Melodinin soluğunda saklı güftesi,
sancılı bekleyişlerin de hutbesi iken mevsim, dirlik sancısına gebe s/ağır
gece.
Ve b/ekliyorum gürültünün bitmesini.
Bekliyorum Susam Sokağındaki
çocukların birer erdemli yetişkin olup soytarı seslerin de tüy dikmesini
seyrediyorum.
Elimde kırık bir tepsi vidaladığım
döşemenin de küspesi içine yığdım tabak silsilesi ve mavi bir kurulama bezi: az
evvel ütüledim tüm kırıkları ve haşlanmış yumurtaların kabuğundan yapılan
toprak gübresi olsun diye saksıya bol bol döktüğüm elbette gözyaşı filan değil
ne de olsa idare etmeliyim her bir zerresini gözyaşımın ki üzüleceklerin
listesi yeni geçti elime.
Renklerin tutacağı da yok ki elimine
ettiğim her bir zerreyi az sonra duvara boca edeceğim ve vücuduma saplanan
saçmaları tek tek çıkarıp saçma bir g/örüntü arz ederken yaslı zemine de monte
edeceğim.
Peyderpey sıralanmalı ilkeler,
edimler bir de hazan mahsulü şiirler ve kabıma sığamadığım ömrün sitayişini de
duymazdan geliyorum ve her uyumadığım saati resmediyorum.
Az evvel vurdu gonk artık kimi ya da
neyi ihbar ediyorsa. Sureti kayıp bedenlerin emsalsiz hırçınlığı ile karaya
çalındığımı da müjdeliyor sokak çalgıcıları.
Redifler kayıp tıpkı ismi olmayan
yetim şiirlerin de iz düşümü iken gün boyu hücumuna uğradığım.
Ne martı’nın kanadı ne de bir artı
addedip her negatif duyguyu şiire ya da yazıya döktüğüm.
Bir martı olduğumu bilmez kimseler ve
geride kalan eğitim hayatımın tamı tamına yedi yılını bir martı olarak
geçirdiğimi bilmezler gerçi bilseler ne olacak ki?
Ne bir simit susamı.
Ne bir feveran.
Martı olmak benim için hep bir onur
olmuştur ne de olsa girdiğim bilmem kaç yüz sınavın da saf tuttuğu sıralardır
okulumun bahçesinde başlayan yolculuğum ve akşamın geç saatlerine kadar süren
eğitim aşkım ile iyi bir öğrenci olmanın verdiği huzurla gece huzurla başımı
yastığa koyup da rüyalarımda bana atılan simit parçalarından nasiplendiğim.
Lakin bir martı olmanın acıtacağını
da yeni öğrendim tıpkı her geçen gün bilgilerime ve acılarıma yenileri
eklenirken.
Yorgun bir martı olmadım ben çünkü
buna hakkım yoktu elbette bir izin de verilmiyordu okulun ağır müfredatında ben
sadece sayısalcı olmanın verdiği azimle matematiği hatmettiğim yine de sözel
derslerden ayrı düşemediğim.
Yolculuğum başladığında çok küçüktüm
ve ben bir martı olarak okula kabul edildiğimde en çok da rahmetli babamın
sevinci görülmeye değerdi ne de olsa İngilizceyi ana dilim gibi öğrenip hayatım
için artan bir ivme olacaktı eklenen bilgiler ve alacağım diploma.
Kadıköy Anadolu Lisesi ki son bir
haftadır gündemi bayağı meşgul eden o simit parçalarından dolayı okulumun da
zan altında kaldığı.
Ne bir s/avunma mekanizması ne de laf
olsun diye kaleme aldığım bir yazı değil okumakta olduğunuz çünkü canım ülkemin
ve devletimin bana sunduğu imkânları değerlendirmek ve bu memlekete faydalı
insanlar yetiştirme gayreti içerisinde olan bir devlet okulu benim mezun
olduğum K.A.L. tıpkı diğer tüm okulların şiarı iken eğitim ve öğretim.
Kısaca izah etmek gerekirse…
Dolu dolu geçen yedi yıl boyunca bir
kez dahi tanık olmadım okula yeni başlayan öğrencilere simit atıldığını keza
ben ilk adımımı attığımda okuluma tek hissettiğim heyecan ve kaygıydı ne de
olsa bacak kadar boyumla onca lise öğrencisi arasında sırıtıyordum tıpkı
yaşıtlarım gibi ve kocaman bahçesinde sıraya girip de kâh İstiklal Marşımızı
söylerken kâh yoklama yapılırken ve sayısız etkinlikle içli dışlı, bir kez dahi
havada uçuşan simit parçalarına tanık olmadığım ve şaşkınlık içerisindeyim son
bir haftadır.
Asla da tasvip etmediğimi belirtmek
boynumun borcudur belki de benim tanık olmadığım ve böyle bir gelenekten
haberdar olmadığımın ertesinde ben de herkes gibi şaşkınlık içerisindeyim bir o
kadar da kırgın ve mutsuzum çünkü nitelik açısından olsun nicelik açısından
olsun müfredatı oldukça yoğundur K.A.L.nin.
Şu da bir gerçek ki canım ülkemin
dört bir yanında görev yapan tüm öğretmenler gibi hakkıyla da bilgi transferi
yapılır ve tüm öğretmenler canla başla eğitmişlerdir bizleri hele ki o
inanılmaz disiplin.
Saçımız örülü değilse kapıdan geri
döndüğümüz…
Eğer ki okul formasına aykırı bir
renkte kazak ya da gömlek giymişsek yine disiplin cezası almaktan tutun eve
gerisin geri gönderildiğimiz.
Rahmetli olan tüm öğretmenlerimi
saygıyla anıyorum ve hala görüştüğüm öğretmenlerimin de ellerinden öpüyorum.
Amacım ne böylesi vahim bir olayı
kabul edilir hale getirip nimete olan saygısızlıktan dolayı birilerini zan
altında bırakmak ne de farklı mezunlar olduğumuzu filan vurgulamak gibi bir
gayret filan değil neden derseniz…
Okuduğum o yedi yıl boyunca uygulanan
disiplin ve koşullar gerçekten de insanı bezdirecek kadar had safhadaydı. Ne başıboş
öğrencilerdik ne de saygısızlığa tahammül eden öğretmenlerimiz vardı bir de
buna evdeki ailemizin de baskısı eklendi mi sormayın gitsin.
Her şeyden evvel inançlı insanlarız
elbette bir ekmek kırıntısını yerde görüp üstüme basmak kimsenin de haddi
olamaz hele ki koca bir alanın simit parçalarıyla dolu olması gerçekten de
insanı tıkayan ve isyan noktasına getiren bir uygulama ya da disiplin boşluğu.
Büyük bir talihsizlik bu son yaşanan
ve okulun da öğrencilerin ve öğretmenlerin de yara aldığı.
Asla ve asla bu uygulamayı yapanları
onaylamıyorum ve kabul de edemiyorum. Bizler evde tek pirinç tanesine bir ekmek
kırıntısına sahip çıkıp bunu nimet bilirken böylesi bir otorite boşluğu insanı
düşündürüyor hele ki korunaklı bir dünya bildiğim okulum bünyesinde yaşananları
da kendi dönemimle kıyaslarken aradaki farkı görmemem mümkün mü?
Ses çıkarmayan yöneticiler ve
müsamaha gösteren…
Bir de benim dönemime gittiğimde
bizlere konulan katı kurallar ve baskıcı sistemle çıt çıkarmamız dahi yasakken
hatta ve hatta bahçede İstiklal Marşımızın okunmasını beklerken bile nasıl da
gözetim altındaydık.
Ne naylon çorap giyilmesine izin
verilirken ne makyaja hele ki sigara içmek mi ya da zil çaldıktan sonra sınıfa
alınmak mı…
Değişen bir şeyler var, sevgili
dostlar ve bu değişim ve bu sıkıntı sadece martılarla filan da ilintili değil.
Genel anlamda bazı şeyler ters gidiyor. Özellikle inancımızı korurken ve severken
bir yerde hata yapıyoruz ya da eksiklerimizi fark edemiyoruz.
Genel bir davranış bozukluğu var
gençlerde ve bunda pay sahibi olan elbette ebeveynler ve görevini layığıyla
yapamayan artık hangi kesim ise.
İnancımız bizi ayakta tutan elbette
sevginin vazgeçilmezliği lakin birbirimizi gitgide daha az sever olduk ve
sürekli birbirimizi gözlemliyoruz öncelikle kendi hatalarımızı tespit etmek
yerine birbirimizde kusur arıyoruz.
Gelenek ve göreneklerimiz olsun ve
diğer yandan muhteşem bir dinin de mensupları iken nasıl oluyor da inancı eksik
insanlar olmasına izin veriyoruz çocuklarımızın?
Fazlasıyla soru var zihinleri meşgul
eden ve bunlara ivedilikle çözü gerekiyor.
Ayrışma olmadan ve her birimizin
kendi özgürlük alanımızda yaşama hakkı varken ve ne yazık ki değerlerimizi
yitiriyoruz gitgide her anlamda saygıyı ve sevgiyi de layığı ile ifa
edemiyoruz.
Günden güne artan kötü alışkanlıklar
ve görüntü kirliliği elbette eksik bilgi ve teknolojinin her geçen gün
geliştiği çağımızda bize verdiği zararları da göz ardı edemeyiz bu gelişmenin
bir sonucu olarak hem zihinsel kapasitemizde hem de duygu anlamında adeta
özümüzü yitiriyoruz.
Tarihi, dünü başarılarla dolu
muhteşem bir ülkenin bireyleriyiz ve bize miras kalan değerleri korumak ve
gelecek nesillere aktarmak da boynumuzun borcu bu anlamda ailelere ve
öğretmenlere çok iş düşüyor hele ki nüfusumuzun da büyük çoğunluğunu genç nesil
oluştururken daha temkinli davranmalıyız ve çocuklarımızı yetiştirirken sevgiyi
azami ölçüde yüreğimizde barındırıp bu duygu onlara yaşatmalı ve güven
duygusunu da aşılamalıyız elbette dinimizin gerekleri ilk sırada gözümüz gibi
bakmalıyız çocuklarımıza.
Öfke biz yetişkinlerin tuzağına
düştüğü bir duygu ve peşi sıra gelen hele ki inançsız insanlar felaketin ta
kendisi ve kendimizi kendi ellerimizle yok sayıp insani değerleri öldürdüğümüz.
İşe kendimizden başlayıp örnek olmak
gerekirken yine işe kendimizden başlayıp ne yazık ki kötü örnekler
sergiliyoruz.
Noktayı koymadan yeniden vurgulamak
istediğim şu ki, sevgili dostlar:
Devletimiz vatandaşına sınırsız
imkânlar sağlarken bizler de göz ardı etmemeliyiz görevlerimizi ve ben
gerçekten bir martı olarak kaç gündür kolu kanadı kırık dolaşıyorum çünkü böyle
bir uygulamanın var olduğunu yeni öğrendim.
Bu anlamda kendimi kınıyorum ilk
olarak böyle bir uygulamadan nasıl haberim olmaz, diye. Velev ki bilincinde
olsaydım bir martı olarak asla ve asla küçük martıları simitle karşılamazdım.
Her geçen gün illa ki yitip giden bir
şeyler var ve bizler kaybolmamak ve kaybetmemek adına genç nesli tüm duyarlılığı
gösterip neyin doğru neyin de yanlış olduğunu evvela biz belleyelim ki
çocuklarımız da bize sonuna kadar güvenip doğrularımızdan feyiz alsın.
Şimdi izninizle uçmaya gidiyorum en
azından tek kanadımla gidebildiğim kadar çünkü arkadaşlarımı çok özledim.
Sevgiyle kalın.
İmza: Üzgün ve kırgın bir martı.