Alay
eden bir tan vakti adımlarını sıklaştırdı delikanlı. Peşindeki adamların
varlığından emin oldu, köşedeki büfeden bira alırken. Bilinçli olarak ellerini
bellerine atarak silahlı olduklarını gösteriyorlardı. İzini, mutlaka bir yolunu
bulup kaybettirmeliydi. Dar bir sokağa doğru koştu. Sokağın başındaki büyük bir
tır, takipçileri ile arasında paravan görevi gördü. Fırsatını bulup bir
apartmanın girişine saklandı büyük bir çeviklikle. Uzunca bir süre nefesini
tutup olduğu yere sindi. Bir hayli vakit geçince, başını uzatıp sokağa baktı.
Tenhaydı ve hiçbir hareket yoktu. O cesaretle çıktı olduğu yerden.
Evine gitmeyi göze alamadı. Büyük bir ihtimalle adresini tespit
etmişlerdi. Bir arkadaşına gitmeyi uygun
gördü. Buna mecburdu.
Israrla
çalınan kapı, küfür eden biri tarafından açıldı.
-Hayırdır
kanka? Bu saatte?
-Dur
hele kanka. Bir gireyim de konuşuruz.
Ayağından
çıkarıp halının üstüne attı çamurlu postallarını. Uzunca sakalı, yağlı
karmakarışık saçlarıyla bir mağara adamı görünümündeydi.
-Öff
be oğlum. Leş gibi kokuyorsun. Yıkanmaz
mısın sen hiç?
-Al
bak bira getirdim sana.
-Hııı…
Eyvallah.
Montunun
cebindeki sigara paketini çıkardı. Boştu. Fırlattı koltuğun üzerine.
-Kanka
ya. Sigaram kalmamış. Sende var mı?
-Al
masanın üzerinde.
Aceleyle
aldı, yaktı sigarasını. Derin derin çekti. Siyaha dönmüş kirli dişleri ve leş
gibi kokan ağzıyla dumanını üfledi.
-Git
yat kanka. Seni de uykundan ettim.
-Yok
kaçtı uykum. Ben çay yapayım.
-Olur.
Senden biraz borç istesem? Bu aralar çok sıkışığım inan.
-Yok be oğlum ne borcu. Bende para yok ki vereyim. Kusura bakma yani.
-Anladım.
“Adamlar
acaba kendisini izlemiş olabilirler miydi?” İçinde bu endişeyle;
-Yatak
odandan birine telefon edebilir miyim? Özel de.
-Et
Tamam!
Sert,
kısa yanıtlar veriyordu hep. Arkadaşının varlığından büyük rahatsızlık
duymuştu. Cüzdanının sehpa üzerinde durduğunu görünce rahatladı.
Odaya
geçti, sakallarını ovuşturarak kız arkadaşını aradı. Kız ekranda onun ismini
görünce yüzünü ekşitti, uykulu gözlerle.
“
Niye aradığı ortada! Para isteyecek yine!”
İsteksizce
açtı telefonu ve gayet soğuk bir sesle;
-Aloo?
-
Alo. Canım ne haber?
-
İyidir. Senden ne haber?
-Canım
ya. Bana acilen para gönderebilir misin?
-Param
yok. Maalesef gönderemiyorum.
-Hiç
mi yok?
-Yok!
-50
lira bari göndersen. O da mı yok?
-Param
yok!
-Felaket
durumdayım. Karnımı doyuramıyorum.
Acımıştı haline. Vicdanı sızladı. Başka çaresi yoktu.
-İyi
tamam 50 lira yolluyorum şimdi. Git bankamatikten çek!
Hemen
çıktı dışarıya. En yakın bankamatikten parayı çekerken boynunu sağa sola
çevirip, kıtırdattı. O parayı hemen bahis oyununa yatırdı.
“Belli
mi olur belki bu kez tuttururum.” Boynunu çevirip kıtırdata kıtırdata eve
döndü.
-Kanka
acıktım ya.
-Makarna
var dolapta. Dedi arkadaşı soğuk bir sesle.
-Kanka
bak ne diyeceğim sana. Sen birinden borç alamaz mısın?
-Yok!
İsteyemem kimseden.
-O
zaman kredi çeksen benim için?
-Durumum
müsait değil.
-Peki
kanka.
-Ben
odamdayım. Makarna dolapta!
Deyip
odasına gitti ve kapıyı sertçe çarptı söylenerek.
Bu
çarpma sesi “ bu evde istenmiyorsun. Çek git!” demekti. Ama o, bu tarz şeylere
takılı kalacak durumda değildi. Üç gün boyunca saklandı arkadaşının evinde
arsızca. Bir ara kız arkadaşını aradı tekrar.
-Alo
canım.
-Evet.
-Canım
ben çok sıkışık durumdayım. Acilen bana para bulamaz mısın?
-Hayır!
Ben nereden bulayım?
-Babandan
alsan?
Öyle
doğal bir pervasızlıkla hakkıymış gibi istiyordu ki. Karşısındaki insanın
şaşkınlığına o şaşırıyordu! Ne vardı ki bunda? Sevgilisi değil miydi?
-Ben
babamdan para mara alamam. İyice şaşırdın sen!
-Kredi
çeksen benim için?
-Ben
çalışmıyorum ki nasıl kredi çekeyim?
-Baban
çekse?
-Ya
bir defol git başımdan manyak. Arama beni!
-Canım
iyi, kızma ya. O zaman 100 lira olsun gönder.
-Sen
önce bana olan borçlarını öde. Sonra para iste. Arama beni be. Defol
hayatımdan!
Bir
hırs ve nefretle kapattı telefonu kız. Delikanlı arsız ve onursuz, basit biriydi.
Umursamadı bile. Boynunu iki yana çevirip kıtırdattı. Oturma odasına geçip,
kanepeye yayıldı.
-Sen
birilerinden mi kaçıyorsun?
-Yoo.
O nereden çıktı şimdi kanka?
-Öyle
öyle!
-Yok
öyle bir şey.
-Sen
en iyisi kendine kalacak bir yer bul. Yeter artık!
-Beni
kovuyor musun?
-Gitsen
iyi olur.
-Gitmezsem
ne olur peki?
Uzun
boylu, heybetli, kaslı arkadaşı;
-Oğlum
kalk git! Asabımı bozma benim.
-Gidemem
kanka.
Aldırış
etmeden koltuğa iyice yayılan ufak tefek arkadaşını, sinirlerine daha fazla hâkim
olamayınca yakasından tuttuğu gibi havaya kaldırdı. Sokak kapısına getirdi ve
bir tekmeyle defetti.
-Defol
git lan! Belanı arama!
-
Eyvallah kanka. Unutmam bunu.
Hava
kararana kadar sokaklarda dolaştı aylak aylak.
Ev arkadaşını aradı. Telefonu kapalıydı. Başka çaresi kalmamıştı. Eve
gitmeye mecburdu artık. Çaresizlikle apartmandan içeri girdi. Girişte bekleyen
iki adam kollarından tutup;
-Sesini
çıkarma. Yürü bakalım!
Soğuk,
loş, küf kokulu, yerlerde su birikintisi olan izbe bir yere getirdiler. Ve
yatırdılar yere. Gözünü açtığında bir çift rugan ayakkabı gördü. Yukarıya doğru
baktığında o acımasız, sert bakışlı borçlu olduğu adamı gördü. Korkudan
titrerken, altını ıslatmıştı.
-Abii…
Abimm benim! Diyerek ayaklarına kapanıp
öptü defalarca.
-Bırak
lan it! Hani benim paralarım? Sen kaçacağını, kurtulacağını mı sanıyordun lan?
-Abi
köpeğin olurum. Ne kaçması. O nasıl söz? Olur mu öyle şey? Sizden kaçılır mı?
-Param
nerde lan o zaman söyle?
-Abi
yok valla bir kuruşum. Olsa getirmez miyim?
-Ben
paramı istiyorum.
-Abi
ne istersen yaparım abi. Ama ne istersen! Sözlerinin ardından İmalı bir bakış
attı adama.
-Ne
istersem demek, öyle mi?
Gülümsetti
adamı yalvaran delikanlı bu sözleriyle.
-Evet,
abim ne istersen emrindeyim.
Midesi
bulandı adamın. Tükürdü yüzüne defalarca. Kalkıp tekmeler savurdu.
-Sen
beni ne sandın lan it oğlu it!
-Abim
yanlış anladın sen beni.
-Sus
lan sus! Senin baban imam değil mi şerefsiz?
-Babamı
karıştırmayın.
-Ne
dedin ne dedin?
-Abi
valla öyle bir niyetim yoktu. Yanlış anladın sen beni.
Artık
katılırcasına zırıl zırıl ağlamaya başladı.
-Neyi
yanlış anladım lan? Resmen teklifte bulundun. Her şeye razısın şerefsiz köpek!
Cevap
vermiyor sadece ağlıyordu.
-Sana
bir hafta mühlet. Parayı buldun buldun. Bulamadın o zaman gerisine karışmam.
Hadi defol git şimdi buradan!
Dışarıya çıkar çıkmaz kardeşini aradı. Son
çare ona başvurmaktı.
-Alo!
Bana acilen para göndermen lazım… Çok acil evet! Tamam kardeşim sağ ol. Sorma, Sonra anlatırım her şeyi. Evet biliyorum. Söz, bu son kardeşim. İnan daha istemeyeceğim. Borcum borç!
Bankamatikten
çektiği parayı avuçlarında sımsıkı tuttu. Şeytan onu dürtüyordu. Para avucunu
ısıtıyordu.
“Ulan belli mi olur? Belki de bu kez tutturur.
Zengin olurum.”
Diyerek
soluğu bahis oyunlarının oynandığı bayide aldı.
Ve paranın hepsi bir anda yok oldu yine.
Ardından bir an önce ev arkadaşını bulup borç para istemeyi düşünerek, hızlı hızlı yürümeye başladı.