Abdestin Farzlarına Dair Anlatılanların Özeti
Mezheb İmamları Kur'an-ı Kerîm'de zikrolunan dört farz üzerinde ittifak etmişlerdir. Ki bunlar da yüzün yıkanması, ellerin dirseklere kadar yıkanması, başın tümünün veya bir kısmının mesh edilmesi, mafsal yumru kemiklerine kadar ayakların yıkanmasıdır. Hanefîler diğer üç mezhebe muhalefet ederek bu dört farza hiçbir şey eklememişlerdir. Sonra İmamlar, yüzün sınırıyla ilgili olarak da ihtilâf etmişlerdir.
Mâlikîler, Şâfiîler ve Hanbelîler demişler ki: Yüzün sının ön tarafta sacın (alın üzerindeki) normal bitim noktasından başlayıp sakalı olmayanlarda çenenin son noktasında nihayete erer. Sakalı olanlarda ise sakal kılının her ne kadar uzun olsa bile son uç noktasına kadar devam eder. Yalnız Şâfiîler demişler ki: Çenenin altı da yüzden sayılır. Yıkanması vâcibtir. Hanefîlerse, sakalı çene derisinden çıkıp uzayan kimsenin çene altını yıkaması vâcib değildir diyerek Mâlikî ve Hanbelîlerle görüş birliği etmişlerdir. Diğer taraftan kulak köklerinin üst kısmındaki tüysüz beyazlığın yüzden sayıldığı ve dolayısıyla yıkanması gerektiği hususunda
Hanefîlerle Şâfiîler, Mâlikî ve Hanbelîlere karşı görüş birliği etmişlerdir. Çünkü bu sondaki iki mezheb bahse konu yerin baştan sayıldığı ve dolayısıyla meshedilmesi gerektiği görüşündedirler. Karşıdan bakan birinin görebileceği kadar seyrek olup, dipteki derisi görülen saçları baş meshedilirken hilâllemek gerekir. Bütün mezheb İmamları bu hususta ittifak etmişlerdir. Maksat, suyun deriye ulaşmasıdır. Ama eğer saçlar sıksa sadece'dış kısmının yıkanması vâcibtir. Hilâllenmesi ise vâcib değil sünnet olur.
Mâiikîlerse bu hususta şöyle derler: Sık saçları hilâllemek her ne kadar vâcib değilse de, suyun saç aralarına girmesi için saçların elle hareket ettirilmesi vâcib olur. Bu hareketlendirme sonucu su, saç aralarına girmezse de bunun abdeste bir zararı olmaz. Üç mezheb İmamı, kulakların yüzden sayılmayacağı hususunda ittifak etmişlerdir. Ancak Hanbelîler bunlara muhalefet ederek kulakları yüzden saymışlar ve yıkanilmasının vâcib olduğunu söylemişlerdir. Hanbelîlerle Mâlikîler, başın tümünün meshedilmesi hususunda ittifak etmişlerdir. Bunlara karşı Şâfiîlerle Hanefîler, sadece bir kısmını mesh etmek farzdır diyerek görüş birliği etmişlerdir. Bunlara göre başın tümünü meshetmek sünnettir. Şu da var ki: Şâfiîler, başın çok az kısmının meshedilmesi farzdır demişlerdir. Hanefîlerse başın dörtte birinin meshedilmesi -ki bu da kişinin el ayası kadardır- farzdır demişlerdir. Mâlikîlerle Hanefîler, abdest organları arasında tertibe riâyet etmenin farz değil de sünnet olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Meselâ yüz yıkanmadan önce eller yıkanırsa abdest bâtıl olmaz. Hanbelîlerle Şâfiîler buna muhalefet ederek tertibin farz olduğunu söylemişlerdir. Mâlikîlerle Şâfiîler görüş birliği sağlayarak niyetin farz olduğunu söylemişlerdir. Ancak niyetin vaktine ilişkin olarak ihtilâfa düşmüşlerdir. Mâlikîler, abdeste başlamadan örfen kısa sayıiauak bir zaman önce niyet etmenin sahîh olduğu görüşünü ileri sürmüşlerdir. Şâfiîlerse, yüzün yıkanmasına başlandığı anda niyet etmek zorunlu olarak gerekir, demişlerdir. Şayet yüzün yıkanmasına engel bir özür olursa bu durumda niyet, ellerin yıkanmasına başlandığı anda yapılmalıdır. Hanbelîlerle Hanefîler yine görüş ayrılığına auşerek Hanbelîler, niyetin farz değil de şart olduğunu söylemişlerdir. Hanefîlerse sünnet olduğunu söylemişlerdir. Şâfiîlerle Hanefiler görüş birliği yaparak muvâlâtın, yani bir organ kurumadan diğerini yıkamaya başlamanın farz değil de sünnet olduğunu söylemişlerdir. Bunlara karşı Mâlikîlerle Hanbelîler de bunun farz olduğu hususunda görüş birliği sağlamışlardır. Mâlikîlerin buna ilişkin detaylı görüşleri daha önce de anlatılmıştır. 56 (Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 84-86.)
Abdestin Sünnetleri
Sünnet, mendub, müstehab ve faziletin anlamına ilişkin olarak mezhebler farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bazısı bunların eşanlamlı kelimeler oldukları, yapanın sevâb kazanacağı, terk edeninse cezalandırılmayacağı görüşündedirler. Bazısı da sünnetin, müstehab ve mendubtan ayrı olduğu, zîrâ yapılmasının kuvvetle istendiği görüşündedirler. Bu görüşte olanlara göre her halükârda sünneti yerine getiren sevâb kazanır. Terk edense cezalandırılmaz. Bazısı da sünnetin müstehab ve mendubtan ayrı olduğunu söylemiş, müekked ve gayr-ı müekked olmak üzere iki kısma ayırmışlardır. Bunlara göre müekked sünneti terkeden her ne kadar cehennem ateşi ile azâblandırılmayacaksa da Peygamber (s.a.s.) Efendimizin şefaatinden mahrum kalmakla cezalandırılacaktır. Bu nedenle önce sünnetin mezheblere göre tanımını ve anlamıyla ilgili geniş açıklamaları sunmayı, sonra da her mezhebe göre sünnetleri toplu olarak zikretmeyi, bundan sonra da akılda tutulması kolay olsun diye mezhebler arasındaki ittifaklıve ihtilaflı sünnetleri ele almayı uygun gördük.
Şafiiler dediler ki: Sünnet, mendub, müstehab ve tatavvu' eş anlamlı kelimeler olup mükelleften, yapması kesin olarak istenmeyen davranışlardır. Bu davranışlarda bulunanlar sevâb kazanır; terkedenlerse cezalandırılmazlar. Bunlara göre sünnetler sünnet-i ayn ve sünnet-i kifâye olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Bunlardan birincisi zorunlu olmamakla birlikte yükümlünün şahsından yapılması istenen bir davranıştır. Her yükümlü, ayrı ayrı bu emre muhatabtır. Buna örnek olarak farz namazların beraberinde kılınan sünnetleri gösterebiliriz. İkincisine gelince bu, toplumun yapması istenen davranışlardır. Toplum bireylerinin bazısı bu emri yerine getirecek olurlarsa diğerlerinin bu husustaki
yükümlülükleri ortadan kalkar. Meselâ bir cemâat, yemeğe oturduğunda bunlardan yalnız biri besmele getirirse diğerlerinin besmele getirme yükümlülükleri düşer. Fakat sevabı, sadece besmeleyi getiren şahıs kazanır.
Malikiler dediler ki: Sünnet, şârün yapılmasını kuvvetle emrettiği davranıştır. Ki bu davranışlar, şâri' tarafından kadri yüpeltilmiş davranışlardır. Bunları cemâatte izhâr etmiştir. Ancak bu davranışların vâcib olduklarına dâir bir delil mevcud değildir. Yapan sevâb kazanır. Ama yapmayan azâblandırılmaz. Bunlara göre sünnet, mendubtan ayrı olan bir davranıştır, Mendub, şârün yapılmasını kuvvetle emretmediği davranıştır. Yapan sevâb kazanır. Yapmayan azâblandırılmaz. Bunlar, fazilet kelimesini bazan mendub yerine de kullanırlaii Buna örnek olarak da ikindi namazının ilk dört rek'atini göstermektedirler.
Hanefîler: Sünnetleri iki kısma ayırmışlardır:
a. Müekked sünnet: Bunların nazarında bu sünnet, vâcib mânâsına gelmektedir. Bunlar derler ki: Vacibin hükmü, mertebece farzdan daha aşağıdadır. Vâcib, hükmü şüpheli bir delille sabit olan bir yükümlülüktür. Buna amelî farz da denebilir. Şu anlamda ki, vâcib; amellerde farz muamelesi görmektedir. Terk etmekten ötürü günahkâr olunur. Vâcibte tertip ve kaza zorunludur. Ancak vacibin farzlığına inanmak gerekli değildir. Meselâ vitir namazı gibi. Bunu terkeden günahkâr olur. Ama farz oluşunu inkâr eden tekfir edilemez. Beş vakit namazın farzları ise böyle olmayıp hem inanılması, hem de uygulanması bakımından farzdırlar. Bunları terk eden günahkâr, inkâr edense kâfir olur. Yalnız Hanefîlere göre vacibi terkeden, farzı terkeden kadar günahkâr olmaz. Muhakkak olan şudur ki: Bu gibi kimseler bu günâhlarından ötürü cehennem ateşiyle azâblanmazlar. Ancak Peygamber (s.a.s.)’in şefaatinden mahrum kalırlar. Böylece de anlaşılmış oluyor ki: Hanefîler bir şey için “Bu sünnet-i müekkededir” dediklerinde, bununla vacibi kasdetmiş olurlar. Bu vasıftaki bir davranış namaza dâhil ise sehven terkinden ötürü sehiv secdesi yapılması mecburî olur.
b. Gayr-ı müekked sünnet: Hanefîler buna mendub ve müstehab da derler. Yapan sevâb kazanır. Terk eden ise cezalandırılmaz.
Hanbeliler dediler ki: Sünnet, mendub ve müstehab eş anlamlı kelimeler olup bunların ifade ettikleri davranışları yerine getiren sevâb kazanır. Terk edense Şâfiîlerin de dedikleri gibi azâblandırılmaz. Ancak bunlar sünneti, müekked ve gayr-ı müekked olmak üzere iki kısma ayırmaktadırlar. Müekked olana misâl, vitir ve sabah namazının sünnetiyle teravih namazı gibi. Bunları kılmak sevâb, terketmekse mekruhtur. Müekked olmayan sünneti terketmekse mekruh değildir. 57 (Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 86-87.)
Abdestin Sünnet Ve Mendublarının Sayımı
Sünnet, mendub, müstehab ve fazîiet kavramlarının izahı hususunda mezheblerin ayn görüşlere sâhib olduklarını öğrenmiş bulunuyoruz. Bazı mezheb İmamları sünnet, mendub, müstehab ve tatavvu kelimelerinin eş anlamlı olduklarını; bazılarıysa bunların ayrı anlamları ifade ettiklerini ileri sürmektedirler. Bu hususta her mezhebin kendi görüşünü dipnotlarda detaylı bir şekilde anlatmış bulunmaktayız.
Hanefiler dediler ki: Abdestin sünnetlerinin bir kısmı müekkeddirler. Ki bunları yapan sevâb kazanır, yapmayansa azâblandınhr. Örneğin vâcib gibi: Bunlara göre vâcib ile farz arasında bir ayırım mevcud olduğu da bilinmektedir. Abdestin müekked sünnetleri şunlardır:
a. Besmele: Abdest alacak olan ister uykudan uyanmış olsun, ister uyanık halde bulunsun zorunlu olarak besmele sünnetini yerine getirmekle yükümlüdür. Besmelenin yeri, abdestin ilk başlangıç anıdır. “Besmele” ilk başta unutulur, birkaç organ yıkandıktan sonra hatırlanacak olur ve “besmele” çekilirse bu sünnet yerine getirilmiş olmaz. Ancak ilk başta unutup da abdesti bitirmeden önce hatırlayan bir şahıs yine de “besmele” çeker. Ki abdesti hiç değilse “besmele”siz olmasın. İstincâdan önce ve sonra da “besmele** çekilmesi gerekir. Ancak istincâ yapan, avreti açık iken veya necaset mahallinde iken “besmele” getiremez. Nitekim bu husus istincâ bahsinde ayrıca anlatılacaktır. Rasülullah (s.a.s.) dan rivayet edilen “besmele” metni şudur:
“Ulu Allah'ın adıyla başlarım. İslâm dînini bize bahşettiğinden ötürü de Allah'a hamd ederim.” Bir kişi abdestin başlangıcında, veya veyahutta derse sünneti yerine getirmiş olur.
b. Elleri bileklere kadar yıkamak: Bilindiği gibi bilek, avucun dışında ve orta parmak köküyle ondan önceki parmak kökü arasında bulunan çukur kısımdır. Bazı Hanefîler, su kabına daldırmadan elleri bileklere kadar üç defa yıkamak farz, bu işi abdestin diğer fiillerinden önceye almak da sünnettir demişlerdir. Elleri kabta yıkamayla ilgili detaylar da vardır. Zîrâ elin yıkanacağı kab leğen, kova ve benzeri açık kablardan olacağı gibi, ibrik ve benzeri kapalı kablardan da olabilir. Eğer ibrikse bunu sol eliyle tutup suyu üç defa sağ eline dökmesi, sca/u da sağ eliyle tutup üç defa sol eline dökmesi müstehab olur. Eğer kab açık ise bu kabtan tas gibi su almaya yarayacak bir şey varsa bu tası önce sol eliyle tutup üç defa sağ eline dökmesi; sonra da sağ eliyle tutup üç defa sol eline dökmesi müstehab olur. Yok eğer beraberinde kaptan su alacak tas ve benzeri bir şey yoksa sol elinin parmaklarını birbirine yapıştırarak avuçlarına kadar suya daldırması müstehab olur. Bu parmaklarıyla su alır. El açık ve parmaklar bitişik, kepçevâri ve azıcık da kavisli bir şekilde suya daldırılacak, avuçsa suya girmeyecektir. Eğer avucunun tümünü suya daldırırsa, kaptaki de az su olduğundan avuca gelen su müsta’mel su hükmüne girer. Ancak abdest almakta olan kişi, avucuna gelen suyun, avuçladığı suyun yansı kadar olmadığına gâlib zanla hükmederse bu durumda müsta’mel olmaz. Abdest alacak adam kabtaki az suya elini daldırmasına rağmen suyun müsta’mel olmamasını, yani eski temizleyicilik vasfını yitirmemesini isterse bu suyla organlarını yıkamayı değil de sadece bu suyu avuçlayacağına niyet etmelidir. Şöyle ki: Bu adam, “Bu sudan avuçlamaya niyet ettim” dese ve sonra da yıkamak istediği organını yıkasa, bu durumda su müsta’mel olmuş olmaz. Çünkü su, önceden kendisi ile abdest almaya niyet edilirse müsta’mel olur. Daha önceki kısımlarda da anlatıldığı gibi su, ibâdet işinde kullanılması istenildiğinden müsta’mel olur. Tabiî bu anlattıklarımız, elin üzerinde muhakkak bir necasetin bulunmaması şartına bağlıdır. Eğer elde bir necaset olur da elini su kabına daldırırsa ister avuçlamaya niyet etsin ister etmesin su, necis olur. Eli necâsetli olduğu için kabtan taslafveya temiz bir mendille veya ağzıyla su alıp elindeki necaseti yıkamaktan âciz kalırsa, su almak için başka hiçbir araç da bulamazsa sudan vazgeçip teyemmüm eder. Namazını kılar. Bu namazı iade etmesi de gerekmez. c. Mazmaza ve istinşak: Hanefîler nazarında bunlar, vâcib mânâsındaki müekked sünnettendirler. Terkedilmeleri günâha sebebiyet verir. Her defası için avuca ayrıca su almaya gerek yoktur. Hattâ avucuna su alıp bir kısmıyla mazmaza yapar, geri kalanıyla da istinşak yaparsa yine caiz olur. Ama avucuna su alır, bu suyla istinşak yapar, sonra da suyu tekrar avucuna boşaltıp mazmaza yapacak olursa bu caiz olmaz. Sonra mazmaza demek, abdest alanın ağzının tamamını suyla yıkamasıdir. Ağzını oynatmaksızm suya daldırırsa da yeterli olur. Ağzına su alıp suyu dışarı atmaz, aksine içerse bu da sünnetin yerine getirilmiş olması için yeterli olur. Tabiî ağzını üç defa suyla doldurması şarttır. Ama suyu süzerek içecek olursa bu, yeterli olmaz. Istinşaka gelince bu, burun yumuşaklığına değinceye dek suyu buruna çekmektir. Ama daha üst tarafına suyu çekmek sünnet değildir. Soluk alarak suyu içeri çekmek de sünnet değildir. Oruçlu olmayanın mazmaza ve istinşakta mübalağa yapması sünnettir. Oruçlunun yapması ise mekruhtur. Çünkü bu durumda orucun bozulma ihtimâli vardır. Sünnet gereği olarak hem mazmaza hem de istinşakm üçer defa yapılması icâb eder. İstinşak yaparken su, sağ elle buruna çekilir. Sol elle de burundan dışarı atılır. Ki Mâlikîler bu durum için istinşak ifadesini kulanmakta ve müekked sünnetlerden saymaktadırlar. d. El ve ayak parmaklarının hilâllenmesi: Hilâllemek, damlamakta olan suyla parmakları birbirinin arasına girdirmektir. İhtilafsız olarak bu müekked bir sünnettir. Parmaklar birbirine bitişik, ancak aralarına su girebiliyorsa bu durumda aralarını hilâllemek sünnet, eğer aralarına su girmiyorsa vâcib olur. El parmaklarını hilâllemek, iki elin parmaklarını birbirlerinin arasına geçirmekle olur. Ayak parmaklarına gelince, sağ ayağının küçük parmağım sol elinin serçe parmağıyla hilâlleyecek ve bu ayak bitirildikten sonra sol ayağın baş parmağından başlayıp serçe parmağında sona erdirecektir. Tabiî bu sekil, en iyi olanıdır. Dileyen dilediği şekilde hilâlleyebilir. e. Her yıkayışın üçlenmesi: Her organın tamamını bir defa suyla yıkamak farz, ikinci ve üçüncü defa yıkamaksa müekked sünnettir. Doğru olan görüşe göre bu böyledir. Farz olan birinci yıkayışta su, organın üzerinde akıtılıp damla damla yere akmalıdır. Birinci yıkayışta su, organın yıkanması gereken yerlerinin tümünü kaplamaz da ikinci veya üçüncü yıkayışta su her tarafını kaplayacak olursa farz yerine getirilmiş, ama sünnet aksamış olur.
f. Başın tümünü meshetmek: Sadece farz olan miktarı meshetmekle yetinilir ve bu davranış birkaç kez tekrarlanacak olursa günahkâr olunur. Başı meshederken ıslak parmaklar başın ön tarafına konulup, başın tümünü kapsayacak şekilde ense köküne doğru sürmelidir. Bundan sonra parmaklarda fazla ıslaklık kalmışsa yine meshe devam edilmelidir. Islaklık kalmamışsa buna gerek yoktur. Mâlikîler de bu görüştedirler.
g. Kulakları meshetmek: Başın mesh suyu île kulakların içi ve arka kısımları meshedilir. Bu mesh için yeni su almak daha iyi olur. Ki Hanefîlerin bir kısmı bunu yeğlemişlerdir. Baş meshedildikten sonra avuçta su kalmamışsa kulaklar bu suyla meshedilir. Ancak avuçtaki su kurumuşsa yeni su almak gerekir. Kulağın içi işaret parmağıyla, arka kısmı da baş parmakla meshedilir.
h. Niyet: Abdest alan kişi niyet ederken hades hâlinin giderilmesine veya namaz kılma ruhsatını elde etmeye veya temizlemeye veyahut da salt abdest almaya niyet etmelidir. Ama en faziletli olanı, abdest alanın “Allah'a ibâdet kasdıyla namaz için abdest almaya niyet ettim” demesidir. Veya, “Hades hâlinin kaldırılmasına niyet ettim” demesidir. Ya da, “temizlenmeye niyet ettim” diyebileceği gibi, “namaz kılmayı mubah etmeye niyet ettim” de diyebilir. Niyetin asıl yeri kalb ise de, bu cümlelerden birini söylemek müstehab olur. Niyetin vaktine gelince bu, yüzün yıkanılmasına başlanıldığı andır.
i. Misvak kullanmak: Misvakın, bilinen erak ağacından olması şart değildir. En iyisi murra ağacından yapılanıdır. Bu ağaçtan yapılan, ağzın güzel kokmasını sağlar. Dili fasihleştirir... Dişleri temizler... Ağızdaki kirlerin mideye girmesini önlediği için mideyi de kuvvetlendirir... En ideâli; kuru olmayan, serçe parmak kalınlığında ve bir karış uzunluğunda olanıdır. Misvak bulunmadığı takdirde diş fırçaları da misvak yerine kullanılabilir. Fırça da bulunmazsa parmaklarla diş ve ağız temizlenir. Sakız da misvak yerine geçerli olur. Şayet misvak varsa mendub olan kullanış şekli şöyledir: Misvak sağ elle tutulacak. Serçe parmak altta, baş parmak fırçalı kısmın biraz aşağısında, diğer üç parmak da misvâğın üzerinde tutulmalıdır. Misvak, mazmaza anında kullanılır. Eğer kullanmaya engel bir hal varsa zorunluluk dolayısıyla terk edilebilir. Uzanmış olan bir kişinin misvak kullanmasında kerahet vardır. Bu müekked sünnetleri anlattıktan sonra gelelim Hanefîlere göre abdest için müstehab olan hususlara: Sahîh olan görüşe göre bunlar her ne kadar müekked sünnet değilseler de sünnettirler. Ki bunları şu şekilde bir sıralamaya tâbi tutabiliriz:
a. Tertib: Farzları yerine getirirken önce yüzü yıkamakla işe başlanır. Sonra dirseklere kadar eller yıkanır. Sonra başın dörtte biri meshedilir. Sonra mafsal yumru kemiklerine kadar ayaklar yıkanır.
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
“Ey îmân edenler, namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Ve başlarınızı meshedip her İki topuğa kadar ayaklarmızı yıkayın.” 58 (Maide: 5/6.)
Sahîh kavle göre müekked sünnetler arasında da tertibe riâyet etmek gerekir. Bazı Hanefîler, bu tertibin müstehap olduğu görüşündedirler.
b. Muvâlât: Buna acele davranmak da denebilir. Yani abdest organlarından birinin suyu kurumadan hemen diğerini yıkamaya başlamaktır. Bunda da mevsimin normal olması şarttır. Meselâ havalar çok sıcaksa su çabuk kurur. Çok soğuksa da çabuk donar. Eğer bu ve buna benzer mazeretler yoksa muvâlâta riâyet etmek sünnettir. Meselâ yüz yıkandıktan sonra abdest suyu tükenir, ikinci su gelinceye kadar beklenirken yüzdeki su kurursa bunun abdeste bir zararı dokunmaz. Mâliki ve Hanbelîlere göre muvâlâtın farz olduğu, abdestin farzları bölümünde anlatılmıştı. Sünnetliği ile müstehabhği hususunda ihtilâf edilen hususlara gelince, bunları da şöylece sıralayabiliriz:
a. Ayakları yıkarken su kabını sağ elde tutarak önce sağ ayağının ön kısmına döküp sol elle ayağı ovmak ve bu şekilde üç kere yıkamak. Sonra yine aynı elle sol ayağın ön kısmına su döküp sol elle ayağı ovmak.
b. Elleri yıkarken de ayaklarda olduğu gibi parmak başlarından yıkamaya başlamak.
c. Mesh esnasında meshe başın ön tarafından başlamak.
d. Önce mazmaza, sonra istinşak yapmak. Oruçlu olanın, suyu ağza ve buruna fazla çekmemesi, oruçlu olmayanınsa fazlaca çekmesi gerekir. Suyu . burna verdikten sonra kendi nefesiyle burnun üst kısımlarına doğru çekmelidir.
e. Üç defa her organı yıkadıktan sonra artacak suyu başka birisi abdest için kullanacaksa bu durumda suyu israf etmemek. Eğer artacak olan suyu başkası abdest için kullanmayacaksa bu durumda israf edilmemesi mendub olur.
f. Kolları yıkarken elleri de onlarla beraber yeniden yıkamak. Zâten ellerin ilk yıkanışı sünnettir. Kollarla beraber yeniden yıkanması ise başka bir sünnet olmaktadır. Ama abdest alan bir kişi, önce ellerini sonra da yüzünü yıkar ve daha sonra kollarını yıkarken sadece bileklerden dirseklere kadar (dirsekler dahil) olan kısmı yıkarsa bu durumda farzı yerine getirmiş ama sünneti terk etmiş olur. Hanefîlere göre abdestin sünnetleri bu saydıklarımızdan ibarettir. Malikiler dediler ki: Abdest alanın yapmakla sevâb kazanacağı, ter-ketmekle de azâblandırılmayacağı müekked sünnetler şunlardır:
a. Elleri bileklere kadar yıkamak: Bilindiği gibi bilek, avuç içiyle kolun birbirinden ayrıldığı mafsaldır. Elleri yıkamak suyun azlığına ve çokluğuna göre değişir. Su eğer az ise ve de akar değilse, eğer içinden alınmasına yarayacak tas gibi bir şey varsa, bu durumda elleri suya sokmadan yıkamak gerekir. Aksi takdirde sünnet yerine getirilmemiş olur. Eğer eller temiz ise bunlardan birini veya ikisini yıkamadan suya daldıracak olursa mekruh işlemiş ve sünneti de kaçırmış olur. Eğer su çok veya akar ise elleri temiz olsun necis olsun, yıkamış olmakla sünneti yerine getirmiş olur. Bu yıkama ister suyun içinde olsun, ister dışında olsun hüküm aynıdır. Küçük havuzdaki gibi, su eğer az ise ve ondan su almak mümkün değilse, elleri temiz ise bu durumda avuçlayarak ellerini yıkayabilir. Elleri temiz değil ama bu suyun içine sokmakla suyun vasfını değiştirmeyecekse, yine bir veya iki eliyle suyu avuçlayarak alır ve suyun dışında ellerini yıkar. Böylece sünneti eda etmiş olur. Ama elleri temiz değil, ellerini sokmakla suyun vasfının değişeceğinden korkarsa ağzıyla veya temiz bir bezle su alıp ellerini yıkamaya çalışır. Bunu yapmaya imkân olmazsa suyu bırakıp teyemmüm eder.
b. Mazmaza: Suyu ağza alıp tekrar dışarı atmaktır. Eğer abdest alanın kastı olmadan su girecek olursa veya ağzına su alıp hareket ettirmezse veya ağzına su alıp hareket ettirir, ama bu suyu yutup da dışarı atmazsa sünneti yerine getirmiş olmaz. Oysa Hanefîler derler ki: Mazmazada su ağza girdikten sonra hareket ettirilmese veşa dışarı atılmasa da sünnet yerine getirilmiş olur.
c. İstinşak: Suyun nefesle buruna çekilmesidir. Nefesle çekilmediği takdirde sünnet yerini bulmuş olmaz. Hanefîler bu görüşe karşıdırlar.
d. İstinsar: Suyun yine nefesle burundan dışarı atılmasıdır. Bunu yaparken de sol elin baş ve işaret parmaklarıyla burun yumuşağının üst tarafı tutulup su dışarı atılır. Burunda sümük ve diğer kurumuş pislikler varsa bunlar da sol elin serçe parmağıyla çıkarılır.
e. Kulakların iç ve dışını meshetmek: Kulak delikleri de mesh kapsamına girerler.
f. Kulakları meshederken yeni su kullanmak: Sünnetin yerini bulması için, başın meshinden arta kalan su yeterli değildir. Hanefîler bu görüşe muhaliftirler. Efdal olan kulak meshi şöyle yapılanıdır: İşaret parmağı kulak deliğine sokulup baş parmak da kulağın arkasına konularak işaret parmağıyla baş parmak ikilenerek döndürülür. Ve kulakların içiyle dışının meshi böylece tamamlanmış olur. Başka şekilde meshedilse yine yeterli olur. Ancak istenen şey kulakların tamamını meshetmektir.
g. Abdest organları arasındaki tertibe uymak: Hanefîlerin de dedikleri gibi önce yüz, sonra da kollar yıkanacak. Daha sonra baş meshedilerek ondan sonra ayaklar yıkanacaktır.
h. Birinci meshten sonra elde ıslaklık kalmışsa başı ikinci kez meshetmek: Elde ıslaklık kalmamışsa yeniden meshetmek sünnet değildir.
i. Altına su giden yüzüğün oynatılması: Mâlikîlerin bu konuda güzel bir tafsilâtı vardır. Şöyle ki: Takılan yüzük ya mubah, ya haram veya mekruh bir yüzük olabilir. Kişinin kendi parmağına taktığı, ağırlığı 6,8 gramı geçmeyen yüzük gümüşten ise ve birden fazla da değilse mubah bir yüzüktür. Dar da olsa geniş de oha, altına su geçse de geçmese de bu yüzüğü oynatmak gerekmez. Bu hüküm hem abdest, hem de gusül için geçerlidir. Ancak abdest alınıp bittikten veya gusül sona erdikten sonra bu yüzük çıkarılacak olur da, dar bir yüzük olduğu gerekçesiyle altına su geçmediğini zannederse, yerini yıkaması gerekir. Kişinin kendi parmağına taktığı altın veya ağırlığı 6,8 gramdan fazla olan bir yüzükse bu, haram bir yüzük olur. Gümüş yüzük birden fazla olunca da haram olur. Bu yüzük eğer geniş ise sadece oynatılması yeterli olur. Altını ovması gerekmez. Alt tarafını yüzüğün kendisiyle ovması yeterli olur. Eğer bu yüzük darsa, yerinden ileriye alınması gerekir. Ki alt tarafını ovmak mümkün olsun. Bakır, demir ve kurşundan yapılma yüzükleri takmak mekruh olur. Ki abdestte veya gusülde bunlar da
haram yüzüğün hükmüne tâbi olurlar. Bu anlattıklarımız erkekleri ilgilendirmektedir. Kadınlara gelince onlar, ister altından ister başka madenden yapılma olsun diledikleri süs ve takıları takabilirler. Meselâ bilezik veya halhal takarsa, dar olsun geniş olsun, altına su geçsin geçmesin, bunları oynatmak gerekmez. Ancak abdest alınıp tamamlandıktan sonra veya gusül yapılıp bitirildikten sonra bunlar çıkarılacak olurlarsa, dar oldukları gerekçesiyle altlarına su geçmediği zannedilirse bu durumda yerlerini yıkamak vâcib olur.
Hanefîlere gelince; onlar bu hususta derler ki: Geniş yüzüğü oynatmak, sünnet değil de mendubtur. Eğer yüzük darsa ve altına suyun geçmesine engel oluyorsa oynatılması farz olur. Bu yüzük mubah da olsa, haram da olsa hüküm aynıdır. Bunlara göre kadınlar, alt tarafına su geçmeyecek kadar dar yüzük veya bilezik takarlarsa muaf sayılmazlar. Ancak önce de anlatıldığı gibi Hanefîler, ovmayı şart koşmazlar.
Şâfiîler: Bilindiği gibi Şâfiîler sünnet, mendub, fazilet ve müstehab arasında herhangi bir ayırım yapmazlar. Bunlara göre abdestin sünnetleri çoktur. Ancak şöyle bir sıralama yapabiliriz:
a. İstiâze: Abdeste başlarken “Eüzübillâhimineşşeytânirracîm” demelidir.
b. Besmele: Elleri yıkamaya başlarken “besmele” çekmelidir. Bunun en azı “Bismillâh”dir. Ama en faziletlisi “Bismillâhirrahmânirrahîm” diyerek besmeleyi tamamlamaktır. Sünneti yerine getirmek için bu lafızlardan birini okumak gerekir. Başka lafızlar kullanılacak olursa sünnet yerine getirilmiş olmaz. Zîrâ şâri, özellikle “besmele” çekilmesini istemiştir. Hanefîler bu görüşe muhaliftirler. Kişi cünüb de olsa “besmele” çekmelidir. Abdestin başlangıcında kasten veya unutarak besmele çekilmezse, abdestin ortalarında veya sonunda “besmele” çekilmesi îcâb eder. Ama abdest tamamlanır, “şehâdet” kelimesi getirilir ve gerekli dua okunursa artık “besmele”nin vakti geçmiş olur. Ve “besmele” çekilmez. Hanefîler de bu görüştedirler.
c. Besmele anında abdestin sünnetlerine niyet etmek: Bu niyet, hades hâlinin kaldırılması niyetinden ayrıdır. Bilindiği gibi, hades halinin kaldırılması niyeti farzdır. Ve ancak yüzün yıkanması anında yapıldığı takdirde geçerli olur.
d. Elleri bileklere kadar yıkamak: Besmele çekerken eller yıkanır ve abdestin sünnetlerine niyet edilir. Ki böylece üç şey bir araya toplanmış olur. Su, içinden ele dökülmesi mümkün olan ibrik ve benzeri bir kapta ise elleri bu kabın dışında (eller zâten batırılamaz ya) üç kere yıkamakla sünnet yerini bulmuş olur. Eğer su, az olup üstü açık bir kaptaysa ve abdest alan kişi, ellerinin temiz olduğunu da kesin olarak biliyorsa, bu suyun içinde yıkayabilir. Ama temizliklerinden şüpheye düşerse ellerini kaba batınp içinde yıkaması mekruh olur. Eğer ellerinin necis olduğunu kesin olarak biliyorsa kaba batırması haram olur. Ancak necasetten temizlenmesi için ellerini kabın dışında üç defa yıkaması vâcibtir. Ki bununla sünneti yerine getirmiş olmaz. Sadece ellerini necasetten arındırmış olur. Abdestin sünnetini yerine getirmek için, ayrıca yine üç defa yıkaması gerekir.
e. Elleri mazmaza yapmadan önce yıkamak: Mazmazadan sonra yıkayacak olursa sünneti yerine getirmiş olmaz.
f. Mazmaza: Burun deliklerini yıkamadan önce ağza su almak. Suyu ağızda çalkalamak ve sonra da ağızdan dışarı atmak şart değildir. Sünnetin yerine gelmesi sadece suyu ağza vermekle olur. Suyu yutup dışarı atmasa bile sünnet, yine de yerini bulmuş olur. Ama en mükemmel olan şekil, ağza verildikten sonra suyun çalkalanması ve bilâhare dışarı atılmasıdır.
g. İstinşak: Bu, suyun buruna verilmesidir. Nefesle yukarıya doğru çekilmese ve sonra da atılmasa bile sünnet yerini bulur. Ama en mükemmel olan şekil, suyun buruna verilerek nefesle yukarıya doğru çekilmesi ve bilâhare dışarı atılmasıdır. Mazmaza ve istinşakta uygulanacak en iyi yöntem, suyun avuca alınması, avuçtaki bu suyun bir kısmıyla mazmaza yaptıktan sonra geri kalaniyla istinşak yapılmasıdır. Bunu üç avuç suyla üçlemelidir. Her avuç suyun yarısı mazmazaya, yarısı da istinşaka sarfedilmelidir.
h. Kıbleye yönelmek: Kıbleye yönelebileceği bir yerdeyse abdest alacak olan kişi kıbleye yönelmelidir. i. İçinde abdest suyu bulunan üstü açık kabı sağ yanına, üstü kapalı olan kabı ise sol yanına indirmelidir.
j. Abdeste elleri yıkarken besmele çektikten sonra şu duayı okumalıdır: “İslâmiyetten ve diğer nimetlerden ötürü Allah'a hamdolsun. Suyu temizleyici ve İslâmiyeti de nûr
kılan Allah'a hamdolsun. Rabbim, şeytanların vesveselerinden sana sığınırım. Ve huzurumda bulunmalarından da sana sığınırım. Allah'ım, ellerimi sana karşı işlenecek tüm isyanlardan koru.” Mazmaza ânında da şu duayı okumalıdır: “Allah'ım, sana zikretmem, sana şükretmem ve ibadetini güzelce edâ etmem hususunda bana yardım et.” İstinşak esnasında ise; “Allah'ım, bana cennetin kokusunu koklat.” Yüzünü yıkama esnasında ise; “Allah'ım, bir takım yüzlerin beyaz, bir takım yüzlerin de kara olacağı günde yüzümü ak et.” Sağ kolunu yıkama esnasında ise; . “Allah'ım (amel) defterimi sağıma ver ve kolay bir hesabla da hesabımı gör.” Sol elini yıkama esnâsındaysa; “Allah'ını (amel) defterimi ne solumdan ve ne de arka tarafımdan verme.” Başını meshetme esnasında ise: “Allah'ım saçlarımı ve derimi ateşe haram kıl. Senin gölgenden başka gölgenin bulunmadığı (kıyamet) gün(ün)de beni arşının altında gölgelendir.” Kulakların meshi esnâsındaysa; Allah'ım, beni söz dinleyenlerden ve onun en güzeline uyanlardan eyle. Ayakları yıkama esnâsındaysa; “Allah'ım, ayakların kaydığı günde sırat köprüsü üzerinde ayaklarımı sabit kıl” Abdestin bitiminden sonra da kıbleye yönelip ellerini semâya doğru kaldırarak şu duayı okumalıdır: “Tanıklık ederim ki Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O, birdir, ortağı hiç yoktur. Yine tanıklık ederim ki, Efendimiz Muhammed, O'nun kulu ve elçisidir. Allah'ım, beni tövbe edenlerden Ve temizlenenlerden kıl. Allah'ım, seni noksan sıfatlardan tenzih eder ve sana övgülerimi arz ederim. Senden başka ilâh olmadığına tanıklık eder, senden afvü mağfiret ister ve sana dönerim.” Bu duayı okuduktan sonra da “Kadr” sûresini okumalıdır. Bu duaların bir kısmına Hanefîler muvafakat etmişler, ancak bunları sünnetlerden saymamışlardır. Müstehab ve mendub olduklarını söylemişlerdir. Mâlikîlerse ileride de anlatılacağı gibi bunları ne müstehab ne de faziletlerden saymamışlardır.
k. Misvak kullanmak: Şafiîler her ne ile olursa olsun dişleri temizlemeyi yeterli görmüşlerdir. Bunlar demişler ki: îster diş temizleme aracı, erak ağacının dalı olsun, ister fırça olsun dişleri temizledikten sonra yeterli olur. Yalnız dişleri parmakla temizlemenin misvak yerine geçerli olmayacağı görüşündedirler. Abdest alacak şahıs, misvâklamayi ellerim yıkamadan önce de yapabilir. Bunu yaparken misvâklamaya niyet etmelidir. Misvâklama esnasında şu duayı okuması sünnettir: “Allah'ım, dişlerimi onunla beyazlat. Damağımı kuvvetlendir. Küçük dilimi de onunla sabit kıl. Ve onu benim için bereket vesilesi yap. Ey merhamet edicilerin en merhametlisi.” Misvâklamaya ağzın sağ tarafından başlanır. Sonra sol taraf misvâklanır. Azı dişlerinin baş taraflarına, sonra boğazın tavan kısmına, sonra dilin yüzeyine sürülür. Dişleri enlemesine misvâklamak sünnettir. Misvak sağ ele alınır. Serçe parmakla alt tarafından, işaret parmağı, orta parmak ve yanındaki parmakla da üst kısmından tutular. Kirlendiğinde veya kokusu değiştiğinde üç defa yıkanması gerekir. Uzunluğunun bir karıştan fazla olması ise mekruhtur.
l. Abdest suyu bazan avuçlanacak geniş bir kaptaysa yıkamaya organların ön kısmından başlanması sünnettir. Ama eğer su musluk, ibrik ve benzeri bir yerden çıkmaktaysa veya bir başkası tarafından abdest alanın eline dökülüyorsa, bu durumda organların geri kısmından itibaren yıkamaya başlanması sünnet olur. Bu durumda kollar, dirseklerden bileklere doğru yıkanır. Ayaklarsa mafsal yumru kemiklerinden parmaklara doğru yıkanır.
m. Yüzünü yıkamak için iki avucuyla birlikte suyu avuçlamalı ve de suyu yüzüne çarpmamalıdır.
n. Sakalı sık olanlar, sakallarını hilâllemelidirler.
o. Meshederken başın tümünü meshetmeli. Kulakların iç ve dışının yeni suyla meshedilmesi sünnettir. Abdest organlarını yıkarken ovmalıdır.
p. Önce sağ taraftaki organları yıkamalıdır.
r. Gurre ve tahcîli uzatmalıdır.
Gurre: Yüzün yıkanmasında farz olan kısımdan fazla olarak başın ön kısmından bir miktarının ve boynun yan taraflarından birazının yıkanmasıdır.
Tahcîl: Kolları yıkarken dirseklerden biraz daha yukarısını, ayakları yıkarken de mafsal yumru kemiklerinin biraz daha üst taraflarını yıkamaktır.
s. Abdestteki fiil ve sözleri üçlemelidir. (Niyet hariç).
ş. Sidik akıntısı olanlardan başkasının muvâlâtı uygulaması sünnettir. Yâni organlardan biri kurumadan diğerini yıkamaya geçmelidir. Sidik akıntısı ve benzeri sürekli abdest bozucu özürleri bulunan kimselerin muvâlâtı uygulamaları vâcibtir.
t. Abdest alırken ihtiyâç olmadıkça Allah'ı zikirden başka dünya kelâmı söylememelidir.
u. Su döktürmek gibi ihtiyâç yokken başkasından yardım istememelidir.
ü. İhtiyâç olmadıkça abdest organlarını kurulamamalıdır.
v. İhtiyâç olmadıkça eldeki artık suyu silkelememelidir.
y. Abdestten artan suyu içmelidir.
z. Geniş yüzüğü oynatmalıdır. Alt tarafına su geçmeyen dar yüzüğü, altına su geçinceye kadar oynatmak gerekir. Bu hususta yüzüğün mubah veya haram veyahut da mekruh yüzüklerden olması hükmü değiştirmez. Bu görüşe Hânefîler muvafık, Mâlikîler ise muhaliftirler.
Hanbeliler dediler ki: Abdestin sünnetleri, mendublan veya müs-tehabları aşağıda sıralanmıştır: a. Kıbleye yönelmek.
b. Mazmaza esnasında ağzı misvâklamak. Dişleri temizlemek için dişleri enlemesine, damağı kuvvetlendirmek için dişleri diklemesine misvâklamak mendubtur. Sol elle tutularak dişler, damak etleri ve ağzın içi misvâklamr. Misvak ağacının diş etlerine zarar vermemesi için yumuşak olması gerekir. Kuru olması mekruhtur. Bütün vakitlerde mİsvâklanmak sünnettir. Ancak oruçlunun zeval vaktinden sonra kuru veya nemli misvakı kullanması mekruhtur. Zevalden önce ise nemli de olsa misvak kullanması mubahtır. Her namaz vaktinde, uykudan uyanıldığında, ağzın kokusu değiştiğinde, abdest alındığında, Kur'an-ı Kerîm okunacağında, mescide girildiğinde, kişinin kendi evine girmesi esnasında, midenin içindeki yemeklerin bitip midenin boşalması hâlinde, dişler sarardığında muhakkak surette misvaklanmak gerekir. Misvak yaparken önce süt dişlerinden başlayarak azı dişlerine kadar ağzın sağ tarafı, sonra yine aynı şekilde sol tarafı misvâklamr. Reyhanla nar ağacı, kamış ve benzeri diş etlerine zarar verecek şeylerle misvaklanmak mekruhtur. c. Avuçları üç defa yıkamak.
d. Yüzü yıkamadan önce mazmaza ve istinşak yapmak. Oruçlu olmayanın mazmaza ve istinşakta mübalağa yapması sünnettir;
e. Üzerinden su geçen organları ovmak.
f. Üzerinde tüy, girinti ve çıkıntılar bulunması nedeniyle yüzü yıkarken bol su kullanmak.
g. Sık sakallan yıkarken hilâllemek.
h. Ovmaya gerek görülmeden aralarına suyun girebildiği el ve ayak parmaklarını hilâllemek. Eğer su, ovmakla aralarına girebiliyorsa bu durumda hilâllenmeleri vâcib olur.
i. Kulakları meshederken suyu yenilemek.
j. İkili organlardanönce sağ tarafta olanı yıkamak.
k. Gurre ve tahcîlî uzatmak.
l. Her organı ikinci ve üçüncü kez yıkamak. Tabiî eğer birinci yıkayışta su, organın her tarafını kaplamışşa... Diyelim ki birinci yıkayışta kaplamayıp ikincisinde veya üçüncüsünde kaplamışşa farz yerini bulur. Ama sünnet, yerini bulmaz.
m. Yüz yıkanırken abdest için yaptığı niyeti, abdestin sonuna kadar kalbte tutmak.
n. Avuçlarını yıkarken, abdestin sünnetlerine niyet etmek.
o. Niyet ederken kelimeleri gizlice söyleyip sadece kendisinin duyabileceği şekilde dudakları oynatmak. Niyet ederken (kelimeleri söylemek için) başkasından yardım istememek.
p. Abdesti bitirir bitirmez gözleri semâya dikip şu duayı okumak da sünnettir: “Tanıklık ederini kî Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Yine tanıklık ederim ki Efendimiz Muhammed, O'nun kulu ve elçisidir. Allah'ım, beni tövbe edenlerden ve temizlenen kimselerden kıl. Beni sâlih kullarından eyle. Allah'ım! Seni noksanlıklardan ve eksikliklerden tenzih ederim. Ve sana övgülerimi
arz ederim. Senden başka ilâh olmadığına tanıklık eder, senden afvü mağfiret diler ve sana dönerim.” 59 (Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 87-99.)
Abdestin Mendub Ve Müstehabları
Önce de anlatıldığı gibi bazı mezheb İmamları sünnet, mendub, müs-tehab, tatavvu', nafile ve fazilet kelimelerini aynı anlamda kullanmakta, bazıları da sünnet kelimesini bunlardan ayırmaktadırlar. Bundan önceki sayfalarda abdestin sünnetlerini anlattık. Burada da sünnet ile mendub ve diğer kavramları birbirinden ayıran mezheb İmamlarına göre abdestin mendublarını anlatmaya çalışacağız.
Hanbelî ve Şafiiler dediler ki: Sünnet, mendub, müstehab ve tatavvu' kelimeleri aynı anlamı ifade etmekte olup, bunların gereklerini yerine getiren sevâb kazanır. Yerine getirmeyenlerse ceza görmezler. Bu iki mezhebe göre abdestin sünnetlerini saymış olduğumuzdan artık geriye aynı anlamı ifade etmekte olan mendub ve müstehab gibi hususlar kalmamaktadır.
Malikiler dediler ki: Abdest için sadece bir takım sünnet ve faziletler vardır. Bunları terkedenler cezalandırılmazlar. Ancak yapanlar sevâb kazanacakları gibi, sünnetin sevabı da faziletin sevabına göre daha fazladır. Önceki bahislerde abdestin sünnetlerini sayıp anlatmıştık. Şimdi de faziletlerini ele alacağız:
a. Temiz yerde abdest almak. Heladaki temiz sudan abdest almak, tenzîhen mekruh olmakla birlikte sahihtir. Hela henüz kullanılmamış olup temiz olsa bile yine aynı hükme tâbidir. Zîra Mâlikîler, necaset için hazırlanmış yerde, henüz kullanılmamış olsa bile abdest alınmasını mekruh saymışlardır.
b. Organları yıkarken mümkün olduğu kadar az su harcamak. Tabiî, suyu kullanırken organın üzerinde yürüyüp her tarafını kaplaması gerekir. Ayrıca yıkanan organdan suyun damlaması gerekli değildir.
c. İkili organlarda önce sağ taraftakini yıkamak.
d. Üstü açık olup içinden suyun avuçlanacağı kabı sağ tarafa koymalıdır. Eğer kabın üstü kapalıysa ve su, içinden akıtılacaksa (ibrik gibi) sol tarafa koymalıdır.
e. Organları yıkarken, önce ön kısımlarından yıkamaya başlamak. Meselâ yüzü, üst tarafından yıkamaya başlamalı. Başı ön tarafından meshet-meye başlamalı. El ve ayaklan ise parmaklardan yıkamaya başlamalıdır.
f. Yıkanan organları ikinci ve üçüncü defa yıkamalı. Birinci yıkayışta organın tamamı suyla kaplanmamişsa, bu durumda ikinci yıkayıştan sonra iki defa daha yıkamalıdır. Zîrâ birinci yıkayış, geçerli olmamıştır. Eğer ikinci yıkayışta organın tümü suyla kaplanmamış ise üçüncü yıkayıştan sonra iki defa daha yıkamalıdır. Zîrâ su, organın her tarafını kaplamadığı için ikinci yıkayış da geçersiz sayılmaktadır.
g. Abdestten önce erak ağacı veya herhangi bir ağaç dalıyla, bunlar da bulunmuyorsa parmakla misvâklanmak. Misvâklanmayi sağ elle yapıp ağzın sağ tarafından başlamalı, dişlerin temizlenmesi için enlemesine, damak etinin kuvvetlenmesi için de diklemesine misvâklanmak gerekir. Misvâğın bir karıştan uzun olmaması, misvak kullanırken avuçla kabzedilmemesi gerekir. Birinci misvaktan sonra aradan epeyi zaman geçmişse namaz kılarken yeniden misvâklanmak gerekir. Kur'an okunacağı zaman, uykudan uyanıl-dığında, yeme içme ve diğer şeylerden ötürü ağız kokusunun bozulması hâlinde misvâklanmak sünnet olur.
h. Abdestin ilk başlangıcında besmele çekmek ve ihtiyâç olmaksızın da zikir dışında herhangi bir söz sarfetmemek.
i. Sünnetlerle farzların tertibine uymak. Meselâ yüzü yıkamadan önce elleri bileklere kadar yıkayıp mazmaza ve istinşak yapmak. Başı meshe-derken suyu yenilemek.
Hanefiler dediler ki: Abdestin mendubları -ki bunlara müstehabları, faziletleri, nafileleri veya adabı da diyebilirsiniz- şu aşağıdaki şekilde sıralanmıştır:
1. Abdest alırken yüksek bir yerde oturmak. Böyle yapmakla müsta'mel suyun serpintilerinden korunulmuş olur.
2. Abdest yeri temiz olmalıdır.
3. Güneşte ısıtılmış suyla abdest almamalıdır.
4. Abdest alırken kıbleye yönelmelidir.
5. Organlarını yıkayıp temizlerken başkasından yardım istememeli-dir. Ama su getirtmek veya ele su döktürmek şeklinde başkasından yardım istenmesinin bir sakıncası yoktur.
6. İhtiyâç olmadan zikir” dışında başka bir şey konuşmamalıdır.
7. Niyeti hem dille, hem kalble yapmalıdır.
8. Her organı yıkarken veya meshederken besmeleyle beraber niyet de etmelidir.
9. Başkasının kullanmasına izin vermeyerek bir kabı sırf kendi şahsı için abdest kabı olarak ayirmamalıdır.
10. Abdest kabının balçık ve benzeri maddelerden olması. Eğer abdest kabının kulpu varsa üç defa yıkanması gerekir.
11. Su, üstü açık ve avuçlanacak bir kaptaysa bu kabı sağ tarafa koymalıdır. Üstü örtülü ibrik gibi kaplardaysa sol tarafa koymalıdır.
12. Abdest almadan temizleyici suyu hazır bulundurmalıdır.
13. Gasbedilmiş bir yerdeki sudan abdest almamalıdır. Ve oranın toprağıyla teyemmüm etmemelidir,
14. Her organı yıkarken kelime-i şehâdet getirmelidir.
15. Mazmaza ve istinşak yaparken suyu sağ elle avuçlamahdir. Sol elle de burundan dışarıya atılmalıdır.
16. Mazmaza ve istinşak suyunu, abdest suyunun içinde bulunduğu kaba almamalıdır.
17. Alt tarafına suyun geçtiği yüzüğü oynatmalıdır. Şayet su, kendiliğinden altına geçmiyorsa bu durumda yüzüğü oynatmak farzdır.
18. İkili organlardan önce sağ taraftakini yıkamalıdır.
19. Gurre ve tahcîli uzatmalıdır.
20. Kulakları meshederken serçe parmağı kulak denklerinin içine sokmalıdır.
21. Gözleri yıkayarak korunmalarına özen göstermelidir.
22. Boynu, ellerin sırtıyla meshetmelidir. Şundan ki ellerin sırtında bulunan su müsta’met değildir. Boğazı meshetmekse bid'attir.
23. Sağ elin saygınlığından ötürü, ayakların tabanını sol elle yıkamalıdır.
24. Ellerdeki su kalıntısını silkelememelidir.
25. Organlardaki ıslaklığı mendil ve benzeri şeylerle kurulamamalıdır. Ve bunda da aşırılığa gitmemelidir.
26. Abdestten arta kalan suyu ayağa kalkıp kıbleye yönelerek içmelidir.
27. Abdesti tamamladığında eğer kerahet vakti değilse iki rek'at namaz kılmalıdır.
28. Abdestten hemen sonra üç defa Kadir Sûresi'ni okumalıdır. Daha sonra da ayağa kalkıp kıbleye yönelerek şu duâyı okumalıdır: “Tanıklık ederim ki Allah'tan başka ilâh yoktur. O birdir, ortağı yoktur. Ve yine tanıklık ederim ki Muhammed, O'nun kulu ve elçisidir. Allah' ım, beni tövbe edenlerden ve temizlenenlerden eyle.”
29. Organların üst taraflarını alt taraflarından önce yıkamalıdır.
30. Abdest alırken okunacak dualar sırasıyla şunlardır:
a. Abdeste başlarken; “Ulu Allah'ın adıyla başlarım. İslâm dinini bize bağışladığından ötürü Allah'a hamdolsun.” der, daha sonra da kelime-i şehâdet getirip salât okur.
b. Mazmaza anında ise; “Allah'ım, Kur'an okumada, seni zikretmemde, sana şükretmemde ve güzelce ibâdet etmemde bana yardım et.”
c. İstinşak ânındaysa; “Allah'ım, bana Cennet kokusunu koklat. Cehennem kokusunu koklatma.” d. Yüzünü yıkarken; “Allah'ım, bir takım yüzlerin ak, bir takım yüzlerin de kara olacağı günde yüzümü ak et”.
e. Sağ kolunu yıkarken; “Allah'ım, kitabı sağ tarafımdan ver ve beni kolay bir şekilde hesaba çek. f. Sol kolunu yıkarken; “Allah'ım, kitabı ne solumdan ve ne de arkamdan verme.
g. Başını mesh ederken; “Allah'ım, senin arşının gölgesinden başka bir gölgenin olmadığı günde beni arşının altında
gölgelendir.”
h. Kulaklarını meshederken; “Allah'ım, beni söz dinleyenlerden ve onun güzeline uyanlardan kıl.” ı. Boynunu meshederken; “Allah'ım, boynumu ateşten azâd eyle.”
j. Sağ ayak yıkanırken; “Allah'ım! Sağ Ayakların kaydığı günde ayaklarımı sırat üstünde sabit kıl.” k. Sol ayak yıkanırken de; “Allah'ım! Günâhımı afvolunmuş, çalışmamı şükre lâyık, ticâretimi hiç helak olmayacak bir ticâret kıl.” 60 (Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 99-103.)
49 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 62-65.
50 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 65. 51 Nesâî, Menâsik, 136; Dârimî, Menâsik, 32.
50 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 65.
51 Nesâî, Menâsik, 136; Dârimî, Menâsik, 32.
52 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 66-69.
53 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 69-74. 54 Mâide: 5/6.
54 Mâide: 5/6.
55 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 74-84.
56 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 84-86.
57 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 86-87.
58 Maide: 5/6.
59 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 87-99.
60 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 99-103.