Yarım kalmışlığın isyanıydı çatlayan toprak ve kürediğimiz göz yaşı ve minnet ehli idi her yürek.

Yad edilesi dünden güne sızan nemli bir ırmak aslında nehir yatağında unutulmuş insanlar ve kayıp vicdanlar.

Külüstür ruhlar durağında ne gelen vardı ne de giden ve sözcüklerin asasını taşıyordu yorgun ruhların öncüsü.

Ön sözü olan bir roman da değildi temenni edilesi ya da unutulmuş bir dip not tıpkı şairin de kartviziti iken şiirin hikayesi.

Varlığın idamesi idi mevsimin ısrarlı yalnızlığı ve huzmesinde bulutların taşkınlara meyyal süzgün suretler.

Lanet okuyan iblisten uzak düşmek adına ve kem gözlerin de safsatası ve işte çatırdayan gök kubbe

Efkarın bitiminde edalı sağanak.

Sağanağın bitiminde gök kuşağı.

Sür-git hezeyan ve ucu yanık mektuplar.

Ne Kafka gibi hastalıklı.

Ne de olmayan bir sevgili elbet Milena’nın ölü gözlerinde dans eden reşit imgeler gibi ve de sudan sebepler sevgisizlikte inat eden yaftalar kibirli yaftalara da dokunan bir el gibi ölümün elinde soğuk harfler tutacağı ve kızgın yüreğin de maşası iken şiirler.

Yoldan çıkanlara mecburiyet belki de külüstür düşlerin inkarında buz tutan her hale ve aşka kayıt açan bir izlek ne de olsa saklı tutulası sırlar kadar da gelip geçici iken feleğin sunumunda tarafsız hicreti yüreğin ve kabuk bağlayan geçmişin geçiştirdiği anılar.

Ruhların tasnifi idi madem mevsimin düş gücü ve yüreğin de küvözünde büyüyen umut gibi göreceli sağanağın da izini süren yüreğin piri aşkın da külfet olduğunu savunan belalı ne çok yeis.

Dikiş tutturamayan sedanın misafirleri ve dalkavuk sözcükler az sonra yeniden çentik atacaktı dününe ve günü bekleyen bir nakarat değil de sırasız ölümlere çelme takacaktı fevri beyitler.

Bir minval ki özünde sözü ile birlik olan.

Bir yalnızlık ki saf tutulan her vebalı vazgeçişte birden sonsuzluğa saymayı m/eziyet bilen.

Cesaret ödeneğinde yalın ve yalan da iç içeydi ve geceyi peşkeş çeken iblis aslında masumiyeti de reşit kılan bir bilmeceydi.

İnsanlığın minvalinde toz duman olmuştu hikayeler ve tükenen varlık yoklukla yüzleşip yeniden boy vermişti hayaller.

Düş gücünü küreyen.

Denklemi da binlerce bilinmeze denk düşen.

Ne kadar çok denklem ve o kadar çok bilinmez ve işte matematiğin de hayatı protesto ettiği ne de olsa neferi idi yüreğin tüm bilinmezlerin fink attığı düş küvözünde illet de bir temenni buyurmuştu kader.

Handikaplar düşkündü aymazlığın sancısına biat bir de bir kelime olmaktan öteye gidemeyen sevginin nesi bu kadar makbulüydü de cihanın herkes sevmekten tozutmuştu ve işte künyesinde aşk yazan her beşer sevdalandı ve med-cezir bildi hayatın da afaki bir düzlemde yeisler edindi şirret gölgeler ve komplimanlar kundaklandı sonra da eşref saatine yaklaştı halis munis yüreklerin bir bilinmeze duyduğu merak ve ilgi ile düştü yola asalet.

Haznesinde yorgun mevsimin…

Mevsimin de dirliği iken tan vaktine duyduğu özlem ile gecenin sönük ferine istirham eden bir tabur dilek ve dua.

Muteber olan yalnızlığın paylaşımıydı.

Paylaşımın yalnızlığı ise şairden sorulurdu ve başı öne düştü şiirlerin bir elem vakti ve afaki varlık şerh düştü ana:

‘’Makbul olan bu mudur da hala sevdadan dem vurursunuz?’’

Sorunun kendisi var mıydı da bir muhatabı olacaktı…

Ve devam etti şiirin geride kalan dizeleri:

‘’Şair meftun mudur yoksa hayaletin ta kendisi mi? Hani metruk düzende saklı tutulan fermanı yazdığını iddia etmek saçmalığın da daniskası değil mi?’’

Aynanın sırları için için güldü ve döküldü bir bir…

İzi düştü yaranın yere ve yaren bildiği kalem de bir kalemde yok saydı aşkı ve hitabı sadece dokunuşu idi kalemin üstelik sevmekten de çok öte…

Sayacı ömrün deviniyordu da deviniyordu.

Sarhoş imgeler ise şişeleri deviriyordu.

Aç gözlü şehir ahalisi bir lokmada yutmuştu şehri ve haris düşlerini de kötü niyetlerine alet etmişti ve vuku bulan yalnızlık peyda olan siyahın da en yakın tanığı idi.

Gelenler de gidenleri aratıyordu ve yapacak tek şey de yoktu.

Bavuldan taşan duyguları bir bezle sildi muavin ve üstüne etiket yapıştırdı şiir dolu bavulun:

‘’Sahipsiz.’’

Sahibi olmayan şiirlerin saklı sahibinden ise bihaberdi herkes ve mintanı yırtık bir derviş gibi de hor gördüler o pespaye görünüşlü adamı.

Lakayt olan kim varsa doluştu otobüse ve tıklım tıklım bavullar da yerleştirildi   ait oldukları yere.

Ait olmayan kimse düzeneğe dışarıda kalmıştı ve o kılıksız adam da alınmamıştı otobüse

Ve gaza bastı şöför artık nereye gittiğinin de bir önemi yoktu sadece kaçmak istiyordu kalabalıktan ve imtina da ediyordu her yolcunun ona dokunmasına.

Dokunulmazlığı olan kimse.

Dokunmadıkları neresi kalmıştı ki?

Ruhlar çoktan kirletilmişti.

Dualar ise azımsanmıştı ve inancın gölgesinde yaşamayı yok bilmişlerdi tıpkı yok saydıkları masum duyguları da azat etmekten geride duramadıkları gibi.

Ve yoldan çıktı araç oysaki yoldan çıkanlar insanlar durağına daha çok vardı ve geride kalan şehir sağanağa teslim olmuştu.

Ruhu duymamıştı kimselerin ta ki o sahipsiz bavulun içine gizlenen yırtım mintanlı adam ah, edene değin.

Ettiği ah kalmamıştı yerde ve artık o bavulun da bir sahibi vardı tıpkı tüm evrenin de bir sahibi olduğu üzere.

AFAD varana kadar kaza mahalline iş çoktan işten geçmişti ve tüm ölü bedenler bin bir özenle gömülmüştü de atıfta bulundukları durağın da mezar taşında yazılı olduğu üzere.

Düşlerini teskin edemedikleri gibi ruhları da çarçur edilmişti ve geride kala kala sadece o kilitli bavul kaldı ve kimseler de eremedi sırrına ta ki sağanak dinip da bavul ait olduğu yere sürüklenene kadar.

Aidiyet duygusu madem bu kadar sorgulanmıştı elbette ait olmak isteyen insan da istediği gibi şerh düşüyordu evrene elbette Tanrının gücüne inanıp da korunduğunu ve gözetlendiğini bildiği kadar görünmezliğin de mucidi idi mademki ruh ve henüz kaybolmamış ruhların da varlığı bir kez daha ispatlandı aslında ilk kez ve devamı da gelecekti.

Ne kadar çok ihanet ne kadar çok zayiat.

Ne kadar çok inançsız insan daha çok felaket.

İhtimamla seven ve yaşayan herkes için ise hala bir ümit vardı.

 


( Bavul... İronik Hikaye... başlıklı yazı GÜLÜM-ŞİİRİN TEK H/ECESİ İKEN AŞK... tarafından 19.11.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu