Din ulularımızdan Hz. Ali: “Bana bir harf öğretenin
kırk yıl kölesi olurum.” Diyor. Ali Rıza Binboğa’nın nitelemesiyle de: “ Bir
harf öğretene kırk yıl köle olunuyorsa eğer yirmi dokuz kere kırk yıl kölesiyiz
öğretmenin.” Saptamasını yapıyor. Bu özdeyişler içi boş sözler değil. Bir
topluluğa ulus bilincini, bağımsız yaşama arzusunu öğreten öğretmenlerdir.
Şöyle
ki, daha küçük yaşlarda ev yaşamından, anne kucağından sonra öğretmenlerle
tanışırız. Onların sıcacık kucaklarını açmaları, güler yüzleriyle karşılamaları
bizleri yeni bir dünya ile okullarla tanıştırır. Annelerden sonra bize yaşamı
sevdiren, insanlarla bir arada yaşamayı ve de okuma-yazmadan başlayarak birey
olma yetkinliği için gerekli bilgi ve donanımı sağlayanlar öğretmenlerimizdir.
Onun
içindir her yurttaşın hayatına yön veren hiç unutamadığı özellikle ilkokul
öğretmenleri vardır. Elleri öpülesi o öğretmenler ellerimizden tuttu.
Kalplerindeki insan sevgisini bizlere aktardılar. Ruhumuzda zapt edilmeyen,
okulla tanışmanın verdiği heyecanı, korku ve tedirginliği giderdiler. Okulu,
kitapları sevdirdiler. Arkadaş edinmeyi, onlarla bir arada kardeşçe yaşamayı
öğrettiler…
Ulusların
gönençli yaşamaları için yer üstü ve yer altı zenginlik kaynakları önemlidir.
Bunlardan daha önemlisi nitelikli insan gücüne sahip olmaktır. Günümüzde demokrasiyi içselleştirmiş,
kalkınmalarını tamamlamış ülkeler eğitim-öğretim çalışmalarına gerekli önemi
veren ülkelerdir. Okullarını bitirip çalışma yaşamına başlayan kuşaklar ne
kadar nitelikli yetiştirilirse çalışma yaşamlarında başarılı olup; ülkelerinin
gelişip kalkınmalarına katkı sağlarlar.
Bu
gerçeklerin bilincinde olan Başöğretmen Atatürk: “Öğretmenler, Cumhuriyet
sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.” Diyerek yeni
kuşakların hür fikirli, hür vicdanlı ve anlayışlı, vizyona ve misyona sahip
olmasını istemiştir... O, biliyordu ki, hür fikirli, yeniliklere açık kuşakları
ancak öğretmenler yetiştirir…
Eğitim-öğretim çalışmalarının
paydaşlarından en önemlisi öğretmenlerdir. Eğitimin ve öğretmenin toplum
yaşamındaki önemin yine Atatürk’ün şu sözleri ne güzel anlatır. “Eğitimdir ki, bir milleti ya
özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve
sefalete terk eder
"Öğretmenler! Yeni nesli, cumhuriyetin fedakâr
öğretmen ve eğitimcileri, sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil, sizin
eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız
derecesiyle orantılı bulunacaktır. Yeni
nesli, bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir… Sizin
başarınız, Cumhuriyetin başarısı olacaktır."
Yüzyıllarca geri kalmış,
en sonunda bağımsızlığını da kaybeden ülkemiz; halkımızın verdiği destansı
Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı kazanarak yeniden bağımsız yaşama başarısını
göstermiştir. Savaşlarla kazanılan zaferler eğitimle, bilimle
taçlandırılmadıkça bir anlam ifade etmez. Bunun için genç Türkiye
Cumhuriyeti’ni kural kadrolar her alanda olduğu gibi eğitim çalışmalarına da büyük
önem verdi. Eğitim Birliği Kanuni ile bilimsel yöntemlerle okul çalışmaları
başlatıldı. Öğretmen yetiştirilmesine büyük önem verildi. Her düzeyde yeni
okullar açıldı.
Köy okulları için yeterli
öğretmen yetiştirilemediği için Atatürk’ün direktifiyle askerde okuma-yazma
bilenler terhisten sonra kurslara tabi tutulup eğitmen yetiştirildi. Benim
ilkokul I.sınıf öğretmenim bir eğitmendi. Daha sonra Dünya’nın hayranlıkla izlediği
yine özellikle köylerde görev alacak öğretmenler için Köy Enstitüleri açıldı.
Bu enstitülerden yetişen
öğretmenler bayrağımızın dalgalandığı en uzak köylerimizde görev aldı.
Aydınlanma, Türk Kültürünü çağdaş uygarlık düzeyine çıkarma görevini severek
üstlendiler. İdealist insanlardı. Köy öğretmeni Şefik Sınığ’ın çalıştığı köy
okulunun çöken duvarı altında kalarak ünlü şairimiz Ceyhun Atıf Kansu’nun
şiirleştirdiği son sözleri: “Dünyanın bütün çiçeklerini, öğrencilerimi getirin
buraya…” Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmenlerin ne derece idealist olduklarına
örnektir…
Nobelli bilim insanımız
Aziz Sancar da kendisinin ilkokul öğretmenlerinin Köy Enstitülü idealist
insanlar olduğunu söylemiştir. Fakat ne yazık ki, bu nadide örnek okullar
iktidara gelen büyük toprak sahibi toprak ağaları ve gerici çevrelerin iş
birliği ile kapatıldı. Kırsal kesimdeki halkımızın aydınlanması maalesef
tamamlanamadı. Bu uygulama aziz yurdunun kalkınmasını ve bağımsızlığını savunan
her yurtseverin gönlünde acı bir yaradır.
Son yıllarda öğretmene,
eğitim-öğretime verilen önem yıl yıl azaldı. Köy Enstitülerin kapatılmasından
daha sonraki yıllarda Öğretmen Okulları, ortaokul ve liselere öğretmen
yetiştiren Eğitim Enstitüleri kapatıldı. Günümüzde hemen hemen her ilde açılan üniversitelerin
bünyesinde ihtiyaçtan kat kat fazla Eğitim Fakülteleri açıldı. Bu fakülteleri
bitiren binlerde öğretmen adayının göreve başlamaları sağlanamıyor.
Okullarımızda kadrolu öğretmen, sözleşmeli ve ücretli öğretmen olmak üzere üç
çeşit çalışmaktadır. Aynı görevi yapan fakat farklı ücret alan sözleşmeli ve
ücretli öğretmenler manen ve maddi yönden tanımsız eziklik yaşamaktalar.
Yaklaşan Öğretmenler Günü
nedeniyle ülkemizde yaşanan okulculuk ve öğretmenlerle ilgili yılların bana
verdiği kazanımlarla fikir yürütmeye çalıştım. Sözün özü, okuyan, eleştiren,
soru soran, olayları neden-sonuç ilişkileri bağlamında değerlendiren
öğrenciler, yeni kuşaklar yetiştirmek bakanlığımızın biricik görevi olmalı.
Yoksa eğitim-öğretim çalışmalarına tarikat ve cemaatleri ortak etmek ve de biat
eden kuşaklar yetiştirme çabası ülke geleceği adına onarımı olmayan olumsuz
sonuçlar vereceğini söylemek acı ama yadsınamaz bir olasılıktır.