23 Nisan 1920’de açılan TBMM’nin 102. Yılını kutluyoruz.
Güzel bir gündür 23 Nisan. 102 önce ılık bir Ankara sabahında Mustafa Kemal ve
dava arkadaşlarınca TBMM’si açıldı. Yıllarca padişahlarca kullanılan egemenlik
hakkı gerçek sahibine Türk halkına verildi. Egemenliği
TDK şöyle tanımlıyor:
1.
“Egemen olma durumu. ... Milletin ve onun tüzel kişiliği olan devletin
yetkilerinin hepsi, hükümranlık, hâkimiyet: “Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir.” Anayasa.
2.
Milli egemenlik ne demek?
Millî Egemenliğin en kısa tanımı şudur; “Egemenliğin
tek meşru kaynağı ve sahibi Millettir.” Millet iradesi, fertlerin iradelerinin
bir araya gelmesinden ve kaynaşmasından oluşmaktadır. Millî egemenlik, milletin
bölünmez iradesini temsil eder.”
Tanımda
belirlenen “egemenliğin tek meşru kaynağı ve sahibi millettir” aşamasına
milletler nasıl gelebildiler? Daha başka bir deyişle hanlarca, krallarca, şah
ve çarlarca kullanılan egemenlik hakkını nasıl elde edebildiler. Tarihin derinliklerine
bir yolculuğa çıkarak satır başlarıyla irdeleyelim.
İnsanlar
bir araya gelmeye başlayınca soya dayalı kabile halinde yaşamaya başladı. Kabilenin
en güçlü, sözü dinlenir bireyi kabileleri yönetti yıllarca. Daha sonra
beylikler, krallıklar kuruldu. Bey ya da kral, hakan… yönetimde sonsuz söz
sahibi oldu.
Bu
tip yönetimlerde halk kitleleri koşulsuz yönetimin başı ve çevresindeki
azınlığın emirlerine bağlı yaşadı.
İlk
kez 1215 yılında İngiltere’de, ilk yazılı anayasa olan Magna Carta ile halk
kralın yetilerini sınırlayarak, yasaların gücünün kralın iradesinden daha üstün
olduğunu krala kabul ettirdi. Böylece tarihte ilk kez halk egemenlik hakkını kullanma
utkusunu elde etti.
Bundan
daha da ileri bir safha 1789 Fransız İhtilali ile gerçekleşti. Fransız
İhtilalinin en önemli şiarı, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik anlayışı ulusların
egemenlik anlayışının daha da kökleşmesine neden oldu.
Fransız
ihtilali, imparatorlukların zamanla yıkılması ve ulus devletlerin kurulmasının yolunu
açtı. Mutlak ve meşruti yönetim biçimleri zamanla yerini cumhuriyetlere bıraktı…
Cumhuriyet yönetiminde halk egemenlik hakkını kendi seçtiği vekilleri eliyle
kullandığı yadsınamaz bir gerçektir.
Fransız
İhtilali Osmanlı İmparatorluğunu da olumsuz etkiler. Özellikle Avrupa
topraklarında yaşayan halklar büyük devletlerin de kışkırtma ve yardımlarıyla
imparatorluktan koparlar.
Renösans
ve reform hareketleri, yeni kurulan Avrupa’nın ulus devletleri her alanda
gelişmeler kaydederken Osmanlı duraklama ve gerileme dönemlerine girer.
Güç
ve de toprak kaybeden Osmanlı aydınları devleti güçlü hale getirmek adına çağdaşları
gibi yönetim erkinin halktan alınarak millete verilmesi savaşımına girerler.
Önce
1876 yılında I. Meşrutiyet ilan edilerek padişahın yetkilerine seçimle gelen
meclisin ortak edilmesi yoluna gidilir. 93 Savaşı yenilgisi bahane edilerek
meclis kapatılır.
1908’de
II. Meşrutiyet ilan edilir. 1900’lü yıllar Osmanlı İmparatorluğunun çöküş, yıkılış
yıllarıdır maalesef. Kaybedilen savaşlarda büyük toprak kayıpları yaşarız.
Ve
I. Dünya Savaşı (paylaşım savaşı) yenilgimizle sonuçlanır. Mondros Mütarekesi
ve Sevr Antlaşması sonucu bir zamanların en büyük gücü Osmanlı İmparatorluğu
yıkılır. Güzel ülkemiz yer yer işgale uğrar. İşgalden başkent İstanbul da nasibini
alır. Devleti savaşa sokan kadrolar yurdu terk eder. Padişah işgalcilerin
elinde eli kolu bağlı devleti yıkılmış, ordularının çoğu dağıtılmış acınacak
kukla durumuna düşer.
Tarihte
sürekli bağımsız yaşamış, özgürlük aşığı Türk Milleti bağrından Çanakkale
Savaşlarında ünlenen yenilmez asker Mustafa Kemal’i çıkarır. Muşta Kemal ve
dava arkadaşlarının Ulusal Kurtuluş Savaşı yolundaki çabaları tarihte ilk kez
Türk Ulusu’nun başardığı; batılı saldırgan, sömürgeci devletlere ve de
işgalcilerle işbirliği yapanlara karşı verdikleri mücadele örneği görülmemiş
bir mücadeledir.
İşte
23 Nisan 1920’de Ulusal Kurtuluş Savaşımızı idare etmek için egemenlik hakkının
padişahtan alınıp onun gerçek sahibi halka verilmesi adına Anakarada TBMM açıldı.
Bu gazi meclis, Mustafa Kemal
başkanlığında yokluk ve zorlukları bir göğüsleyerek Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı
zaferle sonuçlandırdı.
23
Nisan İnönü Zaferlerini, Sakara Meydan Zaferini, Başkomutanlık Meydan Savaşlarını,
9 Eylül İzmir’in işgalden kurtuluşunu muştulayan bir gündür.
Bu zaferler hiç kolay elde edilmedi. İşgalci dış
güçlere karşı maalesef işgalcilerin yönlendirmesiyle padişah taraftarı iç
düşmanlara (ayaklanmalar) karşı da büyük mücadeleler verildi.
Ne
acıdır! Bu konuda dinimiz de işgalcilerce kullanmak istendi : “Mayıs 11, 2020 — 11 Nisan 1920'de İstanbul Saray Hükümeti'nin Şeyhülislamı Dürrizade
“Kuvayı Milliyecilerin katli vaciptir” diyen fetvalar yayınladı.” Daha ne
akıl dışı olumsuzluklara karşı zafer elde edildi.
Batı
ülkelerinde 1215’de başlayan halkın egemenliği elde etmeye başlaması, Fransız
İhtilaliyle cumhuriyet idaresine evrilmesiyle taçlandı. Ete kemiğe bürünmesi ise
bizde ancak 1920’de başladı.
Egemenliğin
elde edilmesini daha sonra cumhuriyetin ilanı ile Türk Ulusu padişahlara kul
olma anlayışından azat olup yurttaş olma hakkını elde etti. Nüfus sayımında bile
yurttaş sayılmayan kadınlarımız 23 Nisan TBMM’nin açılması ve arkasından yaşamımıza
katılan devrimlerle çağdaşı birçok batı ülke kadınlarından önce haklar elde
ettiler.
Cumhuriyete
ve çok partili yaşama 1920’de meclisimizin açılması bir milat oldu. Ulus olarak
eğitim-öğretim düzeyimizi bilimsel yöntemlerle yapıp, ülkemizde kitap okuma
oranını artırıp, okuduğunu anlayan, yorumlayan, soru soran; aktüaliteyi takip
edebilme; dünyada ve ülkemizde yaşanan olayları neden ve sonuç açısından yetesiye
irdeleyebilmeyi başardığımız oranda egemenlik hakkımızı layıkıyla kullanma
yetkinliğini elde edebiliriz ancak…
Türk
Ulusunu, bizleri ortaçağ karanlıklarından kurtulmasının başlangıcı 23 Nisan
bayram olarak kutlanır güzel yurdumuzun dört bir bucağında. Ve bu bayram
çocuklara armağan edilen güzel bir bayramdır.23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı
hepimize kutlu olsun. Bu güzel bayramı yaşamamıza vesile olan başta Mustafa Kemal
Atatürk ve dava arkadaşlarını en derin saygı ve sevgiyle anıyoruz. Ruhları şad
olsun.
İbrahim Yılmaz