Diyanet İşleri Başkanlığı da yapmış saygın din adamı Süleyman Ateş bir konuşmasında günümüzdeki din bilginlerinin dini konulardaki bilgi düzeyleri, yorumları IX, X. yüzyılın düzeyinden daha geride olduğunu söylemişti. Bilindiği gibi İslâm dünyası anılan yıllarda, Abbasi Devleti döneminin altın çağını yaşamaktaydı.

 

         Abbasiler döneminde doğunun her alanda batıdan ileride olduğunu çokça anlatılır. Ve İslâm düşünce insanlarının antik Yunan eserlerini kendi dillerine çevirdiği önemli bir savdır o dönemlerde. Hatta batının antik Yunan eserlerini İslam bilginlerinden öğrendikleri savı da günümüzde bile dillendirilmektedir.

 

         Bir zamanlar dünyada kültürün, sanatın geliştiği İslâm Dünyası günümüzde ne yazık büyük aymazlıklar içinde batının hegemonyası durumunda olmaktan ileri gidememektedir.

 

         Batı, renösans ve reform ataklarıyla ortaçağ karanlıklarından hızla uzaklaştı. Matbaanın bulunması aydınlanmanın yolunu açan önemli etkenlerden bir oldu. Dinde reform yapılarak kutsal kitapları her ülke kendi ana dillerine çevrildi. Böylece halk dini sömürü aracı olarak kullanan din adamlarının aymazlıklarına kanmaz oldu.

 

         Ya bizde durum nasıl dersek;  Hz. Mevlana hazretleri diyor ki, ibadetin en basit şekli: İbadetlerde, okunan surelerin ve yapılan duaların anlamlarını bilmeden ibadet yapmaktır.

 

         Bu görüşe aykırı düşünceler üretmek Allah kelamı kutsal kitabımız Kur’an’ı Kerim’in vermek istediği mesaja da aykırıdır demekle yanılgıya düşülmeyeceği açıktır. Allah buyruklarının anlaşılmasını ve doğru uygulanmasını ister. Bu meyanda, kutsal kitabımızda şöyle buyuruluyor:

          “Biz her peygamberi, kendi kavminin lisanı ile gönderdik, ta ki onlara hakikatleri iyice açıklasın”(İbrahim Suresi, 14/4)

         Allah, "Biz, anlayıp düşünmeniz için onu Arapça bir Kur'an kıldık? (Zuhruf, 43/2-3)

 

         İbrahim Suresi gayet açık, peygamberler kendi kavimlerinin lisanıyla gönderilmiş. Peygamberimiz Arap kavmine mensup olduğu için Kur’an da Arapça inmiştir deniliyor Zuhruf’da. Ve de Zuhruf’da yüce Allah kutsal kitabımızı, “anlayıp düşünmemizi” buyuruyor.

 

         Bu anlayışa uygun olarak diğer hak kitaplar da mensup oldukları kavimlerin dilleriyle indirilmiştir. Örneğin Tevrat ve Zebur İbranice, İncil Aramice indirilmiştir. Günümüzde, Tevrat, Zebur ve İncil’in temsil ettiği dinlere inanan uluslar bu kitapları şu anda ifade ettikleri anlamlarıyla okuyup anlamaktalar.

 

         Türk Ulusu olarak Arap lisanıyla inmiş dinimizin kutsal kitabını yetesiye okuyor ve anlıyor muyuz? Soru ve sorun bu günümüzde! Ve kitabımızda verilen mesajları ne düzeyde anlayıp, düşünüyoruz?

 

         Uygulamanın pratiğine bakalım ülkemizde. Bir kere kabul edelim, okuma özürlü bir ulusuz. Bu yargı acı fakat gerçek. Okuma alışkanlıklarımız yeterli olmadığı için gerek dini gerekse farklı konularda yazılan kitap ve başka yazılı kaynakları okumuyoruz.

 

         Okumak anlamak içindir. Okumayınca anlama yetimizi köreltiyoruz farkına vararak ya da varmayarak. Dini bilgileri öğrenmenin bir yolu da Cuma ve sair günlerde camilerimizdeki ibadetlerde hocalarımızın anlatılarını dinleyerek olmaktadır.

 

         Ana dilimiz Türkçe. Bu güzel dilde okuyor yazıyoruz. Oysa camilerimizde yapılan ibadetlerde örneğin Cuma hutbelerinde hocalarımız kısa bir ayet okur. Bir kaçta hadis okurlar. Okunan ayet ya da surenin mealini verirler. Ve başlarlar Arapça sözlerle duaya… Namaz sonu duaların çoğusu da Arapça kelimelerden oluşur.

 

          Kaçımız ibadet esnasında okuduğumuz surelerin anlamını yetesiye biliyoruz? Hocalarımızın hutbede okuduğu dualardan ne kadarını anlıyoruz? Oysa kitabımız anlayıp düşünmemizi emrediyor.

 

         Kur’an’ı Kerim Türkçe inmediğine ve peygamberimizin de Türk olmadığına göre bu devran böyle mi sürmeli? Elbette hayır. Dini yaşantımızda, ibadetlerimizde sürekli anlamını yetesiye bilmediğimiz bir dildeki uygulamaları bir akıl süzgecinden geçirmenin zamanı çoktan geçiyor.

 

         Dinimiz akıl ve mantık dinidir. Sadece sure ve ayetleri orijinal diliyle okumak yeterli olmalı Yüce Allah’ımızın mesajlarını anlamak için. Tabi meallerini de öğrenmek koşuluyla. Dualar ise Ana dilimizle Türkçe yapılmalı. İşte o zaman, dualarımızı kabul buyur demek olan âmin kelimesinin içini doldurmuş oluruz.

 

         Ana dili sevmek ve doğru kullanmak bağımsız bir ulus olmanın yadsınamaz gereğidir. Gerek günlük konuşmalarımızda gerek ibadetlerimizde Arap diline özenmek aymazlıktır. Bu durum giderek ulus olma, bir arada bağımsız yaşama duygumuzu köreltir.

 

         Sözün özü yaşamın her alanında ana dilimiz güzel Türkçemizi severek kullanmak esas olmalıdır. Ki, dini buyrukları da gereği gibi öğrenebilelim. Din tacirlerine meydanı bırakmayalım. Ve batının din alanında yaşadığı aydınlanmayı ülkemizde yaşama mutluluğu tadabilelim.

 

( Aydınlanmak-anlamak-anlatmak başlıklı yazı sahara tarafından 3.03.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu