Not. Aynı yazıyı az önce paylaşırken hata oluştu.
Başlıksız çıktı paylaşım. Aynı yazıyı başlığı ile yeniden paylaşırken hata için
özür beyan ederim.
Kek yapmasını bilmem! Anlamam kekin iyi kabarması için gerekli
malzemelerin hangi oranda kullanıldığını!
Benim alanım eğitim-öğretim. Yarım asra
yakın çalıştım bu alanda. Güzel yurdumun kuş uçmaz kervan geçmez köylerinde,
varoşlarında ve planlı kurulmuş Almanya kentlerinde… Öğrencilerim vaz
geçilmezlerimdi. Onlara olan sevgimin enginliğini betimleyemem…
Ülkemin eğitim-öğretim sorunları hakkında
elbette söyleyeceklerim bitmedi. En büyük arzum ülkemde ulusal birliğin olması
gereken düzeyde olması. Dünyanın ve ülkemin hiçbir köşesinde zamansız ölümlerin
yaşanmaması… Annelerin ve eşlerin gözyaşı dökmemesi. Çocukların öksüz ve yetim
kalmaması.
Ülkemi kalkınmış, insanlarımı mutlu
görmek. Türk Kültürünün çağdaş uygarlık düzeyini yakalaması ve üzerine çıkması.
Eğer bu dileklerimin gerçekleşmesini görmeden gidersem iki gözüm de açık kalır.
Tıpkı Namık Kemal’in dediği gibi:
“Ölürsem görmeden millette ümit ettiğim feyzi (ışığı)
Yazılsın sengi kabrime vatan mahzun ben mahzun.”
Benim de mezar taşıma bu içerikte sözler yazsın dostlar...
En son ünlü tarihçi Erık J. Zürcher’in Bir Ulusun İnşası adlı eserini
okudum. Hacimli, 465 sayfalık bir eser bu kitap. Yazar Cumhuriyet tarihi
üzerine 35 yıllık çalışmalarından kaleme aldığı makalelerden oluşan bir seçki
sunuyor okurlara.
Zürcher, 2. Meşrutiyet döneminden Cumhuriyetin ilânına kadar yaşananları, kısaca
bir ulusun inşasını anlatıyor. Bir ulusun Türk Ulusunun inşasını bir yabancının
kaleminden okumak ilginç.
Osmanlının son yılları… Çöküş yaşayan bir imparatorluğun batılılarca nasıl
adım adım parçalanmaya çalışıldığı irdeleniyor. 2. Meşrutiyetin ilânı, İttihat
ve Terakki Partisi’nin kuruluş aşamaları ve iktidarı ele geçirişi, 31 Mart
Olayı, Balkan bozgunu, nihayet uzun 1. Dünya Savaşı yılları, yenilgi, Mondros
adım adım belgelere dayanarak işleniyor.
Nihayet Ulusal Kurtuluş Savaşımızın büyük kahramanlık ve özveriyle destansı
bir zaferle sonuçlanmasını bir yabancının kaleminden okumak güzel. Bağımsızlık
adına ulusun son gücünü harcayarak kanla, barutla, gözyaşıyla genç cumhuriyetin
kuruluş öyküsü bir farklı bakış açısıyla gözleniyor bu eserde.
Lider kadro Mustafa Kemal ve silah arkadaşları son vatan parçası Anadolu’yu
anayurt edinirken farklı etnik gruplardan oluşan halktan Türk Ulusu yaratma
öyküsünü de bu kitapta da buluyoruz. Eğitim-öğretim alanında yapılan
çalışmalarla kaderde, kıvançta aynı ülkü doğrultusunda düşünen bir ulus
yaratırken bilimi şaşmaz rehberliğinde yararlanılmış.
Eğitim Birliği Kanunu çıkarılarak hızla çalışmalar başlatılmış. Ülkenin her
köşesinde aynı amaç ve ilkelerle eğitim-öğretim çalışmalarının yapılmasına özen
gösterilmiş. Yeni harfler kabul edilmiş. Millet Mektepleri ile yetişkinlere
okuma-yazma öğretilmiş. Ülkede barış sağlanınca hızlı bir kalkınma yolunda
büyük adımlar atılmış. Kalkınma hamlesinde, eğitim-öğretim alanında büyük
başarılar sağlanmış. Uzun savaş yıllarında yenilmiş, ezilmiş, padişaha kul
olarak nitelenen insanlarımız özgür düşünceli yurttaş olma bilincine
kavuşmuşlar büyük oranda. Takip edilen çağdaş birleştirici, bütünleştirici
eğitim çalışmaları sonucu ülkemizde kalkınma adına, bir arada birlikte yaşama
adına hayli yol alındığı kitapta işlenen konuların en önemlilerinden. Kitabın
özü böyle.
Bir ülkede sürekli ve kalıcı barışın sağlanması, yurttaşların yarınlarına
güvenle bakabilmelerinin birincil koşulu o ülkede ulusal birliğin
sağlanmasından geçer. Bunun yolu da yeni yetişen kuşakları ülke gerçekleriyle
örtüşen aynı ülküye bağlı olarak yetiştirmek…
Yılların öğretmen olarak çalışan biri olarak edindiğim bilgi ve deneyimler
ışığında diyorum ki, Milli Eğitimin bütün faaliyetlerinin Milli Eğitim
Bakanlığımızın üstlenmesi gerekir. Bu alanda yapılması gereken tüm çalışmaları
A’dan Z’ye bakanlık üstlenmelidir. Dünyada söz sahibi güçlü ülkeler de
eğitim-öğretim çalışmalarını ilgili bakanlıkça planlıyor ve uyguluyor. Özel
kurumları, cemaat ve tarikatları eğitim-öğretim alanından çıkarmak ulusun
bilincin sağlanması için zorunludur.
Günümüzde çocuklarımızın okul öncesi eğitimi için okullarımızda, çeşitli kurum
ve kişilerce, kreşler açılıyor. Ayrıca camilerimizin yanı başında da aynı
amaçla 4-6 yaş grupları için sınıflar açılıyor. Belli ki, camilerin bünyesinde
açılan sınıflarda dinimizin öğretilmesi ağırlıklı çalışmalar yapılırken örneğin
bu ülkeyi kuranlar, ülkenin kuruluş felsefesi adına bilgiler verilmiyor. Belirtmeliyim
çocuklarımıza düzeylerine göre dini eğitim verilmesinden yanayım. O konuda bir
sıkıntı olmamalı. Aynı şekilde okul öncesi diğer birimlerde de çocukların
düzeylerine göre öğrenmesi gereken dini bilgiler verildiği de kuşkulu.
Sözün özü bütün eğitim öğretim kurumlarımızda birbiriyle örtüşen programlarla
hem dünyevi ve hem de uhrevi konuları içeren, ülkenin kuruluş felsefesi ile
ortak paydalı bilgiler verilmezse ileride bir birini anlamayan kuşakların
yetişmesi kaçınılmaz olacaktır. Bir birine tamamen zıt düşünceli kuşakların
oluşturduğu toplumlarda iç barış sağlanamaz. Ulusal birlik hiç sağlanamaz,
ülkede anarşi, kargaşa önlenemez. Yapılacak iş belli; asgari aynı ülküyü
paylaşan kuşaklar yetiştirme yoluna girmek. Demokrasiye, insan haklarına
saygılı, duygudaşlık kültürünü içselleştirmiş… kuşaklar yetiştirebilirsek ancak
o zaman halkı barış içinde yaşayan, yarınlarından emin bir ülke olarak dünyada
birinci sınıf devletler arasında yerimizi alabiliriz.