olacaktır kanaatindeyim.

Katherine Ashenburg röportajında diyor ki:

(Bu kitabı yazdım çünkü bir gün kraliyet Ontario müzesinde dolaşırken çok kirli olduğunu düşündüğüm Ortaçağ insanının Haçlı seferinden dönenlerin beraberinde getirdiği Türk hamamı sayesinde aslında epey temiz insanlar olduğunu belirten bir sergiyle karşılaştım…Mesela Fransa’daki meşhur Versay sarayında birkaç yüzyıl önce gezintiye çıksanız merdiven altlarında insan dışkılarının toplandığını, saray beyefendilerinin merdiven boşluklarına ve avlulara idrarlarını yaptığını ve tabi ki yatak odalarında ağzına kadar dolu lazımlıklar bulunduğunu görürdünüz. Örneğin 16.Luis’in öldüğü sene merdivenlerdeki dışkıların haftada bir kez temizlenmesi için bir emir yazdığını düşünün. İşte vaziyet bundan ibaretti.

…-Avrupa’lı Kraliyet ailelerinden banyo alışkanlığı olmayan, asgari vücut temizliğine önem vermeyen isimlere kitabınızda genişçe yer veriyorsunuz.

…Fransa Kralı 16.Luis oldukça atletik ve uzunca bir ömür geçirmiş bir adamdı. Söylenene göre hayatı boyunca sadece iki ya da üç kez banyo yapmıştı… Gariptir 17.yüzyıl insanları ketenin kiri temizlediğine ve gömleği değiştirmenin daha güvenli, bilimsel bir temizlenme yöntemi olduğuna inanırlardı. Çünkü suyun hastalık taşıdığını düşünürlerdi.

…Hıristiyanlık söz gelimi İslam veya Hinduizmin aksine temizliğe özellikle vurgu yapmayan dünya çapında etkiye sahip yegane büyük dindir. Vücut bakımı, vücudu temizlemek vs. gibi meseleler ya Kilise tarafından hiç önemsenmiyor ya da yıkanmayan insanlar, kutsallıkları ile ve dünyevi olan bedene önem vermemeleri sebebiyle övülüyorlardı… Sabun 19.yüzyılın ikinci yarısına kadar Avrupa ve Amerika’da yerleri ve kıyafetleri yıkamakta kullanılırdı. Bilim insanları deri için çok zararlı olmayan kalıp (sıvı olmayan) sabun yapmayı öğrendiler. Bu dönemden itibaren Batı’da insanlar sabunla yıkanmaya başladılar. Daha öncesinde ise sadece su ile yıkanırlardı.

…Müslümanlar Hıristiyanları göre çok daha temizdi ve bunu sağlayan İslamın temel öğretileriydi. Ne yazık ki Müslümanların hamam ve temizlenme geleneği İspanya’da yerleşemedi. Bunu sebeplerinden biri, İspanyolların Müslümanlardan pek hoşlanmaması ve onları taklit etmek istememesiydi.

…İspanya’da Müslüman hamamlarının çoğu ya yıkıldı ya da kaderine terk edildi. Bu sayede İspanya yeniden kirliliğiyle gurur duyan bir ülkeye dönüşmüş oldu.

Osmanlı dünyasında beden temizliğine verilen ehemmiyetin yanı sıra, iyi gelir getirmeleri ve toplumun temel sosyalleşme ve bir aradalık ihtiyaçlarını karşılamaları dolayısıyla çok sayıda hamam inşa edilmiştir. Genellikle vakıflar bünyesinde tesis edilen ve işletilen hamamlar bu işlevlerini yerine getirdikleri müddetçe hayatiyetlerini devam ettirdiler.

15. ve 16. yüzyıllar, hamamların Osmanlı İstanbulu şehir hayatı içerisinde etkin rol almaya başladıkları dönemdi ve II. Mehmed (1451-1481) döneminde İstanbul’da 26 hamam inşa edilmişti. Bu 26 rakamı, henüz Konstantiniyye’nin İslamî-Osmanlı bir karakter kazanmamış olduğu bir dönem için oldukça yüksektir. Bu kuru bir iddia değildir. Bildiğim kadarıyla 1453 yılında fethedilen İstanbul’un Payitaht ilan edilmesi 1466 yılıdır. Bu 13 yıllık sürede İstanbul İslami bir çehreye kavuşturuldu.  Akademisyen Ahmet Yaşar’ın çalışmasında belirttiğine göre Fatih döneminde inşa edilen hamam sayısı ibadethane sayısından fazladır.

Küçük bir not olarak Mimar Sinan’ın 45 civarında hamam inşa ettiğini ve hamam mimarisini belirlediğini belirtelim. Tamamı vakıf hayratı olarak yapılan bu hamamların sayısı 18. Yüz yılda zirveye ulaştı. 1766 tarihli bir hamam defterindeki bilgilere göre o tarihte İstanbul’da 112’si Sur içinde, 83’ü de surdışında olmak üzere toplam 195 hamam bulunmaktaydı.

            Ahmat Yaşar’ın verdiği bilgiye göre 1766 yılında hama esnafının isteği üzerine İstanbul hamları tahrire tabi tutulmuş ve hamamcılar için hazırlanan nizamname 19 Eylül’de Sultan’ın buyruldusu ile fiiliyata dökülüp 24 Ekim 1766’da sonlandırılmış olur. Hazırlanan tahrir defterine göre İstanbul, Galata, Eyüp ve Üsküdar’daki toplam 195 hamam kayıt altına alınmıştır.

Hazırlanan nizamnameye göre: Hamamcıların hem de natır ve tellakların mü’temen ve mu‘temed kişiler olması, dolayısıyla tellakların birbirlerine, hamamcıların ise hem tellaklara hem de hamam hizmetlilerine kefil olmaları, hamam eşyasına malik olanların eşyalarının kethüdaları ve ustaları eliyle kıymet biçilerek (tahrir ve takvim) olunup ve gedikleri sadece hamam işlerinden anlayan ve kethüda ve ustaların kefil olabilecekleri kişilere satmaları, Bu şekilde hamamlara dâhil olanlardan fesat çıkaranların himaye edilmemeleri, Hamam takımlarının her daim temiz tutulmaları ve peştamalların sağlam ve uzun, edep yerini örtecek şekilde imal edilmiş olmaları gerektiği nizama bağlanmıştır.

Tahrir defterinin 1-5 sayfaları arasında nefs-i İstanbul, 5-6 arası Eyüp ve tevabiinden Sütlüce ve Hasköy, 6-7 arası Galata ve tevabiinden Kasımpaşa, Tophane, Fındıklı, Beşiktaş, Ortaköy, Arnavutköy, Rumelihisarı, İstinye, Yeniköy, Sarıyer ve Rumelikavak Hisarı, 7-8 arası Üsküdar ve tevabiinden Kadıköy, İstavroz, Çengelköy, Anadoluhisarı, Kalıncak, Paşabahçesi, İncirköy, Beykoz ve Anadolukavak Hisarı’nda mevcut hamamlara dair kayıtlar içermektedir. Nefs-i İstanbul’da 112, Eyüp’te 17, Galata’da 43 ve Üsküdar’da ise 23 hamama dair bilgiler yer almakta ve Asitane-i Aliyye’de 112 ve havalisinde 83 olmak üzere toplam 195 hamamın mevcut olduğu icmal olarak verilmektedir.

Hamam tahrir defterinde, hamamcılar esnafı yöneticilerinin bilfiil tasarruf eden ve gedik mutasarrıfı oldukları defterdeki ilk beş hamam sonrasında, Sultanahmet semtindeki Ayasofya-ı Kebir Hamamı, Kadırga, Ahırkapı, Bahçekapısı, Tahtakale, Dikilitaş, Süleymaniye, Laleli, Gedikpaşa, Kumkapı, Langa, Aksaray, Horhor, Saraçhane, Şehzadebaşı, Vefa, Zeyrek, Küçükpazar, At Pazarı, Ayvansaray, Karagümrük, Sarıgerz, Molla Gürani, Avrat Pazarı, Davudpaşa, Altımermer, Şehremini, Kocamustafapaşa, Samatya ve Yedikule semtlerindeki 112 hamam kayıt altına alınmıştır.

Nefs-i İstanbul’daki hamamların yazılmasından sonra Bilâd-ı Selâse hamamlarına geçilmiş ve sırasıyla Eyüp, Galata ve Üsküdar hamamlarına dair bilgiler sıralanmıştır. Eyüp’te Eyüp merkez, Nişancı, Eğrikapı, Yedikule, Sütlüce ve Hasköy’de toplam 17 hamam listelenmiştir. Sonrasında Galata’da Kasımpaşa, Galata merkez, Tophane, Fındıklı, Beşiktaş, Ortaköy, Arnavutköy, Rumelihisarı, İstinye, Yeniköy, Sarıyer ve Rumelikavak Hisarı’nda bulunan 43 hamama yer verilmiştir. Son olarak ise Üsküdar’da, Anadolukavak Hisarı’ndan başlayarak Beykoz, Paşabahçesi, Çengelköy, Üsküdar merkez ve Kadıköy’de toplam 23 hamam kaydedilmiştir.

1766 yılı hamam tahririnin önemi Osmanlı İstanbulu’nda en yüksek sayıda hamamın faal olması ve kayıt altına almış olmasıdır. Bilgilere göre İstanbul’daki hamam sayısı 17. yüzyıl ortalarında 168’e, 18. yüzyılın ortalarına kadar artmış 1732-1735 yıllarında 178, 1752 yılında ise 182’ye erişmiş, 1766 yılında ise 195’e ulaşmıştır.

Yine defterdeki bilgilere göre 195 hamamın birinin türü belirsiz olup, geriye kalan 104’ü kuşluk ( Ufak yerlerde ve mahallelerde tek hamam olup nöbetleşe, meselâ öğleden önce erkekler ve öğleden sonra kadınların kullandıkları vakidir. Bunlara “kuşluk hamamı” da derler. A. SÜHEYL ÜNVER Belleten 1973-37)  75’i çifte ve 15’i ise yekta (tek) hamamdır.

Defterin ortaya koyduğu en önemli hususlardan birisi de 1766 tarihinde hamamların mülkiyetinin çoğunlukla vakıflara ait olduğudur. Nitekim defterde 195 hamamın 178’sinin hangi vakfa ait olduğu belirtilmiştir. Fatih Sultan Mehmed’in Merhum Sultan Mehmet Vakfı adı altındaki 10 hamamı ve kendi döneminde ihdas edilmiş olan Ayasofya Vakfı’na ait dört, Ebu’l-feth Vakfı’na ait dört ve Hazreti Hâlid Vakfı’na ait iki hamam bulunmaktadır. Ayrıca Sultan I. Bayezid Vakfı’na ait beş, Sultan Ahmet Vakfı’na ait bir, I. Mahmud’un Kütüphane Vakfı’na ait iki ve “vakf-ı hümâyûndan” şeklinde kaydedilen dört hamam mevcuttur. Geriye kalan hamamlar sadrazam, ulema ve üst düzey bürokratların ihdas etmiş oldukları vakıflara aittir.

178 vakıf hamamının 4’ü Atik Valide Nurbanu Sultan’a 2’si Hatice Sultan’a, 1’i Valide-i Cedid Gülnuş Emetullah Sultan’a, 3’ü Mihrimah Sultan’a 2’si Şah Sultan’a 2’si Yasemin Hatun’a ve 1’i Şah Huban’a, 1’i Ümmühanî Hâtun’a, 1’i Asude Sultan’a, 1’u Hâce Hâtun’a, 1’i Ayşe Sultan’a (Sultan Bayezid Hamamı) ve Emine Sultan’a veya vakıflarına aittir.

195 hamamdan 3 tanesi mahlûl (Mahlûl taşınmazlar, mutasarrıfının intikal sahibi bırakmaksızın vefatı gibi bir nedenle yeniden vakfa dönen taşınmazları ifade eder.) 1 tanesi de battal ( Taşınmazın battallığı, harap olması, yıkılması vb. çeşitli sebeplerle kiraya verilemediği ve boş vaziyette durduğunu ifade eder.) olarak kaydedilmiştir.

 

Vakıflar Dergisi 53 - Haziran 2020  1766 Tarihli Bir Hamam Defterine Göre İstanbul Vakıf Hamamları Ahmet Yaşar Dr. Öğr. Üyesi, Beykent Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü (Özet)

( İstanbul başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 12.11.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu