Annemin öldüğünde
80’li yılları yaşıyorduk. Ve annemin yaşadığı doğduğum topraklardan tam 1400 km
uzak bir yurt köşesindeydim. Haberi alınca hemen yollara düştüm. Yetişemedim
cenazesine! Ölümün üzerinden üç koca gün gelmiş annemi toprağa vermişlerdi!
Köye vardığımda güneş çoktan batmış
kapkaranlık bir gece başlamıştı. Eve girdim. Babamlar bir masanın etrafına
dizilmiş yemek yiyorlardı. Masada annemin yeri boştu! Tanımsız bir gariplik
sardı tüm bünyemi. Çocuklar gibi hıçkırarak ağladım. Ağladım uzun süre!.. Aradan
yıllar geçti. O anı anımsadığımda kalbim sıkışır gözlerim yaşarır hala. Köy
yerinde hastahane, doktor olmadığı bir yerde büyüdüm. Hasta olduğum zaman
annemin başucumda bekleyişini. Gözlerinden ruhumu saran sımsıcak bakışlarını hiç
unutamam!..
Anne sevgisini anlatmaya kelimeler
yetmez. En usta anlatıcılar bile aciz kalır bu yolda… Klasik olacak lakin
söylemeliyim. Yaşamı sürdüren en büyük değerdir anneler. Canından can, kanından
kan vererek karınlarında taşır, bin bir acılarla doğurur ve büyütürler bizleri.
Sadece süt vermek mi? Temizlik ve
beslenmemiz… İlk öğretmenlerimizdir anneler. Sesleri, heceleme ve konuşmayı
öğretirler. Kültür değerlerimizi; eğriyi-doğruyu belletenlerdir. Onun için ki,
“Anne hakkı ödenmez… Anne gibi yar…” olmaz...
Anne
sevgisi, anne hakkı üzerinde kutsal kitaplar ve peygamberler, din büyükleri hep
olumlu yaklaşmışlardır. Kutsal kitabımızdan annelerle ilgili bazı ayetleri
görelim:
“Biz insana anne ve babasını tavsiye ettik
anası onu zayıflık üstüne zayıflık çekerek karnında taşımıştır. Onun (memeden)
ayrılmasıda 2 sene içinde olmuştur onun için biz insana bana ve ana babana
şükret dönüş banadır diye nasihat verdik. (Lokman Suresi Ayet,14)
Rabbin ondan başkasına ibadet etmemenizi ve
anne babaya iyilik etmenizi emretmiştir. İkisinden birisi yahut her ikisi senin
yanında yaşlılık çağına ulaşırsa, sakın onlara öf bile deme; onları azarlama,
onlara güzel söz söyle. (İsra Suresi 23-24)
Allah’a ibadet edin ve o’na hiçbir şeyi ortak
koşmayın. Anne-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak
komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara iyi davranın;
Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez. (Nisa
Suresi/ 36)”
Peygamberimizin
de bu konudaki şu hadisi ilginçtir. Bir sahabe sorar peygamberimize, “en çok
kimi seveyim?” “ Annenin sev.” Soru tekrarlanır, “Daha kimi seveyim?” Cevap
aynıdır, “Anneni sev.” Üçüncü kez yine, “ Anneni sev.” cevabını alan sahabe
aynı soruyu dördüncü kez sorduğunda Hz. Muhammed, “Babanı sev” der. Veda
hutbesinde de peygamberimiz veciz sözlerle kadınlarla ilgili ne kadar hoş, takdire
değer sözler söylemiştir:
“Ey
insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı
tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah'ın emaneti olarak aldınız ve onların
namusunu kendinize Allah'ın emriyle helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde
hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır.”
Bu sözleri şöyle okuyorum.
Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi kadınların da erkekler
üzerinde hakları vardır ve bu haklar eşittir. Erkekler kadınlardan üstündür
diye konuya yaklaşmak peygamber görüşüne de terstir ve yanlıştır.
Kadınlarımıza Atatürk’ün verdiği değer;
O’nun şu veciz sözleriyle anlam bulmuştur:
“Dünyada hiçbir milletin kadını, “Ben
Türk Anadolu Kadınından fazla çalıştım. Milletimi kurtuluşa ve zafere
götürmekte Anadolu Kadını kadar emek verdim diyemez.”
“Ey Türk Kadını! Sen yerde sürünmeye
değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.”
Annelerimizin yanında abla ve kırk
kardeşlerimiz de yarınların anne adaylarıdır. Eşimiz ise çocuklarımızın annesi,
yaşamı birlikte paylaştığımız evimizin biricik el üstünde tutulmaya layık
bireyidir. Yaşamımızın neşe kaynağı bu değerlere önem vermek yadsınamaz bir
insanlık görevidir.
Kutsal kitaplar, büyüklerimiz kadınlara
gereken önemi vermeyi ve erkeklerin kadınlardan üstün olmadığını belirtiyor. Ya
uygulama nasıl? İşte zurnanın zırt dediği yer burası! Kadınlara karşı hele de
son yıllarda gösterilen vahşet niye? Ülkemizde maalesef giderek artan biçimde
kadın cinayetleri işleniyor! Kangren oldu bu sorun! Acil çare bulmalıyız. Bu
bağlamda tüm erkekler suçluyuz! Soruna çözüm üretmedikçe bu suçun ağırlığı
altında vicdan azabından kurtulmamız olası değildir. Çözüm yolları nedir
dersek:
Önce, anaokullarından başlayarak,
ülkemizde zorunlu eğitim süresi olan 12 yıl, bilimsel müfredatlar uygulanarak
karma eğitimle eksiksiz uygulanmalıdır. Genç kuşaklara, bilimin ışığında insan
haklarına saygılı kadın-erkek eşitliğini önceleyerek yetiştirilmesinin yolları
açılmalıdır. Hayatın her alanında kadınlarımız istihdam edebilerek ekonomik ve
sosyal bağımsızlıkları sağlanmalıdır. Siyasilerimiz partilerinin tüm
teşkilatlarında kadın erkek kotasını %50 olarak eşit tutmalıdırlar… Kısa vadede
de covid-19 mücadelesinde halkın aydınlatmak için sıkça yapılan, maske-mesafe
–hijyen… Benzeri yayınlarla kadın cinayetlerinin insanlık suçu olduğu gerçeği
toplumun her katmanına anlatmak gerekir.
Evet, erkekler fizik olarak güçlüdür
kadınlardan. Lakin kadın annedir, kadın duygudur, kadın sevgidir, sevgilidir!
Kadın evi çekip çevirendir… Azıcık vicdan muhasebesi yaparsak kadınlarımıza
borçlu çıkarız. Konunun böyle bir vicdanı boyutu olduğu gibi onları üzdüğümüz,
yaşama haklarını yetesiye savunmadığımız için Allah’ın affetmediği kul hakkı
sorumluluğumuzun olduğu da olayın bir başka boyutu. Konunun o boyutunu da
hatırlamak gerek…