TUNUS

 

Kuzey Afrika’nın en küçük ülkesi olup yüzölçümü 163.610 km2, nüfusu 10.589.025’tir (2010). Batıda Cezayir, güneydoğuda Libya sınırlarıyla, kuzeyde ve doğuda uzunluğu 1300 kilometreyi bulan Akdeniz kıyılarıyla çevrilidir.

Bölgenin ilk sakinlerinin Batı Asya veya Avrupa’dan gelen topluluklar olduğu söylenir. Daha sonra bölgeye Berberîler yerleşti. Tüccar bir millet olan Fenikeliler’in Suriye’den gelişiyle Tunus tarih sahnesine çıktı.

Hz. Osman zamanında 647 yılında İfrîkıye’nin fethine çıkan Abdullah b. Sa‘d b. Ebû Serh o yıllarda Bizans’tan ayrılıp bağımsızlığını ilân eden Gregorios’u Sübeytıla’da yendi ve bölgenin ileri gelenlerini vergiye bağladı. İfrîkıye halkının anlaşmayı bozması üzerine 653 veya 654-55’te ikinci defa sefere çıkarak onları tekrar itaat altına aldı. Tunus’un doğu kesimini Muâviye’nin İfrîkıye valiliğine getirdiği Muâviye b. Hudeyc yeniden İslâm egemenliği altına aldı (45/665). Ardından valiliğe tayin edilen Ukbe b. Nâfi‘ devamlı bir ordu bulundurmak amacıyla Tunus’ta Kayrevan şehrini kurdu (670) 675 yılında vali tayin edilen Ebü’l-Muhâcir Dînâr, yedi yıl süren valiliği esnasında Kartaca şehri ve civarının fethini tamamladı. Bu yıllardan itibaren Berberîler arasında İslâmiyet yayılmaya başladı. İfrîkıye valiliğine tayin edilen Mûsâ b. Nusayr’ın Zağvân’ı almasıyla Tunus’un tamamı İslâm hâkimiyetine girdi. Mûsâ b. Nusayr 707 yılında Mağrib’in tamamını fethetti ve Akdeniz adaları ile Endülüs fetihlerini gerçekleştirdi. Ömer b. Abdülazîz’den sonraki dönemde görev yapan valilerin bölge halkına karşı yürüttüğü yanlış siyaset yüzünden Tunus ve civarında istikrar kalmadı.

Abbâsîler’in ilk yıllarında bölgede Hâricî isyanları sürdü. 140’ta (757) Sufrî Hâricîleri’nin, ertesi yıl İbâzîler’in eline geçen Kayrevan üç yıl sonra geri alınarak etrafı surlarla çevrildi. Ebû Ca‘fer el-Mansûr tarafından 155’te (772) İfrîkıye valiliğine tayin edilen Yezîd b. Hâtim el-Mühellebî isyanları bastırıp bölgeyi kontrol altına aldı. İbrâhim b. Ağleb’in Hârûnürreşîd tarafından babadan oğula intikal etmek üzere vali tayin edilmesiyle Tunus ve civarında Ağlebîler dönemi başlamış oldu (800).

Başşehirleri Kayrevan olmak üzere kurulan, Abbâsî hâkimiyetini tanıyan ve paralarda halifelerin adına yer veren Ağlebîler, Fâtımîler tarafından yıkıldı (909). Ağlebîler döneminde Tunus önemli bir kalkınmaya sahne oldu; özellikle Kayrevan çok parlak günler yaşadı, bölgenin ilim, kültür ve ticaret merkezi haline geldi. Kasrülkadîm (Abbâsiyye) ve Rakkāde şehirleri tesis edildi, bu iki şehirde ve diğer merkezlerde çok sayıda cami ve sarnıç inşa edildi. Tunus’u Cezayir’e bağlayan yol üzerinde kurulan Bâce, Tunus’un kuzeybatısında önemli bir merkez haline geldi.

Ağlebî emîrleri, İskenderiye’den Atlas Okyanusu’na uzanan sahil şeridinde ribâtlar yaptırarak güçlü bir savunma sistemi oluşturdu. Sebte ile İskenderiye arasındaki sahil boyunca yetmiş sekiz ribât inşa edildiği bilinmektedir. Herseme b. A‘yen tarafından 796 yılında yaptırılan Münestîr Ribâtı bunların ilki sayılır. Bugüne kadar iyi durumda gelen Sûse Ribâtı’nı I. Ziyâdetullah 822 yılında yaptırdı. Ağlebîler, Sûse’de İfrîkıye’de İslâm mimarisinin başta gelen örneklerinden sayılan ulucami (el-Mescidü’l-kebîr) ve büyük bir limanla tersane inşa ettirdiler.

Tunus’ta bulunan en eski bîmâristan, Ağlebî Emîri I. Ziyâdetullah tarafından Kayrevan’da tesis edildi. Ağlebîler devrinde ilmî hareket de büyük gelişme gösterdi. Kayrevan dinî ilimlerle edebiyatın merkezi oldu. Hanefî ve Mâlikî mezhepleri İfrîkıye’de daha da güçlendi. Bu dönemde özellikle Mâlikî mezhebi büyük ilgi gördü ve Kayrevan şehri Mâlikîler’in merkezi haline geldi. Tunus şehri de dönemin en önemli ilim merkezleri arasına girdi, iki şehirde çok sayıda âlim yetişti.

 Fâtımîler 973’de Mısır’a intikal edinceye kadar Tunus’ta hüküm sürdüler. Fâtımî idarecilerinin, Mâlikî ve Hanefî mezheplerinin yaygın olduğu Tunus’ta kendi mezheplerini yaymak için uyguladıkları baskı huzursuzluklara yol açtı.

Halife Muiz-Lidînillâh, Mısır’a doğru yola çıkarken İfrîkıye’nin yönetimini Berberî Zîrî kabilesinin lideri Bulukkîn b. Zîrî es-Sanhâcî’ye bıraktı. Böylece Tunus’ta Zîrîler dönemi başladı. (972)

Tunus Valisi Abdülhak’ın 1062’de bağımsızlığını ilân etmesiyle Tunus şehrinde Horasânîler dönemi başladı. Tunus kısa aralıklarla Zîrîler’in ve Hammâdîler’in eline geçtiyse de Horasânîler varlıklarını 1159 yılına kadar devam ettirdiler ve Tunus’un gelişmesine önemli katkılarda bulundular. Horasânî emîrleri şehrin imarına, özellikle Zeytûne Camii başta olmak üzere mimari eserlerin tamir ve bakımına itina gösterdiler. Zeytûne Camii civarındaki çok sayıda çarşısıyla zengin bir ticaret ve önemli bir ilim merkeziydi.

Muvahhidler Devleti’ndeki bölünme ve ardından ortaya çıkan karışıklıklar sırasında Kābis valiliğine tayin edilen Ebû Zekeriyyâ el-Hafsî, Tunus üzerine yürüdü ve 1228 yılında şehre girip İfrîkıye’nin tamamına hâkim oldu. Muvahhidler’le irtibatını kopararak bağımsızlığını ilân etti ve Hafsî hânedanını kurdu, kısa sürede İfrîkıye’nin yegâne hâkimi durumuna geldi.

Hafsîler, Tunus merkez olmak üzere Cezayir’in Bicâye şehriyle kısmen bugünkü Libya’nın batısındaki topraklarda yaklaşık üç asır hüküm sürdüler (1228-1574). Hafsîler döneminde ülke hızlı bir ekonomik gelişmeye sahne oldu, Tunus önemli bir ticaret merkezi haline geldi ve bütün İfrîkıye bölgesinin en önemli metropolü konumuna yükseldi. İlk dönemlerde Endülüs’ün çeşitli şehirlerinden çıkarıldıktan sonra Tunus’a gelen çok sayıdaki Endülüslü müslüman ülkenin sosyal, ekonomik ve ilmî hayatını etkiledi. Tunus’ta çok sayıda saray, cami ve medrese inşa edildi. Kuzey Afrika’daki ilk medrese hânedanın kurucusu Ebû Zekeriyyâ tarafından Tunus’ta inşa edildi ve medreseler giderek çoğaldı.

Ömer Osman’ın 893’te (1488) ölümünün ardından Hafsîler’in ikinci parlak dönemi de sona erdi ve ülke karıştı. Bu sırada Osmanlılar hıristiyanları Kuzey Afrika’dan çıkarmak için bölgeye geldiler. Oruç ve Hızır kardeşler, XVI. yüzyılın başlarında Berberî denizcilerin merkezi halindeki Cerbe adasını harekât üssü edindiler. Tunus 1574’te geri alınıp kesin biçimde Osmanlı topraklarına katıldı ve Tunus’a Osmanlı Devleti’ne bağlı bir eyalet statüsü verildi.

Osmanlılar’ın Tunus’la olan ilgileri XVI. yüzyıl başlarında buraya kadar uzanan Osmanlı denizcileri vasıtasıyla başladı. Osmanlı deniz kuvvetlerinin başına geçen Barbaros Hayreddin Paşa 1534’te Cezayir’den gelip burayı Osmanlı topraklarına kattı.

İspanyollar’ın himayesinde Tunus’ta iktidarı elinde bulunduran Hafsî ailesi Osmanlılar için bölgede istikrarsızlığın temel sebebi olmaya devam etti.

Tunus, Osmanlı idaresinde kaldığı son iki yüzyılında özellikle dinî bağlarla irtibatını sürdürdü.

Halifelerle valiler Berberîler’in İslâm’ı benimsemesi için gayret gösterdiler. Kayrevan şehri kuruluşundan itibaren Tunus bölgesinde İslâm davetinin merkezi oldu. Eğitim ve öğretim faaliyetleri Kayrevan Sîdî Ukbe Camii’nde yürütülüyordu. Bu hareketin öncülüğünü, Ukbe’nin askerleri içinde sayıları on ikiye ulaşan sahâbîlerle çoğunluğu teşkil eden tâbiîn nesline mensup âlimler yapıyordu. Ömer b. Abdülazîz, İsmâil b. Abdullah b. Ebü’l-Muhâcir başkanlığında on fakihi bölgede Berberîler’e İslâm’ı öğretmekle görevlendirmişti. Tâbiîn âlimlerinden İkrime el-Berberî’nin Kayrevan’da tefsir ve hadis okuttuğu, onun derslerine katılmak için Mağrib’den talebelerin geldiği rivayet edilmektedir. Daha sonra Yahyâ b. Sellâm, Kayrevan Camii’nde tefsir dersleri verdi ve tefsirini orada yazdı. Tunus şehri 701 yılında kuruluşundan kısa bir süre sonra bölgenin ikinci ilim merkezi haline geldi.  

Ömer b. Abdülazîz’in zekât âmili olarak gönderdiği hadis âlimi Yahyâ b. Saîd el-Ensârî, Tunus şehrine yerleşti ve etrafında toplanan gençlere ders verdi. Ubeydullah b. Habhâb valiliği sırasında Tunus şehrinde Zeytûne Camii’ni yaptırdı. (734) Zeytûne bu yıllardan itibaren önemli bir ilim merkezi oldu, şehirdeki âlimlerin sayısı giderek arttı. Ayrıca büyük camilerin yanı sıra inşa edilen mahalle mescidlerinde öğretim faaliyetleri yürütülüyordu. Fas ve Cezayir’de gücünü devam ettiren Hâricîlik Tunus’ta fazla destek görmedi.

Abbâsîler devrinin başlarında Kayrevan’da ve Tunus’ta öğrenim gören talebelerin bazıları Ebû Hanîfe, İmam Mâlik ve diğer âlimlerin derslerine katılmak için Mısır, Hicaz ve Irak’a gittiler; dönüşlerinde bu iki imamın mezhebini Tunus’ta yaymaya çalıştılar.

Bir süre sonra Kayrevan ve Tunus camilerinde daha ziyade bu iki mezhebin fıkhı okutuldu.

Ağlebîler devrinde başşehir Kayrevan dinî ilimlerle edebiyatın merkezi  haline geldi. Kayrevan ve Tunus’a Endülüs ve Sicilya şehirlerinden öğrenciler gelir, buradan aldıkları ilmî, felsefî anlayışı ülkelerinde yaymaya çalışırlardı.

Ağlebîler devrinde Kayrevan ve Tunus’ta yetişen din âlimlerinden bazıları şunlardır: Kayrevan kadısı ve Sicilya fâtihi Esed b. Furât, Mâlikî fıkhının temel kaynaklarından el-Müdevvenetü’l-kübrâ’nın müellifi Sahnûn ve oğlu Muhammed b. Sahnûn, İbn Abdûs el-Kayrevânî, muhaddis Behlûl b. Râşid el-Kayrevânî, Mûsâ b. Muâviye es-Sumâdıhî, Ebû Semüre Şecere b. Îsâ el-Meâfirî et-Tûnisî, Yûsuf b. Yahyâ el-Megāmî, Yahyâ b. Ömer el-Kinânî, Îsâ b. Miskîn.

Ağlebîler dönemi sosyal bilimler yanında felsefe, matematik, astronomi ve tıp ilimlerinde yetişen âlimlerle dikkat çeker. II. İbrâhim, Bağdat’taki Beytülhikme’yi örnek alarak o sırada başşehir olan Rakkāde’de bir araştırma merkezi ve kütüphane inşa ettirdi; burada görev yapmak üzere tıpta ve ulûm-i evâilde tanınan bazı Bağdatlı âlimleri getirtti. Başkanlığını matematikçi Ebü’l-Yüsr İbrâhim b. Ahmed eş-Şeybânî’nin üstlendiği merkezin kütüphanesinde çok sayıda değerli eser toplamıştı.

Merkezde yetişen âlimlerden Muhammed b. Cezzâr ve Ziyâd b. Halfûn tıp, yahudi hekimi İshak b. Süleyman el-İsrâilî tıp ve felsefe, Ebû Saîd es-Saykalî felsefede temayüz etmiştir. Hekim, eczacı ve tarihçi Ebû Ca‘fer İbnü’l-Cezzâr el-Kayrevânî bölgede İbn Sînâ’nın yerini tutan tabip olarak nitelenir; Ebû Ca‘fer’in çok sayıda eseri vardır. Kitap toplamaya önem veren Ağlebî emîrleri Sîdî Ukbe Camii’nde bir kütüphane yaptırdılar. Bu kütüphanedeki yazmalardan bazıları günümüze ulaşmıştır. II. İbrâhim’in kütüphanesinden de söz edilir. Camilerin yanı sıra sahillerde inşa edilen ribâtlarda da kütüphaneler bulunuyordu.

Fâtımîler’in Kahire’ye intikalinden sonra başlayan Zîrîler devrinde Tunus’ta Mâlikîlik tekrar güçlendi. İki dönemde de yaşayan ve bölgede Mâlikîler’in önderi olan İbn Ebû Zeyd, Şiî-Fâtımîler’in baskılarına karşı mücadele etmek suretiyle Ehl-i sünnet’in görüşlerini savundu, Ehl-i sünnet ile Şîa arasındaki ihtilâflara dair çeşitli risâleler kaleme aldı. İbn Ebû Zeyd’in vefatından sonra Kayrevan’da Mâlikî mezhebinin otoritesi haline gelen Ebü’l-Hasan el-Kābisî, Eş‘ariyye’nin bölgeye yayılmasına katkıda bulundu. Zîrî Hükümdarı Muiz b. Bâdîs’in 441 veya 443’te (1049 veya 1051) Fâtımîler’le ilişkisini keserek Mâlikî mezhebinin uygulanacağını ilân etmesiyle yeni bir dönem başladı. Nitekim Makrîzî, İfrîkıye’de Mâlikîliğin yeniden güçlenmesinin en büyük âmili olarak Muiz b. Bâdîs’i göstermektedir.

Ebû Bekir Abdullah b. Muhammed el-Mâlikî, Kuzey Afrika’da bilinen ilk bölge tarihinin sahibi İbnü’r-Rakīk el-Kayrevânî, Ebû Ca‘fer İbnü’l-Cezzâr ve Fâtımî Başdâîsi Kādî Nu‘mân b. Muhammed dönemin diğer tarihçileridir. Zîrîler devrinde astronomi alanında Abdülmün‘im b. Muhammed el-Kindî el-Kayrevânî ve Zîrî Emîri Muiz b. Bâdîs’in müneccimliğini yapan Ali b. Ebü’r-Ricâl temayüz etti.

Diğer taraftan bizzat kimya ile meşgul olan Mehdiye Zîrî emîri Yahyâ b. Temîm’in madenlerin tahlili için bir atölye açtığı ve burayı aletler ve önemli bir kütüphaneyle donattığı bilinmektedir. Muiz b. Bâdîs, sayıları 100’e ulaştığı söylenen şairlerine büyük ihsanlarda bulunurdu. Cömertliğiyle meşhur oğlu Temîm’in sarayı da çeşitli ülkelerden gelen şairlerin toplandığı yerdi. Şeyh Muhriz b. Halef, Ali b. Abdülganî el-Husrî, İbn Reşîḳ, İbn Şeref gibi şairler Muiz b. Bâdîs’in sarayında bulundular. Rakīk el-Kayrevânî, Türâb es-Sûsî, İbn Ureybe el-Mehdevî ve Abdülvâhid b. Fütûh dönemin diğer önemli şairleridir.

Horasânîler’in başşehri olarak kaldığı dönemde (1062-1159) Tunus şehri, bölgenin önemli bir ilim merkezi haline geldi.

Tunus’u başşehir edinen ilk büyük devlet olan Hafsîler, Tunus’u aynı zamanda ülkenin en önemli ilim merkezi haline getirdiler. Dönemin başlarında Endülüs’ten çok sayıda âlim geldiği gibi Doğu İslâm dünyasındaki ilmî gelişmeler de bölgeye yansıdı. Kelâm ilmi alanında bir canlanma görüldü. Öte yandan devletin kurucusu Ebû Zekeriyyâ tarafından Tunus’ta bölgedeki ilk medrese inşa edildi. Ardından en önemlileri Tunus’taki Şemmâiyye, Muarradiyye, Tevfîkıyye, Müntasıriyye ve Zeytûne olmak üzere medreselerin sayısı arttı ve Tunus âlimlerin toplanma noktası oldu. Bölgenin diğer şehirlerinden ve Endülüs’ten gelen pek çok âlim Tunus’a yerleşti. Endülüs’ten bilhassa VII. (XIII.) yüzyılın ilk yarısında Belensiye, Şâtıbe, Mürsiye, Ceyyân, Kurtuba ve İşbîliye’nin hıristiyanların eline geçmesinin ardından Tunus’a gelen çok sayıda göçmen arasında İbnü’l-Ebbâr, Hâzim el-Kartâcennî, İbn Usfûr el-İşbîlî, İbn Amîre gibi bölgedeki ilmî hareketi etkileyen âlimler bulunuyordu. 

Abdurrahman b. Muhammed ed-Debbâğ, bu dönemde yazılan en önemli tefsirin müellifi İbn Arafe, onun talebesi Übbî, Mâlikîler’in Tunus’taki önemli âlimlerinden biri olan müfessir İbn Bezîze, talebesi İbn Zeytûn, Burzülî, İbn Râşid el-Kafsî, Gubrînî, İbn Nâcî, Muhammed en-Nefzâvî, Muhammed b. Şuayb el-Haskerî, Ebû Ali Nâsırüddin Mansûr eş-Şâdilî, Muhammed b. Câbir el-Vâdîâşî, Ebü’l-Kāsım el-Lübeydî, tarihçi, sosyolog ve devlet adamı İbn Haldûn ve Muhammed b. Kāsım er-Rassâ‘ Hafsîler zamanında yetişen din âlimlerinin en meşhurlarıdır.

Hayatının önemli bir kısmını Tunus’ta geçiren Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî devrinin en mühim tasavvufî şahsiyetidir. Ancak düşünceleri ulemânın tepkisini çekince kalabalık bir mürid topluluğuyla birlikte Mısır’a gitti ve orada vefat etti. XIV. yüzyılda tarikatlar kırsal ve dağlık kesimlerde de etkilerini hissettirmeye başladı ve oralarda zâviyelerin kurulmasıyla pekişti. Şeyhlerin aileleri, öğrencileri ve müridleriyle beraber yaşadığı bu zâviyeler yolcuların ve hac kervanlarının uğradığı ve ağırlandığı mekânlar haline geldi.

Tunus’ta Hammûde Paşa Camii civarındaki zâviyesinde medfun Arûsiyye tarikatının kurucusu Ahmed b. Muhammed el-Arûs el-Hevvârî, Kāsım el-Cilîzî, Şa‘biyye’nin kurucusu Ahmed b. Mahlûf eş-Şa‘bî, Ali evlâdından Sâlim el-Mezûgī ile oğlu Âmir b. Sâlim el-Mezûgī, Ebû Saîd Halef b. Yahyâ et-Temîmî el-Bâcî, Ebü’l-Hasan Ali el-Müntasır, Ebû Muhammed el-Mercânî ve Muhammed b. İmrân zâviyelerdeki faaliyetleriyle etkili olan mutasavvıflardan bazılarıdır.

Hafsîler döneminde yetişen İbn Haldûn, Kitâbü’l-ʿİber’inin iki cildini Kuzey Afrika tarihine ayırmıştır. Hânedan tarihi türünde İbn Hammâd es-Sanhâcî, İbn Kunfüz, İbnü’ş-Şemmâ el-Hintâtî ve Abdullah Muhammed ez-Zerkeşî; tabakat türünde Abdurrahman b. Muhammed ed-Debbâğ, İbn Nâcî el-Kayrevânî, Gubrînî zamanın diğer meşhur tarihçileridir.

Öte yandan Mayurka adasında doğan ve Fransisken papazları tarafından eğitilen Anselmo Turmeda 1388 yılında geldiği Tunus’ta Hafsî sultanının huzurunda müslüman oldu ve Abdullah adını aldı. Tuḥfetü’l-erîb fi’r-reddi ʿalâ ehli’ṣ-ṣalîb başta olmak üzere Katalanca ve Arapça eserler yazan Abdullah et-Tercümân, Tunus’ta öldü ve oraya defnedildi.

Bu dönemde kimya alanında eserinin bazı bölümleri Batı dillerine çevrilen Tîfâşî yetişti. Sefâkus şehrinden Şerefî ailesinin bazı üyeleri XVI. yüzyılın ortalarından sonuna kadar yaptıkları haritalarla ün kazandılar. Ali b. Ahmed eş-Şerefî es-Sefâkusî 1548’de sekiz yapraklı bir atlas hazırladı. Ailenin diğer bir üyesi Muhammed b. Ali eş-Şerefî 1601’de doğu yarısı İdrîsî’nin haritasına, batı yarısı Katalonyalı gemicilerin haritalarına dayanan bir dünya haritası yaptı. Mûsikide Şeyh Muhammed ez-Zarîf, matematikte Ali b. Muhammed el-Kallesâdî, tıpta Endülüs’ten göç eden İbn Enderâs Muhammed b. Ahmed, oğlu Ebû Ya‘kūb Yûsuf, Ahmed b. Abdüsselâm es-Sıkıllî ve Abdurrahman es-Sıkıllî yetişti.

Hafsîler devrinde Tunus’ta zengin kütüphaneler kuruldu. Ebû Zekeriyyâ’nın sarayında yaptırdığı kütüphanede 30.000 cilt kitap bulunuyordu. Ebû Fâris Abdülazîz’in Tunus Zeytûne Camii’nde kurduğu kütüphaneye 30.000’den fazla eser vakfettiği bilinmektedir. Bu kütüphaneye vakfedilen kitapların sayısı 200.000’e ulaşmıştı. Sultan Ebû Ömer Osman sarayındaki kütüphaneleri Zeytûne’de hazırlattığı yeni bir kütüphaneye nakletti. Daha sonra V. Muhammed el-Mütevekkil aynı mekânda Abdaliyye Kütüphanesi’ni yaptırdı. Kütüphanesine yazma eser satın almak için İspanya’nın Şâtıbe şehrine gönderdiği bir kişi 3000 yazma eserle geri dönmüştü.

Tunus’un kesin olarak Osmanlı hâkimiyetine girmesinin ardından İspanyol işgaliyle başka bölgelere giden alimlerin çoğu geriye dönünce ilmî hayat tekrar canlandı. Osmanlılar’la birlikte bölgede Hanefî mezhebi yeniden ortaya çıktı. Yûsuf Dayı’nın açtığı ve Ramazan Efendi’yi müderris tayin ettiği ilk Hanefî medresesini yenileri takip etti. Askerlerin yanı sıra Osmanlı ülkesinin çeşitli bölgelerinden gelen göçmenlerle ülkedeki Hanefîler’in sayısı büyük oranda arttı. Bu arada pek çok Hanefî fakihi oraya geldi, cami ve medreselerde Hanefî fıkhı öğretimi başladı. Bunlardan lugat, meâni, beyân, mantık, fıkıh ve tefsir konularında meşhur olan Molla Ahmed, Zeytûne’de müderrislik görevine getirildi ve çok sayıda talebe yetiştirdi. Yûsuf Dayı’dan itibaren kādılkudât Hanefîler’den seçildi.

Osmanlı döneminde özellikle XVII. yüzyılın başlarında Endülüs’teki müslümanların toptan sürgün edilmesinin ardından yoğunluk kazanan göç esnasında Tunus’a gelen Endülüslü âlimler şehrin ilmî hayatına katkı sağladı. Dayılar ve Hüseynîler devrinde Tunus’ta yeni cami ve medreseler inşa edildi, şehirdeki medreselerin sayısı otuza ulaştı. Ebüssuûd’un tefsirine geniş bir hâşiye yazan Şeyh Ebû Abdullah Muhammed Zeytûne, Muhammed Kuveysim, Ali es-Süveysî ve Şeyhülkurrâ Mustafa İzmirli, Muhammed Hammûde Fütâte, Ebü’l-Abbas Ahmed eş-Şerîf el-Hanefî, Ebû Abdullah Muhammed Tâcülârifîn el-Osmânî, Yûsuf ez-Zağvânî, Sâlih el-Kevvâş, Kara Batak diye bilinen Muhammed b. Mustafa, Kara Hoca olarak tanınan Ahmed Burnâz, Osmanlı döneminde yetişen âlimlerin en meşhurlarıdır. İbn Ebû Dînâr el-Kayrevânî, Muhammed b. Muhammed el-Endelüsî, Mahmûd b. Saîd Makdîş, İbn Ebü’d-Dıyâf, Muhammed es-Sagīr b. Yûsuf el-Bâcî, el-Hâc Hammûde ve Muhammed b. Osman es-Senûsî dönemin önemli tarihçilerinin başında gelir.

Hayreddin Paşa, İbn Ebü’d-Dıyâf, Muhammed Fâzıl İbn Âşûr, Muhammed Bayram, tefsir sahibi Muhammed Tâhir İbn Âşûr, Hasan Hüsnî Abdülvehhâb, Abdülazîz b. İbrâhim es-Seâlibî, Muhammed b. Osman es-Senûsî, Osmanlı hâkimiyetinin son devrinde ve işgal döneminde Tunus’un önde gelen âlim, fikir ve siyaset adamlarıdır.

VII. yüzyılın ortalarından itibaren İslâm akınlarının başlaması esnasında Tunus, 670’te Ukbe b. Nâfi‘ tarafından önemli bir üs durumundaki Kayrevan şehrinin kurulması ile büyük ölçüde müslümanların eline geçti. Uzun süre Kartaca’nın varoşu olan Tunus şehri, Araplar’ın fethinin ardından İfrîkıye’nin kültürel ve ekonomik başşehri haline geldi. 671’de Ukbe b. Nâfi‘in inşa ettirdiği büyük camisiyle Kayrevan’ın İslâm âleminin dördüncü dinî merkezi olarak kabul edilmesi bölgeyi bir ölçüde kutsallaştırdı. Zeytune Camii ve Halk camii başşehirde ticaretin yoğunlaştığı bir yerde inşa edilmişti.

Ağlebiler döneminde ülkede önemli bir mimari faaliyet göze çarpar. Sefâkus (849) ve Sûse (850-851) ulucamileriyle askerî amaçlı Münestîr ve Sûse Ribâtı (VIII. yüzyılın ikinci yarısı) Ağlebîler’in inşa ettirdiği önemli yapılardır. Bunun yanında Sîdî Ukbe Camii günümüzdeki görünümüne büyük ölçüde bu dönemde yapılan onarımlarla ulaştı.

At nalı kemerli giriş kapısıyla dikkati çeken Mehdiye Ulucamii (916) Tunus’ta Fâtımîler’den kalan en önemli yapıdır. XII. yüzyılın ortalarından itibaren Tunus’ta idareyi eline geçiren Muvahhidler zamanında Zeytûne Camii’nden sonra şehrin en mühim mâbedi sayılan Kasba Camii inşa edildi (1232-1236). Ülke Hafsîler döneminde yoğun bir yapılaşmaya sahne oldu. Hafsîler tarafından ’in Tunus’ta inşa Tevfîk (XIII. yüzyıl), Ebû Muhammed (XIII. yüzyıl) ve Mellasin (XV. yüzyıl) camileri inşa ettirildi. Yine Hafsiyer döneminde ortadaki avluya açılan eyvanlar ve hücrelerden teşekkül eden Şemmaiyye( 1249) ve Müntasıriyye (1437) medreseleri inşa edildi.

300 yılı aşkın bir süre Türk idaresinde kalan Tunus cami, medrese, imaret, saray, han, hamam, çarşı, kışla ve kale gibi mimari eserlerle donatıldı. Külliye inşasına Tunus’ta fazla ilgi gösterilmedi. Türbenin çevresindeki yapılardan oluşan Sîdî Sâhib Külliyesi’yle (XIV ve XVII. yüzyıl) cami çevresinde inşa edilen Cedîd Külliyesi (1726-1727) ve Yûsuf Sâhibü’t-tâba‘ Külliyesi (1813-1814) Anadolu ve İstanbul’da yapılan pek çok külliyede uygulanan bir düzenlemeye sahiptir.

Tunus’ta idareyi elinde tutan kişiler tarafından yaptırılan Hammûde Paşa Camii (1098/1687) ve Yûsuf Sâhibü’t-tâba Camii, Cedîd Camii, Mehmed Bey Camii diye de tanınan Sîdî Mahrez Camii, (1692-1699), Kâtib Ali Camii önemli Osmanlı eserleridir.

Osmanlı döneminde yapılan çok sayıda medrese günümüze sağlam şekilde ulaşabilmiştir. Genellikle revaklı avlunun çevresinde beşik tonozlu hücrelerle mescidden teşekkül eden ve bir kısmı iki katlı olan medreselerde türbe ve sebille Osmanlı medrese mimarisinde rastlanmayan minarelere de yer verilmiştir. Zeytûne Camii’nin çok yakınında birbirine bitişik olarak inşa edilen Nahle (1714), Bâşiyye (1753) ve Süleymaniyye (1755) medreseleri âdeta bir medrese sitesi oluşturur. Cedîd Camii’nin revaklı avlusunu “U” şeklinde saran hücrelerden teşekkül eden medresesi plan düzeni ile Osmanlı etkisini taşımaktadır.

İslam medeniyetinde zaviyeler vakıf eserlerdir. Bu yönde bir kayıt olmamakla birlikte Medreseler, Ribatlar ve camilerle birlikte tıpkı diğer İslam beldelerinde olduğu gibi Tunus zaviyelerini de bu kapsamda değerlendirmek durumundayım. Diğer vakıf eserler gibi zaviyeler de devletin refah seviyesinin yükseldiği dönemlerde artmıştır. İslam devletlerinin tamamında iç karışıklık ve savaşın yaşanmadığı dönemlerde hükümdarlar sosyal ve dini eserlere yönelmişlerdir. Maliki mezhebinin etkin olduğu bölgelerde (Mısır) vakıflaşmanın daha etkin olduğunu biliyoruz. (bknz. Emeviler-Abbasiler dönemi) Tunus zaviyelerinden kayda geçenler arasında 1435 yılında Hafsîler tarafından inşa edilen Sîdî Bin Arûs Zâviyesi, Osmanlı döneminden Tunus’ta Sîdî İbrâhim Riyâhî (1850), Sîdî Bû Medyen (1854-1859) ve Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî (XIV ve XVIII. yüzyıl) , Münestîr’deki Sîdî Mazerî Zâviyesi (1763-64), Tunus’ta Sîdî Ali Şeyha Zâviyesi (1852), Sîdî Mahrez Zâviyesi (1862), Sîdî Abdülkādir Zâviyesi (1846-1852) Tunus’taki Halfâvî Zâviyesi (XVII. yüzyıl) ve Sîdî Ali Azzûz Zâviyesi (1758-1781), Mehdiye’deki Ramazanoğlu Zâviyesi  (1872) zikredilebilir. Tunus taki zaviye sayısı elbetteki sayılanlardan çok daha fazladır. Anılan zaviyeler farklı mimari özellikleriyle bilinenlerdir. İslam beldelerindeki bütün vakıf yapıları ekonomik güçle doğrudan alakalı olduğu için, mimari özelliği olmayan yalnızca hizmet odaklı sayısız vakıf eser olduğunu kabul etmek zorundayız.

Vakıf tarihinde gördüğümüz üzere ticari amaçlı yapılan çarşıların tamamı vakıflara akar olarak yaptırılmaktaydı. Tunus’ta da böyle iki çarşı bulunur. Türk Çarşısı ile (1610-1637) Birka Çarşısı. (1610-1637)

Tunus’ta Osmanlı devri köprülerinin başında Ali Paşa (1180/1766-67) ve Mecâzülbâb (1678) Binzert’te Dayı Osman’ın yaptırdığı Bâbıtunus Köprüsü, anılabilir. Köprülerden başka Tunus su mimarisi saray ve evlerin avlusundaki selsebiller, su kuyuları, camilerin yakınındaki abdest alma yerlerinin dışında halkın temizlik ihtiyacını karşılamak amacıyla yapılmış tesisler (mîdae), hamamlar, çeşme ve sebillerden meydana gelmektedir.

Yazların oldukça kurak geçtiği Tunus’ta su ihtiyacını karşılamak amacıyla birçok kuyu açılmıştır. Bunlardan Hammâmet’te Hangūtü’l-Hammâmet, Kayrevan Hûtu Kuyusu (1705-1734) orijinal şeklini kaybetmiştir. Hafsîler döneminde Attârîn Mîdaesi inşa edilmiştir. Aynı amaçla Dayı Yûsuf tarafından Türk Çarşısı’nın içinde Köşk Mîdaesi ile (1610-1637) Hüseyin b. Ali Paşa tarafından Kayrevan’da üç mîdae yaptırılmıştır.

Tunus’taki çeşmeler genellikle duvara bağlı tek cephelidir. Bunların en görkemlisi Benzert’te üzerindeki Türkçe kitâbesine göre 1631-32 yılında Dayı Yûsuf tarafından inşa ettirilen Aynicereynâ Çeşmesi’dir. Benzert’te yine aynı kişinin yaptırdığı anlaşılan, üst kısımları prizmatik külâh biçimindeki üç çeşme basit yapıları ile birbirine benzemektedir. At nalı kemerli bir nişten ibaret Zeytûne Camii’nin doğu cephesindeki çeşme ile yuvarlak kemerli eyvan şeklindeki Dayı İbrâhim Çeşmesi’nin 1702-1703 Anadolu’da pek çok örneği bulunmaktadır. FÜSUN (BAYKAL) SOYKAN İSMAİL YİĞİT AHMET KAVAS İSMAİL YİĞİT KADİR PEKTAŞ

( Tunus başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 25.11.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu