Duyguların satır arası yalnızlığını
teyit etmek kadar sıradan bir yalıtım.
Kırağı çalan ebegümeci, kır saçları
doğanın sonra da kırlangıç kanatlarına konmak istediğim sevgilinin nazarında
tüy hafifliğindeki varlığımdan arda kalan kıt kanaat mutluluk derlemekle ölmek
arasında ince bir çizgi çekmek adına.
Hiçliğimi teyelliyorum bir Aralık
sabahı oysaki uyumakla uyum arasında gergin bir telim.
Tellerin akımında, zıtların çekiminde
ve belirsiz imleçler derleyip saçıma tokalar takan annemin ellerindeki kokuyu
içimi çektiğim.
Her an sabah olabilir/miş… duyduğum
değil de ansızın akımına kapıldığım bir tefekkür.
Yağmur yağacakmış dünden önce ya
kalıtımla geçen o sulu gözlü mizacıma ne demeli?
Ufka hizaladığım masam ve üzerinde
sayısız kâğıt parçası belki de rimeli akmış defterlerden kopan saçakları
mutluluk fıtratıma ağır ve de saçma gelirken.
Uyumsuz olduğum kadar uyduruk bir hikâyeden
nasipleniyorum.
Göle maya çalan gölgelerden tutun da
çocuk cinayetlerine burun kıvıran ketum varlıklardan yana derdim.
Ölümü irdeleyebilirim hem de yaprak
yaprak.
Soluk hazandan tutun da soluk hastane
duvarlarına varana kadar resimler derlerim ama sadece kara kalemin kondurduğu
noktalar yardımıyla çünkü ben bir noktayım, sadece bir nokta.
Gönülsüz geldim dünyaya, annem demedi
zira annemi tanımadım büyük ihtimalle geniş ölçekli bir düştü annem ve babam da
saf kan bedbinliğin adresi.
Ölü gömerdi dedelerim ben de onlardan
öğrendim ölmeyi.
Ölmeyi sevenlerdenim ve en güzeli
ölümsüz olanlara attığım kazık üstelik dar ölçekli hayallerinden arakladığım
hayat hikâyelerini kendime uyarlayıp ölüme mal ettiğim o son ve hazin nokta ne
de olsa ben bir noktayım.
Saçı dökülen bedbin babamdan,
topukları çatlamış hiç tanımadığım kardeşimden sonra karar verdim ilahi bir
nokta olmaya ve bu şekilde ulaşmayı diledim önce Tanrı’ya sonra cehenneme.
Çatık kaşlarımla, çatlamış ar
damarımla nokta koydum aşka ve asalete ne de olsa çocukken asla rugan ayakkabı
giymedim çünkü ayaklarım yoktu ve bir bedenim de.
Noktalarla idare eden kabadayıların
üç noktalı küfürlerine hep bendim son veren ne de olsa emir büyük yerdendi.
Ünlemler ile asla işim olmaz
diyenlere de kefilim yoksa ben olmasam neye yarayacak o sırıktan bozma ünlem
bozuntusu ve sorularımı çalan hırsızlara da yok hiç güvenim. Çaldılar ama
işlerine de yaramayacağını asla bilemediler zira cevapları hep içimdeki kasada
saklı ne de olsa nokta özürlü siyah berelerinde hep bir eksikle idare
ettiklerini sanıyorlar.
Sonramla ilgili değilim çünkü sonramı
Tanrı engelledi. Varsa yoksa bu günüm ve sona erme ihtimalim değil de sona
ermenin tüm kanıtları da bende saklı iken.
Ölümü kokluyorum ölümsüzlere nazire
eden: hem de büyük keyifle ve nasıl da bedbin olduklarını görüp için için
gülüyorum.
İçimin öfkesini yalıtabilirim ve
yalın ayak koştuğum şiirlerde dumura uğrarım ansızın.
Öyle böyle de değil hani.
Sonra muzip bir gülücük ile çalıp
çırptığım duyguları sunarım esefle Tanrı’ya.
Irgalamaz beni kuşlar ve masumiyet
sileceğimi çalıştırmadığım için hep bulanıktır kör noktam.
Masumiyeti çalınan çocuklardan yana
dertli olduğum kadar mundar ilişkileri de noktalarım bir anda. Hesapsız
yaşadığım bu kadar mı aşikâr?
Bir gölde huzuru, bir çağlayanda
dehşeti, alabora olmuş yüreklerde elemi çağrıştırırım.
Issızlığımı mal ettiğim ise en yakın
dostumdur: adı bende saklı.
Karadan, havadan gelecek her
saldırıyı bir anda sulandırırım ıslak duvarlardan çaldığım kiremitleri kırmızı
kaftanıma saklayıp boyunduruğunda olduğum kötülüğün de miğferine gizlenen habis
düşlerimle sıkı fıkı olduğumu da kimseler bilmez.
Gizemin zafiyetine, soluğumun küflü
kokusuna, yansız kibirlerimin de kininde sakladığım kötülüğü pay ederim
katillerle.
Ben de bir katilim.
Ama tek leşim sadece yine kendime
attığım çalımla kendimin cehenneme sunumunu bilfiil onaydan geçirdiğimi de
burada itiraf ederken.
Ölümcül düşlerime bağımlılık yaratan
zafiyetlerimi de teneşir paklayacakken zum yaparım uzaklardaki hayaletlere ve
çağırdığım an gelir her biri. Gelme, dediklerimi hepten uçurduğum lanetin
batağına.
Kötülüğün emri ile yaşıyorum ve
ölümüne nefret ettiklerimi karalıyorum üstelik beyaza duyduğum tiksinti ile
karadan bozma tımarhanelerde sunuma hazırlıyorum erimiş beyinleri ve kokuşmuş
emirlerini.
Şeytandan torpilliyim ne de olsa.
Neşe özürlü bir yalanım.
Noktadan ziyade ben kör noktayım:
körden değil kinayeden korkanlara sunduğum o izdihamda zırh geçirdiğim de yalan
zira ben sadece hiçliğimin yamasındaki asil bir boyutsuzluğum gerçi asalet
göreceli ve lanet bir terennüm lakin kötü olmak için gelenlere sunumumdur siyah
akan kanımdaki cehalet.
Nefsine yenik düşenlere tavsiyemdir:
benden sakın uzak durmayın zira içinizdeki kötülüğü ve ölüme olan yakınlığınızı
sadece ben sonlandırabilirim ne de olsa İlahi Adalet beni bunun için donattı.
Güç bela gülümsediğinize tanık
olursam bilin ki sonunuz yakındır.
İmza: nokta.