“Ben, 50’li
yıllarda ilkokuldaydım. O zaman el yazısı vardı. Başka yazı bilmezdik. Onu
öğrendik. Hala notlarımı el yazısı ile yazarım. Çocuklarımın zamanında el
yazısı değişti. Onlar el yazısını bilmez. Torunlarım el yazısını öğrendi :))
Yanı bir öyle bir böyle. Kızım sınıf öğretmeni kendi el yazısı bilmezdi ama
öğrencilerine öğretti. Karışık bir durum. İnşallah değişmez.
Öğretmen okullarının nasıl eğitim verildiğini
iyi bilirim.
Nerede o okullar.”
“Çok
merak ettiğim bir konuydu. Ben de sizin aksinize dik yazıyı savunanlardanım.
Ancak okuduğum bu çalışma bakış açımı bir nebze farklılaştırdı. Bu önemli
konunun biraz daha üstüne giderek bizleri biraz daha aydınlatabilir iseniz
hepimize çok faydası dokunacaktır.”
“El
yazısı der bizim nesil bu yazıya. Çocukları zorlamaktan başka bir şey değil.
Beceremeyen çocuklar gözyaşlarına boğuluyorlar. Yeğenlerimden bilirim. Belki de
isteğe bırakılmalı. Ya da not dışı bırakılmalı.”
Üstte
alıntıladığım görüşler “Sen Neymişsin Bitişik Eğik Yazı” başlıklı yazıma
yapılan bazı yorumları içermektedir. 50’li yıllarda öğrenci olduğunu ve el
yazısı ile çalışıldığını anlatan saygıdeğer arkadaşımızın Eğitim Enstitüsü
okumuş bir öğretmen olduğunu belirtmek isterim. Öğretmenimizin bitişik eğik
yazının önemini irdeleyen yazısı umarım bitişik eğik yazının gereği ve önemine
iman etmeyenler için yeterli bir kanıt olur.
Önceki
yazımda belirtmiştim. Bir çiftçi olan babam nasırlı elleriyle estetik yönü
parmak ısırtacak düzeyde güzel ve okunaklı el yazısı yazardı. Üstelik babam
1930 yılında açılan ve ilk yıllarda üç sınıf olan köy okulumuzun ilk
mezunlarındandı.
Ve batı
ülkelerininim tüm sınıflarında bitişik eğik yazı ile çalışılıyor. Onların
çocukları biz Türklerin çocuklarından daha mı kabiliyetli?
Birazcık
daha bitişik eğik yazının önemini vurgulayan uzman görüşlerinden bir kaçını
hatırlayalım:
“Araştırmalara
göre bitişik eğik yazı öğrencilerin zihinsel gelişimine ve dikkatini
geliştirmesine katkı sağlamaktadır.”
“Bitişik
yazıdaki süreklilik ile düşüncedeki süreklilik örtüşmekte ve birbirini
desteklemektedir. Böylece yazmada kazanılan akıcılık okuma becerisine de
yansımaktadır.”
“Bitişik
eğik yazının estetik görünümü, öğrencilerin estetik bakış açısını
geliştirmelerine yardımcı olunmaktadır. El yazısı öğretimi, görsel sanatlar
dersine de katkı sağlamaktadır.”
Bitişik
eğik yazı uygulaması okullarımızda niçin devam ettirilmek istenmiyor? Oysa
eğitim-öğretim sorunlarını yıllar önce çözmüş, bilgi çağını yakalamış ülkelerde
bitişik eğik yazı kullanılıyor. Bizde de cumhuriyetin ilk yıllarında el yazısı
kullanılmış. Ve uzman görüşleri de el yazısı ile öğretim yapmanın dik temel
harflerle çalışmaya göre daha bilimsel ve pedagojik yararlar sağlıyor.
Çelişkiyi nasıl okumalı?
Ülkemizdeki el yazısı uygulamalarında
sürekliliğin sağlanamamasına ve dik temel harflerle öğretim yapılmasına dönüş
nedenlerini irdeleyelim. Fazla geriye gitmeye gerek yok. 1990’lı yıllardan 2005
yılında müfredatın değiştirilmesi ile İlköğretim Okullarımızda bitişik eğik
yazı ile öğretim yapılmasına başlandığı süredeki okullarımızın durumunu bir
görelim:
Doksanlı
yıllarda erkek öğretmenler 25, kadın öğretmenler 20 yıl çalışarak emekli
olabiliyordu. O yıllarda bir balon uçuruldu: “Yakında çıkarılacak bir kanunla
memurlara emekli ikramiyesi ödenmeyecek.” Ayrıca yeni emekli olan öğretmenle
çalışan öğretmenin maaşı arasında fark yok gibiydi. Emekli ikramiyesi alamama
kuşkusu ve emekli ile çalışanın maaşlarının eşite yakın olması 20-25 yıl
çalışan yaşlar 45-55 Aralığında olan birçok ilkokul öğretmeni emekliye ayrıldı.
Oysa bu
insanlar geçen yıllar içinde deneyim kazanmış üstelik seksenli yılların ikinci
yarısında ön-lisans eğitimiyle bilgilerini yenilemiş öğretmenlerdi. Ve de
öğretmenler Öğretmen Okulu çıkışlıydılar. Ve her stilde yazı yazmaya
yetkindiler. Çünkü Öğretmen Okulunda Resim-yazı dersi dolu dolu işleniyordu. Mesleki
yaşamlarının en verimli yıllarını bu ülke için değerlendirmeleri gerekirdi!
Gerçi
mevcut hükümet-bakanlık yetkilileri hiç kimseyi zorlan emekli etmedi. Sözüm ona
emeklilik cazip hale getirildi! Hükümet binlerce üniversite mezununa iş kapısı
arıyordu. Hızla boşalan öğretmen kadrolarına öğretmenlikle ilgisi olmayan
çeşitli fakülte mezunları öğretmen yapıldı. Böylece az da olsa bazı üniversite
mezunlarına iş kapısı açılmış oldu!
Öğretmenlik,
pedagojik bilgi ve deneyim kazanmış ve öğretmenlik ideali ile Eğitim
Fakültelerinde yıllarca eğitim-öğrenim görenlerin yapacağı kutsal bir
meslektir. İş bulmak amacıyla
öğretmenliğe başlayan ziraat, veteriner, işletme vb. fakülte mezunlarını
eleştirmek değil amacım. O genç insanlar elbette ülkemizi seven, idealist
duygularla görev yapmak istiyorlardı. Öğretmen olmak amacıyla yükseköğrenim
yapmamışlardı.
Üstüne üstlük az ücretle, sözleşmeli ve
ücretli öğretmen çalıştırma gibi bir uygulama da yapılır güzel ülkemizde.
Hiçbir velinin beğenmediği garip bir uygulama! Maalesef bu uygulama hala da
devam ediyor.
2005
Yılında el yazısı ile okuma-yazma ile öğretime başlandığında öğretmenlerin
genel durumu özde böyleydi. Ayrıca tüm öğretmenler dik temel harflerle
çalışmışlardı yıllarca. Mevcut 1968 Programı ikinci sınıftan başlayarak el
yazısı ile çalışmasını dört-beşinci sınıflardan itibaren ise el yazısı ile
çalışmasını karşın el yazısına bir türlü geçilemiyordu.
Olayın
bir başka boyutunu da irdelersem el yazısı çalışmalarının okullarımızda niçin
soluklu olmadığını daha iyi anlamış oluruz. Ülkemizde tüm yurttaşlarımızın
bildiği ve muztarıp olduğu gelişmiş ülkelerde adı duyulmamış bir uygulama var.
Dershanecilik ve seviye belirleme sınavları. Yıllarca okullarımız dershanelere
basamak görevi yaptı ve bir biçimde hala da yapıyor. Milli Eğitim Müdürlükleri
ve dershanelerin eş güdümünde yılda en az iki kez seviye belirleme sınavı
yapıldı bu topraklarda. Dördüncü sınıftan itibaren tüm büyük sınıflarda devam
edildi bu sınavlara.
Seviye
belirleme sınavlarından öte dershaneler broşür dağıtıp öğrencilere sınava davet
ettiler. Böylece kendilerine bol bol yolunacak kaz devşirdiler. Veliler ve
öğretmenler çocuklarımızı ezberciliğe iten, onların en güzel yıllarını çalan bu
akıntıya kapılıp gitti. Başarılı öğretmen yapılan sınavlarda öğrencilerinin
ilçe ve iç bağlamında aldığı sonuçlara göre değerlendiriliyordu.
Hani bir
öğretmen şaşırıp! programın önerdiği biçimde araştırmaya, deneye, gözleme,
yaparak-yaşayarak öğrenme gibi bilimsel yöntemlerle ders işlerse başarısız
öğretmen olarak yaftalamasını göze alıyor demektir. Çünkü test sınavında başarı ancak çokça test
çözme çalışmasını zorunlu kılar. Bu durumda da bilimsel yöntemlere zaman
ayrılması düşünülemez. Öğrencinin, doğru cevap: A-B-C-D seçeneklerinden
birisini yakalayabilmesine ile amaca eriliyordu.
Hala
anımsarım, lisans düzeyinde üniversite okumuş bir genç anne birinci sınıfa
başlayan kızı için şöyle demişti:
“Öğretmenim,
kızım okumaya geçimce ona hemen yaprak test alarak birlikte çalışmaya
başlayacağız…”
Bu
bakımdan öğretmenlerin ilk başlarken büyük özen isteyen el yazısı yazmak için
ayıracak zamanları yoktu. Büyük sınıfların öğretmenleri Olimpiyat Oyunlarına
sporcularını hazırlayan çalıştırıcılar örneği öğrencilerini test sınavlarına
hazırlamakla meşguldüler. Zaten de bu alanda yetesiye yetkin değillerdi.
Daha
birkaç yıl önce ilçe Milli Eğitim Müdürlüğünden tüm öğretmenlere imza karşılığı
duyurmak adına, “ Yazılar bitişik eğik yazı ile yazılacak-yazdırılacak.” Tüm bu
gerçekler dururken okullarımızda eskiye dönüldüğünü duyup öğrencilerimiz adına
üzülmemek elde değil.
Başlanan
bir uygulamada başarı için öncelikle azim ve kararlılık önemlidir. Hem de çok
önemlidir. Bir ülkeyi iyi yönetmenin, gelecek kuşakları donanımlı yetiştirmenin
yolu eğitim-öğretim çalışmalarına verilen önemle doğru orantılıdır. Eğitim-öğretim işi yaz-boz olayı değildir. Sık
sık müfredat değiştirerek, yazı stilinde kararsızlık içinde kalınarak
geleceğimizin güvencesi yeni kuşakları çağın gereklerine uygun yetiştiremeyiz.
Ve yarınlara güvenle bakma ümitlerimiz hep bir başka baharlara kalır.